Yargı Kararları

FESHİN SENDİKAL NEDENLERE DAYALI GERÇEKLEŞTİRİLDİĞİNİN KANITLANAMAMASI

SAYILAR

Esas No : 2023/1327
Karar No : 2023/1260
Tarihi : 03/07/2023
İlgili Kanun/Madde : 4857 S. İşK/18-21 - 6356 S. STK/25
Yargı Yeri: T.C İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 9. HUKUK DAİRESİ

Ek Başlıklar : FESHİN SENDİKAL NEDENLERE DAYALI GERÇEKLEŞTİRİLDİĞİNİN KANITLANAMAMASI

Tam Metin

İlgili Kanun / Madde
4857 S. İşK/18-21
6356 S. STK/25

T.C
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
9. HUKUK DAİRESİ

Esas No. 2023/1327
Karar No. 2023/1260
Tarihi: 03/07/2023

FESHİN SENDİKAL NEDENLERE DAYALI GERÇEKLEŞTİRİLDİĞİNİN KANITLANAMAMASI

ÖZETİ Davacının istinaf başvurusu bakımından yapılan incelemede; işçinin, feshin sendikal sebebe dayandığını iddia etmesi durumunda, bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Sendika özgürlüğü olarak belirtilen sendikaya üye olma ve sendikal faaliyette bulunma hakkı, Anayasa ve Sendikalar Kanunu'nda düzenlenmiştir. Sendika özgürlüğü kavramı geniş bir kavram olup, işçinin sendika kurma özgürlüğünü kapsadığı gibi, sendikaya üye olma, üye olmama, üyelikten çekilme ve yasal sınırlar içinde sendikal faaliyetlere katılma özgürlüğünü de içerir.
Sendikal fesih yönünden somut dosyaya ilişkin toplanan deliller, tanık beyanları, T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Çimse İş Sendikası yazı cevapları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacı tarafça sendikal fesih iddiasının ispata yarayışlı belge ve delillerle ispatlanamadığı anlaşılmakla, sendikal fesih ve tazminatı talebinin reddine karar verilmesi hukuka uygun olup davacının istinaf itirazı yerinde değildir.

İlk Derece Mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili ve davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuş ve istinaf incelemesi yapılmak üzere Dairemize gelmiş olmakla dosya incelendi, yapılan müzakere sonunda gereği düşünüldü;

