Yargı Kararları

SAYILAR

Esas No : 2020/1497
Karar No : 2022/1468
Tarihi : 07/06/2022
İlgili Kanun/Madde : 4857 S. İşK/18-21
Yargı Yeri: İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 29. HUKUK DAİRESİ

Ek Başlıklar : lŞÜPHE FESHİ lŞÜPHE FESHİNİ GEREKTİRECEK İŞÇİDEN KAYNAKLANAN BİR EYLEMİN VARLIĞININ KANITLANMAMIŞ OLMASI lGEÇERSİZ FESİH

Tam Metin

İlgili Kanun / Madde
4857 S. İşK/18-21

İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
29. HUKUK DAİRESİ

Esas No. 2020/1497
Karar No. 2022/1468
Tarihi: 07/06/2022

lŞÜPHE FESHİ
lŞÜPHE FESHİNİ GEREKTİRECEK İŞÇİDEN KAYNAKLANAN BİR EYLEMİN VARLIĞININ KANITLANMAMIŞ OLMASI
lGEÇERSİZ FESİH

ÖZETİ: İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2022/500 soruşturma sayılı dosyasında verilen soruşturmaya yer olmadığına dair karar içeriğinden davacının Asya Katılım Bankası müşterisi olmadığı, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyeliği suçundan yürütülen başka bir soruşturma kovuşturma veya söz konusu suça ilişkin bir veriye rastlanılmadığı, davacının iş akdinin davalı işverenin insan kaynakları eğitim daire başkanlığının kararı, yönetim kurulunun onayı ve genel müdürlük onayıyla feshedildiği, Anayasa Mahkemesinin yukarıda irdelenen kararı doğrultusunda yapılan feshin şüphe feshi olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, işçinin işe iadesine karar verilmesinin gerektiği anlaşılmakla davacının davasının kabulüne, feshin geçersizliğinin tespiti ile davacının işe iadesine, davacının işe başlatmama tazminatının 5 aylık brüt ücret tutarı olarak belirlenmesine karar vermek gerekmiştir.

