SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA VAKIFLARININ ÖZEL HUKUK TÜZEL KİŞİSİ OLDUĞU

SAYILAR

Esas No : 2024/9-217
Karar No : 2024/522
Tarihi : 23.10.2024
İlgili Kanun/Madde : 4857 S. İşK/32
Yargı Yeri: T. C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

Ek Başlıklar :

 

SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA VAKIFLARININ ÖZEL HUKUK TÜZEL KİŞİSİ OLDUĞU
SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA VAKIFLARI ÇALIŞANLARININ İLAVE TEDİYE HAKLARININ BULUNMADIĞI

Tam Metin

ÖZETİ: Netice olarak Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları, bir tüzel kişi olmanın ötesinde bir özel hukuk tüzel kişisidir. Anayasa ve Vakıflara ilişkin kanun hükümleri karşısında bu sonuca ulaşmak kaçınılmaz olduğu gibi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarını düzenleyen 3294 sayılı Kanun hükümleri de özellikle Vakfın gelirleri, yapısı, karar alma mekanizması bakımından 4721 sayılı Kanun gereği kurulan vakıflardan farklı bir sonuç öngörmemektedir.
Bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler karşısında, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının özel hukuk tüzel kişisi olduğu, kuruluş amacı ve malî yapısı itibarıyla kamu kurumlarından farklı nitelik arzettiği ve bu bağlamda 6772 sayılı Kanun’un 1 inci maddesi kapsamına girmeyeceği açıktır.
Somut olayda davacı vekili davalı Vakfın kamu tüzel kişisi olduğunu ve bu nedenle 6772 sayılı Kanun kapsamında bulunduğunu ileri sürerek ilave tediye alacağının davalı Vakıftan tahsilini talep etmiş, Bölge Adliye Mahkemesince davalı Vakfın 6772 sayılı Kanun kapsamında olduğu kabul edilerek davanın reddine ilişkin İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak yukarıda yapılan açıklamalardan ve mevzuat hükümlerinden anlaşılacağı üzere Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları özel hukuk tüzel kişisi olup 6772 sayılı Kanun kapsamına girmediğinden ilave tediye alacağının tahsilini konu alan eldeki davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir.

Taraflar arasındaki ilave tediye alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkilinin 01.06.2016 tarihinden itibaren davalıya ait işyerinde belirsiz süreli iş sözleşmesi ile işçi olarak çalıştığını, 6772 sayılı Kanun uyarınca müvekkiline ilave tediye ödenmesi gerektiğini ileri sürerek ilave tediye alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili; müvekkilinin özel hukuk tüzel kişisi olduğunu, bu nedenle ilave tediye ödemekle yükümlü olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 21.04.2022 tarihli ve 2021/574 Esas, 2022/578 Karar sayılı kararı ile; yerleşik Yargıtay içtihatları ve 24.03.2022 tarihli bilirkişi raporu dikkate alındığında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan ayrı özel hukuk tüzel kişiliğine sahip oldukları, kamu kurumu vasfında olmadıkları, vakıf çalışanlarının da fon personeli olmadığı, mütevelli heyeti üyeleri arasında belediye başkanı, muhtar, sivil toplum kuruluşu yöneticisi ve hayırsever vatandaşların da görev aldığı, heyetin on iki üyesinden altısının seçilerek gelen kişilerden oluştuğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 15.12.2022 tarihli ve 2022/2359 Esas, 2022/2041 Karar sayılı kararı ile; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının hukuki dayanağı, Vakıfların ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun yapısı açıklandıktan ve 7144 sayılı Kanun’un 7 nci maddesi ile 09.06.2017 tarihli ve 2016/3 Esas, 2017/4 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı kapsamında değerlendirme yapıldıktan sonra, davacının 01.06.2016 tarihinde davalıya ait işyerinde işçi olarak çalışmaya başladığı, çalışmasının hâlen devam ettiği, kamu kurumu niteliği 3294 sayılı Kanun’un 7 nci maddesine eklenen fıkra ile de açıklığa kavuşturulan davalı Vakfın 6772 sayılı Kanun kapsamında ilave tediye ödemekle yükümlü olduğu, dosyaya ibraz edilen bordrolarda ikramiye ödemesinin de bulunmadığı, bilirkişi raporu doğrultusunda ilave tediye alacağının tespiti ve taleple bağlı kalınarak 1.000,00 TL üzerinden talebin kabulü yönünde hüküm kurulması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “…C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, davalının 6772 sayılı Kanun kapsamında olup olmadığı ve buna göredavacının ilave tediye alacağına hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır.
2. İlgili Hukuk
1. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 123 üncü maddesi, 6772 sayılı Kanun hükümleri, 3294 sayılıKanun hükümleri, 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’ndaki ilgili hükümler.
2. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 09.06.2017 tarihli ve 2016/3 Esas, 2017/4 Karar sayılı kararı.
3. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 19.01.2022 tarihli ve 2022/16 Esas, 2022/583 Karar sayılı kararında özel hukuk tüzel kişisi olan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının 6772 sayılı Kanun bakımından kamu tüzel kişisi olarak kabulünün mümkün olmadığı şu şekilde açıklanmıştır:
“…
Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacının ‘6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması ve 6452 Sayılı Kanunla 6212 Sayılı Kanununun 2 inci Maddesinin Kaldırılması Hakkında Kanun’ çerçevesinde ilave tediye alacağına hak kazanıp kazanmadığı noktasındadır.
6772 sayılı Kanun’un 1. maddesinde, ilave tediye alacağı ödemekle yükümlü işverenlerinkimler olduğu açıkça belirlenmiştir.Kanuna göre, devlete ve ona bağlı olmak üzere,
1-Genel, Katma ve Özel bütçeli daireler,
2-Sermayesi değişen kurumlar,
3-Sermayesinin yarısından fazlası devlete ait olan şirket ve kurumlar ve bunlara bağlı kuruluşlar,
4-Belediyeler ve belediyelere bağlı kuruluşlar,
5-3460 ve 3659 sayılı kanun kapsamına giren, sermayesinin tamamı devlete ait olan veya bu sermeye ile kurulan iktisadi devlet kuruluşları,
6-Yukarıda belirtilenlerden olmayan diğer kurum, banka ve ortaklıklar bu Kanun kapsamındadır.
Diğer taraftan ‘kamu kurumu’ kavramı genel olarak; genel, katma ve özel bütçeli idareler ile il özel idaresi ve belediyeyi veya bu kurumlarca sermayesinin yarısından fazlası karşılanan kurumlara ait olan ve bir kamu hizmeti sunan kurumları ifade etmektedir.
Davalı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının, 6772 sayılı Kanun kapsamında bir kamu tüzel kişisi olup olmadığını belirleyebilmek için öncelikle, Vakfın tabi olduğu Kanun hükümlerine göre yapısını, kuruluşunu ve işleyişini değerlendirmek gerekmektedir.
29.05.1986 tarihli ve 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununun (16/6/1989 tarihli ve 3582 sayılı Kanunun 1 maddesi ile değişik) 1. maddesinde , bu Kanunun amacı ‘fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlar ile gerektiğinde her ne suretle olursa olsun Türkiye’ye kabul edilmiş veya gelmiş olan kişilere yardım etmek, sosyal adaleti pekiştirici tedbirler alarak gelir dağılımının adilane bir şekilde tevzi edilmesini sağlamak, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmek’ olarak açıklanmıştır.
Kanun’un (5263 sayılı Kanun’un 19. maddesi ile değişik) 7. maddesinin 1. fıkrasında ise, Kanunun amacına uygun faaliyet ve çalışmalar yapmak ve ihtiyaç sahibi vatandaşlara nakdî ve aynî yardımda bulunmak üzere her il ve ilçede sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları kurulması öngörülmüştür (m.7/1).Aynı maddenin 3 üncü fıkrasında, vakıf senetlerinin mahallin en büyük mülki amiri tarafından Medeni Kanunu hükümlerine göre tescil ettirileceği ifade edilmiştir.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının gelirleri, “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan aktarılacak miktardan, işletme ve iştiraklerden elde edilecek gelirlerden ve diğer gelirlerden” oluşur (m. 8).
Vakıfların oluşumuna bakılacak olursa; Kanunun 7. maddesinde; İlçe Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Mütevelli Heyetinde 1 adet belediye başkanı, 1 adet köy muhtarı, 1 adet mahalle muhtarı, 1 adet sivil toplum kuruluşu yöneticisi, 2 adet hayırsever vatandaşın görev alacağı belirtilmektedir.

