ÖZETİ: İş sözleşmesinde kararlaştırılan cezai şartın koşullarının oluşup oluşmadığı hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. Cezai şart öğretide, mevcut borcun ifa edilmemesi veya eksik ifası hâlinde ödenmesi gereken mali değeri haiz ayrı bir edim olarak tanımlanmıştır.
Cezai şartın en yaygın kullanıldığı alanlardan biri iş hukukudur. 4857 sayılı İş Kanunu’nda cezai şarta ilişkin bir hüküm yer almamaktadır. Bununla birlikte, 6098 sayılı Kanun genel kanun niteliğinde olduğundan, iş kanunlarında hüküm bulunmayan hâllerde niteliğine uygun düştüğü ölçüde 6098 sayılı Kanun hükümleri uygulanacağından, 6098 sayılı Kanun’un açıklanan düzenlemeleri kural olarak iş hukukunda da geçerlidir.
6098 sayılı Kanun’un 420 nci maddesi “Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir.” hükmünü getirmiştir. Bu itibarla hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan cezai şartlar geçersiz, işçi lehine konulan cezai şartlar ise geçerli kabul edilmelidir.
İş hukukunda kararlaştırılan cezai şartın, genellikle iş sözleşmesinin belirli sürenin bitimine kadar haklı neden olmaksızın feshini önlemek, eğitim verilen işçinin asgari çalışma şartına uyulmaması hâlinde eğitim giderlerini geri talep edebilmek veya rekabet yasağı sözleşmesine uygun davranılmasını sağlamak amacıyla getirildiği görülmektedir. Tüm bu hâllerde taraflar sözleşmeden doğan bir yükümlülük yüklenmekte ve cezai şart ile söz konusu taahhütlerin etkinliği sağlanmaktadır.
Asgari süreli sözleşmelerde cezai şart konulamayacağı yönünde bir düzenleme bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu tür iş sözleşmelerinde, cezai şart içeren hükümler, sadece işçi aleyhine öngörülmemiş ise geçerli kabul edilmelidir.
Son olarak belirtmek gerekir ki 6098 sayılı Kanun’un 182 nci maddesinde belirtildiği üzere, taraflar cezanın miktarını serbestçe belirleyebilirler. Ancak hâkim aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirir.
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildi.
Davalı vekilince temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasının istenilmesi üzerine, işin duruşmaya tâbi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 04.06.2024 Salı günü tayin edilerek taraflara tebligat gönderilmiştir.
Duruşma günü davalı vekili Avukat Sultan Şahin ile davacı vekili Avukat Mustafa Başar ve davacı asıl geldiler.
Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların ve davacı asılın sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verildi.
Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
- DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı bünyesinde 26.09.2006 tarihinde belirsiz süreli iş sözleşmesi ile Genel Sekreterliğe bağlı resmî işler direktörü olarak çalışmaya başladığını, 01.08.2018 tarihinde yapılan değişiklikle Rektörlüğe bağlandığını, davalı Üniversitenin isteği ve talebi ile 01.09.2018 tarihinde taraflar arasında 01.09.2018-01.09.2023 tarihlerini kapsayan belirli süreli iş sözleşmesi imzalandığını, iş sözleşmesinin tek taraflı olarak feshedildiğini, davacı tarafından işe iade talebiyle başvurulan arabuluculuk görüşmesinde davacının işe alınmayacağına ve işe başlatmama tazminatları ile boşta geçen süre ücretinin ödeneceğine dair anlaşıldığını, taraflarca imzalanan 01.09.2018 tarihli belirli süreli iş sözleşmesinin 5 inci maddesinin (c) ve (d) bentlerine göre davacının tazminat ve ikramiye alacağı bulunduğunu belirterek cezai şart ve ikramiye alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
- CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının 18.09.2006 tarihli sözleşme ile yurt sorumlusu olarak çalışmaya başladığını, çalışması devam ederken bu kez 01.09.2011 tarihi itibarıyla yeni bir belirsiz süreli iş sözleşmesi yapılması konusunda taraflar anlaştığından önceki belirsiz süreli iş sözleşmesi geçersiz kılınarak 01.09.2011 tarihli sözleşme imzalandığını, buradaki görevinin ise Batı Kampüs işletme amirliği olduğunu, bu iki sözleşmede görüldüğü gibi eğer yeni bir sözleşme yapılacaksa diğerinin geçersiz sayıldığının açıkça sözleşmelerde belirtilmekte olduğunu ve her iki sözleşmenin de belirsiz süreli sözleşme niteliğinde olduğunu, davacının işbu davasında dayanak yaptığı ve müvekkilinin Üniversitenin kayıtlarında bulunmayan sözleşmenin varlığının bu dava ile öğrenildiğini ve bu sözleşmenin kesinlikle davalı Üniversite tarafından tanzim edilmiş bir sözleşme olmadığını, sözleşmenin altındaki imzanın da Rektöre ait olmadığını, sözleşme formatının önceki sözleşmelere benzemediğini, sözleşme sahte bir sözleşme olduğundan bu talebin kabulünün mümkün olmadığını, davacının iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini, işe iade talepli olarak başvurulan arabuluculuk görüşmelerinde davacının kanundan ve iş sözleşmesinden doğan tüm işçilik alacaklarının ödenmesi davalı tarafça kabul edilerek ödemelerin yapıldığını, davacının hiçbir hak ve alacağı kalmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; her ne kadar davalı taraf 01.09.2018 tarihli sözleşmenin altındaki imzanın davalı Üniversite Rektörüne ait olmadığını savunmuşsa da adli tıp uzmanının hazırladığı 06.11.2020 tarihli bilirkişi raporunda sözleşme aslı altındaki imzanın Rektörün eli ürünü olduğunun açıkça tespit edildiği, davalı vekilince yapılan itirazlar üzerine bu defa Adli Tıp Kurumunun düzenlediği 07.07.2021 tarihli raporda ise aynı doğrultuda olarak imzanın ıslak imza olduğunun ve imzanın Rektörün eli ürünü olduğunun tespit edildiği, dosyaya sunulup taraflarca imza inkârına uğramayan 17.04.2019 tarihli arabuluculuk anlaşma tutanağına göre başvuran olarak davacı tarafın ikramiye dâhil tüm alacaklarını işbu başvuru ile davalıdan talep ettiği ve bunun açıkça tutanakta yer aldığı, tarafların belirlenen bedel üzerinde anlaştıkları, bu nedenle bu alacak üzerinde arabuluculukta anlaşılmış olduğu görülmekle davacı tarafın ikramiye alacağı talep hakkı kalmadığı, 01.09.2018 tarihli iş sözleşmesinin 5 inci maddenin (c) bendinde “Koç Üniversitesi sözleşmeyi süresinden önce feshetmesi halinde, fesih tarihinin ait olduğu takvim yılı dışındaki her bir yıllık süre için 750.000,00 TL tazminat ödeyeceğini beyan ve taaahhüt eder.” şeklinde düzenleme bulunduğu, bu maddede yer alan tutarın cezai şart niteliğinde olduğu, sözleşmenin 01.09.2018-01.09.2023 tarihleri arası geçerli olacak şekilde düzenlendiği ve feshin 2019 tarihli olduğu gözetilerek 2020-2021-2022-2012 yılları için 750.000,00TL’ den toplam 3.000.000,00 TL cezai şart ödenmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
- İSTİNAF
- İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.
