İlgili Kanun / Madde
4857 S. İşK/32
6098 S. TBK/182
T.C
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
Esas No. 2021/6960
Karar No. 2021/16272
Tarihi: 07.12.2021
l CEZAİ ŞART
l CEZAİ ŞARTIN KARARLAŞTIRILMASINDA İŞ SÖZLEŞMESİNİN BELİRLİ YA DA BELİRSİZ OLMASININ ÖNEMLİ OLMADIĞI
ÖZETİ: Cezai şart öğretide, mevcut borcun ifa edilmemesi veya eksik ifası halinde ödenmesi gereken mali değeri haiz ayrı bir edim olarak tanımlanmıştır. (Tunçomağ, Kenan: Türk Hukukunda Cezai Şart, İstanbul 1963)
Cezai şart, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 179-182. maddeleri arasında düzenlenmiş olup, İş Kanunlarında konuya dair bir hükme yer verilmemiştir. İş hukuku açısından Türk Borçlar Kanununun söz konusu hükümleri uygulanmakla birlikte, Dairemizce bazı yönlerden İş hukukuna özgü çözümler üretilmiştir. İş hukukunda “İşçi Yararına Yorum İlkesi”nin bir sonucu olarak sadece işçi aleyhine yükümlülük öngören cezai şart hükümleri geçersiz sayılmış ve bu yönde yerleşmiş içtihatlar öğretide de benimsenmiştir. Hizmet sözleşmeleri açısından cezai şartla ilgili olarak 818 sayılı Yasada açık bir hüküm bulunmaz iken, Dairemizin uygulamasına paralel olarak; 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 420. maddesi “Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir.” hükmünü getirmiştir. Bu itibarla hizmet sözleşmelerine işçi aleyhine konulan cezai şartlar geçersiz, işçi lehine konulan cezai şartlar ise geçerli kabul edilmelidir.
Cezai şartın işçi ve işveren hakkında ve iki taraflı olarak düzenlenmesi gereği, işçi aleyhine kararlaştırılan cezai şartın işveren aleyhine kararlaştırılandan daha fazla olmaması sonucunu da ortaya koymaktadır. Başka bir anlatımla işçi aleyhine olarak belirlenen cezai şartın, koşulları ve ceza miktarı bakımından işverenin sorumluluğunu aşması düşünülemez. İki taraflı cezai şartta işçi aleyhine bir eşitsizlik durumunda, cezai şart hükmü tümden geçersiz olmamakla birlikte, işçinin yükümlülüğü işverenin sorumlu olduğu miktarı ve halleri aşamaz.
Gerek belirli gerekse belirsiz iş sözleşmelerinde, cezai şart içeren hükümler, karşılıklılık prensibinin bulunması halinde kural olarak geçerlidir. Ancak, sözleşmenin süresinden önce feshi koşuluna bağlı cezai şartın geçerli olabilmesi için, taraflar arasındaki iş sözleşmesinin belirli süreli olması zorunludur. Bu kural yönünden Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu'nun08.03.2019 tarihli 2017/10 esas 2019/1 karar sayılı kararı ile belirli süreli olarak yapılmış ancak objektif şartları taşımadığı için belirsiz süreli kabul edilen iş sözleşmesinde kararlaştırılan "süreden önce haksız feshe bağlı cezai şart hükmünün geçerli olduğuna" hüküm kurulduğundan, artık sözleşmenin belirli süreli ve belirsiz süreli olmasının cezai şartın geçerliliğine etkisi bulunmamaktadır. Asgari süreli iş sözleşmelerine de aynı şekilde hükümler konulması mümkündür.
DAVA: Davacı, işçilik alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin kısmen kabul kararına karşı, davacı-karşı davalı ve davalı-karşı davacı vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesi, taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı-karşı davalı vekilli tarafından temyizi üzerine, davacı-karşı davalı vekilinin temyiz talebi, temyiz başvurusuna konu yapılan miktarın kesinlik sınırında kaldığı gerekçesiyle 16.04.2021 tarihli ek karar ile reddedilmişse de, davacının dava ve ıslah dilekçesi ile talep ettiği toplam alacak miktarı dikkate alındığında reddedilen alacak miktarının temyiz kesinlik sınırının üzerinde olduğu anlaşıldığından, Bölge Adliye Mahkemesinin 16.04.2021 TARİHLİ EK KARARININ BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA karar verildi.