Anayasanın 123. maddesinin 3. fıkrasında “Kamu tüzel kişiliği, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulur” hükmü mevcuttur. Vakıflara ilişkin özel düzenleme niteliğindeki 5737 sayılı Vakıflar Kanununda da vakıfların özel hukuk tüzel kişiliğine sahip oldukları ifade edilmiştir (m. 4). Bu düzenlemeler dikkate alındığında, öncelikle genel kuralın “vakıfların özel hukuk tüzel kişisi” olarak faaliyet göstermesi olduğu açıktır. Vakıfların, kamu tüzel kişisi olarak kabul edilebilmesi ‘istisnai’ bir hâl olup, bu istisnai durumun genel kuralının aksine, tereddüde yer vermeyecek açıklıkta düzenlenmesi şarttır. Keza, “kendiliğinden istisna olmaz, istisna konulmalıdır”(K. Gözler, ‘Yorum İlkeleri’, Anayasa Hukukunda Yorum ve Norm Somutlaşması, Tebliğ, 29-30 Eylül 2012, Ankara, Türkiye Barolar Birliği, 43). Bir diğer ifade ile istisnanın ayrıca ve açıkca olduğu ispat edilemediği takdirde ya da istisnanın olup olmadığı tereddütlü ise, istisnanın olmadığı kabul edilmelidir (Gözler, 43).
3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununda ise, bu Kanun gereğince oluşturulan vakıfların “kamu tüzel kişisi” olduklarına dair açık bir hüküm bulunmamaktadır. Şu halde kanun koyucunun sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına bilinçli olarak “kamu tüzel kişiliği” vermediği, vakıfların Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre kurulmasını ve yine özel hukuk tüzel kişisi olarak özel hukuk hükümlerine göre faaliyet göstermesini istediği açıktır. Aksi düşünülse dahi, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının kısmen kamu kaynağı kullanmaları, kamu kurumu olarak nitelendirilmeleri için yeterli bir sebep değildir. Zira; 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma Dayanışma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’nun 8. maddesinde; Vakfın gelirlerinin, “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan aktarılacak miktardan, işletme ve iştiraklerden elde edilecek gelirlerden ve diğer gelirlerden” oluşacağı hüküm altına alınmıştır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının gelirlerinin, sadece fondan aktarılan pay olmadığı, vakfın gelirleri arasında halk tarafından yapılan ve iktisadi değeri olan bağışların da bulunduğu görülmektedir. Aynı şekilde, mütevelli heyet tarafından oyçokluğu ile karar alan ve uygulayan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının 12 üyesinden 6’sının seçilerek gelen kişiler olması aksi sonuca varılmasını engelleyen bir diğer sebeptir.
Netice olarak, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları, bir tüzel kişi olmanın ötesinde bir özel hukuk tüzel kişisidir. Anayasa ile vakıflara ilişkin kanun hükümleri karşısında bu sonuca ulaşmak kaçınılmaz olduğu gibi; sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarını düzenleyen Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu hükümleri de, özellikle vakfın gelirleri, yapısı, karar alma mekanizması bakımından farklı bir sonuç öngörmemektedir.
Somut olayda, gerek ilk derece mahkemesi gerekse bölge adliye mahkemesince, 3294 sayılı Kanunun amacının getirilmesi noktasında parasal kaynaklarının sağlanması için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanının Başkanlığında Başbakanlık Müsteşarı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Müsteşarı, İçişleri, Maliye ve Sağlık Bakanlıklarının Müsteşarları ile Sosyal Yardımlar Genel Müdürü ve Vakıflar Genel Müdüründen oluşan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun kurulduğu; Fonun “Fonda toplanan kaynakların, Vakıflar ve Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce yürütülecek sosyal yardım proje ve programları ile yatırım programları çerçevesinde dağıtım önceliklerini belirlemek ve dağıtımına karar vermek, vakıflarda çalıştırılacak personelin nitelikleri ile özlük hakları ve diğer hususlarla ilgili belirlenecek kriterleri görüşmek ve karara bağlamak ile Vakıflardan ve diğer kurum ve kuruluşlardan gelen sosyal yardım amaçlı talep ve teklifleri değerlendirmek, Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğüne önerilerde bulunmak olduğu” gibi görevlerinin bulunduğu, Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün 3294 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulan vakıfların harcamalarını, iş ve işlemlerini araştırıp, inceleme, izleme ve denetleme, görülen aksaklıklarla ilgili gerekli tedbirleri alma, vakıfların çalışma usûl ve esasları ile sosyal yardım programlarının ölçütlerini belirleme işlevini yerine getirdiği, Genel Müdürlük idari yapılanmasındaki Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığının da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün ise Teşkilat ve Görevlerine İlişkin Yönerge çerçevesinde Vakıfların norm kadro usul ve esaslarını belirlemek ve Fon Kurulu’nun onayına sunmak, Fon Kurulu ilke ve kararları doğrultusunda Vakıf personelinin işe giriş ve işten çıkış işlemlerini yürütmek vb gibi işlemleri gerçekleştirdiği, böylece 3294 sayılı Kanun kapsamında yürütülen sosyal yardım hizmetlerinin asıl olarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından yerine getirildiği, Sosyal Yardımlaşma Vakıfları ayrı tüzel kişiliklere sahip olsalar da Fon ile beraber Bakanlığın bu görevini yerine getirmek amacıyla oluşturulan idari organizasyon içinde yer aldıkları, tüm ülke çapında Bakanlık tarafından yürütülmesi gerekli sosyal yardım kamu hizmetinin, taşrada sosyal yardımlaşma vakıfları aracılığıyla yürütüldüğü, vakıfların finansının Bakanlık tarafından gerçekleştirilip, işe alınacakların nitelikleri, görevleri, işe alma, çıkarma, tayin, ücretin belirlenmesi gibi özlük işleri ile çalışma koşullarının belirlenmesinde Bakanlığın söz sahibi olduğu işveren yetkilerinin Bakanlıkta olduğu, diğer taraftan 25/05/2018 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 7144 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile maddenin gerekçeside dikkate alındığında vakıfların bir kamu işyeri olduğunun açık olduğu ve vakıf işçilerinin ilave tediye hakkı bulunduğu sonucuna varılmıştır.
Yukarıda açıklanan ilke ve esaslar doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde, öncelikle mahkemece sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının temelde “vakıf” olduklarının gözden kaçırıldığı anlaşılmaktadır. Vakıflar, kural olarak özel hukuk tüzel kişisidir. Bu kuralın istisnası ise, ancak o kuralı koyan makam tarafından konulabilir. Çünkü, istisna, genel kuralın alanını uygulama alanını daraltır. Bu sebeple yargı organının, bir kurala istisna getirmesi mümkün değildir(Gözler, 45). Bir kuralın istisnasının ancak o kuralı koyan makam tarafından oluşturulabilmesinin sonucu ise, yargı organı tarafından varsayımlardan ya da genel kabuller üzerinden istisna oluşturulamamasıdır. Diğer taraftan 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunda “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları”(m.7) ile “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu” (m.3) ayrı ayrı hükümlerde düzenlenmiş olup, mahkemece bu ikisinin birbiri ile karşılaştırılması yahut birbiri ile aynı kabul edilmesi de yerinde değildir. Şayet kanun koyucu aksini öngörseydi, vakıflar ile Fon’un farklı şekilde düzenlenmesine gerek duyulmazdı. Üzerinde durulması gereken bir diğer husus ise, açık bir kanun hükmü olmaksızın, “tüm ülke çapında Bakanlık tarafından yürütülmesi gerekli sosyal yardım kamu hizmetinin, taşrada sosyal yardımlaşma vakıfları aracılığıyla yürütüldüğü, vakıfların finansının Bakanlık tarafından gerçekleştirilip, işe alınacakların özlük işleri ile çalışma koşullarının belirlenmesinde Bakanlığın söz sahibi olduğu” varsayımı ile vakıflara kamu tüzel kişiliği verilip verilemeyeceğidir. Zira, Anayasanın 123. maddesi ile Vakıflar Kanununun 4. maddesi son derece açık olup, aslolan bir vakfın kamu tüzel kişi olması değil, özel hukuk tüzel kişisi olmasıdır. Bir kural hangi norm ile konulmuş ise, o kuralın istisnası da ancak o kural ile konulabilir. Yorum yoluyla istisna üretilemez (Gözler, 45, 54). Somut olayda, vakıfların özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduklarına dair kanun hükmünün aksini öngören bir kanun hükmü bulunmadığı halde, mahkeme tarafından yorum yolu ile “istisna” oluşturulması hukuka aykırıdır.
Bu noktada, 25/05/2018 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 7144 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile 3294 sayılı Kanunun 7. maddesinin son fıkrasına eklenen hükümden de söz etmek gerekmektedir. İlgili hükümde “Vakıflar, 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 34. maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyerleridir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Düzenlemeden de açıkça görüleceği gibi, yapılan değişiklik ile vakıfların kamu tüzel kişisi olduğu değil, ‘Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyeri olduğu” esası benimsenmiştir. İlgili maddenin gerekçesinde, “Madde ile 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 34. maddesinin ikinci fıkrasında bahsi geçen kamu kurum ve kuruluşlarının aynı işkolundaki birden çok işyerlerinde toplu iş sözleşmesinin ancak işletme düzeyinde yapılması gerektiği hükmü uyarınca, Vakıfların, mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce veya yetkili kıldığı işveren sendikasınca imzalanan işletme toplu iş sözleşmesi kapsamındaki kamu işyerleri olduğu düzenlenmiştir.” denilmiş ise de, gerekçede vakıfların genel bir kural olarak kamu tüzel kişisi olduğu değil, “mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere” kamu işyeri olduğu belirtilmiştir. Kaldı ki, gerekçede geçen bu ifade kanun metnine bilinçli olarak alınmamıştır. Söz konusu düzenlemenin amacı, tüm sosyal ve yardımlaşmayı dayanışma vakıflarına kamu tüzel kişiliği atfetmek değil, Bakanlığın taraf olduğu toplu iş sözleşmelerinin yapılmasını kolaylaştırmaktadır. Zira, mülga 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununun ‘Toplu iş sözleşmesinin kapsamı ve düzeyi’ başlığını taşıyan 3. maddesinde “… Ancak, kamu kurum ve kuruluşlarına ait müessese ve işyerleri ayrı tüzel kişiliğe sahip olsalar dahi, bu kurum ve kuruluşlar için tek bir işletme toplu iş sözleşmesi yapılır.” hükmü bulunmakta iken (m. 3/1-2), 6356 sayılı Sendika ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununda bu hükme yer verilmemiş, onun yerine “Bir gerçek ve tüzel kişiye veya bir kamu kurum ve kuruluşuna ait aynı işkolunda birden çok işyerinin bulunduğu işyerlerinde, toplu iş sözleşmesi ancak işletme düzeyinde yapılabilir.” düzenlemesine yer verilmiştir (6356 sy K. m.34). Toplu iş sözleşmesinin düzeyine ilişkin tarihsel gelişmeler ve kanun değişiklikleri dikkate alındığında, 3294 sayılı Kanuna eklenen hükmün vakıfların özel hukuk tüzel kişisi olduğu gerçeğini değiştirmediği, yapılan değişikliğin sadece toplu iş sözleşmesinin düzeyi ve bağıtlanması süreci ile ilgili olduğu kabul edilmelidir. Mahkemece, 7144 sayılı Kanun gerekçesine atıf yapılarak vakıfların“kamu işyeri” olduğunun açıklığa kavuştuğu belirtilmiş ise de, gerekçede açıkça vakıfların “mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere kamu işyeri” olduğu ifade edilmiştir. Gerekçede çizilen bu sınırlargözden kaçırılarak, kanunda ‘tüm sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının kamu tüzel kişisi olarak kabul edildiği’ şeklinde, amacı aşan bir yorumla sonuca gidilmesi yerinde değildir. Yukarıda da ayrıntılı olarak açıklandığı gibi, aslolan vakıfların özel hukuk tüzel kişi olmalarıdır. Aksinin kabulü için, “sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının kamu tüzel kişisi olduğunu” açıkça düzenleyen bir kanun hükmü olmalıdır. Bu itibarla, 7144 sayılı Kanun ile 3294 sayılı Kanunun 7. maddesinde yapılan değişikliğin sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının hukuki niteliğini değiştiren yeni ve farklı bir düzenleme olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
Belirtmek gerekir ki; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 09/06/2017 tarih, 2016/3-2017/4 E. K sayılı kararı ile “3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ile kurulan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduğu, ayrı işyeri olan bağımsız işveren oldukları” belirlenmiştir. İçtihadı birleştirme kararları, Yargıtay Kanunu’nun 45. maddesine göre bağlayıcıdır. Somut olayda, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının “kamu tüzel kişisi” olduğuna yönelik kanuni bir düzenleme, anayasa mahkemesi iptali kararı yahut aksi yönde içtihadı birleştirme kararı bulunmadığına göre, 09/06/2017 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararının halen bağlacı olduğu kabul edilmelidir.
…”
4. Dairemizin aynı mahiyetteki 25.04.2022 tarihli ve 2022/4582 Esas, 2022/5176 Karar sayılı kararı.
3. Değerlendirme
1. Yukarıda açıklanan ilke ve esaslar ile Dairemizin içtihatları doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu’ndan ayrı birer özel hukuk tüzel kişisi olan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının 6772 sayılı Kanun bakımından kamu tüzel kişisi olarak kabulü mümkün değildir. Bu sebeple davacı lehine ilave tediye alacağına hükmedilmesi yerinde değildir.
2. Diğer taraftan Bölge Adliye Mahkemesince, “… Fon Kurulu 16.02.2012 tarih ve 2012/l sayılı kararı ile vakıf çalışanlarına 2012 yılından itibaren ilave tediye niteliğinde iki maaş tutarında ikramiye ödenmesine karar vermiştir. Bu karar Fon Kurulunun 11.12.2014 tarih ve 2014/7 sayılı kararı ile yapılan değişiklikleçıkarılan “Esasların” 11. maddesinde de kurala bağlanmıştır. Buna göre vakıf personeline her yılın Ocak ve Temmuz aylarında birer sözleşme ücreti tutarında ikramiye ödeneceği, ikramiyelerin ilave tediye niteliğinde olduğu buna göre personele ayrıca ilave tediye ödemesi yapılmayacağı düzenlenmiştir.”gerekçesine dayanılmıştır. Gerçekten de 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye dayanılarak yürürlüğe konulan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Personelinin Norm Kadro Standartları, İş Tanımları, Nitelikleri, Özlük Hakları ve Çalışma Şartlarına İlişkin Esaslar’ın “İkramiye ödemesi” başlıklı 11 inci maddesinde, personele her yılın ocak ve temmuz aylarında birer sözleşme ücreti tutarında ikramiye ödeneceği, ödenen bu ikramiyelerin ilave tediye niteliğinde olduğu ve personele ayrıca ilave tediye ödemesi yapılamayacağı kuralına yer verilmiştir. Somut olayda ise dava dilekçesinde, Fon Kurulu kararında ilave tediye olarak nitelendirilen ikramiye alacağına ilişkin açıkça bir iddia ileri sürülmemiştir. Bu konuda herhangi bir iddia ileri sürülmeden Mahkemece resen inceleme yapılması mümkün değildir. Dosya kapsamından davacının açıkça 6772 sayılı Kanun’dan kaynaklanan ilave tediye alacağını talep ettiği anlaşılmakta olup bu hâlde davacı, davalı Vakfın 6772 sayılı Kanun kapsamında olmaması sebebiyle bu Kanun’dan doğan ilave tediye alacağına hak kazanamaz. Bu durumda, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabulüne dair hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçeye ilaveten Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.11.2021 tarihli ve 2016/(22)9-2292 Esas, 2021/1494 Karar sayılı ve 14.12.2021 tarihli ve 2018/(22)9-551 Esas, 2021/1662 Karar sayılı emsal kararlarında da aynı vasıftaki sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının 6772 sayılı Kanun kapsamında ilave tediye ödemekle yükümlü olduğunun kabul edildiği belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili, müvekkili Vakfın özel hukuk tüzel kişiliğine sahip vakıf statüsünde olduğunu, bu nedenle 6772 sayılı Kanun’un 1 inci maddesinin kapsamına girmediğini ve davanın reddi gerektiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davalı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının kamu tüzel kişisi olup olmadığı ve 6772 sayılı Kanun’un 1 inci maddesi kapsamına girip girmediği; buradan varılacak sonuca göre davacının ilave tediye alacağına hak kazanıp kazanamayacağı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının (Anayasa) 123 üncü maddesi.
2. 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması ve 6452 sayılı Kanunla 6212 sayılı Kanunun 2 nci Maddesinin Kaldırılması Hakkında Kanun’un (6772 sayılı Kanun) 1 inci maddesi.
3. 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’nun (3294 sayılı Kanun) 1 ilâ 8 inci maddeleri.
4. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 101, 102 ve 111 inci maddeleri.
5. 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun (5737 sayılı Kanun) 2 ve 33 üncü maddeleri.
6. 7144 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un (7144 sayılı Kanun) 7 nci maddesi.

7. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 09.06.2017 tarihli ve 2016/3 Esas, 2017/4 Karar sayılı kararı.
2. Değerlendirme
1. İlave tediye alacağının kapsamı, yararlanacaklar, yararlanma şartları, miktarı ve ödeme zamanı 6772 sayılı Kanun ile düzenlenmiş olup Kanun’da ilave tediyenin tanımı yapılmamıştır. İlave tediye, yasaca aranan koşullara sahip kamu kuruluşlarında işçi sıfatıyla çalışan personelin çalıştığı iş ve işyerine göre her yıl kanunen gösterilen tutarda ödenmesi gereken ve ayrıca istenirse yapılan bir ödeme olarak tanımlanmaktadır (Sarper Süzek, İş Hukuku, Yenilenmiş 18. Baskı, İstanbul, 2020, s. 367; Ercan Akyiğit, “İlave Tediye ve Sosyal Sigortalar Priminin Kesilmesi”, Legal Hukuk Dergisi, 2011,30. Sayı, s. 549).
2. Nitekim 6772 sayılı Kanun’un 1 inci maddesine göre; “Umumi, mülhak ve hususi bütçeli dairelerle mütedavil sermayeli müesseseler, sermayesinin yarısından fazlası Devlete ait olan şirket ve kurumlarla belediyeler ve bunlara bağlı teşekküller, 3460 ve 3659 sayılı kanunların şümulüne giren İktisadi Devlet Teşekkülleri ve diğer bilcümle kurum, banka, ortaklık ve müesseselerinde müstahdem olanlardan İş Kanununun şümulüne giren veya girmiyen yerlerde çalışmakta olan ve İş Kanununun muaddel birinci maddesindeki tarife göre işçi vasfında olan kimselere, ücret sistemleri ne olursa olsun, her yıl için birer aylık istihkakları tutarında ilave tediye yapılır”.
3. Yukarıda içeriğine yer verilen maddede belirtilen 3460 sayılı Kanun bugün itibariyle yürürlükte olan bir kanun değildir. 3659 sayılı Kanun ise banka ve devlet kurumlarında çalışan memurların aylıkları ile ilgili düzenleme getirmiştir. Bu Kanun’un kapsamına dâhil kurumlar ilgili Kanun’un 1 inci maddesinde gösterilmiş ve 6772 sayılı Kanun’un 1 inci maddesinde belirtilen kurumlarca, sermayesinin yarısından fazlasına iştirak suretiyle kurulan kuruluşlar ve bunların aynı nispette iştirakleriyle vücut bulan kurumlar, ticaret ve sanayi odaları, borsalar veya satın alınıp belediyelere bağlanan müesseseler Kanun kapsamına alınmıştır.
4. 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nda, merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri, sosyal güvenlik kurumları ve mahalli idarelerden oluşan genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri ekli cetvelde sayılmıştır. Bu cetvellerde belirtilen genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri, özel bütçeli idareler, düzenleyici ve denetleyici kurumlar ile sosyal güvenlik kurumlarında çalışanların Kanun kapsamında olduğunun kabulü gerekmektedir.