- İstinaf Sebepleri
- Davacı vekili; 01.09.2018-01.09.2023 tarihlerini kapsayan belirli süreli iş sözleşmesi imzalandığını, belirli süreli sözleşmenin bitiminden önce iş sözleşmesinin feshedildiğini, dava konusu alacaklar hakkında herhangi bir ödeme yapılmadığını, davanın konusunu teşkil eden alacaklarla ilgili müvekkiline bir ödeme yapılmadığını, bu taleplerinin işe iadeye ilişkin arabuluculuk toplantısında tartışılmadığını, 01.09.2018 tarihli sözleşmenin 5 inci maddesinin (c) ve (d) bentlerine ilişkin alacaklara fesih tarihi olan 08.03.2019 tarihinden itibaren en yüksek mevduat faizi uygulanması talep edilmişse de Mahkemece 01.09.2018 tarihli sözleşmede belirtilen5 inci maddenin (c) bendinde yer alan alacak kalemine arabuluculuk son tutanağından itibaren yasal faiz işletildiğini, söz konusu alacak kalemlerin e iş sözleşmesinin davalı Kurum tarafından feshi tarihinden itibaren en yüksek banka mevduat faizi işletilmesi gerektiğin ibelirterek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılması istemi ile istinaf yoluna başvurmuştur.
- Davalı vekili; dava konusu sözleşmenin sahte bir sözleşme olduğunu, 01.09.2011 ve 26.09.2006 tarihli sözleşmelerin her ikisinin de belirsiz süreli sözleşme olduğunu, davacının dayandığı sözleşmenin her iki sayfasında da taklit edilmiş Rektör imzası bulunduğunu, Mahkemenin yalnızca imzanın davalı Üniversite Rektörünün eli ürünü olup olmadığını saptayarak sözleşmenin geçerli bir sözleşme olduğu görüşü ile hüküm kurduğunu, sahte sözleşmede yer alan imzanın Rektöre ait olduğunun kabulünün mümkün olmadığını, kaşe, imza ve imza taklidi için üretilmiş teknolojik alet ile atılmış imza olması ihtimalinin değerlendirilmediğini, hata veya hile ile attırılmış imza olması ihtimalinin değerlendirilmediğini, belirsiz süreli sözleşmelerde cezai şart hükmünün geçersiz olduğunu, iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini, bunun cezai şart hükmünü ortadan kaldırdığını, arabuluculuk tutanağı ile davacının davalı ile arasındaki yasal ve sözleşmesel tüm hak ve alacakların sona erdiğini, cezai şartın fahiş miktarda olduğunu, gerekçeli kararın kendi içinde çelişkili olduğunu belirterek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılması istemi ile istinaf yoluna başvurmuştur.
- Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; 01.09.2018 tarihli sözleşmede imza incelemesi yaptırıldığı, İlk Derece Mahkemesinin bu sözleşmenin geçerli olduğu yönündeki değerlendirmesinin yerinde olduğu, belirli süreli iş sözleşmesinin5 inci maddesinin (c) bendinin “KÜ sözleşmeyi süresinden önce feshetmesi halinde, fesih tarihinin ait olduğu takvim yılı dışındaki her yıllık süre için 750.000,00 TL tazminat ödemeyi kabul ve taahhüt eder.” şeklinde düzenlendiği, iş sözleşmesinin sona eriş şekli itibarıyla 01.09.2018-01.09.2023 tarihleri arasında geçerli olan belirli süreli iş sözleşmesinin 5 inci maddesinin (c) bendine göre tazminata hükmedilmesinde bir hukuka aykırılık bulunmadığı, davacının arabuluculuk görüşmesinde işçilik hak ve alacağının kalmadığını kabul ettiği, dolayısıyla ikramiye alacağı talebinin reddinde de bir hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
- TEMYİZ
- Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuşlardır.
- Temyiz Sebepleri
- Davacı vekili; istinaf dilekçesinde belirttiği sebepleri tekrar ederek kararı temyiz etmiştir.
- Davalı vekili; istinaf dilekçesinde belirttiği sebepleri tekrar ederek kararı temyiz etmiştir.