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davacı-karşı davalı vekilince istenilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 12/10/2021 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davacı-karşı davalı adına vekilleri Avukat Ş. K. ile Avukat M. B. geldiler. Karşı taraf adına gelen olmadı. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilmiştir. Bırakılan günde Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı-Karşı Davalı İsteminin Özeti:
Davacı-karşı davalı vekili, müvekkilinin 08.06.2011-15.01.2012 tarihleri arasında davalı şirkete ait S. A. Özel Hastanesi’nde ve 15.01.2012 tarihinden itibaren ise davalı şirketin Avcılar’daki hastanesinde Kardiyolog olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin 05.06.2013 tarihinde feshedildiğini, en son ücretinin aylık 28.000,00 TL olduğunu, bu ücretin garanti ücret olduğunu, cironun 88.000,00 TL’yi geçmesi halinde aşan tutarın %30 kısmının ayrıca ödendiğini, müvekkilinin 2012 Ekim ayına kadar 28.000,00 TL ücret ile çalışırken 2012 yılı Ekim ayında hastanenin hisse yapısının değişikliği ve yıl sonundaki sıkıntıların sebep gösterilerek 2013 Mart ayında kalan tutarın ödeneceği belirtilerek ücretinin eksik ödendiğini, davalı şirket ortağı M. A. tarafından 2013 Mart ayında müvekkiline ücretinin düşürüleceğini, ücret farkının ödenmeyeceğinin belirtildiğini, müvekkilinin yapılan bu değişikliği kabul etmediğini belirterek 2012 Ekim ayından itibaren eksik ödenen farklar ile 2013 Mart ayı ücretinin ödenmesini talep ettiğini, davalı şirketin muhasebe bölümünün ücret farkının ödenmeyeceğini, ücretin eksik yatırılacağının belirtmesi üzerine alacaklarının ödenmesine ilişkin faks ve e-posta sonrasında ise 10.05.2013 tarihli ihtarnameyle davalıdan talep ettiğini, davalı tarafından iş sözleşmesinin VIII. maddesinde sözleşmedeki değişikliğin, tarafların karşılıklı anlaşmalarına bağlı ve yazılı olması koşuluyla geçerli olacağına ilişkin hükmün yer almasına rağmen, davalı tarafın 17.05.2013 tarihli ihtarnameyle müvekkilinin daha düşük ücret almayı kabul ettiğine ilişkin iddia ile iş sözleşmesinin güncellendiğini belirterek, sözleşme ile yapılan değişikliğin kabulü, aksi halde istifa talebi var ise davalı işverene iletmesinin ihtaren bildirildiğini, ücret farkı talebine kadar müvekkili hakkında herhangi şikayet ve uyarının mevcut olmadığını, müvekkili tarafından keşide edilen ihtarname ile iş sözleşmesine göre çalışmaya devam edeceğinin, daha öncede talep edilen 2012 Ekim, 2013 Şubat ücret farkları ile 2013 Mart-Nisan ayı ücretlerinin talep edildiğini, aynı şekilde çalışmaya devam ettiğini, işverenin herhangi bir ödeme yapmadığını, Mayıs ayı ücretinin ödenmemesi üzerine 04.06.2013 tarihinde davalı şirket ortağı Mustafa Arkas ile görüşmek üzere Silivri’ye gittiğini, ancak görüşemediğini, 05.06.2013 tarihinde öğle arasında tekrar gittiğini, M. A’ın ağabeyi H. A ile görüştüğünü, istifa etmesi halinde ücretlerinin ödeneceğinin aksi takdirde ödeme yapılmayacağının belirtildiğini, müvekkilinin istifa etmeyeceğini belirttiğini, bunun üzerine iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiğini, müvekkilinin 05.06.2013 tarihli ihtarnameyle alacaklarını talep ettiğini, yıllık izinlerinin kullandırılmadığını, davalı tarafından diğer çalışanlara uygun ücret ödemesi yapılırken müvekkiline eşitlik ilkesine aykırı davranılarak sekiz ay boyunca hak ettiği ücretlerinin eksik ödendiğini belirterek kıdem ve ihbar tazminatı ile birlikte bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı-Karşı Davacı Cevabının Özeti:
