SAYILAR

Esas No : 2008/27709
Karar No : 2010/21579
Tarihi : 02.07.2010
İlgili Kanun/Madde : 4857 S.İşK/17,57 1475.S.İşK/14
Yargı Yeri: YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ

Ek Başlıklar : • İBRANAME • İŞÇİNİN İMZASININ OLAĞAN YERİNDE OLMAMASI • İŞÇİNİN OKUR YAZAR OLMADIĞI İDDASI • İBRANAMENİN GEÇERLİLİK SORUNU

Tam Metin

YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
 
Esas No.
Karar No.
Tarihi:
2008/27709
2010/21579
02.07.2010
İlgili Kanun / Madde
4857 S.İşK/17,57
1475.S.İşK/14
   

  • İBRANAME
  • İŞÇİNİN İMZASININ OLAĞAN YERİNDE OLMAMASI
  • İŞÇİNİN OKUR YAZAR OLMADIĞI İDDASI
  • İBRANAMENİN GEÇERLİLİK SORUNU
  ÖZETİ Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir.
Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise geçerlilik sorununu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi uygulanmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır (Yargıtay 9.HD. 27.06.2008 gün 2007/23861 E, 2008/ 17735 K.).
Somut olayda, dosyaya sunulan ibranameye bakıldığında imzanın olağan yerinde olmadığı görünmektedir. Davacı vekili davacının okur yazar olmadığını iddia etmiştir. Davacının dosya içeriğinde yazılı dilekçeleri bulunmaktadır. Öncelikle davacının okur yazar olup olmadığı konusu davanın aydınlatılması açısından gereklidir. Öte yandan davalının ticari defterinde tek bir ödemenin varlığı görünmektedir.
Mahkemece yapılacak iş davacının konumu, okur yazar olup olmadığı kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlendikten soma ibranamelerin şekil ve özü açısından bir incelemede bulunup sonucuna göre karar vermekten ibarettir. Eksik inceleme ile karar verilmiş olması hatalıdır.
 
 
             