5. Öte yandan 6772 sayılı Kanun’un 1 inci maddesinde İş Kanunu’nun şümulüne giren veya girmeyen yerlerde çalışmakta olan ve İş Kanunu’nun muaddel 1 inci maddesindeki tarife göre işçi vasfında olan kimselerin bu alacaktan yararlanacağı belirtilmiş ise de Kanun, 1475 sayılı İş Kanunu ile 4857 sayılı İş Kanunu’ndan (4857 sayılı Kanun) önceki mülga 3008 sayılı İş Kanunu’na atıfta bulunmuştur. 4857 sayılı Kanun’da ise işçi tanımına 2 nci maddede yer verilmiş olup buna göre “Bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi” denilmektedir. O hâlde Devlet ve ona bağlı kurumlarda bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan her işçi ilave tediyeye hak kazanacaktır.
6. Yine 6772 sayılı Kanun’un 1 inci maddesinin son cümlesinde Kanun kapsamındaki işçilere ücret sistemleri ne olursa olsun her yıl için birer aylık istihkakları tutarında ilave tediye yapılacağı belirtilmiş, 3 üncü maddede ise 1 ve 2 nci maddeler gereğince her yıl için yapılan ilave tediye dışında bir aylık ücret istihkakları tutarını geçmemek üzere İcra Vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu) kararı ile aynı nispette bir ilave tediye daha yapılabileceği hükme bağlanmıştır. 02.07.2018 tarihli ve 698 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 21 inci maddesi ile maddedeki “İcra Vekilleri Heyeti” ibaresi “Cumhurbaşkanı” olarak değiştirilmiştir.
7. Bu aşamada kamu kurumu kavramına değinmekte yarar bulunmaktadır. Kamu kurumu, genel, katma ve özel bütçeli idareler ile il özel idaresi ve belediyeyi veya bu kurumlarca sermayesinin yarısından fazlası karşılanan ve bir kamu hizmeti sunan kurumları ifade etmektedir. Öte yandan Anayasa’nın 123 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında “Kamu tüzel kişiliği, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulur.” hükmü mevcut iken 21.01.2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun’un 16 ncı maddesiyle bu fıkrada yer alan “ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak” ibaresi “kanunla veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulur.” şeklinde değiştirilmiştir.
8. Vakıflar ise belli bir amaca özgülenen mal topluluğu olup kazanç amacı gütmeyen tüzel kişiliklerden biridir. 4721 sayılı Kanun’un 101 inci maddesine göre vakıf, “gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal toplulukları” şeklinde tanımlanmıştır. Tanımdan da anlaşılacağı üzere vakıf, yeterli mal veya haklarınbir hizmete özgülenmesi için bir araya getirilmesidir. Yani açıkça mal topluluğudur.
9. Vakıfların nasıl kurulacağı 4721 sayılı Kanun’un 102 nci maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile vakıf kurma iradesi, resmî senetle veya ölüme bağlı tasarrufla açıklanır. Vakıf, yerleşim yeri mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescil ile tüzel kişilik kazanır.
10. Vakıflarla ilgili düzenleme sadece 4721 sayılı Kanun’da yer almamış, bu Kanun yanında ayrıca 5737 sayılı Kanun’ da da önemli düzenlemelere yer verilmiştir. 5737 sayılı Kanun’un 2 nci maddesi ile bu Kanun’un, mazbut, mülhak ve yeni vakıflar, cemaat ve esnaf vakıfları ile Vakıflar Genel Müdürlüğünü kapsayacağı vurgulandıktan sonra “Tanımlar” başlıklı 3 üncü maddesinde yeni vakfın, “Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi ile 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre kurulan vakıfları” ifade ettiği belirtilmiştir. Yine 4 üncü maddesinde vakıfların, özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduğu açıklanmıştır.
11. Bu düzenlemeler dikkate alındığında, öncelikle genel kuralın vakıfların özel hukuk tüzel kişisi olarak faaliyet göstermesi olduğu açıktır. Vakıfların, kamu tüzel kişisi olarak kabul edilebilmesi ise istisnai bir hâl olup bu istisnai durumun genel kuralının aksine, tereddüde yer vermeyecek açıklıkta düzenlenmesi şarttır.
12. Keza, “kendiliğinden istisna olmaz, istisna konulmalıdır”. Dolayısıyla bir arizî nitelik olarak istisnanın olabilmesi için, istisnanın öngörülmüş olması gerekir. Bir diğer ifade ile istisnanın ayrıca ve açıkça olduğu ispat edilemediği takdirde ya da istisnanın olup olmadığı tereddütlü ise istisnanın olmadığı varsayılır. Çünkü kaide asıl, istisna ise arizî bir niteliktir. İstisnanın olduğu ispatlanmamış ise, ilgili konuya kaide uygulanır (Kemal Gözler, ‘Yorum İlkeleri’, Kamu Hukukçuları Platformu Anayasa Hukukunda Yorum ve Norm Somutlaşması, Tebliğ, 29-30 Eylül 2012, Ankara, Türkiye Barolar Birliği, s. 43).
13. Anayasanın 2 nci maddesindeki “Türkiye Cumhuriyeti…. sosyal bir hukuk devletidir.” hükmünden dayanağını alan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları ile ilgili düzenlemelere 14.06.1986 tarihinde yürürlüğe giren 3294 sayılı Kanun’da yer verilmiştir.
14. Nitekim 3294 sayılı Kanun’un 16.06.1989 tarihli ve 3582 sayılı Kanun ile değişik 1 inci maddesinde Kanun’un amacı, fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlara yardım etmek, gelir dağılımında adaleti sağlayıcı tedbirler alarak sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmek olarak belirtilmiş, bu amaca uygun çalışma yapmak üzere de 01.12.2004 tarihli ve mülga 5263 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un (mülga 5263 sayılı Kanun) 19 uncu maddesi ile değişik 7 nci maddesinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları kurulacağı düzenlenmiştir. Aynı maddede, anılan vakıfların karar organı olan mütevelli heyetlerinin nasıl teşekkül edeceği ayrıntılı olarak ifade edilmiş, maddenin dördüncü fıkrasında da vakıf senetlerinin, mahallin en büyük mülki idare amiri tarafından Medeni Kanun’daki hükümlere göre tescil ettirileceği öngörülmüştür.
15. Diğer yandan 3294 sayılı Kanun’da, bu Kanun gereğince oluşturulan vakıfların kamu tüzel kişisi olduklarına dair açık bir hüküm bulunmamaktadır. Şu hâlde kanun koyucunun Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına bilinçli olarak kamu tüzel kişiliği vermediği, Vakıfların Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre kurulmasını, bu kapsamda Yeni Vakıf konumunda ve özel hukuk tüzel kişisi olarak özel hukuk hükümlerine göre faaliyet yürütmesini istediği açıktır.
16. Bu kapsamda 3294 sayılı Kanun’un amacına uygun olarak hizmetlerin yerine getirilmesi için 3 üncü maddesinde,“Bu Kanunda öngörülen hizmetlerin gerçekleştirilmesi için Başbakanlığa bağlı ve T.C. Merkez Bankası nezdinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu kurulmuştur.” şeklinde düzenleme ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu (Fon) kurulmuştur. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ilgili Anayasa’da yapılan değişikliklere uyum sağlanması amacıyla çıkarılan 700 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 104 üncü maddesi ile “Başbakanlığa” ibaresi “Cumhurbaşkanınca görevlendirilen Cumhurbaşkanı yardımcısına veya bakana” şeklinde değiştirilmiştir. Sosyal politikaların yerine getirilmesinde büyük önem taşıyan Fonun kurulmasıyla birlikte sosyal yardımlar alanına önemli kaynak aktarılarak yoksul ve yardıma muhtaç kesimlerin desteklenmesi yönünde kalıcı çözümlerin tesis edilmesi amaçlanmıştır.
17. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, uzun bir süre Başbakanlığa bağlı olarak idare edildikten sonramülga 5263 sayılı Kanun ile ihdas edilen “Fon Kurulu” tarafından yönetilmesi uygun bulunmuştur. Yine aynı Kanun ile Fonun idari işlerini yürütmek üzere Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü kurularak Fon İdaresi kurumsal bir yapıya kavuşturulmuştur.
18. Bugün yürürlükte bulunmayan mülga 5263 sayılı Kanun’un 5 inci maddesinin birinci fıkrasında Fon Kurulunun, Başbakanın görevlendireceği Bakanın başkanlığında Başbakanlık Müsteşarı, İçişleri ve Sağlık Bakanlıklarının müsteşarları ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürü ve Vakıflar Genel Müdüründen oluşacağı, ikinci fıkrasında da Fon Kurulunun sekretarya hizmetlerinin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünce yerine getirileceği hüküm altına alınmıştır.
19. Ancak 08.06.2011 tarihinde yürürlüğe giren 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin (633 sayılı Kanun Hükmünde Kararname) 35 inci maddesi ile 5263 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmış, Bakanlık Merkez Teşkilatı Kanun Hükmünde Kararnamenin ekli (I) sayılı cetvelinde gösterilmiştir. Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü, Bakanlık bünyesinde teşkil edilerek görevleri aynı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11 inci maddesinin (b) bendinde, “3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununun amaçlarını gerçekleştirmek ve uygulanmasını sağlamak için gerekli idarî ve malî tedbirleri almak”, yine (ç) bendinde, “3294 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulan vakıfların harcamalarını, iş ve işlemlerini araştırmak, incelemek, izlemek ve denetlemek, görülen aksaklıklarla ilgili gerekli tedbirleri almak, vakıfların çalışma usûl ve esasları ile sosyal yardım programlarının ölçütlerini belirlemek” olarak belirtilmiştir.
20. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kurulu ise 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 34 üncü maddesinde yeniden düzenlenmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasında Kurulun “Bakanın başkanlığında Başbakanlık Müsteşarı, Müsteşar, İçişleri, Maliye ve Sağlık bakanlıklarının müsteşarları ile Sosyal Yardımlar Genel Müdürü ve Vakıflar Genel Müdürü”nden oluşacağı belirtilmiş ve ikinci fıkrasında da Kurulun toplanma zamanı düzenlendikten sonra aynı fıkranın son cümlesinde Kurulun sekreterya hizmetlerinin Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü tarafından yerine getirileceği hükme bağlanmıştır.

21. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevlerine İlişkin Yönerge hazırlanarak Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü bünyesindeki teşkilatlanmalara ilişkin görevlendirmeler ve hizmet alanları düzenlenmiştir. Yönergenin 13 üncü maddesinde de Vakıfların personel norm kadroları ile Vakıf personelinin çalışma ve esaslarını ve yine Fon Kurulu kararları doğrultusunda Vakıf personelinin görev, yetki ve sorumluluklarını belirlemek görevi Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığına verilmiştir.
22. Ancak 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamedeki ilgili düzenleme diğer hükümlerle birlikte 02.07.2018 tarihli ve 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yürürlükten kaldırılmış, 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin adı “Sosyal Hizmetler Alanında Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” olarak, yürürlükte bırakılan 33 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Bakanlık” ibaresi “Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığı” olarak değiştirilmiştir. Öte yandan 10.07.2018 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında 1 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin Altıncı Kısmının İkinci Bölümünde Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığının teşkilat ve görevleri yeniden düzenlenmiş, Bakanlık birimleri arasında Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğüne de yer verilmiş, Fon Kurulu ise teşkilat yapısı içinde sayılmamıştır. Bu itibarla 09.07.2018 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminde hâli hazırda bir Fon Kurulu bulunmamaktadır. Fon Kurulunun görevlerinin ise 02.08.2018 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 2018/3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi (Genelge) ile Cumhurbaşkanı, Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığı ile Cumhurbaşkanlığı Sosyal Politikalar Kurulu arasında ayrıştırılarak yerine getirilmesi öngörülmüştür.
23. Öte yandan 21.04.2021 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 73 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı kurularak Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığının adı “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı” olarak değiştirilmiş ve 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin Bakanlıkla ilgili bazı hükümlerinde de değişiklikler yapılmış ancak Bakanlığın hizmet birimleri arasında Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğüne yine yer verilmiştir. Bu itibarla 2018 yılında kurulan Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığı bünyesinde hizmet vermekte olan Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü ve bu Genel Müdürlüğün alt birimi olan Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığı aynı isim ve görevleriyle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı teşkilat yapısı kapsamında da görev yapmayı sürdürmektedir.
24. Sonuç olarak 3294 sayılı Kanun’un ayrı ayrı maddelerinde düzenlemelere yer verilen Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının ayrı hukuki varlığa sahip olduğunu söylemek gerekmektedir.

25. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarında idari yapı ise Vakıf Başkanı ve Vakıf Mütevelli Heyeti olmak üzere ikili bir yapıya sahiptir. 3294 sayılı Kanun’un 7 nci maddesinde mülki idare amirinin Vakfın tabii başkanı olduğu belirtilerek mütevelli heyetinin nasıl oluşacağı ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Mütevelli heyet başkanının ilçelerde kaymakam, illerde vali olacağı, mütevelli heyetinin bir kısmının atanmışlardan bir kısmının ise seçilenlerden oluşacağı hüküm altına alınmıştır. Düzenlemeye göre, illerde valilerin başkanlığındaki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının mütevelli heyeti, belediye başkanı, defterdar, il milli eğitim müdürü, il sağlık müdürü, il tarım müdürü, il sosyal hizmetler ve çocuk esirgeme kurumu müdürü, il müftüsünden oluşmaktadır. Ayrıca her faaliyet dönemi için il dahilindeki köy ve mahalle muhtarlarının valinin çağrısı üzerine yapacağı toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla kendi aralarından seçecekleri birer muhtar üye ile ilde kurulan ve 3294 sayılı Kanun’da belirtilen amaçlara yönelik faaliyette bulunan sivil toplum kuruluşlarının yöneticilerinin kendi aralarından seçecekleri iki temsilci ve hayırsever vatandaşlar arasından il genel meclisinin seçeceği iki kişi de mütevelli heyetinde görev almakta olup ilçelerde de kaymakam başkanlığında aynı şekilde teşekkül etmiştir. Görülmektedir ki, mütevelli heyetinin üyelerinden birkısmı seçilmiş vatandaş ile sivil toplum kuruluşu temsilcilerinden oluşmaktadır. Bu durumda oy çokluğu ile karar alan mütevelli heyetinin üyelerinin bir kısmının seçilerek gelen kişiler olduğu dikkate alındığında bu Vakıfların kamu kurumu olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
26. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının malî yapısına da kısaca değinilecek olursa, 3294 sayılı Kanun’un 8 inci maddesinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının gelirlerinin, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan aktarılacak miktardan, işletme ve iştiraklerden elde edilecek gelirlerden ve diğer gelirlerden teşekkül edeceği hüküm altına alınmıştır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Resmî Senedinin 5 inci maddesinde ise “Vakfın Gelir Kaynaklarının, 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşmayı ve Dayanışmayı Teşvik Kanunun 8 inci maddesinde sayılan gelirler ile nakdî ve aynî, menkul ve gayrimenkul olmak üzere iktisadi değeri olan halk teberruları” olduğu hükme bağlanmıştır.
27. Bu itibarla Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olan Vakıfların gelirlerinin, sadece Fondan aktarılan paydan ibaret olmadığı, Vakfın gelirleri arasında halk tarafından yapılan ve iktisadi değeri olan bağışlar ile işletme ve iştiraklerden elde edilecek gelirlerin de bulunduğu görülmektedir.
28. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı çalışanlarına ilişkin kanuni düzenlemelere gelince; Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevlerine ilişkin Yönergenin 13 üncü maddesinde Genel Müdürlüğe bağlı Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığının görevlerine yer verilmiştir. Buna göre;
“a)Vakıfların personel norm kadroları ile vakıf personelinin çalışma usul ve esaslarını belirlemeye yönelik çalışmalar yürütmek,
b)Fon Kurulu ilke kararları doğrultusunda vakıf personelinin görev, yetki ve sorumluluklarını belirlemek,
c)Vakıf personelinin eğitimine yönelik programlar hazırlamak,
ç)Vakıf mütevelli heyetinde yer alan üyelerin seçilme ve üyeliklerinin sona ermesine ilişkin usul ve esasların belirlenmesine yönelik çalışmalar yapmak,
d)Vakıf mütevelli heyetinin toplantı, karar, çalışma ile karar defteri usul ve esaslarının belirlenmesine yönelik çalışmalar yapmak,
e)Vakıf denetim raporlarının takibini yapmak ve denetim raporları doğrultusunda gerekli düzeltici işlemleri yürütmek,
f)Genel Müdürlüğe iletilen vakfa ilişkin ihbarların değerlendirme ve inceleme işlemlerini yaparak soruşturma işlemlerinin yürütülmesini sağlamak,
g)Vakıf senetlerine ilişkin görüş yazılarını incelemek ve senetlerde uygulama birliğini sağlayıcı tedbirleri almak,
ğ)Diğer dairelerin görev alanına giren yatırım talepleri hariç olmak üzere, vakıfların yatırım planlarına (menkul, gayrimenkul ve demirbaş) ve hizmet mekânlarının iyileştirilmesine (vakıf modernizasyonuna) yönelik kaynak taleplerini değerlendirmek ve Fon Kurulunun onayına sunmak,
h)Fon Kurulu kararlarına uygun olarak kaynak aktarım talimatlarını düzenlemek ve kararları vakıflara bildirmek,
ı) Bakanlık Hukuk Müşavirliğinin görüşüne ihtiyaç duyulmayan hallerde vakıfların hukuki görüş taleplerini değerlendirmek ve sonuçlandırmak,
i)Vakıfların ve diğer kamu kurumlarının görüş taleplerini içeren, dairenin görev alanına giren hususlara ilişkin yazıları cevaplamak,
j)Diğer daire başkanlıklarının görev alanına girmeyen konularda vakıfların görüş talep yazılarına cevap vermek.” olarak sıralanmıştır.
29. Diğer taraftan mülga 5263 sayılı Kanun ile 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre Fon Kurulunun görevleri arasında vakıflarda çalıştırılacak personelin nitelikleri ile özlük hakları ve diğer hususlarla ilgili belirlenecek kriterleri görüşmek ve karara bağlamak olduğu da belirtilmiştir. Ancak Fon Kurulunun görevleri 2018/3 No.lu Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile düzenlendiğinde “Fonda toplanan kaynakların, Bakanlıkça ve il ve ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları tarafından yürütülecek sosyal yardım proje ve programları ile yatırım programları çerçevesinde dağıtım önceliklerini belirlemek ve dağıtımına karar vermek” ve “İl ve ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarında çalıştırılacak personelin nitelikleri ile özlük hakları ve diğer hususlarla ilgili belirlenecek kriterleri görüşmek ve karara bağlamak” görevi Fon Kurulundan alınarak Cumhurbaşkanına; “İI ve ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları ile diğer kurum ve kuruluşlardan gelen sosyal yardım amaçlı talep ve teklifleri değerlendirmek” görevi ise Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığına ve 21.04.2021 tarihinden itibaren ise 73 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Bakanlığın adının değişmesi sebebiyle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına verilmiştir.
30. Fon Kuruluna, yetki devrinden önce verilen bu görev nedeniyle 02.08.2006 tarihli ve 2006/4 sayılı karar ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Personelinin Norm Kadro Standartları, Nitelikleri, Özlük Hakları ve Çalışma Şartlarına İlişkin Esaslar (Esaslar) düzenlenmiştir. Bu Esaslar Fon Kurulunca 16.02.2012 tarihli ve 2012/l sayılı kararı ile uygun bulunarak 16.04.2012 tarihinde yürürlüğe giren Esaslar ile yürürlükten kaldırılmış, 2012 yürürlük tarihli Esaslar’da da 11.12.2014 tarihli ve 2014/7 sayılı karar ile önemli değişiklikler yapılmıştır.
31. Fon Kurulunun söz konusu kararları ile özellikle 2014/7 sayılı karar ile şekillenmiş olan bu Esaslar’a değinilmesi gerekmektedir. Öncelikle bu Esaslar’ın, 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11 inci maddesinin (ç) fıkrası ile 34 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendi uyarınca hazırlandığı belirtilmelidir.
32. Sözü edilen Esaslar’ın 3 üncü maddesinde tanımlar yapılmış iken 4 üncü maddesinde Vakıf personelinin unvan, nitelik, kıdem ve ücret skalası cetveli, norm kadro standardı cetveli, belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi örnekleri, aşevi, yurt iktisadi işletme gibi hizmetler için belirli süreli iş sözleşmesi, personel kimlik kartı örneği, kıdem tazminatı hesaplama cetveli, personel işe giriş ve işten çıkış bilgi formları ile personel iş tanımları düzenlenerek Esaslar’ın ekinde yer almıştır.
33. Bu Esaslar ile Fon Kurulu, Türkiye’de bulunan tüm Vakıflar yönünden geçerli temel ilkeleri belirlemiştir. Özellikle yukarıda belirtildiği üzere Vakfın gelirlerinin bir kısmının Fondan aktarılan kamu kaynakları ile sağlandığı dikkate alındığında bu kaynakların verimli şekilde kullanımının sağlanması, amaca aykırı kullanımın önüne geçilmesi de Fon Kurulunun görevleri arasında olduğundan Esaslar’da bu temel üzerine hazırlanmıştır. Başka bir anlatımla Fon kaynaklarının etkin ve rasyonel kullanımı amaçlanmaktadır. Ancak sonuç itibarıyla 3294 sayılı Kanun’un 7 nci maddesine göre Vakıfların karar organı mütevelli heyeti olduğundan il ve ilçelerdeki tüm yardım programları, bu mütevelli heyetinin kararları ile yürürlüğe girmektedir. Ayrıca mütevelli heyetinin görevleri arasında vakıf personelinin ihtiyacı ve kadrosunu tespit ve tayin ederek bunlara ödenecek ücretleri belirlemek ve gerektiğinde görevlerine son vermek de yer almakta olup Vakfın karar organı olan mütevelli heyeti personele ilişkin görevlerini 4857 sayılı İş Kanunu (4857 sayılı Kanun) ve Esaslar’da belirlenen ilke ve kurallar doğrultusunda yerine getirmektedir.
34. Bu kapsamda her ne kadar Fon Kurulunca Vakıf personelinin nitelikleri ile özlük hakları ve çalışma şartlarına ilişkin genel ilkeler belirlenmişse de Esaslar incelendiğinde istihdamına karar verilecek personelin seçimi, bu personel ile iş sözleşmesi imzalanması, alacağı ücretin belirlenmesi, yıllık izin ve diğer özlük hakları ile iş sözleşmesinin sona ermesi mütevelli heyeti tarafından gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla işçi alma ve işten çıkarma yetkisinin münhasıran Vakıflarda olduğunu söylemek mümkündür. Ayrıca personel ile imzalanan iş sözleşmesi de Vakıf ile imzalanmakta ve buna göre de sözleşmenin tarafı bağımsız tüzel kişiliği olan Vakıf olmaktadır. İşçinin ücreti iş sözleşmesinin tarafı olan Vakıflar tarafından ödendiği gibi işçi üzerinde yönetim hakkı da yine Vakıf tarafından kullanılmaktadır. Hâl böyle olunca Vakıf personelinin yönetim yetkisi yani en üst düzeyde emir ve talimat yetkisi Vakfa ve dolayısıyla mütevelli heyetine ait olmaktadır.
35. Yine her ne kadar 2018/3 numaralı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile Vakıf çalışanlarına yönelik görevler Cumhurbaşkanına devredilmiş ve Sosyal Yardımlaşma Genel Müdürlüğünün görevleri arasında Vakıf personeline dair görevler sayılmamış ise de uygulamada “Sosyal Yardımlaşma Genel Müdürlüğünün” yetkisi Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının işveren sıfatı kazanması için yeterli değildir. Kaldı ki, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları 4721 sayılı Kanun’un 111 inci ve 5737 sayılı Kanun’un 33 üncü maddeleri gereği Vakıflar Genel Müdürlüğünün denetimine tabidir. Ayrıca Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının Resmî Senedinde de bu Vakıfların “Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkında Tüzük hükümlerine göre Vakıflar Genel Müdürlüğünün teftiş ve denetimine tabi” olduğu hüküm altına alınmıştır.
36. Öte yandan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 09.06.2017 tarihli 2016/3 Esas, 2017/4 Karar sayılı kararı ile “3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ile kurulan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduğu, ayrı işyeri olan bağımsız işveren oldukları” belirlenmiştir. İçtihadı birleştirme kararları, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 45 inci maddesine göre bağlayıcıdır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının kamu tüzel kişisi olduğuna yönelik kanuni bir düzenleme, Anayasa Mahkemesi iptali kararı yahut aksi yönde içtihadı birleştirme kararı bulunmadığına göre 09.06.2017 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararının hâlen bağlacı olduğu kabul edilmelidir.
37. Anılan İçtihadı Birleştirme kararından sonra 25.05.2018 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 7144 sayılı Kanun’un 7 nci maddesi ile 3294 sayılı Kanun’un 7 nci maddesine son fıkra olarak eklenen hükümden de söz etmek gerekmektedir. İlgili fıkra da “Vakıflar, 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 34. maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyerleridir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Düzenlemeden de açıkça görüleceği gibi yapılan değişiklik ile Vakıfların kamu tüzel kişisi olduğu değil “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyeri olduğu” kuralı belirlenmiştir.
38. Nitekim 7144 sayılı Kanun’un 7 nci maddesinin gerekçesinde, “Madde ile 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 34. maddesinin ikinci fıkrasında bahsi geçen kamu kurum ve kuruluşlarının aynı işkolundaki birden çok işyerlerinde toplu iş sözleşmesinin ancak işletme düzeyinde yapılması gerektiği hükmü uyarınca, Vakıfların, mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce veya yetkili kıldığı işveren sendikasınca imzalanan işletme toplu iş sözleşmesi kapsamındaki kamu işyerleri olduğu düzenlenmiştir.” denilmiş ise de gerekçede Vakıfların genel bir kural olarak kamu tüzel kişisi olduğu değil “mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere” kamu işyeri olduğu belirtilmiştir. Söz konusu düzenlemenin amacı, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına kamu tüzel kişiliği atfetmek değil Bakanlığın taraf olduğu toplu iş sözleşmelerinin yapılmasını kolaylaştırmaktır. Zira mülga 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu’nun ‘Toplu iş sözleşmesinin kapsamı ve düzeyi’ başlığını taşıyan 3 üncü maddesinde “… Ancak, kamu kurum ve kuruluşlarına ait müessese ve işyerleri ayrı tüzel kişiliğe sahip olsalar dahi, bu kurum ve kuruluşlar için tek bir işletme toplu iş sözleşmesi yapılır.” hükmü bulunmakta iken (m. 3/1-2), 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda bu hükme yer verilmemiş, onun yerine 34 üncü maddesinde “Bir gerçek ve tüzel kişiye veya bir kamu kurum ve kuruluşuna ait aynı işkolunda birden çok işyerinin bulunduğu işyerlerinde, toplu iş sözleşmesi ancak işletme düzeyinde yapılabilir.” yönünde düzenleme yapılmıştır.