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkilinin davalı şirkette 06/02/2017 tarihinden 14/02/2022 tarihine kadar kesintisiz ve sürekli üretim operatörü olarak çalıştığını, müvekkilinin iş akdinin haksız ve geçersiz olarak feshedildiğini, müvekkilinin fesih bildiriminde covid-19 salgınını, çok fazla çalışanın izolasyona alınması ve dörtlü takım çalışmasından üçlü takım çalışmasına geçilmesi sebebiyle işletmesel küçülme gerekçe gösterilerek müvekkilinin sözleşmesinin feshedildiğini, devamla iş ilişkisinin devam edilmesi amacıyla bünyelerinde müvekkiline uygun pozisyon araştırıldığı ve bu araştırmalar neticesinde uygun pozisyon bulunamadığı, bu sebeple iş akdinin 4857 sayılı Kanun'un 17. ve 18. maddeleri uyarınca feshedildiğinin bildirildiğini, 23 işçinin iş akitlerinin feshedilmesinin asıl sebebinin Çim-Se İş Sendikası'nın davalı iş yerine girmeye çalışması ve işçilerin bu süreçte üyelik oluşturmasından kaynaklandığını, Çim-İş Sendikası örgütlenmesi olduğunu duyan işverenin sendikaya üye olan ve olacak olan işçileri tespit ederek bir yandan onların çalışmasını gerçekleştirdiğini, bir yandan da yapılan bu çıkış işlemlerine tabiri caizse kulp bulmaya çalıştığını, aynı işverenin güya çalışma düzeninde küçülmeye gittiğini iddia ettiğini, akabinde iş ilanı verdiklerini, bu hususun dahi işverenin samimiyetsizliğini açıkça ortaya koyduğunu, müvekkilinin iş akdinin davalı işveren tarafından haksız ve sebepsiz olarak feshedildiğini iddia ederek feshin geçersizliğinin tespitine ve müvekkilinin işe iadesine, müvekkilinin iş akdinin sendikaya üye olması ve sendikal faaliyette bulunması nedeniyle müvekkili lehine sendikal tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesi ile; müvekkili şirketin Manisa Organize Sanayi Bölgesi'nde kurulu, yabancı sermayeli, dünyaca tanınmış kendi alanında iyi bilinen ve son derece ciddi bir kuruluş olduğunu, davacının müvekkili şirket nezdinde 06/02/2017 tarihinde kalite kontrol ekibi olarak işe başladığını ancak iş akdinin, 14/02/2022 tarihinde feshedildiğini, davacının iş akdinin fesih nedenini her ne kadar sendikal nedene dayandırmışsa da, anılan bu iddiaların gerçeklerle uzaktan yakından hiçbir doğruluk payının bulunmadığını, ortada, iş akdinin sendikal nedenle feshini gerektirecek bir nedenin söz konusu olmadığını, müvekkili şirketin kesinlikte sendikaya karşı bir tutumunun olmadığını, tam tersine gerek çalışanlarına verdikleri özlük hakları gerekse de şirket politikaları gereği iş yerinin sendikalı olup olmamasını sorun etmediğini, bu sebeple, şirketin sendikaya karşı olmasının mümkün olmadığını, bilindiği üzere; ülkemizde olduğu gibi tüm dünyayı etkisi altına alan, tüm üretim ve maliyetleri derinden olumsuz etkileyerek başta fabrikaları olmak üzere hemen hemen tüm işletmelerde tüm üretim planlamalarını değiştirdiğini, buna göre de, salgın sebebiyle çok fazla çalışanın izolasyona alınması ve bu nedenlerle de iş yerinde 4'lü çalışma düzeninden 3'lü takım çalışma düzenine geçme kararı alınmasıyla birlikte bazı bölümlerde çalışan sayısında istihdam fazlalığı oluştuğunu, bu doğrultuda da, öncelikle iş ilişkisinin devamı için, iş akdinin feshinde son çare olma ilkesi gereğince, şirket bünyesinde davacının, öncelikli olarak çalışabileceği uygun pozisyonların araştırıldığını ancak, maalesef davacının mesleki eğitim, birikim ve deneyimine uygun pozisyon / pozisyonlar ve iş koşulları olmadığından müvekkili şirket tarafından hizmet akdinin, 4857 sayılı İş Kanunu 17. ve 18. maddeleri kapsamında yasal her türlü hak ve alacakları ödenerek feshedildiğini, müvekkili şirketin başta davacı olmak üzere hiçbir çalışanın ne sendika üyeliğinden haberinin olduğunu ne de iş yerindeki sendikalı işçilerinden müvekkili yönünden, iş yerlerinde çalışanlardan kimin sendikalı kimin sendikasız olduğunu işverenin bilme şansının kesinlikle bulunmadığını, dolayısıyla davacının iş akdinin bu sebeple feshedilmesinin mümkün olmadığını, iddia edilenin aksine, davacının iş akdine son verilmesinin sendikal nedenlerle uzaktan ve yakından hiçbir ilişkisinin bulunmadığını, fesih kararlarının üretime bağlı olarak çok önceden verildiğini, bu nedenlerle de, davacının iş akdinin fesih nedeninin işletmesel sebepler olması nedeniyle işbu feshin son derece doğal ve yasal gerekçelerle yapıldığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: "Davanın kabulüne