Davalı-karşı davacı vekili, davacının davalı müvekkili hastanede 15.01.2012 tarihli iki yıl süreli hizmet sözleşmesi ile çalışmaya başladığını, davacının taahhüt etmiş olduğu performansı gerçekleştirmemesi sebebi ile şifahi görüşme sonucunda sözleşmede belirlenen aylık 28.000,00 TL’nin 17.750,00 TL’ye düşürüldüğünü, sunulan faturaların bu durumun kanıtı olduğunu, davacının mütemadiyen işe geç geldiğini, hasta ve hasta yakınları ile hastane personeline oldukça kaba davranışlar sergilediğini, hakkında çok sayıda şikayet olduğunu, davacının yazılı ve sözlü uyarıları dikkate almadığını, yazılı savunma taleplerine karşılık vermediğini, davacı hekimin bu davranışının hastaneyi zor duruma sokarak itibarını zedelediğini, davacının çalışma arkadaşları ile hasta ve hasta yakınlarının yanında yüksek sesli tartışmalar yaptığını, hastalara olan ilgisizliğine neden olduğunu, banka ve ilaç mümessilleri ile fazla vakit harcadığını, çalışan cihazların çalışmadığını belirterek bir çok hastanın farklı hastanelere gitmesine zemin hazırladığını, hastane adını kötüye kullandığını, hastaları yanlış teşhis ile anjiyoya gönderdiğini, davacının aylık ücretlerinin bir kısmının bordro üzerinden diğer kısmının ise davacının sahibi olduğu Ş… Özel Sağlık Hizmetleri Ltd. Şti tarafından kesilen fatura karşılığında ödendiğini, daha önce mutabık kalınan aylık 17.750,00 TL üzerinden fatura kesilirken davacının daha sonra hiç fatura kesmediğini, akabinde mutabakata aykırı olarak önceki sözleşmedeki aylık ücret bedeli ile sonraki mutabakattaki aylık ücret bedeli farkına ilişkin olarak fatura keşide ettiğini, müvekkili şirketin davacıya 17.05.2013 tarihinde ihtarname keşide ederek ücret farkına ilişkin faturanın iade edilerek yine mevcut şikayetler ile ilgili olarak yazılı savunmasının talep edildiğini, davacı tarafından keşide edilen 22.05.2013 tarihli ihtarname ile ücretin tek taraflı indirilmesi konusunda mutabık olmadığını, psikolojik baskı yapılarak istifaya zorlandığını, kendisi ile çalışmak istenip istenmediği konusunda tarafına bilgi verilmesinin talep edildiğini, davacının bu süreçte olumsuz davranışlarına devam ettiğini, icap nöbetlerine gelmediğini, son olarak hastaların muayene ve tetkik için beklediği bir sırada hiçbir ihbar ve mazeret olmaksızın işyerini terk ederek işe gelmediğini, davacıya ihtarname keşide edilerek işe gelmeme nedeninin sorulduğunu, davacı taraftan cevap verilmediğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Karşı dava olarak taraflar arasında 15.01.2012 tarihli hizmet sözleşmesinin VI-c maddesine göre “doktor veya hastane işbu sözleşmedeki hükümlere veya 4857 sayılı İş Kanunu’na aykırı olacak şekilde süresinden önce sözleşmeyi feshederse mağdur olan tarafa iş bu sözleşmenin V-a bendinde yazılı olan tutarın 3 katı tutarınca cezai tazminatı karşı tarafa ödemeyi kabul ve beyan eder” hükmü uyarınca davacının cezai şartı ödemesi gerektiğini belirterek84.000,00 TL’nin davacı karşı davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti:
İlk Derece Mahkemesince, yapılan yargılama sonucunda toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçe ile asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiştir.