39. Bu durumda toplu iş sözleşmesinin düzeyine ilişkin tarihsel gelişmeler ve kanun değişiklikleri dikkate alındığında, 3294 sayılı Kanun’a eklenen hükmün Vakıfların özel hukuk tüzel kişisi olduğu gerçeğini değiştirmediği, yapılan değişikliğin sadece toplu iş sözleşmesinin düzeyi ve bağıtlanması süreci ile ilgili olduğu kabul edilmelidir.
40. Sonuç olarak Vakfın gelir kaynakları arasında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonundan aktarılan miktarların yer alması, Vakıf yönetiminin kararlarında Bakanlığın ilke kararlarını göz önünde bulundurması ve Vakıfların Bakanlığın denetimine bağlı olması Kanun’un açık hükmü karşısında Vakıfların tüzel kişiliğini ortadan kaldırmaz. Öte yandan Vakıfların, Aile ve Sosyal Yardımlaşma [Sosyal Politikalar] Bakanlığının taşra teşkilatı gibi faaliyette bulunduğunu da söylemek mümkün değildir. Zira, Bakanlığın teşkilat şeması içerisinde Vakıflar yer almamaktadır. Tüzel kişilerin faaliyetlerinin bir başka kamu kurumu tarafından denetlenmesi veya faaliyetinde dikkate alacağı esasların önceden belirlenmiş olması, tüzel kişiliğin yok sayılmasını gerektirmez (Haluk Hadi Sümer, “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının İşveren Niteliği”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt 74-Prof. Dr. Fevzi Şahlanan’a Armağan Sayısı, 2016, s.685-686).
41. Anayasa Mahkemesi de bir kararında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının bakanlıkların bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşu olmadığı gibi bakanlıklar ile arasında hiyerarşik bir ilişki bulunmayıp merkezi idare teşkilatı içerisinde de yer almadığını belirtmiştir (Anayasa Mahkemesinin 03.04.2012 tarihli ve2011/142 Esas, 2013/52 Karar sayılı kararı).
42. Netice olarak Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları, bir tüzel kişi olmanın ötesinde bir özel hukuk tüzel kişisidir. Anayasa ve Vakıflara ilişkin kanun hükümleri karşısında bu sonuca ulaşmak kaçınılmaz olduğu gibi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarını düzenleyen 3294 sayılı Kanun hükümleri de özellikle Vakfın gelirleri, yapısı, karar alma mekanizması bakımından 4721 sayılı Kanun gereği kurulan vakıflardan farklı bir sonuç öngörmemektedir.
43. Bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler karşısında, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının özel hukuk tüzel kişisi olduğu, kuruluş amacı ve malî yapısı itibarıyla kamu kurumlarından farklı nitelik arzettiği ve bu bağlamda 6772 sayılı Kanun’un 1 inci maddesi kapsamına girmeyeceği açıktır.
44. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 29.11.2023 tarihli ve 2022/9-1283 Esas, 2023/1155 Karar; 2023/9-181 Esas, 2023/1156 Karar; 2023/9-721 Esas, 2023/1159 Karar; 2023/9-722 Esas, 2023/1160 Karar; 2023/723 Esas, 2023/1161 Karar; 2023/9-597 Esas, 2023/1157 Karar; 2023/9-598 Esas, 2023/1158 Karar sayılı kararları da aynı yöndedir.
45. Somut olayda davacı vekili davalı Vakfın kamu tüzel kişisi olduğunu ve bu nedenle 6772 sayılı Kanun kapsamında bulunduğunu ileri sürerek ilave tediye alacağının davalı Vakıftan tahsilini talep etmiş, Bölge Adliye Mahkemesince davalı Vakfın 6772 sayılı Kanun kapsamında olduğu kabul edilerek davanın reddine ilişkin İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak yukarıda yapılan açıklamalardan ve mevzuat hükümlerinden anlaşılacağı üzere Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları özel hukuk tüzel kişisi olup 6772 sayılı Kanun kapsamına girmediğinden ilave tediye alacağının tahsilini konu alan eldeki davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir.
46. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının 6772 sayılı Kanun’un kapsamına girdiği, bu nedenle ilave tediye ödemekle yükümlü bulunduğu, direnme kararı bu yönüyle yerinde olmakla birlikte Fon Kurulunun 16.02.2012 tarihli ve 2012/l sayılı kararı ile Vakıf çalışanlarına 2012 yılından itibaren ilave tediye niteliğinde yıllık iki maaş tutarında ikramiye ödenmesine karar verildiği, bu kararın Fon Kurulunun 11.12.2014 tarihli ve 2014/7 sayılı kararı ile yapılan değişiklikle çıkarılan “Esasların” 11 nci maddesinde de yer aldığı, bu hâli ile Fon Kurulu kararı ile ödenmesi kararlaştırılan ikramiyenin ilave tediye niteliğinde olduğu, bu itibarla somut olayda dosya kapsamında bulunan bordrolarda ek ödeme adı altındaki tahakkukların mahiyeti araştırılarak ilave tediye alacağından mahsup edilip edilmeyeceğinin değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden direnme kararının bu değişik gerekçe ve nedenle bozulması görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüşKurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
47. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
48. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
23.10.2024 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
“K A R Ş IO Y”
I. UYUŞMAZLIK
1. Çoğunluk ile aradaki temel uyuşmazlık “3294 sayılı kanun ile kurulan, gelirleri kamu alacağı kabul edilip, tahsili 6183 sayılı kanun uyarınca tahsil edilen, niteliğinde bulunan, çalışanlarına 2012 yılında da özlük hakları aynı kanun uyarınca Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu tarafından ilave tediye niteliğinde ikramiye ödenen ve 7144 sayılı kanun ile değişik 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Kanunu’nun36. Maddesi uyarınca kamu işyeri kabul edilerek aynı iş kolundaki birden fazla işyerinde işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi yapılacağı hükme bağlanan, ancak özel hukuk hükümlerine tabi tutulan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması Hakkındaki kanun kapsamına girip girmediği, bunun sonucunda burada çalışanların ilave tediye alacağına hak kazanıp kazanmadıkları” noktasında toplanmaktadır.
2. Çoğunluk tarafından Özel Dairenin bozma gerekçesi benimsenerek “Özlük Haklarını belirleyen Fon Kurulu tarafından yayınlanan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Personelinin Norm Kadro Standartları, İş Tanımları, Nitelikleri, Özlük Hakları Ve Çalışma Şartlarına İlişkin Esasların 11. maddesinde “personele her yılın Ocak ve Temmuz aylarında birer sözleşme ücreti tutarında ikramiye ödeneceği, ödenen bu ikramiyelerin ilave tediye niteliğinde olduğu ve personele ayrıca ilave tediye ödemesi yapılmayacağı kuralına yer verildiği, bu alacağa ilişkin bir iddia ileri sürülmediği, davacının 6772 sayılı kanun kapsamında ilave tediye alacağı talep ettiği, davalı Vakfın özel hukuk hükümlerine tabi olması nedeni ile 6772 sayılı kanun kapsamına girmediği gerekçesi ile Bölge Adliye Mahkemesinin direnme kararı bozulmuştur.
II. DEĞERLENDİRME
3. Öncelikle belirtmek gerekir ki Yargıtay 9. Hukuk Dairesi istikrarlı olarak kuruluşundan Yargıtay 22. Hukuk Dairesi ile birleşene kadar Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının 6772 sayılı Kanun kapsamında işyerleri olduğunu kabul etmiştir. (Y. 9. HD. 26.11.2019 tarih ve 2019/4625 Esas, 2019/20884 Karar). Yargıtay 7. Hukuk Dairesi de kapatılana kadar aynı istikrarlı kararları vermiştir. (Y. 7. HD. 24.10.2016 tarih ve 2016/23612 Esas, 2016/17142 Karar). Keza Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da sabit genel kurulu üyeliğinin bittiği tarihte kadar aynı yönde istikrarlı kararlar vermiştir (Y. HGK 25.11.2021 tarih ve 2016/(22) 9/2292 Esas, 2021/1494 Karar).
4. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun sabit genel kurul zamanında verdiği 25.11.2021 tarih ve 2016/(22)9/2292 Esas, 2021/1494 Karar sayılı karar gerekçesinde açıklandığı üzere;
“5. İlave tediye alacağının kapsamı, yararlanacaklar, yararlanma şartları, miktarı ve ödeme zamanı 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması ve 6452 sayılı Kanunla 6212 sayılı Kanun’un 2 nci maddesinin Kaldırılması Hakkında Kanun (6772 sayılı Kanun) ile düzenlenmiş olup, Kanun’da ise ilave tediyenin tanımı yapılmamıştır. İlave tediye, yasaca aranan koşullara sahip kamu kuruluşlarında işçi sıfatıyla çalışan personelin çalıştığı iş ve işyerine göre her yıl kanunen gösterilen tutarda ödenmesi gereken ve ayrıca istenirse ödenebilen bir ödeme olarak tanımlanmaktadır (Süzek, Sarper :İş Hukuku, Yenilenmiş 18. Baskı, İstanbul 2020, s. 367; Akyiğit, Ercan: “İlave Tediye ve Sosyal Sigortalar Priminin Kesilmesi”, Legal Hukuk Dergisi,2011, Sayı. 30, s. 549).
6. 6772 Sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması ve 6452 sayılı Kanunla 6212 sayılı Kanun’un 2 nci maddesinin Kaldırılması Hakkında Kanun’un 1 inci maddesine göre; “ Umumi, mülhak ve hususi bütçeli dairelerle mütedavil sermayeli müesseseler, sermayesinin yarısından fazlası Devlete ait olan şirket ve kurumlarla belediyeler ve bunlara bağlı teşekküller, 3460 ve 3659 sayılı kanunların şümulüne giren İktisadi Devlet Teşekkülleri ve diğer bilcümle kurum, banka, ortaklık ve müesseselerinde müstahdem olanlardan İş Kanununun şümulüne giren veya girmiyen yerlerde çalışmakta olan ve İş Kanununun muaddel birinci maddesindeki tarife göre işçi vasfında olan kimselere, ücret sistemleri ne olursa olsun, her yıl için birer aylık istihkakları tutarında ilave tediye yapılır”.
7. Yukarıda belirtilen kurumlarca, sermayesinin yarısından fazlasına iştirak suretiyle kurulan kuruluşlar ve bunların aynı nispette iştirakleriyle vücut bulan kurumlar, ticaret ve sanayi odaları, borsalar veya satın alınıp belediyelere bağlanan müesseselerin kanun kapsamında olduğu belirtilmiştir.
8. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu’nda, merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri, sosyal güvenlik kurumları ve mahalli idarelerden oluşan genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri ekli cetvelde sayılmıştır. Bu cetvellerde belirtilen genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri, özel bütçeli idareler, düzenleyici ve denetleyici kurumlar ve sosyal güvenlik kurumlarında çalışanların da kanun kapsamında olduğunun kabulü gerekmektedir.
9. Aynı maddede İş Kanunu’nun şümulüne giren veya girmeyen yerlerde çalışmakta olan ve İş Kanunu’nun muaddel 1 inci maddesindeki tarife göre işçi vasfında olan kimselerin bu alacaktan yararlanacağı belirtilmiş ise de Kanun, 1475 ve 4857 sayılı İş Kanunu’ndan önceki 3008 sayılı İş Kanunu’na atıfta bulunmuştur. 4857 sayılı İş Kanunu’nda ise işçi tanımına 2 nci maddede yer verilmiş olup, buna göre de bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi denilmektedir. O hâlde Devlet ve ona bağlı kurumlarda bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan her işçi ilave tediyeye hak kazanacaktır. Burada bağlı kuruluşun özel hukuk hükümlerine tabi olmasının sonucu yoktur. Sermayesinin %50’sinin kamu kurumuna ait olması yeterlidir.
10. Yine maddenin son cümlesinde ücret sistemleri ne olursa olsun, her yıl için birer aylık istihkakları tutarında ilave tediye yapılacağı düzenlenen işçilere, 3 üncü maddede ise her yıl için birer aylık ilave tediye dışında, birer aylık ücret istihkaklarını geçmemek üzere 02.07.2018 tarihine kadar İcra Vekil Heyeti (Bakanlar Kurulu) kararı ile aynı nispette bir ilave tediye yapılacağı daha belirtilmiş, 02.07.2018 tarihli ve 698 sayılı 477 sayılı Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin (698 sayılı KHK) 21 inci maddesi ile maddedeki “İcra Vekil Heyeti” “Cumhurbaşkanı” olarak değiştirilmiştir.
11. Bu aşamada SYD Vakıflarının 6772 sayılı Kanun kapsamındaki konumundan bahsetmek gerekmektedir.
12. Türk toplumu sosyal dayanışma ve yardımlaşmaya çok büyük önem veren bir toplum olmakla sosyal yardımlaşma toplumumuzun temel unsurlarından biridir.
13. Öte yandan 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 2 nci maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin bir “sosyal devlet” olduğu belirtilmiştir.
14. Sosyal devlet, toplumda sosyal barışı ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla, Devletin sosyal ve ekonomik hayata aktif bir şekilde müdahalesini gerekli ve meşru gören bir devlet anlayışıdır (Özbudun, Ergun: Türk Anayasa Hukuku, 2010, s. 135).
15. Sosyal eşitsizlikleri giderme işlevini yüklenmiş olan sosyal devlet, vatandaşlarının ekonomik ve sosyal durumlarıyla ilgilenir ve onlara asgari bir yaşam düzeyi sağlamaya çalışır.
16. Türkiye Cumhuriyetinin bir “sosyal devlet” olduğunu belirten Anayasa herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğunu da vurgulayarak bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alma görevini Devlete yüklemiştir. Sosyal devlet ilkesinin gereği olarak Devlet, oluşturduğu kurum ve kuruluşlarıyla yoksullukla mücadele etmekte ve bu kapsamda sosyal yardımlar devlet politikasının en önemli aracı olarak görülmektedir.
17. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları, 14.06.1986 tarihinde yürürlüğe giren 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu (3294 sayılı Kanun) ile kurulmuştur. Kanun’un 1 inci maddesinde, kanunun amacı, yoksul ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlara yardım etmek, gelir dağılımında adaleti sağlayıcı tedbirler alarak sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmek olarak belirtilmiş; bu amaca uygun çalışma yapmak üzere de Kanun’un 7 nci maddesinde SYD Vakıfları kurulacağı düzenlenmiştir. Aynı maddede, anılan vakıfların karar organı olan mütevelli heyetlerinin nasıl teşekkül edeceği ayrıntılı olarak ifade edilmiş, maddenin dördüncü fıkrasında da, vakıf senetlerinin, mahallin en büyük mülki idare amiri tarafından Medeni Kanundaki hükümlere göre tescil ettirileceği öngörülmüştür.
18. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16.05.1986 tarihli Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyon raporunda yer verilen kanunun genel gerekçesinde; gelir seviyesi yükseldikçe, sosyal güvenlik kuruluşlarının da kapsamını genişlettikleri, ancak bu esnada hiçbir sosyal güvenlik kuruluşunun gücünün ulaşamadığı, yetmediği bazı münferit durumların ortaya çıkabildiği belirtildikten sonra bu durumun sosyal adalet ilkeleri çerçevesinde hâlledilebilmesi ve bu gibi, hiçbir kişi ya da kuruluşun el uzatamadığı kimselere ulaşılması için yeni bir sosyal kuruma ihtiyaç olduğu ileri sürülmüştür. Bu yeni sisteminde yerel idarelerdeki yöneticiler merkez idaredeki yöneticilere göre halkın ihtiyaçlarından daha kolay ve rahat haberdar olacaklarından merkezden yönetimle değil halkın yakından faydalanacağı ve katkıda bulunabileceği bir yapıda olması gerektiği düşüncesiyle mülki ve mahalli idareciler tarafından yürütülmesinin yerinde olacağı belirtilmiştir.
19. Aynı gerekçede, halkın kendi köy, şehir ve kasabalarında yardımları kanalize edebilecek bir kuruluşun olduğunu görmesinin yardımları gönül rahatlığıyla suistimal endişesi olmadan sunabilmelerinin sağlanması açısından önemli olduğu, zira halkın, yardımın yerine ulaşacağından tereddüt ettiği için potansiyeli olmasına rağmen bazı yardım kuruluşu ve vakıflarına katkıda bulunmaktan çekindiği ifade edilerek Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ile hem bu sakıncaları ortadan kaldırarak yardımların daha iyi kullanılması hem de sosyal güvenlik kuruluşlarının el uzatamadığı kişilere yardım edilmesi hedeflenmiştir.
20. Bu amaçlanan hedefe ulaşmak için ise, İslam-Türk medeniyetinin en köklü ve kalıcı kurumu yardımlaşma ve dayanışmasına en güzel örneği olan vakıf müesseselerinin yerel idarelerde oluşturulmasının araç olarak belirlendiği gerekçede yer bularak bu şekliyle SYD Vakıflarının kuruluşu gündeme getirilmiştir.
21. Öte yandan 3294 sayılı Kanun’un 1 inci maddesinde belirtilen amaçların gerçekleştirilmesinde aracı olarak neden vakıf kurumunun öngörüldüğü Başbakanlığın 17.07.1986 tarihli ve 11 numaralı Genelgesinde; “ Türk halkı ve idaresi tarih boyunca sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın en güzel örneklerini vermiştir. Milli, sosyal ve kültürel değerlerimizin korunup yaşatılmasında vakıf müessesesinin çok önemli bir rolü ve mevkii vardır. Bu bakımdan, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’nun uygulanmasında ana görev, il ve ilçelerde kurulacak vakıflara verilmiştir.” şeklinde ifade edilmiştir.
22. Sonuç itibariyle; kamu yararını amaçlayarak hizmet göreceği anlaşılan SYD Vakıfları söz konusu düzenlemeler gereğince kanunla teşkil olunmuştur (Akyıldız, Ali: İmparatorluktan Günümüze Türk Vakıf Hukuku Gelişmelerine Kamusal Bakış, Ankara 2009, s. 1019-1020).
23. 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununun 3 üncü maddesi, “Bu Kanunda öngörülen hizmetlerin gerçekleştirilmesi için Başbakanlığa bağlı ve T.C. Merkez Bankası nezdinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu kurulmuştur.” şeklinde ilk hâli düzenlenmiştir. Ancak Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesini ardından 02.07.2018 tarihli 700 sayılı Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin (700 sayılı KHK) 104 üncü maddesi ile “Başbakanlığın” yerini “Cumhurbaşkanınca görevlendirilen Cumhurbaşkanı yardımcısı veya bir bakanın” aldığı belirtilerek Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası nezdinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu (Fon) kurulduğu düzenlenmiştir. Sosyal politikaların yerine getirilmesinde büyük önem taşıyan Fonun kurulmasıyla birlikte sosyal yardımlar alanına önemli kaynak aktarılarak yoksul ve yardıma muhtaç kesimlerin desteklenmesi yönünde kalıcı çözümlerin tesis edilmesi amaçlanmıştır.
24. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, uzun bir süre Başbakanlığa bağlı şekilde idare edildikten sonra, 09.12.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5263 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun (5263 sayılı Kanun) ile ihdas edilen “Fon Kurulu” tarafından yönetilmesi uygun bulunmuştur. Yine aynı kanun ile fonun idari işlerini yürütmek üzere Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü kurularak fon idaresi kurumsal bir yapıya kavuşturulmuştur.
25. Bugün yürürlükte bulunmayan 5263 sayılı Kanun’un 5 inci maddesinin birinci fıkrasına göre Fon Kurulunun, Başbakanın görevlendireceği Bakanın başkanlığında Başbakanlık Müsteşarı, İçişleri ve Sağlık Bakanlıklarının müsteşarları ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürü ve Vakıflar Genel Müdüründen oluşacağı, ikinci fıkrasında da Kurulun sekretarya hizmetlerinin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünce yerine getirileceği hüküm altına alınmıştır.
26. Ardından, 08.06.2011 tarihinde yürürlüğe giren 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin (633 sayılı KHK) 35 inci maddesi ile 5263 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmış, bakanlık merkez teşkilatı KHK’nın ekli (I) sayılı cetvelinde gösterilmiş, bunların arasında sayılan Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü, Bakanlık bünyesinde teşkil edilerek görevleri aynı KHK’nın 11 inci maddesinin (b) bendinde, “3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununun amaçlarını gerçekleştirmek ve uygulanmasını sağlamak için gerekli idarî ve malî tedbirleri almak” , yine (ç) bendinde, “3294 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulan vakıfların harcamalarını, iş ve işlemlerini araştırmak, incelemek, izlemek ve denetlemek, görülen aksaklıklarla ilgili gerekli tedbirleri almak, vakıfların çalışma usûl ve esasları ile sosyal yardım programlarının ölçütlerini belirlemek” olarak belirtilmiştir.
27. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kurulu ise, 633 sayılı KHK’nın 34 üncü maddesinde yeniden düzenlenmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasında Kurulun “Bakanın başkanlığında Başbakanlık Müsteşarı, Müsteşar, İçişleri, Maliye ve Sağlık bakanlıklarının müsteşarları ile Sosyal Yardımlar Genel Müdürü ve Vakıflar Genel Müdürü” nden oluşacağı belirtilmiş ve ikinci fıkrasında da Kurulun toplanma zamanları düzenlendikten sonra aynı fıkranın son cümlesinde Kurulun sekreterya hizmetlerinin Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü tarafından yerine getirileceği belirtilmiştir.
28. 2012 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevlerine İlişkin Yönerge hazırlanarak Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü bünyesindeki teşkilatlanmalara ilişkin görevlendirmeler ve hizmet alanları belirlenmiştir. Yönergenin 13 üncü maddesinde de; vakıfların personel norm kadroları ile vakıf personelinin çalışma ve esaslarını belirlemek, Fon Kurulu kararları doğrultusunda vakıf personelinin görev, yetki ve sorumluluklarını belirlemek görevi Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığına verilmiştir.
29. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kurulu hem vakıfların sosyal yardım hem de personel istihdamı amacıyla istedikleri bütçeye karar veren kuruldur. Bunun yanı sıra vakıflar ihtiyacı olan personel istihdamı için yine aynı fon kuruluna talepte bulunulmaktadır. Ayrıca personellerin maaş, ikramiye ve tazminat ödemelerinde bu Fon dolayısıyla Fon Kurulu yetkilidir.
30. Ardından 633 sayılı KHK’daki ilgili düzenleme 02.07.2018 tarihli 703 sayılı Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (703 sayılı KHK) ile yürürlükten kaldırılmıştır. 09.07.2018 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanan hükümet sistemi ile hâlihazırda bir fon kurulu bulunmamaktadır. Fon Kurulunun görevlerinin ise 02.08.2018 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan 2018/3 Nolu Cumhurbaşkanlığı Genelgesiyle (Genelge) “Cumhurbaşkanı”, “Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığı” ile “Cumhurbaşkanlığı Sosyal Politikalar Kurulu” arasında ayrıştırılarak yerine getirilmesi düzenlenmiştir.
31. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı lağvedilerek 2018 yılında Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı kurulmuştur. Ardından 21 Nisan 2021 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının kurulmasıyla bakanlığın adı “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı” olarak değiştirilmiştir. 2018 yılında kurulan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında da Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü ve Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığı aynı isim ve görevleriyle hizmet vermeye devam etmekte iken bakanlığın adının değişmesi ile bu genel müdürlük ve daire başkanlığı Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında hizmet vermeye başlamıştır.
32. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarında idari yapı Vakıf Başkanı ve Vakıf Mütevelli Heyeti olmak üzere ikili bir yapıya sahiptir. 3294 sayılı Kanun’un 7 nci maddesinde mülki idari amirin vakfın tabii başkanı olduğu belirtilerek mütevelli heyetinin nasıl oluşacağı ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
33. Mütevelli heyet başkanının ilçelerde kaymakam, illerde vali olacağı, mütevelli heyetinin bir kısmının atanmışlardan bir kısmının ise seçilenlerden oluşacağı hüküm altına alınmıştır. Düzenlemeye göre, illerde valilerin başkanlığındaki SYD Vakıflarının mütevelli heyeti, belediye başkanı, defterdar, il milli eğitim müdürü, il sağlık müdürü, il tarım müdürü, il sosyal hizmetler ve çocuk esirgeme kurumu müdürü, il müftüsü, biri köy biri mahalle muhtarı olmak üzere iki muhtar üye, 3294 sayılı Kanun’da belirtilen amaçlara yönelik faaliyette bulunan iki sivil toplum kuruluşu temsilcisi ve iki hayırsever vatandaştan oluşmakta olup, ilçelerde de kaymakam başkanlığında aynı şekilde teşekkül etmiştir.
34. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün resmî web sayfasında hâlihazırda ülke genelinde 1003 adet sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı bulunduğu belirtilmektedir.
35. Bilindiği gibi, vakıflar belli bir amaca özgülenen mal topluluğu olup, kazanç amacı gütmeyen tüzel kişiliklerden biridir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 101 inci maddesine göre vakıf, “gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal toplulukları” şeklinde tanımlanmıştır. Vakıfların nasıl kurulacağı ise TMK’nın 102 nci maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile vakıf kurma iradesi, resmî senetle veya ölüme bağlı tasarrufla açıklanır. Vakıf, yerleşim yeri mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescil ile tüzel kişilik kazanacaktır.
36. Vakıflarla ilgili düzenleme sadece Türk Medeni Kanununda yer almamış, bu Kanun yanında ayrıca 5737 sayılı Vakıflar Kanununda (5737 sayılı Kanun) da önemli düzenlemelere yer verilmiştir. 5737 sayılı Kanun’un 2 nci maddesi ile bu Kanunun,mazbut, mülhak ve yeni vakıflar, cemaat ve esnaf vakıfları ile Vakıflar Genel Müdürlüğünü kapsayacağı belirtildikten sonra “Tanımlar” başlıklı 3 üncü maddesinde yeni vakfın, “Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi ile 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre kurulan vakıfları” ifade ettiği belirtilmiştir. Yine 4 üncü maddesinde vakıfların, özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduğu açıklanmıştır.
37. Sadece adlarının sonunda bulunan “vakıf” unvanlarına sahi olması SYD Vakıflarının diğer vakıflar gibi özel hukuk tüzel kişileri ile aynı kefeye konulmalarını sağlamayacaktır. Zira TMK’da düzenlenen “vakıfların özel hukuk tüzel kişisi” olduklarına dair hükmün bu vakıflar içinde söz konusu olabilmesi için TMK’da vakıflara ilişkin diğer tüm özelliklerin bu vakıflar ile örtüşmesi gerekmektedir. Oysa TMK’da düzenlenen ve özel hukuk tüzel kişisi olan vakıflar ile SYD Vakıflarının karşılaştırıldığında farklılıkları bulunmaktadır (Ermumcu, Senem: Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Çalışanlarına İlave Tediye Alacağı Ödenmeli midir? Yargıtay Kararları Çerçevesinde bir Değerlendirme, Çalışma ve Toplum Dergisi, 2021/3, s. 2134).
38. Burada, Medeni Kanuna göre tüzel kişilik kazanan vakıflar ile kanunla kurulan SYD Vakıflarının farklılıklarına da değinmek gerekir. Az yukarıda kuruluş aşamasına ilişkin yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere SYD Vakıfları, kuruluşunda olduğu kadar gelirler, ayrıcalıklar, çalışan personelin tabi olduğu esaslar vs. yönlerden kendine özgü nitelikler taşımaktadır.

