NÖBET TUTULAN GÜNLERDE 24 SAAT ÇALIŞMA

SAYILAR

Esas No : 2019/3055
Karar No : 2019/8464
Tarihi : 10.04.2019
İlgili Kanun/Madde : 4857 S. İşK/41
Yargı Yeri: T.C. YARGITAY 9. Hukuk Dairesi

Ek Başlıklar : NÖBET TUTULAN GÜNLERDE 24 SAAT ÇALIŞMA İŞYERİNDE İŞÇİYE UYU İMKANI TANINDIĞI HALDE 24 SAATİN 10 SAATİNİN DİNLENME SÜRESİ OLARAK DÜŞÜLMESİ UYKU İMKANI TANINMAYAN HALLERDE 24 SAATTEN 4-6 SAAT ARA DİNLENME SÜRESİNİN DÜŞÜLMESİNİN GEREKMESİ

Tam Metin

İlgili Kanun / Madde
4857 S. İşK/41

T.C.
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi          

Esas No. 2019/3055 
Karar No.  2019/8464
Tarihi: 10.04.2019   

l NÖBET TUTULAN GÜNLERDE 24 SAAT ÇALIŞMA
l İŞYERİNDE İŞÇİYE UYU İMKANI TANINDIĞI HALDE 24 SAATİN 10 SAATİNİN DİNLENME SÜRESİ OLARAK DÜŞÜLMESİ UYKU İMKANI TANINMAYAN HALLERDE 24 SAATTEN 4-6 SAAT ARA DİNLENME SÜRESİNİN DÜŞÜLMESİNİN GEREKMESİ

ÖZETİ Dosya içeriği ve tanık beyanlarına göre, davacının nöbet tuttuğu günlerde 24 saat çalıştığı sabit olup, hükme dayanak bilirkişi raporunda uyku ve kişisel ihtiyaçlar için 10 saat düşülerek kalan 14 saatte fiili olarak mesai yapıldığının kabul edildiği görülmüştür. Hukuk Genel Kurulunca verilen 05.04.2006 gün 2006/9-107 E.2006/144 ve 14.06.2006 gün ve 2006/9-374 E. 2006/382 K. Sayılı ilamında uyku ve sair ihtiyaçlar için geçen zaman çıkarıldığında günde 24 saat çalışan işçinin fiilen 14 saat çalıştığı kabul edilmiş, bu karar dairemizce de benimsenmiştir. Bu noktada, işyerinde işçiye 24 saatlik çalışma süresi içinde uyku imkanı sağlanıp sağlanmadığının tespiti ara dinlenme süresinin belirlenmesi bakımından önem arz etmektedir. Mahkemece bu konuda araştırma yapılarak, 24 saatlik çalışma süresi içinde davacıya uyku imkanı sağlanmışsa şimdiki gibi 10 saatlik süre çalışma süresinden düşülerek davacının fiilen 14 saat çalıştığı kabul edilmeli, aksi durumda yapılan işin niteliği ve yoğunluğuna göre 24 saatlik çalışmadan 4-6 saat arasında bir ara dinlenme düşülerek kalan sürede fiilen çalışıldığı kabul edilmelidir.