İstinaf Başvurusu:
İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı, davacı-karşı davalı ve davalı-karşı davacı vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti:
Bölge Adliye Mahkemesince, tarafların istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b.1 maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
Temyiz Başvurusu:
Kararı, davacı-karşı davalı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, taraflar arasındaki sözleşmeye, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davacı-karşı davalı vekilinin aşağıdaki bentlerin dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2-Taraflar arasında, davacının iş sözleşmesinin feshi ve davacının ihbar tazminatına hak kazanıp kazanamayacağı noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Somut olayda, davacı tarafça, iş sözleşmesinin davalı şirketin yetkilisi H.A. tarafından haksız olarak 05.06.2013 tarihinde feshedildiği ileri sürülmüştür. Davalı vekili ise, davacının işyerini 05.06.2013 tarihinde terk ettiğini, davacının iş sözleşmesinin işe dönmesinin istenmesine rağmen dönmediğini ve iş sözleşmesinin bu sebeple haklı nedenle feshedildiğini savunmuştur. Her ne kadar İlk Derece Mahkemesince davalı şirket ortağı ve yetkilisi olmayan kişi tarafından feshedildiği, şirket yetkilisinin kardeşinin iş sözleşmesini feshettiğini beyan etmesinin davalı şirketi bağlamıyacağı, davacının iş sözleşmesini ücretlerin sözleşmeye uygun olarak ödenmemesi nedeniyle haklı nedenle feshedildiği gerekçesi ile kıdem tazminatı hüküm altına alınmış ihbar tazminatı talebinin reddine karar verilmiş ise de; Dairemizin eksiklik talebi üzerine gelen davalı şirkete ait ve fesih tarihini de kapsayan Ticaret Sicil Müdürlüğü yazıları ve ekindeki Ticaret Sicil Gazetesindeki şirkete ait kayıtlar incelendiğinde H. A.'ın davalı şirketin ortağı ve yetkilisi olduğu, davacının 05.06.2013 tarihli ihtarnamesinde iş sözleşmesinin işveren vekili tarafından sözlü olarak feshedildiğini, düzenlenecek devamsızlık tutanaklarının geçerliliği olmayacağını belirttiği, davalı tanıklarının da davacının 05.06.2013 tarihinde işten ayrıldığına ilişkin beyanları ve tüm dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler hep birlikte değerlendirildiğinde davacının iş sözleşmesinin işveren vekili tarafından 05.06.2013 tarihinde haksız olarak feshedildiği anlaşılmakta olup, ihbar tazminatı talebinin kabulü yerine reddine karar verilmesi isabetli bulunmadığından bozmayı gerektirmiştir.
3-İş sözleşmesinde kararlaştırılan cezai şartın koşullarının oluşup oluşmadığı ve indirim hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Cezai şart öğretide, mevcut borcun ifa edilmemesi veya eksik ifası halinde ödenmesi gereken mali değeri haiz ayrı bir edim olarak tanımlanmıştır. (Tunçomağ, Kenan: Türk Hukukunda Cezai Şart, İstanbul 1963)
Cezai şart, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 179-182. maddeleri arasında düzenlenmiş olup, İş Kanunlarında konuya dair bir hükme yer verilmemiştir. İş hukuku açısından Türk Borçlar Kanununun söz konusu hükümleri uygulanmakla birlikte, Dairemizce bazı yönlerden İş hukukuna özgü çözümler üretilmiştir. İş hukukunda “İşçi Yararına Yorum İlkesi”nin bir sonucu olarak sadece işçi aleyhine yükümlülük öngören cezai şart hükümleri geçersiz sayılmış ve bu yönde yerleşmiş içtihatlar öğretide de benimsenmiştir. Hizmet sözleşmeleri açısından cezai şartla ilgili olarak 818 sayılı Yasada açık bir hüküm bulunmaz iken, Dairemizin uygulamasına paralel olarak; 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 420. maddesi “Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir.” hükmünü getirmiştir. Bu itibarla hizmet sözleşmelerine işçi aleyhine konulan cezai şartlar geçersiz, işçi lehine konulan cezai şartlar ise geçerli kabul edilmelidir.