39. Diğer vakıfların kuruluşu Medeni Kanuna göre resmî senetle veya vasiyet yolu ile gerçekleşmesine rağmen, SYD Vakıfları özel bir kanunla yani 3294 sayılı Kanun ile kurulmuştur. Özel bir kanunla kurulduğu gibi yönetiminin de bu kanunla belirlendiği SYD Vakıflarında, vakıf kuran yani vakfeden kuruluş bizatihi Devletin kendisidir. Vakfın gelirleri 3294 sayılı Kanun’un Ek 1 incimaddesi gereğince kamu alacağı mahiyetinde kabul edilmiştir. Diğer vakıfların amacı, malları, organlarının asliye hukuk mahkemesi kararı ile değiştirilmesi mümkün olduğu hâlde, SYD Vakıflarında bu değişiklikler kanunla yapılmaktadır. Vakıflar amaçlarına uygun bir mal varlığı ile kurulurken SYD Vakıfları sembolik bir mal varlığı ile kurulup giderleri kamu bütçesinden sürekli karşılanmaktadır. Yine kanunla belirlenen yöneticiler için SYD Vakıflarında huzur hakkı ücreti belirlenmiştir.
40. Diğer taraftan SYD Vakıfları denetim yönünden de özellik arz etmektedir. Öncelikle SYD Vakıfları 4721 sayılı TMK ve 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’na tabi olduğu için gerek TMK’nın 111 inci maddesi gerekse de Vakıflar Kanunu’nun 33 üncü maddesinde yer alan düzenleme gereği Vakıflar Genel Müdürlüğünün denetimine tabidir.
41. Ayrıca SYD Vakıfları diğer vakıflardan farklı olarak iki ayrı birimin daha denetimi altındadır. İlk olarak illerde vali, ilçelerde ise kaymakam vakıf başkanı olarak yaptığı görevini mülki idare amiri sıfatıyla yürüttüğünden İçişleri Bakanlığının denetimine tâbidir. İkinci olarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının sonrasında ise değişen hükümet sistemi ile bu bakanlığın yerini alan Çalışma, Aile ve Sosyal Hizmet Bakanlığının ve en sonda yapılan değişiklikle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının denetime tâbi tutulmuştur.
42. SYD Vakıflarının yapısını inceleyen Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü iç denetim raporunda da açıkça, bu vakıfların kamu kurumu şeklinde örgütlendiği, denetiminin hesap yönünden Vakıflar Genel Müdürlüğü, idari yönden İçişleri ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlıklarınca gerçekleştirildiği, Vakıfların harcamalarının iş ve işlemlerini araştırma, inceleme, izleme ve denetleme görev ve yetkisinin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından yapıldığı belirtilmiştir.
43. SYD Vakıflarının malî yapısına da kısaca değinilecek olursa; 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’nun 8 inci maddesinde, SYD Vakıflarının gelirlerinin, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan aktarılacak miktardan, işletme ve iştiraklerden elde edilecek gelirlerden ve diğer gelirlerden teşekkül edeceği hüküm altına alınmıştır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Resmî Senedinin 5 inci maddesinde ise “Vakfın Gelir Kaynaklarının, 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşmayı ve Dayanışmayı Teşvik Kanunun 8 inci maddesinde sayılan gelirler ile nakdi ve ayni, menkul ve gayrimenkul olmak üzere iktisadi değeri olan halk teberruları” olduğu hükme bağlanmıştır.
44. Vakıfların en önemli, düzenli ve temel gelir kaynağını Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan aktarılan pay oluşturmaktadır. Fon gelirlerine ise 3294 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesinde yer verilmiştir. Buna göre de Fonun gelirleri; Kanun ve kararnamelerle kurulu bulunan ve kurulacak olan fonlardan öncesinde Bakanlar Kurulu sonrasında değişiklikle Cumhurbaşkanı kararıyla %10’a kadar aktarılacak miktardan, bütçeye konulacak ödeneklerden, trafik para cezası hasılatının yarısından, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu reklam gelirleri hasılatından aktarılacak %15’lik miktardan, her nevi bağış ve yardımlardan, diğer gelirlerden teşekkül etmektedir.
45. Fonda toplanan bu kaynaklar ise, Fon Kurulu tarafından alınan kararlar doğrultusunda, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü kanalı ile SYD Vakıflarına aktarılmakta ve yardımlar SYD Vakıfları tarafından vatandaşlara ulaştırılmaktadır.
46. SYD Vakıflarının gelirleri arasında bağışlardan bahsedilmiş ise de, fiiliyatta sayılan bu yardımların payının yok denecek kadar az olduğu bilinen bir gerçektir. Gelirlerinin neredeyse tamamı kamu gelirlerinden (SYD Teşvik Fonundan) sağlanmaktadır.
47. Diğer taraftan SYD Vakıflarının vergi muafiyetine sahip olduğu 3294 sayılı Kanun’un 9 uncu maddesinde, gelirlerinin kamu alacağı niteliğinde olduğuna aynı Kanun’un Ek 1 inci maddesinde, kamu hizmeti faaliyeti yaptığına ise Ek 3 üncü maddesinde açıkça yer verilmiştir. Alacaklarının tahsilinde de 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usülü Hakkında Kanun uygulanmaktadır.
48. SYD Vakfı çalışanlarına ilişkin kanuni düzenlemelere gelince; Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevlerine ilişkin Yönergenin 13 üncü maddesinde Genel Müdürlüğe bağlı Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığının görevlerine yer verilmiştir. Buna göre;
a)Vakıfların personel norm kadroları ile vakıf personelinin çalışma usul ve esaslarını belirlemeye yönelik çalışmalar yürütmek,
b)Fon Kurulu ilke kararları doğrultusunda vakıf personelinin görev, yetki ve sorumluluklarını belirlemek,
c)Vakıf personelinin eğitimine yönelik programlar hazırlamak,
ç)Vakıf mütevelli heyetinde yer alan üyelerin seçilme ve üyeliklerinin sona ermesine ilişkin usul ve esasların belirlenmesine yönelik çalışmalar yapmak,
d)Vakıf mütevelli heyetinin toplantı, karar, çalışma ile karar defteri usul ve esaslarının belirlenmesine yönelik çalışmalar yapmak,
e)Vakıf denetim raporlarının takibini yapmak ve denetim raporları doğrultusunda gerekli düzeltici işlemleri yürütmek,
f)Genel Müdürlüğe iletilen vakfa ilişkin ihbarların değerlendirme ve inceleme işlemlerini yaparak soruşturma işlemlerinin yürütülmesini sağlamak,
g)Vakıf senetlerine ilişkin görüş yazılarını incelemek ve senetlerde uygulama birliğini sağlayıcı tedbirleri almak,
ğ)Diğer dairelerin görev alanına giren yatırım talepleri hariç olmak üzere, vakıfların yatırım planlarına (menkul, gayrimenkul ve demirbaş) ve hizmet mekânlarının iyileştirilmesine (vakıf modernizasyonuna) yönelik kaynak taleplerini değerlendirmek ve Fon Kurulunun onayına sunmak,
h)Fon Kurulu kararlarına uygun olarak kaynak aktarım talimatlarını düzenlemek ve kararları vakıflara bildirmek,
ı) Bakanlık Hukuk Müşavirliğinin görüşüne ihtiyaç duyulmayan hallerde vakıfların hukuki görüş taleplerini değerlendirmek ve sonuçlandırmak,
i)Vakıfların ve diğer kamu kurumlarının görüş taleplerini içeren, dairenin görev alanına giren hususlara ilişkin yazıları cevaplamak,
j)Diğer daire başkanlıklarının görev alanına girmeyen konularda vakıfların görüş talep yazılarına cevap vermek.” olarak sıralanmıştır.
49. Diğer taraftan 3294 sayılı Kanun, vakıf çalışanları ile ilgili bir düzenleme içermemektedir. Buna karşılık 5263 sayılı Kanun ile 633 sayılı KHK hükümlerine göre Fon Kurulunun görevleri arasında vakıflarda çalıştırılacak personelin nitelikleri ile özlük hakları ve diğer hususlarla ilgili belirlenecek kriterleri görüşmek ve karara bağlamak olduğu da belirtilmiştir. Ancak Fon Kurulunun görevleri Genelge ile düzenlendiğinde “Fonda toplanan kaynakların, Bakanlıkça ve il ve ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları tarafından yürütülecek sosyal yardım proje ve programları ile yatırım programları çerçevesinde dağıtım önceliklerini belirlemek ve dağıtımına karar vermek” ve “İl ve ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarında çalıştırılacak personelin nitelikleri ile özlük hakları ve diğer hususlarla ilgili belirlenecek kriterleri görüşmek ve karara bağlamak” görevi Fon Kurulundan alınarak Cumhurbaşkanına; “İI ve ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları ile diğer kurum ve kuruluşlardan gelen sosyal yardım amaçlı talep ve teklifleri değerlendirmek” görevi ise Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığına son değişiklikle de Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına verilmiştir.
50. Sonuç olarak Genelge ile vakıf çalışanlarının nitelikleri ve özlük hakları ile diğer tüm hususların belirlenmesi yetkisi Fon Kurulundan alınarak Cumhurbaşkanına verilmiştir.
51. Her ne kadar 2018/3 nolu Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile vakıf çalışanlarına yönelik görevler Cumhurbaşkanına devredilmiş ve Sosyal Yardımlaşma Genel Müdürlüğünün görevleri arasında vakıf personeline dair görevler sayılmasa da uygulamada “ vakıf personeli işe alım ilanlarında” görünürde “mütevelli heyetinin” ancak son onay mercii olarak “Sosyal Yardımlaşma Genel Müdürlüğünün” yetkili olduğu anlaşılmaktadır. Sonuç olarak her ne kadar Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile Vakıf Fon Kurulunun görevleri arasında sayılan vakıf çalışanlarının özlük haklarına dair karar verme yetkisi Cumhurbaşkanına devredilmişse de uygulamada hâlen “vakıf mütevelli heyeti” ile “Bakanlığa bağlı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü” yetkisi devam etmektedir (Ermumcu,s.2141).
52. Fon Kuruluna yetki devrinden önce verilen bu görev nedeniyle 02.08.2006 tarihli ve 2006/4 sayılı karar ile “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Personelinin Norm Kadro Standartları, Nitelikleri, Özlük Hakları ve Çalışma Şartlarına İlişkin Esaslar” (Esaslar) düzenlenmiştir. Bu esaslar Fon Kurulunca 16.02.2012 tarihli ve 2012/l sayılı karar ve 11.12.2014 tarih ve 2014/7 sayılı karar ile önemli değişikliklere uğramıştır.
53. Fon Kurulunun söz konusu kararları ile özellikle 2014/7 sayılı karar ile şekillenmiş olan bu “Esaslara” değinilmesi gerekmektedir. Öncelikle bu “Esaslar”ın, 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK’nın 11 inci maddesinin (ç) fıkrası ile 34 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendi uyarınca hazırlandığı belirtilmelidir.
54. “Esaslar”ın 3 üncü maddesinde tanımlar yapılmış iken 4 üncü maddesinde vakıf personelinin unvanı, nitelikleri, kıdem ve ücret skalası cetveli, norm kadro standardı cetveli, belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi örnekleri, aşevi, yurt iktisadi işletme gibi hizmetler için belirli süreli iş sözleşmesi, personel kimlik kartı örneği, kıdem tazminatı hesaplama cetveli, personel işe giriş ve işten çıkış bilgi formları ile personel iş tanımları düzenlenerek esasların ekinde yer almıştır.
55. “Esaslar”ın 5 inci maddesi ile vakıfların il/ilçe nüfusları, kırsal nüfusları, sosyo-ekonomik gelişmişlik durumları ve iş yoğunluğuna göre norm kadro sayıları tespit edilmiş ve Vakıflar bu sayılara göre gruplandırılmıştır. Bu gruplar, “Esaslar” ekinde yer alan EK (II)’de tanımlandığı şekilde oluşturulur ve ihtiyaç duyulan hâllerde Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü tarafından Fon Kurulu kararıyla yeniden belirlenir. 6 ncı maddede de, personel alımlarında aranacak genel ve özel şartlar sıralanmıştır. Özellikle6 ncı maddenin sekizinci fıkrasında “Vakıflarda ilk defa istihdam edilecek Muhasebeci, Sosyal Yardım ve İnceleme Görevlisi ile Büro Görevlilerinde 4 Yıllık Yükseköğretim Kurumlarının her bir unvanın iş tanımında belirtilen bölümlerinden mezun olmak ve ÖSYM tarafından yapılan geçerli Kamu Personeli Seçme Sınavında KPSS P3 puan türünde en az 60 puan almış olmak şartları aranır. İhtiyaç duyulması halinde Mütevelli Heyeti tarafından yabancı dil bilmek, bilgisayar programları kullanabilmek vb. özel şartlar da aranabilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
56. “Esaslar”ın 8 inci maddesinde ise personel istihdamı düzenlenmiş ve Fon Kurulunun 2014/7 sayılı kararı ile önemli değişiklikler yapılan bu maddeye göre; belirsiz süreli personel alımında bu Esaslara ekli Ek-(II) sayılı cetvelde belirlenen norm kadro sayılarının aşılamayacağı, personelin işe alınmasının mütevelli heyeti kararı ile sistem üzerinden yapılacağı, KPSS şartı aranan kadrolar için mütevelli heyetince ilan çıkarılacağı, ilan sonucunda alınacak personelin 5 katı kadar kişinin KPSS P3 puanına göre en yüksek puandan başlanarak sıralanıp mülakata çağrılacağı, mülakat neticesinde yeterli görülenler için işe giriş bilgi formu düzenlenerek sisteme girileceği, personel için eklerde yer alan sözleşme örnekleri kullanılarak sözleşme yapılacağı, belirli- belirsiz sözleşme yapılan personele dair girilen işlemlere ilişkin bilgilerin Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığınca takip edileceği, mülakat komisyonunun mülki idare amiri başkanlığında 2 atanmış, 2 seçilmiş üye olmak üzere 5 üyeden oluşacağı hususlarına yer verilmiştir. 9 uncu maddesinde vakıf personelinin işten çıkarılması düzenlenmiş ve işten çıkarılmaya ilişkin gerekçeli mütevelli heyeti kararı ile ödenmesi gereken hâllerde kıdem tazminatı hesaplama cetveli doğrultusunda hesaplanan miktarın işten çıkış bilgi formu ile sisteme girilerek Genel Müdürlüğe bildirileceği, bunun üzerine Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığınca işten ayrılan personelin bilişim uygulamalarına erişim hakkının kaldırılacağı, personel bilgilerinin pasif hâle getirileceği düzenlenmiştir.
57. Vakıf personeline ödenecek aylık ücret ise 10 uncu maddede düzenlenmiştir. Buna göre ücretin EK-(I) sayılı cetvelde gösterilen azami ücretleri aşmayacak şekilde mütevelli heyetince belirleneceği, EK-(I)’de belirlenen ücretlerin her yılın Ocak ve Temmuz aylarında Devlet memuru aylıklarında yapılan artış oranında arttırılacağı, personele ikinci bir görev verilmesi durumunda ilave ücret ödenmeyeceği belirtilmiştir.
58. “Esaslar”ın 11 inci maddesinde ise açıkça “Personele her yılın Ocak ve Temmuz aylarında birer sözleşme ücreti tutarında ikramiye ödenir. Bu ikramiyeler personelin çalıştığı son 6 aylık hizmeti karşılığında ödenir. Personelin işe başlaması, işten ayrılması veya ücretsiz izinli olması durumunda 6 aylık dönem içerisinde çalışmış olduğu gün sayısına oranlamak suretiyle ikramiye ödemesi yapılır. İkramiyeler ilave tediye niteliğinde olup personele ayrıca ilave tediye ödemesi yapılmaz.” hükmüne yer verilmiştir.
59. “Esaslar”ın 13 üncü maddesinde vakıf personelinin çalışma şartları düzenlenmiş ve EK-(VIII)’de yer alan personel iş tanımlarında belirtilen çerçevelerde görevlerini yerine getirecekleri, vakıfta 1 yıl görev yapmak şartıyla görev almak istediği başka bir vakıfta personel ihtiyaç ve norm kadro durumuna göre vakıf mütevelli heyetinin uygun görüşüyle görev alabileceği, afet ve acil durumlarda başka bir vakıfta geçici olarak görevlendirilebilecekleri belirtilmiştir.
60. Görevlendirme ve harcırah başlıklı l4 üncü maddede, “(l) Genel Müdürlük, Vakıf personelini vakfın görev alanı ile ilgili eğitim, konferans, çalıştay gibi organizasyonlarda görevlendirebilir. Personelin Genel Müdürlüğün düzenlediği organizasyonlara katılımı zorunludur.
(2) Genel Müdürlüğün şehir dışı görevlendirmeleri nedeniyle Vakıf personelinin yaptıkları harcamalar belgelendirilmek suretiyle vakıf tarafından kendilerine geri ödenir.
(3) Vakıf personellerine şehir içi görevlendirmeler ve sosyal incelemeler nedeniyle ayrıca harcırah ödenmez.” düzenlemesi mevcut iken 15 inci maddede, vakıf personelinin unvan değişikliğinin mütevelli heyetince Fon Kurulu kararıyla belirlenen norm kadro standartlarına ve unvan için gerekli niteliklere bağlı kalınmak kaydıyla yapılabileceği hükümleri dikkate alındığında, anılan vakıfların kamu işyeri mahiyetinde oldukları anlaşılmaktadır.
61. Bununla birlikte 09.06.2017 tarihli ve 2016/3 Esas, 2017/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ile kurulan SYD Vakıflarının özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olup ayrı işyeri olan bağımsız işveren oldukları, bu nedenle her vakıf için işyeri düzeyinde toplu iş sözleşmesi yetkisi verilebileceği, iş güvencesi hükümlerinden yararlanmanın ön koşullarından olan işçi sayısı tespit edilirken her vakıf yönünden sadece kendi işçi sayısının dikkate alınacağına karar verilmiştir. İçtihadı Birleştirme Kararının 2797 sayılı Yargıtay Kanunu 45 inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “İçtihadı birleştirme kararları benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar.” düzenlemesi karşısında bağlayıcı olduğu açık ise de, sözü edilen kararda her bir SYD Vakfının özel hukuk tüzel kişisi olduğunun belirtilmesi çalışanların ilave tediye ücretinden yararlanmasına engel teşkil etmemektedir.
62. Vakıfları özel hukuk tüzel kişiliğine haiz ayrı işyeri bağımsız işveren olarak niteleyen ve bu nedenlerle işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi imzalanamayacağını, her vakıf için işyeri düzeyinde toplu iş sözleşmesi yetkisi verilebileceğini karara bağlayan sözü edilen İçtihadı Birleştirme Kararından sonra, 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’nun 7 nci maddesine 25.05.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7144 sayılı Kanun’un 7 nci maddesiyle eklenen fıkra ile “Vakıflar, 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 34 üncü maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyerleridir.” düzenlemesi getirilmiştir.
63. Düzenlemenin genel gerekçesinde; “Vakıfların toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce veya yetkili kıldığı işveren sendikasınca imzalanan işletme toplu iş sözleşmesi kapsamındaki kamu işyerleri olduğunun açıklığa kavuşturulması” açıklamalarına yer verilmiş, bunun yanında madde gerekçesinde ise ; “Madde ile 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş sözleşmesi Kanunun 34 üncü maddesinin ikinci fıkrasında bahsi geçen kamu kurum ve kuruluşlarının aynı iş kolundaki birden çok işyerlerinde toplu iş sözleşmesinin ancak işletme düzeyinde yapılması gerektiği hükmü uyarınca, Vakıfların mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce veya yetkili kıldığı işveren sendikasınca imzalanan işletme toplu iş sözleşmesi kapsamındaki kamu işyerleri olduğu düzenlenmiştir.” şeklinde açıklamalar yapılmıştır.
64. Bütün bu açıklanan maddi ve hukuki olgular ile kanuni düzenlemelere göre; gönüllülük ve rızaen değil bizzat kanunla kurulması öngörülen SYD Vakıflarının kuruluş aşamasının vakıflardaki prosedüre uygun olarak tamamlanması SYD Vakıflarının hukuki statüsünü değiştirecek mahiyette kabul edilemez. Zira 3294 sayılı Kanunda düzenlenen sosyal yardım şeklindeki kamu hizmetinin gerçekleştirilmesi öncesinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının sonrasında Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının ve en son olarak Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının görev alanına girmektedir. Bakanlık Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü bu görevini merkezi yetkinin yerindelik ilkesi gereği her il ve ilçede kurulması öngörülen vakıflar aracılığıyla gerçekleştirmektedir. Yukarıda kuruluş, idari ve malî yapısına değinilen SYD Vakıflarının belirtilen nitelikleri dikkate alındığında kamu kurumu şeklinde örgütlendiği açık olup, bu noktada Bakanlığın vakıflar üzerindeki yetkisinin sadece denetim ile sınırlı olduğunu söylemek biraz önce yer verilen kanuni düzenlemeler ile bağdaşmayacaktır. Nitekim SYD Vakıflarının karar organı olan mütevelli heyeti ile Fon Kurulu kamu görevlilerinden teşekkül etmekte ve vakıfların faaliyetlerinde esas alınacak kriterler Bakanlıkça önceden belirlenmektir. Yine bütün bu hususları kamu kaynaklarının etkin ve verimli şekilde kullanılması düşüncesine özgülemek de doğru olmayacaktır. Zira çalışanlar yönünden getirilen kanuni düzenlemeler ile de vakıfların kamu işyeri niteliğine haiz olduğu açıkça ortaya konulmuştur.
65. Vakıf personeline ilişkin olarak 633 sayılı KHK kapsamında verilen görev nedeniyle Fon Kurulu kararlarına istinaden SYD Vakıfları Personelinin Norm Kadro Standartları, Nitelikleri, Özlük Hakları ve Çalışma Şartlarına İlişkin Esaslar düzenlenmiş az yukarda bu Esaslar’a ait hükümlere ayrıntılı şekilde yer verilmiştir.
66. Hemen belirtilmelidir ki, norm kadro esasları sadece kamu kurum ve kuruluşları için geçerlidir. Yine hiçbir özel hukuk tüzel kişiliğinde personel alımı Kamu Personeli Seçme Sınavından belli bir puan alma şartına bağlı olmadığı gibi bu yönde bir kıstas getirilmesi de mümkün değildir. Yukarıda sözü edilen “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Personelinin Norm Kadro Standartları, Nitelikleri, Özlük Hakları ve Çalışma Şartlarına İlişkin Esaslar” da açıkça vakıf personeline ödenecek olan aylık ücretin ekte yer alan cetvelde kararlaştırılandan fazla olamayacağı, personel için belirlenen ücretin Devlet memurları aylıklarında yapılan artış oranında arttırılacağı, vakıf personelinin ekte yer alan personel iş tanımında belirtilen çerçevede görevini yerine getireceği vs. şeklindeki düzenlemelerden ve çalışanların işten çıkış, işe giriş gibi kimi özlük işlemleri Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığı tarafından gerçekleştirildiğinden, SYD Vakıflarının hem işyeri hem de örgütlenmesinin Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı kontrolünde olan kamu işyerleri olduğunu söylemek yerinde olacaktır.
67. Bütün bu nedenlerle vakıfların kamuya bağlı, kamusal yetkiler kullanan, kamusal hizmet gerçekleştiren, gelirlerinin tamamına yakını Devlet tarafından karşılanan kamu işyerleri olduğunun kabulü gerekmektedir.
68. Nitekim 25.05.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7144 sayılı Kanun’un 7 nci maddesi ile 3294 sayılı Kanun’un 7 nci maddesine eklenen fıkra da bu kabulü desteklemektedir.
69. Bilindiği üzere toplu iş sözleşmesi, tarafları işçi sendikası ile işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren arasında yapılan sözleşmeyi ifade eder. 3294 sayılı Kanun’un 7 nci maddesine eklenen fıkrada da açıkça, vakıfların Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyerleri olduğu düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile niteliği konusunda kuşku bulunmayan SYD Vakıflarının kamu işyeri olduğuna bir kez daha vurgu yapılmıştır. Nitekim işveren sıfatı bulunmayanın toplu iş sözleşmesi düzenleme yetkisi de bulunmamaktadır.