1-Davalı işverence gerçekleştirilen fesih işleminin geçersizliğine ve davacının işe iadesine,
2-Davacının kanuni sürede işe başvurmasına rağmen, işverenin süresi içinde işe başlatmaması halinde, davalı tarafından ödenmesi gereken tazminat miktarının fesih nedeni ve davacının kıdemi dikkate alınarak 5 aylık ücreti toplamı olan brüt 34.398,00 TL tutarında belirlenmesine,
3-Davacının işe iadesi için işverene süresi içerinde başvurması halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar doğmuş bulunan en çok 4 aylık ücret ve diğer hakları olarak toplam brüt 35.028,00 TL'nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesi gerektiğinin belirlenmesine, davacının işe başlatılması halinde varsa ödenen ihbar ve kıdem tazminatının bu alacaktan mahsubuna,
4-Sendikal tazminat talebinin reddine," şeklinde karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesi ile; Mahkemenin işe iadeye yönelik verdiği kabul kararına karşı bir diyeceklerinin olmadığını ancak müvekkilinin sendikal sebeplerle işten çıkarılmasına rağmen, sendikal talebin kabul edilmediğini, kararın usul ve Yasa'ya aykırı olup bozulması gerektiğini, şöyle ki; öncelikle Mahkemenin gerekçeli kararında dinlettikleri ve davası olmayan tanık beyanlarına hiçbir şekilde itibar etmediğini, tanıklarının beyanlarında açıkça sendikaya üye olanların – olmak isteyenlerin ve sendikal faaliyette bulunan ve davalı işverence tespit olunan herkesin iş akitlerinin sona erdiğini açıkça dile getirdiklerini, kaldı ki olayların meydana geliş silsilesine bakıldığında; davalı iş yeri tarafından sendikal faaliyetlerin önünü kesmek amacıyla işçi çıkarımına gidildiğinin açıkça ortada olduğunu, şöyle ki; sendikal örgütlenmenin başladığını anlayan davalı iş yerinin, öncelikle iş yerindeki vardiya sistemini değiştirerek sanki işçilere ihtiyacı yokmuş gibi göstermeye çalıştığını, davalı iş yerinin, davacının ve sendikayla ilgisi bulunan diğer işçilerin iş akdini feshederken; işletmesel küçülmeyi ve dörtlü takım çalışma düzeninden üçlü takım çalışma düzenine geçilmesini gerekçe gösterdiğini ancak davalı işverenin küçülmeye gitmesi gibi bir durumun söz konusu olmadığını, aksine günden güne işlerini büyüttüğünü, öyle ki geçilen üçlü takım çalışma düzeninde mevcut işçilerin çalışma saatlerinin artırıldığını, kendilerine fazla mesailer yaptırıldığını, dörtlü takım çalışma düzeninin eksikliğinin bu şekilde giderilmeye çalışıldığını, tüm bu hususların dosyada bulunan teknik rapor ve yargılama sırasında dinlenen tanık anlatımlarıyla da sabit olduğunu, sonrasında ise sendikaya üye olan, sendikal faaliyette bulunan, sendikaya üye olmak isteyen ve tespit ettikleri herkesin iş akitlerine son verdiklerini, nitekim yargılama esnasında dinlettikleri tanıklarının; sadece sendika üyesi olanların değil; olmak isteyenlerin, faaliyette bulunanların, broşür dağıtanların dahi iş akitlerinin sona erdiğini beyan ettiklerini, yine yargılama esnasında dinlettikleri tanıklarının; ağır sanayi olan davalı iş yerinde çalışma koşullarının iyileştirilmesi için sendikayı getirmek istediklerini, buna ilişkin çalışmalara başladıklarını, WhatsApp grubu kurduklarını, bu grup içerisinde sendikaya üye olan – sendikaya üye olmak isteyenlerin yer aldığı ancak WhatsApp grubunun muhbirler tarafından üst birime ifşa edildiğini, sendikaya üye olanlar ve üye olmak isteyenler tespit edildiğinde çıkışlarının yapıldığını beyan ettiğini, nitekim tanık İsmail Topbaş'ın; çalışanlardan Mert ve Yunus isimli kişilerin insan kaynaklarındaki Nurgül Hanım'a isimleri tek tek bildirdiğini, Abdullah isimli amirlerinden duyduklarını belirttiğini, yine tanık Doğanay Kayalı'nın; üye olanların ve olmayanların işten çıkarıldığını, sendikaya üye olmamaları için gönüllü çıkış talep ettiklerini