Cezai şartın işçi ve işveren hakkında ve iki taraflı olarak düzenlenmesi gereği, işçi aleyhine kararlaştırılan cezai şartın işveren aleyhine kararlaştırılandan daha fazla olmaması sonucunu da ortaya koymaktadır. Başka bir anlatımla işçi aleyhine olarak belirlenen cezai şartın, koşulları ve ceza miktarı bakımından işverenin sorumluluğunu aşması düşünülemez. İki taraflı cezai şartta işçi aleyhine bir eşitsizlik durumunda, cezai şart hükmü tümden geçersiz olmamakla birlikte, işçinin yükümlülüğü işverenin sorumlu olduğu miktarı ve halleri aşamaz.
İşçiye verilen eğitim karşılığı belli bir süre çalışması koşuluna bağlı olarak kararlaştırılan cezai şart tek taraflı olarak değerlendirilemez. İşçiye verilen eğitim bedeli kadar cezai şartın karşılığı bulunmakla eğitim karşılığı cezai şart hükmü belirtilen ölçüler içinde geçerlidir.
Gerek belirli gerekse belirsiz iş sözleşmelerinde, cezai şart içeren hükümler, karşılıklılık prensibinin bulunması halinde kural olarak geçerlidir. Ancak, sözleşmenin süresinden önce feshi koşuluna bağlı cezai şartın geçerli olabilmesi için, taraflar arasındaki iş sözleşmesinin belirli süreli olması zorunludur. Bu kural yönünden Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu'nun08.03.2019 tarihli 2017/10 esas 2019/1 karar sayılı kararı ile belirli süreli olarak yapılmış ancak objektif şartları taşımadığı için belirsiz süreli kabul edilen iş sözleşmesinde kararlaştırılan "süreden önce haksız feshe bağlı cezai şart hükmünün geçerli olduğuna" hüküm kurulduğundan, artık sözleşmenin belirli süreli ve belirsiz süreli olmasının cezai şartın geçerliliğine etkisi bulunmamaktadır. Asgari süreli iş sözleşmelerine de aynı şekilde hükümler konulması mümkündür.
Türk Borçlar Kanunu'nun 182/son maddesinde ise fahiş cezai şartın hâkim tarafından tenkis edilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır. İş hukuku uygulamasında işçi aleyhine cezai şart düzenlemeleri bakımından konunun önemi bir kat daha artmaktadır. Şart ve ceza arasındaki ilişki gözetilerek, işçinin iktisadi açıdan mahvına neden olmayacak çözümlere gidilmelidir. İşçinin belli bir süre çalışması şartına bağlanan cezalardan, sözleşme kapsamında çalışılan ve çalışması gereken sürelere göre oran kurularak indirime gidilmelidir. Ancak sadece süre oranlamasına göre indirim yapılması yeterli değildir.
Somut uyuşmazlıkta, taraflar arasında imzalanan 15.01.2012 tarihli iş sözleşmesinin VI. maddesinin haksız nedenle fesih halinde fıkrasında "DOKTOR veya Hastane iş bu sözleşmedeki hükümlere veya 4857 sayılı İş Kanunu’na aykırı olacak şekilde süresinden önce sözleşmeyi feshederse mağdur olan tarafa iş bu sözleşmenin Madde V.a bendinde yazılı tutarın 3(üç) katı tutarında cezai tazminatı karşı tarafa ödemeyi kabul ve beyan eder." şeklinde cezai şart hükmü düzenlenmiştir.
Her ne kadar İlk Derece Mahkemesince davacının hastanede Kardiyoloji uzman doktoru olarak çalıştığı, işin mahiyeti gereği belirsiz süreli olduğu, cezai şartın dayandığı belirli süreli sözleşme kriterinin geçersiz olduğu ve buna bağlı olarak davacının cezai şart talep etmesinin mümkün olmadığı gerekçesi ile cezai şart talebinin reddine karar verilmiş ise de; yukarıda belirtilen Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu'nun kararı gereğince sözleşmenin belirli süreli ve belirsiz süreli olmasının cezai şartın geçerliliğine etkisinin bulunmadığı, bozma ilamına göre davacının iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından haksız olarak feshedildiği, buna göre cezai şart alacağına hak kazandığı anlaşılmakla, Türk Borçlar Kanunu'nun 182/son maddesi gereğince makul oranda indirim de yapılarak davacının cezai şart talebinin hüküm altına alınması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç:
Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, davacı-karşı davalı yararına takdir edilen 3.850,00 TL duruşma vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 07.12.2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.