70. Bu noktada Türk Hukuk Sisteminde kanunların geriye yürümesi (geçmişe etkililik) konusunda genel ve kısa bir değerlendirme yapılmasında yarar bulunmaktadır.
71. Öncelikle belirtilmelidir ki; yürürlüğe giren bir kanunun geriye yürüyüp yürümeyeceği (geçmişe etkili olup, olamayacağı) konusunda mevzuatımızda genel bir hüküm yoktur. Ancak, toplum barışının temel dayanağı olan hukuka ve özellikle kanunlara karşı güveni sağlamak ve hatta, kanun koyucunun keyfi hareketlerine engel olmak için, öğretide, tersini öngören bir hükmü kendi bünyesinde taşımayan bir kanunun kural olarak geriye yürümeyeceği (geçmişe etkili olamayacağı) esası kabul edilmiştir. Buna göre, gerek özel hukuk ve gerekse kamu hukuku alanında, kural olarak her kanun, eğer tersini öngören bir hüküm taşımıyorsa, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır. Hukuk güvenliği de bunu gerektirir.
72. Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralının istisnaları da vardır. Bunlardan birini, beklenen (ileride kazanılacağı umulan) haklar oluşturmaktadır. Diğerini ise; kamu düzeni ve genel ahlâka ilişkin kurallar oluşturmaktadır. Bu iki hâlde kanunların geriye yürümesi söz konusudur. Ayrıca; Yargılama hukukunu düzenleyen (usul hukukuna ilişkin) kanunlar da, ilke olarak geçmişe etkilidir (Bilge, Necip :Hukuk Başlangıcı, Turhan Kitabevi, Ankara 2000, s.193-194; Gözübüyük A.Şeref : Hukuka Giriş ve Hukukun Temel Kavramları, Turhan Kitabevi, Ankara 2003, s. 73).
73. Belirtilen bu açıklamalardan sonra 25.05.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7144 sayılı Kanun’un 7 nci maddesi ile 3294 sayılı Kanun’un 7 nci maddesine eklenen fıkra ele alındığında; maddi hukuka ilişkin bir düzenleme olup, Kanunda derdest davalara uygulanacağına dair bir yürürlük maddesi de bulunmamaktadır. Ancak kamu düzeninden sayılan “toplu iş sözleşmesine” yönelik bir düzenleme olması nedeni ile derhal ve devam etmekte olan uyuşmazlıklara uygulanmasının gerekeceği kuşkusuzdur. Öte yandan yukarıda ayrıntısıyla yer verilen maddi ve hukuki olgular ile kanuni düzenlenmeler karşısında davalı vakfın başından itibaren kamu kurumu niteliğine haiz olduğu da açıktır. Dolayısıyla davacının dava konusu hakkının doğduğunu ileri sürdüğü tarihte eldeki dava yönünden davalı Vakfın açıklanan bu niteliğini değiştirecek mahiyette bir düzenleme bulunmamaktadır. İşbu davanın sonuçlarına etkisi bulunacak olan 2016/3 Esas, 2017/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı da 09.06.2017 tarihlidir. Eldeki dava ise 31.12.2013 tarihinde açılmış olup direnme kararının verildiği tarih 24.05.2016’dır. Bu hâle göre de İçtihadı Birleştirme Kararının eldeki dava yönünden bir etkisinin bulunacağından bahsedilemez.
74. Bunun yanında İçtihadı Birleştirme Kararının bütün sonuçlarını ortadan kaldıran 25.05.2018 tarihinde yapılan kanun değişikliğinde madde gerekçesinde açıkça ifade edildiği üzere SYD Vakıflarının kamu işyerleri olduğunun açıklığa kavuşturulmasından bahsedilmiştir. Düzenlemenin toplu iş sözleşmesinin yetkisi ile sınırlı sonuç doğurması gerektiği de söylenemez. Sendikanın yetki noktasında işyerinin bir bütün olarak ve kamu işyeri sayılmasından sonra, bu işyerinin hâlen özel hukuk tüzel kişisi olduğundan söz edilmesi çelişkili bir durum teşkil etmektedir. Bu ifade ile kanun koyucu geçmişe yönelik bir tespitte bulunarak SYD Vakıflarının başından itibaren kamu işyeri olduklarına vurgu yapmıştır.
75. Diğer taraftan Fon Kurulu 16.02.2012 tarihli ve 2012/l sayılı kararı ile vakıf çalışanlarına 2012 yılından itibaren ilave tediye niteliğinde iki maaş tutarında ikramiye ödenmesine karar vermiştir. Bu karar Fon Kurulunun 11.12.2014 tarihli ve 2014/7 sayılı kararı ile yapılan değişiklikle çıkarılan “Esasların” 11 inci maddesinde de kurala bağlanmıştır. Buna göre vakıf personeline her yılın Ocak ve Temmuz aylarında birer sözleşme ücreti tutarında ikramiye ödeneceği, ikramiyelerin ilave tediye niteliğinde olduğu buna göre personele ayrıca ilave tediye ödemesi yapılmayacağı düzenlenmiştir.
76. Dolayısıyla SYD Vakfı çalışanlarına ikramiye ödemesi sözü edilen “Esasların” 11 inci maddesi ile yapılmakta olup, ikramiye ödemesinin ilave tediye niteliğinde olduğu da açıkça vurgulandığına göre, böyle bir ödemenin yapılamayacağını söylemek de doğru olmayacaktır.
77. Sonuç olarak, Devlet tarafından kanun ve kanunun verdiği yetki ile idari işlemle kurulan, kamusal yetki ve ayrıcalıklardan yararlanan kamu tüzel kişilikleri ile bunlara bağlı kuruluşlarda iş sözleşmesi ile çalışanlar sözü edilen alacağa hak kazanacaktır. Buna göre de gelirlerinin %50 sinden fazlası kamu kurumuna ait olan, kamu kurumu şeklinde örgütlenen davalı vakıf 6772 sayılı Kanun kapsamındadır.
78. Öğretide de SYD Vakıflarının 3294 sayılı Kanun ile kurulmuş olmaları ve vali veya kaymakamın kanun gereği vakıf başkanı olması, mütevelli heyetinin büyük kısmının kamu görevlilerinden oluşması, vergi muafiyeti, mallarının haczedilemeyeceği ve alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un uygulanması gibi bir takım kamu gücü ayrıcalıkları ile yükümlülüklerine sahip olduklarından özel hukuku aşan şart ve hükümlere tâbi kılındıkları belirtilerek kamu tüzel kişiliği statüsünde oldukları ileri sürülmüştür (Gözler, Kemal /Kaplan, Gürsel : İdare Hukuku Dersleri, Bursa 2017, s. 96; Oğuz, Ali :Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları, Türk İdare Dergisi, 1999, S. 384, s. 76; Ermumcu, s.2147).
79. Öte yandan özel bir kanunla kurulmuş olmaları ve yönetimi de bu kanunda belirtilmiş olduğundan vakıf kuranın bizzat Devletin kendisi olduğu da ileri sürülmüştür (Özbilgin, M. Yücel/ Hatipoğlu, M. Doğan : “Mülki İdare Amirlerinin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına İlişkin İcraatlarının Değerlendirilmesi ve Denetlenmesi”, Türk İdare Dergisi,1987, S. 376, s. 98).
80. Hâl böyle olunca, kamu kurumu niteliği 3294 sayılı Kanunun 7 nci maddesine eklenen fıkra ile de açıklığa kavuşturulan davalı Vakıf, 6772 sayılı Kanun kapsamında ilave tediye ödemekle yükümlü olup aksi yöndeki Özel Daire bozma kararı yerinde bulunmamıştır”.
81. Görüldüğü gibi SYD Vakıflarının hukuki statüsü çok açık bir şekilde Hukuk Genel Kurulunda öğreti görüşleri ile desteklenmiş ve sonuç olarak kamu işyeri olduğu sonucuna varılmıştır.
82. Diğer taraftan 6772 sayılı Kanun’un Ek 1 ve 2 nci maddeleri uyarınca, 6772 sayılı Kanun kapsamı dışında kalan işyerlerinde çalışanlara en çok Toplu İş Sözleşmesi ile en çok 4 yevmiye ikramiye ödeneceği belirtilmiştir. Bu hüküm nedeni ile bir işyerinde Toplu İş Sözleşmesi ile iki ikramiye veya işverenin tek taraflı işlemi ile iki ikramiye ödenmesi kararı verilmiş ise anılan işyerlerinde ilave tediye talep edilemez.
83. Yukarıda belirtlen fon kurulu kararı ve Esasların 11 inci maddesinde açık bir şekilde SYD Vakıflarında çalışacaklara ilave tediye niteliğinde iki ikramiye ödeneceği kararlaştırılmıştır. Bu ikramiye tek taraflı işveren kararı olduğundan akdi ikramiye olarak nitelendirilemez. Zira ikramiyenin akdi ikramiye kabul edilmesi için tarafların bu konuda ortak iradeleri ile anlaşmaları gerekir.
III. SONUÇ:
84. 6772 sayılı Kanun kamu işyerlerini kapsama almıştır. Burada kamu işyerinin özel hukuk hükümlerine tabi tutulması, onu kamu işyeri olmaktan çıkarmaz. Kaldı ki 6772 sayılı kanun Devlet ve ona bağlı kurumlarda bir iş sözleşmesine dayanarak çalışana ilave tediye öngörmüş, özel hukuk, kamu tüzel kişiliği ayrımı öngörmemiştir. Belirtmek gerekir ki 6772 sayılı kanun kapsamına Devlete ait ancak özel hukuk hükümlerin tabi işyerleri de girmektedir.
85. Kanunla kurulan, gelirleri kamu alacağı kabul edilen, kamu kurum ve kuruluşlarına özgü norm kadro ve standartlarına tâbi tutulan, 6356 sayılı kanun kapsamında da kamu işyerleriiçin işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamına alınan SYD Vakıflarının kamu işyeri olduğu açıktır. Zira bu vakıflar kamu hizmeti vermek için kurulmuştur.
86. SYD Vakıfları kamu işyeri olduğuna göre davacıya 6772 sayılı Kanun uyarınca ilave tediye ödenmelidir. Bu yönde Bölge Adliye Mahkemesinin kararı isabetlidir. Ancak daha sonra Esaslara da giren Fon kurulu kararı ile 2012 yılından itibaren yılda ilave tediye niteliğinde iki ikramiye ödendiği belirtilmektedir. Bu nedenle davacıya ilave tediye niteliğinde ödemeler yapılıp yapılmadığı araştırılmalı ve sonucuna göre karar verilmelidir.
87. Kararın bu değişik gerekçe ile bozulması görüşünde olduğumuzdan çoğunluğun bozma gerekçesine katılınmamıştır.
“K A R Ş IO Y”
Hukuk Genel Kurulu (HGK) önüne gelen olayda çözüme ulaştırılması gereken uyuşmazlık,Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında çalışan davacının 6772 sayılı Kanun’un 1 inci maddesi kapsamında ilave tediye alacağına hak kazanıp kazanamayacağına ilişkindir.
Sayın Çoğunluk, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının özel hukuk tüzel kişileri olduğunu ve burada çalışan kişilerin anılan Kanun kapsamında ilave tediyeye hak kazanamayacağını kabul ederek Bölge Adliye Mahkemesinin aksi yöndeki direnme kararının bozulmasına hükmetmiştir. Çoğunluğun bu görüşüne katılmamız mümkün olmamıştır:
Şöyle ki; Hukuk Genel Kurulunun 13.12.2022 tarihli ve 2022/9-907 Esas, 2022/1732 Karar sayılı kararında da ayrıntılı şekilde ifade edildiği üzere; kanunla teşkil olunan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları, kuruluşu, gelirleri, ayrıcalıkları, çalışan personelin tâbi olduğu esaslar gibi yönlerden diğer vakıflara göre kendine özgü nitelikler taşıyan kuruluşlardır. Bu özellikleri dolayısıyla Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının kamuya bağlı, kamusal yetkiler kullanan, kamusal hizmet gerçekleştiren, gelirlerinin tamamına yakını Devlet tarafından karşılanan kamu işyerleri olduğunun kabulü gerekmektedir.
Nitekim 25.05.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7144 sayılı Kanun’un 7 nci maddesi ile 3294 sayılı Kanun’un 7 nci maddesine eklenen fıkra da bu kabulü desteklemektedir. Zira anılan kanun değişikliğine ilişkin madde gerekçesinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının kamu işyerleri olduğunun açıklığa kavuşturulmasından bahsedilmiştir. Diğer taraftan Fon Kurulu da 16.02.2012 tarihli ve 2012/l sayılı kararı ile vakıf çalışanlarına 2012 yılından itibaren ilave tediye niteliğinde iki maaş tutarında ikramiye ödenmesine karar vermiştir.
Sonuç olarak; ilave tediye, yasaca aranan koşullara sahip kamu kuruluşlarında işçi sıfatıyla çalışan personelin çalıştığı iş ve işyerine göre her yıl kanunen gösterilen tutarda ödenmesi gereken ve ayrıca istenirse ödenebilen bir ödeme olarak tanımlanmakta olupdavalı Vakıf da 6772 sayılı Kanun kapsamında bir kamu işyeri statüsündedir. Dolayısıyla davalı Vakıf, 6772 sayılı Kanun kapsamında ilave tediye ödemekle yükümlü olduğundan olup aksi yöndeki Özel Daire bozma kararının isabetli olmadığı kabul edilmelidir. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 14.12.2021 tarihli ve 2018/(22)9-551 Esas, 2021/1662 Karar sayılı ve 25.11.2021 tarihli ve 2016/(22)9-2292 Esas, 2021/1494 Karar sayılı kararları da aynı yöndedir.
Bu nedenle Sayın Çoğunluğun davalı Vakfın 6772 sayılı Kanun’un 1 inci maddesi kapsamında bulunmadığından bahisle direnme hükmünün bozulması gerektiği yönündeki görüşüne katılmamız mümkün olmamıştır.
Öte yandan 6772 sayılı Kanun’un Ek 1 inci maddesinde “Bu Kanun uyarınca işçilere yapılan ilave tediyelerden ayrı olarak, her yıl için her biri bir aylık istihkakları tutarını (hafta ve genel tatil ücretleri dahil) geçmemek şartıyla toplu iş sözleşmeleri ile en çok iki ikramiye daha verilebilir.” hükmüme yer verilmiştir. Anılan Kanun’un Ek 2 nci maddesi uyarınca da bu Kanun kapsamı dışında kalan işyerlerinde çalışan işçilere toplu iş sözleşmeleri ile en çok dört, münhasıran yer altında çalışan işçilere en çok beş ikramiye ödenebilir.
Buna göre bir işyerinde Toplu İş Sözleşmesiyle iki ikramiye verilmesi öngörülmüş veya işverenin tek taraflı işlemiyle iki ikramiye ödenmesi kararı verilmişse bu işyerinde artık ilave tediye talep edilemeyecektir.

Bu kapsamda Fon Kurulu tarafından ödenmesi kararlaştırılan ikiikramiyenin tek taraflı işveren kararıyla yapılan ödeme olarak kabulü gerekmektedir. Bu nedenle somut olayda Fon Kurulunun yukarıda değinilen kararı uyarınca davacıya 2012 yılından itibaren iki ikramiye ödenip ödenmediğinin araştırılması, davacının ilave tediye alacağını hak ettiği dönem ve tutarların bu araştırma sonucuna göre belirlenmesi yoluna gidilmelidir.
Bu itibarla Bölge Adliye Mahkemesi kararının bu (farklı) gerekçeyle bozulması düşündüğümüzden, sayın çoğunluğun aksi yöndeki bozma kararına katılmıyoruz.