dile getirdiğini, söz konusu dosyaların seri olarak açılmış olup kimi Mahkemelerde gösterdikleri tanık Umut'un da ifadesinin alınmış olup bu tanığın da aynı şekilde yapılan toplu çıkışın sendikal sebeple yapıldığını, sendikaya üye olmaktan caydırmak amacıyla sosyal haklarda iyileştirme yapıldığını açıkça dile getirdiğini, her ne kadar tanık Doğanay Kayalı'nın davalı işverene karşı açılmış davası bulunsa da işbu davanın sendikal tazminata ilişkin olmayıp işe iade davası olduğunu, sendikal örgütlenme hareketleri başladıktan sonra diğer işçilere korku verme amacıyla bir grup işçiyi işten çıkardıklarını, sonrasında ise gönüllü çıkış yapmaya başladıklarını, yine tanık beyanlarından anlaşılacağı üzere; sendikal örgütlenmenin önüne geçmek için saat ücretinde iyileştirme yapıldığını, ikramiye sayılarının arttırıldığını, bunun bile başlı başına bir sebep olduğunu, bu hususun yargılama esnasında dinlettikleri tanık beyanlarıyla sabit olduğunu, sendikal faaliyet gösterenlere (üye olanlar – üye olmak isteyenler) normalde tutulmayan olaylar için tutanak tutulmaya başlandığını, örneğin baret yahut maske takmadığı gerekçesiyle art arda tutanaklar tutulmaya başlandığını, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliği kurallarına uymayan kişiler hakkında hiçbir yaptırım uygulanmazken sendikal faaliyette bulunanlara bu şekilde yıldırma politikası uygulandığını, bu hususun yargılama esnasında dinlettikleri tanık beyanlarıyla sabit olduğunu, görüleceği gibi; davalı iş yeri tarafından sendikal örgütlenmenin önüne geçilerek daha ilk sendika girişiminde çoğunluğun sağlanmaması için işçilerin korkutulduğunu, iş akdinin sendikal sebeplerle sonlandırılmasının, sadece sendika üyeliği bulunan işçinin iş akdine son verilmesi anlamına gelen dar bir kavram olmadığını, sendikal sebeple feshin, işçinin sendikal özgürlüğünü kullanmasını engellemek amacıyla yapılan fesih olduğunu, davalı işverenin sendikaya üye olma hazırlığında bulunan ve sendikaya üye olan müvekkillerinin iş akdine son vererek kendilerinin Anayasa ile güvence altına alınmış sendika özgürlüğünü ihlal ettiğini (Yargıtay 22. Hukuk Dairesi'nin 24.05.2018 tarihli 2018/7059 E. 2018/12965 K. sayılı kararı), feshin altında yatan gerçek nedenin davacının sendika üyesi olmasını engellemek ve iş yerinde sendikal örgütlenmenin önüne geçmek olduğunu, davalı iş yerinde sendikalaşma sürecinin başlangıç aşamasında olduğunu, iş yerindeki bazı çalışanların sendikal örgütlenmede öncü rol oynadıklarını ve diğer iş arkadaşlarını sendikaya üye olma konusunda teşvik ettiklerini, davalı işverenin de henüz sendika üyeliği bulunmayan davacının iş akdine sendikalaşma sürecinin baştan önüne geçebilmek adına son verdiğini, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda; Mahkemenin sadece davalı iş yerinde halen daha sendikalı çalışan olup olmadığına, iş akdi sonlandırılanların sendikalı olup olmadığına baktığını ancak diğer kriterleri hiç değerlendirmediğini, davayı açarken sadece sendika üyesi olanların değil sendikal faaliyette bulunanların ve üye olmak isteyenlerin de iş akitlerinin sonlandığının iddia edildiğini ve bu iddianın davası olmayan tanık beyanlarıyla ispat edildiğini, Mahkemenin tanık beyanlarına neden itibar etmediğine ilişkin de bir açıklama yapmadığını, kaldı ki sadece iş yerinde sendikalı işçi çalışmaya devam ediyor diye sendikal tazminatın reddine karar verilmesinin de hukuka aykırı olduğunu, nitekim; yetki sürecinin başlatılabileceği bir çoğunluğun davalı iş yerinde mevcut olmadığını, belki de bu dosyanın sonucuna göre yeniden çıkarmaya başlanacağını, kaldı ki tespit edilenlerin çıkarıldığını, diğerlerinin sendika üyesi olduğunu da bilip bilmemesinin meçhul olduğunu, sadece bu kritere bakılarak sendikal tazminat değerlendirilecek ise; tanık dinletmenin de bir mantığının kalmayacağını, sendikal tazminat davalarında olayların meydana geliş silsilesinin irdelenmesi, tüm delillerin değerlendirilmesi ile sonuca varılması gerektiğini, yukarıda açıklanan sebeplerle; Yargıtay kararlarına göre; olayların meydana geliş