DAVA: Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraflar vekilleri tarafından istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davalı bakanlığa ait … Devlet Hastanesinde radyoloji teknisyeni olark çalıştığını, diğer davalı şirketlerin taşeron olduğunu, net 1.350,00 TL ücret aldığını, hafta içi her gün 08.00-16.00 saatleri ve ayda en az 3 kez , bayramlar ve resmi tatillerde 24 saat nöbet tuttuğunu davacının 3153 sayılı yasa gereği günlük 5 saat haftalık 27,5 saatten fazla çalışmasının mümkün olmadığını, davacının yasalara aykırı şekilde fazla çalıştırıldığını, iş sözleşmesinin haksız feshedildiğini ileri sürerek, kıdem, ihbar tazminatları ile fazla mesai ücreti, ulusal bayram genel tatil ücreti ve şua izni alacaklarının davalılardan tahsilini istemiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı T.C. … vekili, zamanaşımı itirazın bulunarak haksız açılan davanın reddini istemiştir. 
Davalı … Tabldot Tem. İnş. Bilg. Otom. Tur. Nakl. San. Tic. Ltd. Şti. ve … Tem. İnş. Yem. Bilg. Gıda Petr. Ürün. San. Tic. Ltd. Şti. Ortaklığı vekili, davalı hastanenin açmış olduğu 2012 yılı ebe, sağlık memuru, acil tıp teknisyeni, anestezi röntgen teknisyeni, hemşire hizmet alımı işi ile ilgili ihaleyi müvekkillerinin kazandığını, işin 01.01.2012-31.12.2012 tarihlerini kapsadığın, davacının 01.06.2010 -31.12. 2012 tarihleri arasında asıl iş veren olan davalı bakanlığa ait … hastanesinde anestezi teknisyeni olarak çalıştığını, davacın işten çıkış işleminin hastane tarafından verildiğini, davalıların işçilere emir ve talimat verme hakkı olmadığını, davacının hizmet sözleşmesinin belirli süreli olduğunu, iş sözleşmesi süresi son erdiğinden davacının işten çıktığını, iş yerinde vardiyalı sistemle çalışma yapıldığını, puantaj sistemiyle işçilere alacaklarının ödendiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının davalı işverenlikte … bünyesinde bulunan … Devlet Hastanesinde 01/06/2006-31/12/2012 tarihleri arasında en son aylık 1.350,00 TL net ücret ile röntgen teknikeri olarak çalıştığı, ihale yoluyla işçi alım prosedürü hükümlerince istihdam edildiği ve taşeron şirketler nezdinde sigortalı olduğu, iş akdinin davalı işverenlikçe haklı bir neden olmaksızın feshedildiği iddiası karşısında feshin tazminat ödemesi gerektirmeyecek şekilde gerçekleştiğinin ispat etme yükümlülüğü üzerinde olan davalı tarafın bu şartı yerine getiremediği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. 
D) Temyiz:
Kararı yasal süresi içinde taraf vekilleri temyiz etmiştir. 
E) Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında, işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır.
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.
Zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp, istenmesini önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır.
Hemen belirtmelidir ki, gerek İş Kanununda, gerekse Borçlar Kanununda, kıdem ve ihbar tazminatı alacakları için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir.
Uygulama ve öğretide kıdem tazminatı ve ihbar tazminatına ilişkin davalar, hakkın doğumundan itibaren, eski 818 sayılı Borçlar Kanununun 125 inci maddesi uyarınca … yıllık zamanaşımına tabi tutulmuştur. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren yeni 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146 ıncı maddesinde de genel zamanaşımı 10 yıl olarak belirlenmiştir. 
Tazminat niteliğinde olmaları nedeni ile sendikal tazminat, kötüniyet tazminatı, işe başlatmama tazminatı, 4857 sayılı İş Kanununun; 5 inci maddesindeki eşit işlem borcuna aykırılık nedeni ile tazminat, 26/2 maddesindeki maddi ve manevi tazminat, 28 inci maddedeki belgenin zamanında verilmemesinden kaynaklanan tazminat, 31/son maddesi uyarınca askerlik sonrası işe almama nedeni ile öngörülen tazminat istekleri … yıllık zamanaşımına tabidir. 
Bu noktada, zamanaşımı başlangıcına esas alınan kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı hakkının doğumu ise, işçi açısından hizmet aktinin feshedildiği tarihtir.
Zamanaşımı, harekete geçememek, istemde bulunamamak durumunda bulunan kimsenin aleyhine işlemez. Bir hakkın, bu bağlamda ödence isteminin doğmadığı bir tarihte, zamanaşımının başlatılması hakkın istenmesini ve elde edilmesini güçleştirir, hatta olanaksız kılar.
İşveren ve işçi arasındaki hukuki ilişki iş sözleşmesine dayanmaktadır. İşçinin sözleşmeye aykırı şekilde işverene zarar vermesi halinde, işverenin zararının tazmini amacı ile açacağı dava da tazminat niteliğinde olduğundan … yıllık zaman aşımına tabidir.
4857 sayılı Kanundan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasada ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunun 32/8 maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacakları ise 818 sayılı Borçlar Kanununun 126/1 maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir. 01.06.2012 tarihinden sonra yürürlüğe giren 6098 Sayılı TBK.’un 147. Maddesi ise ücret gibi dönemsel nitelikte ödenen alacakların beş yıllık zamanaşımına tabi olacağını belirtmiştir. 