DAVA                          :Davacı, kıdem, ihbar tazminatı, giyim yardımı, ikramiye, yıllık izin
ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, davayı reddetmiştir.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hâkimi İ.Polat tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Davacı, davalı işyerinde 1997 tarihinde çalışmaya başladığını, 31.12.2004 tarihinde iş akdinin haksız olarak feshedildiği işini kaybetmemek amacı ile önüne konan belgeleri imzalamak zorunda kaldığını ileri sürerek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, kötü niyet tazminatı, ikramiyeyiyim yardımı, fazla çalışma ücreti, yıllık izin ücreti isteklerini hüküm altına alınmasını istemiştir.
Davalı, davacının işe giriş tarihinin 01.04.1998 olduğunu31.12.1998 tarihinde ayrıldığını, hak ve alacağının olmadığını; 1.1.1998 tarihinde Akay Tekstil işyerine girdiğini, buradan 30.04.1999 tarihinde ayrıldığını; İşyerine 16.11.1999 tarihinde giriş yaptığını 31.11.2001 tarihinde kendi isteği ile ayrıldığını, tüm maddi alacaklarını aldığını; 1.1.2002-31.12.2002 tarihleri arasında çalıştığını, ihalenin alınamaması ihtimaline binaen işyeri ile ilişkisini kestiğini; İşe tekrar girip 01.01.2003-04.03.2003 tarihinde istifa ederek ayrıldığını; Tekrar işe alınması için 02.04.2003 tarihinde başvurduğunu, 15.04.2003 tarihinde işe kabul edildiğini; 31.12.2003 tarihine kadar çalıştığını, bu tarihte ayrıldığını, yıl dolmadığı için kıdem tazminatı ödenmediğini; 1.1.2004 tarihinde yeniden başlayıp 03.05.2004 tarihinde 996.400.00.TL. Kıdem tazminatı, 306.600.000.TL. ihbar tazminatı ödenerek iş akdinin sona erdirildiğini; Son olarak 08.07.2004 tarihinde işe girip, 31.12.2004 tarihinde ayrıldığını, süresi dolmadığı için kıdem tazminatı ödenmediğini, 207.270.000.TL. İhbar tazminatı ödendiğini, izinlerini kullandığını, , isteklerin yerinde olmadığını savunmuştur.
Mahkemece, davacının kıdem ve ihbar tazminatını aldığını, buna ilişkin ibranameler olduğu, izin, ikramiye, giyim yardımı, kötü niyet tazminatı hakkının olmadığı gerekçesi ile isteklerin reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı taraf temyiz etmiştir.
Taraflar arasında düzenlenen ibranamenin geçerliliği olup olmadığı uyuşmazlık konusudur.
İbra sözleşmesi, İsviçre Borçlar Kanununun 115. maddesinde düzenlendiği halde Türk Borçlar Kanununda bu yönde bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bununla birlikte İbraname, bir borcun
tam ya da kısmen ifa edilmeden sona ermesini sağlayan özel sukut nedeni olarak kabul edilmelidir. Bu noktada ibra sözleşmesinin ödeme yönünde bir anlaşma olmadığı, borcun sona erme şekillerinden biri olduğu belirtilmelidir.
İş Hukukunda ibra sözleşmesi ibraname adıyla yaygın bir uygulama alanı bulmaktadır. İbra sözleşmesinin tanımı, şekli ve hükümlerinin Borçlar Kanununda düzenlenmesi gerekliliğinin ötesinde, İş Hukukunun işçiyi koruyucu özelliği sebebiyle İş Kanunlarında normatif hüküm olarak ele alınması gerektiği açıktır.
İşçi, emeği karşılığında aldığı ücret ve diğer parasal hakları ile kendisinin ve ailesinin geçimini temin etmektedir. Bu açıdan bakıldığında bir işçinin nedensiz yere işvereni ibra etmesi hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. Iş Hukukunda ibra sözleşmeleri dar yorumlanmalı ve borcun asıl sona erme nedeni ifa olarak ele alınmalıdır. Borcun sona erme şekillerinden biri olan ibra sözleşmelerine İş Hukuku açısından sınırlı biçimde değer verilmelidir.
Yeni Borçlar Kanunu tasarısında bu konuya değinilmiş ve 419. maddesinde, işçi ve işveren ilişkileri açısından ibra sözleşmesine dair bazı kurallara yer verilmiştir. Bahsi geçen düzenleme de, işçilik alacaklarını sona erdiren ibra sözleşmelerinin sınırlı biçimde ele alınması gerektiğini göstermektedir. Bu itibarla Borçlar Kanunun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri arasında düzenlenmiş olan irade fesadı hallerinin İş Hukukunda ibra sözleşmeleri bakımında çok daha titizlikle ele alınması gerekir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın ya da üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde ibra iradesine değer verilemez.
Öte yandan Borçlar Kanunun 21. maddesinde sözü edilen aşın yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir.
İş ilişkisinin devamı sırasında düzenlenen ibra sözleşmeleri geçerli değildir, işçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak ya da bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmiş sayılmalıdır.
İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi de mümkün olmaz. Bu nedenle işveren tarafından işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ile ve işverenin diğer kayıtlan ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir.
Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir.
Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise geçerlilik sorununu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi uygulanmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır (Yargıtay 9.HD. 27.06.2008 gün 2007/23861 E, 2008/ 17735 K.).
Somut olayda, dosyaya sunulan ibranameye bakıldığında imzanın olağan yerinde olmadığı görünmektedir. Davacı vekili davacının okur yazar olmadığını iddia etmiştir. Davacının dosya içeriğinde yazılı dilekçeleri bulunmaktadır. Öncelikle davacının okur yazar olup olmadığı konusu davanın aydınlatılması açısından gereklidir. Öte yandan davalının ticari defterinde tek bir ödemenin varlığı görünmektedir.
Mahkemece yapılacak iş davacının konumu, okur yazar olup olmadığı kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlendikten soma ibranamelerin şekil ve özü açısından bir incelemede bulunup sonucuna göre karar vermekten ibarettir. Eksik inceleme ile karar verilmiş olması hatalıdır.
3)Öte yandan , kabule göre de yıllık izin ücreti alacağı sunulan ibranamelerde yer almamaktadır. Davacının yılık izinlerini kullandığı davalı tarafça ispat edilmemiştir. Buna rağmen yıllık izin ücretinin reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin
alman temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 02.07.2010 gününde oybirliğiyle karar
verildi.