silsilesinin dikkate alınarak tanık beyanlarının da değerlendirilerek iş yerinin müvekkilini sendikal sebeplerle çıkardığını, bu haliyle kararın bozulması gerektiğini iddia ederek sendikal tazminat talebinin reddine yönelik kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; bilindiği üzere, ülkemizde olduğu gibi tüm dünyayı etkisi altına alan, tüm üretim ve maliyetleri derinden olumsuz etkileyerek başta fabrika olmak üzere hemen hemen tüm işletmelerde tüm üretim planlamalarını değiştiren salgın hastalık nedeniyle müvekkili şirkette yaşanan bu ekonomik kriz nedeniyle bir takım önlemler alındığını, buna göre de, salgın sebebiyle çok fazla çalışanın izolasyona alınması ve bu nedenlerle de işyerinde 4'lü çalışma düzeninden 3'lü takım çalışma düzenine geçme kararı alınmasıyla birlikte bazı bölümlerde çalışan sayısında istihdam fazlalığının oluştuğunu, bu doğrultuda da, öncelikle iş ilişkisinin devamı için, iş akdinin feshinde son çare olma ilkesi gereğince, şirket bünyesinde davacının, öncelikli olarak çalışabileceği uygun pozisyonların araştırıldığını ancak, maalesef davacının mesleki eğitim, birikim ve deneyimine uygun pozisyon / pozisyonlar ve iş koşulları olmadığından müvekkilince hizmet akdinin, 4857 sayılı İş Kanunu 17. ve 18. maddeleri kapsamında yasal her türlü hak ve alacakları ödenerek feshedildiğini, müvekkili şirketin yukarıda da ifade ettkileri üzere, başta davacı olmak üzere hiçbir çalışanın ne sendika üyeliğinden haberinin olduğunu ne de iş yerindeki sendikalı işçilerinden müvekkili şirket yönünden, iş yerlerinde çalışanlardan kimin sendikalı kimin sendikasız olduğunu işverenin bilme şansının kesinlikle olmadığını, bu durumun Mahkeme nezdinde gerek tanık beyanları gerekse de ibraz edilen iş yeri kayıtlarıyla da ispatlandığını, bu nedenlerle yapılan feshin haklı ve yerinde olduğunu, buna rağmen Mahkemece davacının öncelikli olarak başka pozisyonlar olmak üzere sair departmanlarda değerlendirilmediği gerekçesiyle davacının işe iade edilmesine ilişkin kararın hatalı olduğunu, yine aynı şekilde Mahkemenin bu hükmünün hatalı değerlendirmelerle iş yerinde sadece 1,5 ay sonra eski düzene dönüldüğü gerekçesine dayandırmasının da hatalı olduğunu, oysa dinlenen tanık ifadelerinde de görüldüğü gibi eski düzene dönülen bir sistemin olmadığını, Mahkemenin müvekkili iş yerinde keşif yapmaksızın bu gerekçeye dayanmasının da yeterli inceleme yapmaksızın hüküm kurduğunu gösterdiğini, Mahkemenin işbu hatalı işe iade kararına rağmen, feshin sendikal nedene dayanmadığı tespitlerinin ise haklı ve yerinde olduğunu, bilindiği üzere: "sendikal nedenle hizmet sözleşmesinin fesholduğunu iddia eden işçinin, iddiasını ispat yükümlülüğü vardır" (Yargıtay 9. HD 27/01/1999 gün, 1998/19528 E. ve 1999/646 K. Dr. Mustafa Kılıçoğlu Sendikalar Hukuku ve Toplu İş Uyuşmazlıkları, Ankara, 1999 syf. 216), yine Yargıtay uygulamasında, işçilerin salt sendikalı olmalarının, feshin sendikaya üyelik nedeniyle yapıldığını kabule yeterli olmadığını, bu hususun diğer delillerle de kronolojik bir sıra içerisinde ispat edilmesi gerektiğini (İş Hukuku II, Toplu İş İlişkileri – Prof. Dr. Ünal Narmanlıoğlu, İzmir, 2001 syf. 168), yine tek başına sendika üyeliğinin, sendikal talepler ve tazminat için de yeterli olmadığını (Yargıtay 9. H.D. 28/03/2002 tarih, 2002/6095 E. ve 2002/5481 K. sayılı ilamı, TUBA/İİÇB 1382-29 Nisan 2002), anılan bu Yargıtay kararlarında da görüldüğü üzere davacının iş akdinin feshinin sendikal bir neden ile bağlantısının bulunmadığını, bu nedenlerle hükmün anılan bu kısmının doğru ve yerinde olduğunu, Mahkemenin aksine davacının hizmet akdinin işveren tarafından haklı nedenlerle feshedildiğinden işbu işe iade davasının tümüyle reddine karar verilmesi gerekirken davacının işe iadesine karar verilmesinin hukuken hatalı olduğunu savunarak kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve HUKUKİ SEBEPLER:
Dava, feshin geçersizliğinin tespiti ile işe iade talebine ilişkindir.
Mahkemece talebin kabulüne karar verilmiş, karara karşı taraflar vekilleri tarafından ayrı ayrı istinaf yoluna başvurulmuştur.