Kanundaki zamanaşımı süreleri, 6098 Sayılı TBK 148. Maddesi gereğince tarafların iradeleri ile değiştirilemez.
İş sözleşmesi devam ederken kullanılması gereken ve iş sözleşmesinin feshi ile alacak niteliği doğan yıllık izin ücreti alacağının zamanaşımı süresinin fesih tarihinden başlatılması gerekir (HGK. 05.07.2000 gün ve 2000/9-1079 E, 2000/1103 K).
Sözleşmeden doğan alacaklarda, zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihten başlar. (TBK. m. 149(818.BK.128). Türk Borçlar Kanununun 117 inci maddesi uyarınca, borcun muaccel olması, ifa zamanının gelmiş olmasını ifade eder. Borcun ifası henüz istenemiyorsa muaccel bir borçtan da söz edilemez.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 151 inci maddesinde zamanaşımının nasıl hesaplanacağı belirtilmiştir. Bu maddenin birinci fıkrası, zamanaşımının alacağın muaccel olduğu anda başlayacağı kuralını getirmiştir(818 sayılı BK.128). Aynı yönde düzenleme 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 151 inci maddesinde yer almaktadır. 
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 152. maddesi gereğince, asıl alacak zaman aşımına uğradığında faiz ve diğer ek haklar da zamanaşımına, uğrar. Diğer bir deyişle faiz alacağı asıl alacağın tabi olduğu zamanaşımına tabi olur(818 sayılı BK.131). 
Türk Borçlar Kanunu’nun 154. maddesi (818 Sayılı BK 133/2) uyarınca, alacaklının dava açmasıyla zamanaşımı kesilir. Ancak zaman aşımının kesilmesi sadece dava konusu alacak için söz konusudur.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 153/4 maddesinde “Hizmet ilişkisi süresince, ev hizmetlilerinin onları çalıştıranlardan olan alacakları için" zamanaşımının işlemeyeceği ve duracağı belirtilmiştir. Bu maddenin iş sözleşmesiyle bağlı her kişiye uygulanması olanağı bulunmamaktadır. Hizmetçiden kastedilen, kendisine ev işleri için ücret ödenen, iş sahibiyle aynı evde yatıp kalkan, aileden biriymiş gibi ev halkı ile sıkı ilişkileri olan kimsedir(818 sayılı BK. Mad.132). 
6098 Sayılı TBK 154. Maddesinde (818 sayılı BK. 133) zamanaşımını kesen nedenler gösterilmiştir. Bunlardan borçlunun borcunu ikrar etmesi (alacağı tanıması), zamanaşımını kesen nedenlerden biridir. Borcun tanınması, tek yanlı bir irade bildirimi olup; borçlunun, kendi borcunun devam etmekte olduğunu kabul anlamındadır. Borç ikrarının sonuç doğurabilmesi için, eylem yeteneğine ve malları üzerinde tasarruf yetkisine sahip olan borçlunun veya yetkili kıldığı vekilinin, bu iradeyi alacaklıya yöneltmiş bulunması ve ayrıca zamanaşımı süresinin dolmamış olması gerekir. Gerçekte de borç ikrarı, ancak, işlemekte olan zamanaşımını keser; farklı anlatımla zamanaşımı süresinin tamamlanmasından sonraki borç ikrarının kesme yönünden bir sonuç doğurmayacağından kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. 
Aynı maddenin 2.fıkrası uyarınca, dava açılması veya icra takibi yapılması zamanaşımını kesen nedenlerdendir. Kanunun 156. maddesi ise, zamanaşımının kesilmesi halinde yeni bir sürenin işlemesi gerektiğini açıkça belirtmiştir. Madde açıkça düzenlemediğinden ihtiyati tedbir istemi ile mahkemeye başvurma veya işçilik alacaklarının tespiti ve ödenmesi için Bölge Çalışma İş Müfettişliğine şikâyette bulunma zamanaşımını kesen nedenler olarak kabul edilemez. Ancak işverenin, şikâyet üzerine Bölge Çalışma Müdürlüğünde alacağı ikrar etmesi, zamanaşımını keser. 
Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir. 
Zamanaşımı, dava devam ederken iki tarafın yargılamaya ilişkin her işleminden ve hâkimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden işlemeye başlar ve kesilmeden itibaren yeni bir süre işler. 
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 155. maddesi hükmü, "Zamanaşımı müteselsil borçlulardan veya bölünemeyen borcun borçlularından birine karşı kesilince, diğerlerine karşı da kesilmiş olur." kuralını içermektedir. Bu maddeye göre, müteselsil borçlulardan birine karşı zamanaşımının kesilmesi diğer müteselsil borçlulara karşı da zamanaşımını keser. (818 sayılı BK. Mad.134) 