- Gerekçe
- Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık; 01.09.2018 tarihli iş sözleşmesine değer verilip verilemeyeceği ile cezai şarttan yapılacak indirim oranında toplanmaktadır.
- İlgili Hukuk
- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile371 inci maddesi.
2.6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’ nun (6098 sayılı Kanun) “Cezanın miktarı, geçersizliği ve indirilmesi” kenar başlıklı 182 nci maddesi.
- Değerlendirme
- Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin aşağıdaki paragrafların dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
- İş sözleşmesinde kararlaştırılan cezai şartın koşullarının oluşup oluşmadığı hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. Cezai şart öğretide, mevcut borcun ifa edilmemesi veya eksik ifası hâlinde ödenmesi gereken mali değeri haiz ayrı bir edim olarak tanımlanmıştır.
3.Cezai şartın en yaygın kullanıldığı alanlardan biri iş hukukudur. 4857 sayılı İş Kanunu’nda cezai şarta ilişkin bir hüküm yer almamaktadır. Bununla birlikte, 6098 sayılı Kanun genel kanun niteliğinde olduğundan, iş kanunlarında hüküm bulunmayan hâllerde niteliğine uygun düştüğü ölçüde 6098 sayılı Kanun hükümleri uygulanacağından, 6098 sayılı Kanun’un açıklanan düzenlemeleri kural olarak iş hukukunda da geçerlidir.
4.6098 sayılı Kanun’un 420 nci maddesi “Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir.” hükmünü getirmiştir. Bu itibarla hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan cezai şartlar geçersiz, işçi lehine konulan cezai şartlar ise geçerli kabul edilmelidir.
- İş hukukunda kararlaştırılan cezai şartın, genellikle iş sözleşmesinin belirli sürenin bitimine kadar haklı neden olmaksızın feshini önlemek, eğitim verilen işçinin asgari çalışma şartına uyulmaması hâlinde eğitim giderlerini geri talep edebilmek veya rekabet yasağı sözleşmesine uygun davranılmasını sağlamak amacıyla getirildiği görülmektedir. Tüm bu hâllerde taraflar sözleşmeden doğan bir yükümlülük yüklenmekte ve cezai şart ile söz konusu taahhütlerin etkinliği sağlanmaktadır.
- Asgari süreli sözleşmelerde cezai şart konulamayacağı yönünde bir düzenleme bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu tür iş sözleşmelerinde, cezai şart içeren hükümler, sadece işçi aleyhine öngörülmemiş ise geçerli kabul edilmelidir.
- Son olarak belirtmek gerekir ki 6098 sayılı Kanun’un 182 nci maddesinde belirtildiği üzere, taraflar cezanın miktarını serbestçe belirleyebilirler. Ancak hâkim aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirir.
- Somut olayda taraflar imzaladıkları belirli süreli iş sözleşmesinin süreden önce feshedilmesi hâlinde ceza koşuluna yer vermişlerdir. İş sözleşmesinin davalı tarafından feshedilmesine göre İlk Derece Mahkemesince davacı lehine cezai şart alacağına hükmedilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Ne var ki davacı işçinin niteliği, yaptığı iş, ücreti ve 5 yıllık sürenin çalışılan ve çalışılmayan kısmı gözetilerek söz konusu alacaktan 6098 sayılı Kanun’un 182 nci maddesinin son fıkrası gereği makul oranda indirim yapılması gerekli iken indirim yapılmadan hüküm kurulması hatalıdır. Belirtilen sebeple; taraflar arasında imzalanan iş sözleşmesi uyarınca kararlaştırılan cezai şarttan, makul oranda bir indirim yapılmak suretiyle cezai şart miktarının tespit edilmesi ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekmektedir.
Bu husus gözetilmeden sonuca gidilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
- KARAR
Açıklanan sebeple;
- Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
- İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Davalı yararına takdir edilen 17.100,00 TL duruşma vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde davacı tarafa iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
04.06.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.