Dairemizce istinaf incelemesi HMK'nun 355 ve 357. maddeleri gereğince istinaf sebepleri ile bağlı olarak ve kamu düzenine aykırılık hususları da gözetilerek yapılmıştır.
Davalının istinaf nedenleri bakımından yapılan incelemede; iş akdinin haklı veya geçerli nedenle feshedildiğinin ispat külfeti işveren ait olup feshin geçerli olduğunun ispata yarayışlı delillerle ispatlanamadığı, dolayısıyla işe iade yönündeki Mahkeme kararına yönelik itirazların yerinde olmadığı anlaşılmaktadır.
Davacının fesihten sonra yasal bir aylık süre içinde arabulucuya başvurduğu, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamaması üzerine davacının son tutanağın düzenlediği tarihten itibaren yasal iki haftalık süre içinde eldeki davayı açtığı, davanın süresinde olduğu, fesih tarihi itibariyle davacının çalıştığı aynı iş kolundaki tüm iş yerlerinde otuzdan fazla işçi çalıştığı, davacının işveren vekili veya yardımcısı olmadığı, taraflar arasında imzalanan iş akdinin belirsiz süreli olduğu, davacının kıdeminin altı aydan fazla olduğu, davacının hizmet süresi nazara alındığında Mahkemece işe başlatmama tazminatının davacının 5 aylık ücreti olarak belirlenmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, dava tarihi nazara alındığında Mahkemece işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen süre ücretinin parasal olarak belirlenmesinin yerinde olduğu, parasal belirlemeye dair Mahkemece yapılan tespit ve hesaplamalarda bir isabetsizlik bulunmadığından davalı vekilinin istinaf talebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Davacının istinaf başvurusu bakımından yapılan incelemede; işçinin, feshin sendikal sebebe dayandığını iddia etmesi durumunda, bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Sendika özgürlüğü olarak belirtilen sendikaya üye olma ve sendikal faaliyette bulunma hakkı, Anayasa ve Sendikalar Kanunu'nda düzenlenmiştir. Sendika özgürlüğü kavramı geniş bir kavram olup, işçinin sendika kurma özgürlüğünü kapsadığı gibi, sendikaya üye olma, üye olmama, üyelikten çekilme ve yasal sınırlar içinde sendikal faaliyetlere katılma özgürlüğünü de içerir.
Sendikal fesih yönünden somut dosyaya ilişkin toplanan deliller, tanık beyanları, T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Çimse İş Sendikası yazı cevapları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacı tarafça sendikal fesih iddiasının ispata yarayışlı belge ve delillerle ispatlanamadığı anlaşılmakla, sendikal fesih ve tazminatı talebinin reddine karar verilmesi hukuka uygun olup davacının istinaf itirazı yerinde değildir.
HMK'nun 359. maddesine 28/07/2020 tarihli 31199 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun'un 38. maddesi ile eklenen Fıkra gereğince; dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle Kanun'a uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre; İlk Derece Mahkemesi'nin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve Yasa'ya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla ve kamu düzenine aykırı bir husus da tespit edilemediğinden HMK'nun 353/1-b-1. maddesi gereğince taraflar vekillerinin istinaf başvurularının esas yönünden reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Dosya kapsamı, delil durumu itibariyle, Mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesi bakımından usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre taraflar vekillerinin istinaf başvurularının HMK'nun 353/1-b.1 maddesi gereğince AYRI AYRI ESASTAN REDDİNE,
2-Taraflardan alınan istinaf karar harçları yeterli olduğundan yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından taraf lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
4-İstinaf giderlerinin taraflar üzerinde bırakılmasına, HMK'nun 333. maddesi uyarınca kullanılmayıp kalan gider avansının olması durumunda sarf edene iadesine,
5-Kararın taraflara tebliği işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda 7036 sayılı Kanun'un 8. maddesi gereğince KESİN olmak üzere 03/07/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.