Türk Borçlar Kanununun 160. maddesinde (818 Sayılı BK 139), zamanaşımından feragat düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre, borçlunun zamanaşımı defini ileri sürme hakkından önceden feragati geçersizdir. Önceden feragatten amaç, sözleşme yapılmadan önce veya yapılırken vaki feragattir. Oysa daha sonra vazgeçmenin geçersiz sayılacağına ilişkin yasada herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. O nedenle borç zamanaşımına uğradıktan sonra borçlu zamanaşımı defini ileri sürmekten feragat edebilir. Zira, burada doğmuş bir defi hakkından feragat söz konusudur ve hukuken geçerlidir. Bu feragat; borçlunun, ileride dava açılması halinde zamanaşımı definde bulunmayacağını karşılıklı olarak yapılan feragat anlaşmasıyla veya tek yanlı iradesini açıkça bildirmesiyle veyahut bu anlama gelecek iradeye delalet edecek bir işlem yapmasıyla mümkün olabileceği gibi, açılmış bir davada zamanaşımı definde bulunmamasıyla veya defi geri almasıyla da mümkündür.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7 nci maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447 inci maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı yasanın 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir. 
Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def'i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319 uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı defi cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin iler sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir. 
Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir. 
Cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemiş ya da süresi içince cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141/2 maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir.
1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı defi dikkate alınmaz. 
Zamanaşımı definin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesi de mümkündür (Yargıtay HGK. 04.06.2011 gün 2010/ 9-629 E. 2011/ 70. K.).
Somut uyuşmazlıkta; açılan davada davalı Bakanlık vekili 05.03.2013 tarihinde tebliğ edilen dava dilekçesine karşı 13.03.2013 havale tarihli cevap dilekçesi ile zamanaşımı def’inde bulunmuştur. Mahkemece, fazla mesai ücreti, ulusal bayram genel tatil ücreti ve şua izni alacakları yönünden dava dilekçesine karşı ileri sürülen zamanaşımı def’i dikkate alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır. 
3-Taraflar arasında fazla mesai ücretinin hesabı noktasında da uyuşmazlık bulunmaktadır. 
Somut uyuşmazlıkta hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının fazla mesaiye esas ücreti bulunurken aylık ücreti 225 saat kabul edilerek hesaplama yapılmıştır. Oysa ki davacı röntgen teknisyeni olup 3153 Sayılı Yasa gereğince 30.01.2010 tarihine kadar günde 5 saat, bu tarihten sonra ise 7 saat esasına göre çalışmaktadır. Bu nedenle davacı işçinin 30.01.2010 tarihine kadar aylık ücretinin 150 saat, bu tarihten sonra ise 210 saat olduğu kabul edilerek saat ücretinin belirlenmesi ve buna göre fazla mesai ücretinin hesap edilerek hüküm altına alınması gerekir. Mahkemece hatalı ve eksik bilirkişi raporuna dayanılarak fazla mesai ücretine karar verilmesi isabetsizdir.
4-Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının 30.01.2010 tarihi öncesinde fazla mesai yaptığı kabul edilerek hesaplama yapılmış, 30.01.2010 tarihinde yapılan yasal değişiklik sonrasında davacının haftalık 35 saatlik çalışma süresini aşmadan çalıştığı gerekçesiyle 30.01.2010 tarihi sonrası için fazla mesai hesabı yapılmamıştır. 
Dosya içeriği ve tanık beyanlarına göre, davacının nöbet tuttuğu günlerde 24 saat çalıştığı sabit olup, hükme dayanak bilirkişi raporunda uyku ve kişisel ihtiyaçlar için 10 saat düşülerek kalan 14 saatte fiili olarak mesai yapıldığının kabul edildiği görülmüştür. Hukuk Genel Kurulunca verilen 05.04.2006 gün 2006/9-107 E.2006/144 ve 14.06.2006 gün ve 2006/9-374 E. 2006/382 K. Sayılı ilamında uyku ve sair ihtiyaçlar için geçen zaman çıkarıldığında günde 24 saat çalışan işçinin fiilen 14 saat çalıştığı kabul edilmiş, bu karar dairemizce de benimsenmiştir. Bu noktada, işyerinde işçiye 24 saatlik çalışma süresi içinde uyku imkanı sağlanıp sağlanmadığının tespiti ara dinlenme süresinin belirlenmesi bakımından önem arz etmektedir. Mahkemece bu konuda araştırma yapılarak, 24 saatlik çalışma süresi içinde davacıya uyku imkanı sağlanmışsa şimdiki gibi 10 saatlik süre çalışma süresinden düşülerek davacının fiilen 14 saat çalıştığı kabul edilmeli, aksi durumda yapılan işin niteliği ve yoğunluğuna göre 24 saatlik çalışmadan 4-6 saat arasında bir ara dinlenme düşülerek kalan sürede fiilen çalışıldığı kabul edilmelidir. 
Yukarıda açıklanan şekilde yapılacak araştırma sonucunda, 3153 Sayılı Yasa ve Radyoloji, Radyom ve Elektrikle Tedavi Müesseseleri Hakkında Nizamname hükümlerine göre, davacının 30.01.2010 tarihi sonrasında nöbet tuttuğu günlerde fazla mesai yapıp yapmadığı belirlenmeli, 30.01.2010 tarihi öncesinde nöbet günlerindeki hesaplamaya esas fiili çalışma süresi dikkate alınarak bu günlerde fazla mesai yapıldığı belirlenirse bu süre de fazla mesai hesabına eklenmelidir. 
Mahkemece, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır. 
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 10.04.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.