Davacı tarafın istinaf başvurusu üzerine dairemizce duruşmasız olarak yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin 23.07.2007 – 23.09.2016 tarihleri arasında davalı idarenin Cumhuriyet Arıtma Tesisinde işçi olarak çalıştığını, davalı idarenin 23.09.2016 tarihinde herhangi bir haklı veya geçerli neden olmaksızın müvekkilinin iş akdini feshettiğini, iş akdinin feshi usul ve yasaya aykırı olduğundan feshin geçersizliğinin tespiti ile müvekkilinin işe iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Genel Müdürlük tarafından, bazı kurum personeline yönelik olarak, Milli Güvenliği Tehdit Eden Örgütve Yapılarla irtibatlı kamu çalışanları hakkında Başbakanlık Makamının 2016/4 sayılı Genelgesi de dikkate alınmak suretiyle gerekli çalışma başlatılmış olup yapılan inceleme ve araştırma neticesinde, 667 sayılı KHK nin 4. maddesinin 1. Fıkrasının (e) bendi uyarınca, 4857 sayılı İş Kanunun 25.maddesinin 2.fıkrasına istinaden Genel Müdürlük Makamının onayı ile davacı tarafın belirsiz süreli iş sözleşmesi feshedildiği,davacınınterör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilmek suretiyle iş sözleşmesi feshedilmesinin İş Kanunu ile 667 ve 673 sayılı KHK'lere uygun bir işlem olduğunu, bu nedenlerle esas ve usul bakımından davanın reddine karar verilmesine talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince" Dava, iş akdinin davalı işveren tarafından feshedilmesi sonrasında yapılan feshin geçersizliğinin tespiti ve işe iade davası niteliğindedir.
Mahkememizce dosyada mevcut tüm deliller ve istinaf karar ilamı doğrultusunda değerlendirme yapılmıştır. Mahkememizce istinaf ilamına göre, ilamda belirtilen şekilde davacı ile ilgili terör örgütü üyeliği, irtibat ya da iltisak şüphesi doğuran ve feshi gerektiren bilgi belgeler dosyamıza alınarak değerlendirme yapılmıştır.
İş güvencesi hükümlerine göre, işe iade davası iş sözleşmesinin feshinin işçiye tebliğinden itibaren 1 ay içerisinde açılması gerekmektedir. Davalı işverenlikçe iş sözleşmesi 23/09/2016 tarihli fesih bildirimi ile feshedildiği, davanın ise 07/10/2016 tarihinde açıldığı anlaşıldığından davanın 1 aylık hak düşürücü süre içerisinde açıldığı mahkememizce belirlenmiştir.
Davacının iş güvencesi hükümlerinden yararlanabilmesi için sözleşmenin belirsiz süreli iş sözleşmesi olması, işçinin kıdeminin 6 aydan fazla olması, iş yerinde en az 30 işçinin çalışıyor olması ve davacı işçinin işveren vekili sıfatının olmaması gerekmektedir. Dosyada mevcut delillere göre davacının iş akdinin belirsiz süreli olduğu, davalı şirkette 23/07/2007-23/09/2016 tarihleri arasında çalıştığı, kıdeminin 6 aydan fazla olduğu, davalı işveren nezdinde 30 işçiden fazla işçinin çalıştığı ve davacının iş yerinde arıtma tesisinde işçi olarak çalışması nedeni ile işveren vekili sıfatının bulunmadığı anlaşıldığından iş güvencesi hükümlerinden yararlandığı kabul edilmiştir.
Öncelikle fesih bildiriminin kanunda belirtilen usule uygun yapılıp yapılmadığı yönünde değerlendirme yapılması gerekmektedir. Dosya içerisinde bulunan 23/09/2016 tarihli fesih bildiriminin yazılı ve gerekçesinin açık ve net bir şekilde belirtildiği, feshin şeklen usulüne uygun gerçekleştirildiği anlaşıldığından mahkememizce feshin geçerli sebebe dayanıp dayanmadığı yönünde değerlendirme yapılmıştır.
Davacı işçinin iş akdinin davalı işverenin İnsan Kaynakları Eğitim Daire Başkanlığı'nın 21/09/2016 tarih 499523 sayılı kararı, yönetim kurulunun 20/09/2016 tarih 2016/707 onay sayılı kararı ve genel müdürlük onayı ile feshedildiği, fesih ihbarnamesinin 23/09/2016 tarihinde davacı işçiye tebliğ edildiği, davacı işçinin iş akdinin "resmi gazetede yayınlanan 23/07/2016 tarih ve 667 KHK'nın kamu görevlilerine ilişkin tedbirleri düzenleyen 4.maddesinin 1.fıkrasında terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulu'nca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği ve mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen mahalli idari personel için vali başkanlığında toplanan ve vali tarafından belirlenen kurulun tekliflerine içişleri bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılacağına dair hüküm ve idareye sinsice sızmış terör örgütleri ile daha etkin mücadele edilmesi amacıyla; terör örgütleri ile ilişki içinde olan bu örgütlerden emir ve talimatlar alan, bu örgütün amaçlarına ulaşmasına hizmet etmek üzere maddi katkı sunan, kendisine verilmiş görev ve yetkileri örgütün güç kazanması amacıyla kötüye kullanan, farklı ortamlarda açık veya gizli şekilde örgütün propagandasını yapan veya sair yollarla her hal ve takdirde örgütün etkisinde hareket ettikleri değerlendirilen ekli listedeki işçi personelin işverenin haklı nedenlerle derhal fesih hakkını düzenleyen 25.maddenin 2.fıkrası hükümlerine göre kayıtların kapatılmasını ve 667 KHK hükmünce valiliğe gönderilmesine" şeklindeki fesih bildirimi ile feshedildiği, feshin şeklen usulüne uygun olduğu anlaşıldığından mahkememizce gerçekleştirilen feshin geçerli/haklı olup olmadığı yönünde değerlendirme yapılmıştır.
Mahkememizce davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibatlı ve iltisaklı olup olmadığı yönünde araştırma yapılması amacıyla Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı Terörle Mücadele ve İstihbarat birimlerine müzekkere yazıldığı, BTK ve TMSF'ye müzekkere yazıldığı, ayrıca davacı hakkında FETÖ/PDY terör örgütü ile soruşturmasının bulunup bulunmadığı yönünde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na müzekkere yazılmıştır. Davacı hakkında yapılan araştırma sonrasında davacının iş akdinin 692 sayılı KHK kapsamında sona erdirildiği ve yine İstanbul C. Başsavcılığı'nan 2017/142299 soruşturma sayılı dosyasında FETÖ/PDY terör örgütüne üye olmak suçundan soruşturma yürütüldüğü ve halen derdest olduğunun bildirildiği, bu yönü ile davacı hakkında devam eden bir soruşturmanın bulunduğu anlaşılmıştır.
Davalı işveren tarafından gerçekleştirilen feshin geçerli veya haklı olup olmadığı yönünden yapılan değerlendirmede davacı işçi hakkında İstanbul CBS Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce cezai soruşturmasının devam ettiği ve yine davacı işçinin iş akdinin dosyada mevcut belgelere göre idare tarafından sona erdirilmesi akabinde 692 sayılı KHK'da kamu görevinden çıkarılan işçi personelin listesinde de adının bulunduğu, bu yönüyle davalı işveren tarafından gerçekleştirilen fesih işleminin haklı nedene dayandığı anlaşılmıştır. Zira davalı şirketin savunmasına göre terör örgütü ile irtibat veya iltisaklı bulunduğuna dair hakkında kanaat edilen ve sonrasında da 692 sayılı KHK ile kamu görevinden çıkartılan bir işçiyi çalıştırmaya devam etmenin, yani iş sözleşmesinin devamının davalı işverenden beklemenin mümkün olmadığı gibi iş sözleşmesinin devamının çekilmez hale geldiğini kabul etmek gerekeceği, davacı işçi hakkında gerek idarenin mevcut kanaati gerek halen derdest olan soruşturma dosyası bulunması nedeniyleişe iadenin şartlarının oluşmadığı gibi davacı işçinin iş akdinin feshi sonrasında resmi gazetede yayınlanan 14/07/2017 tarihli 692 sayılı KHK'da kamu görevinden çıkarılan işçi statüsündeki personel listesinde adının bulunması nedeniyle yasal olarak işe iadenin mümkün olmadığı da nazara alındığında davanın reddine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. " şeklinde gerekçe oluşturulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili gerekçeli istinaf dilekçesi ile; davacının 23/07/2016 tarihinde işten çıkarıldığını, ilk derece mahkemesinin davanın reddine yönelik kararının BAM 29. Hukuk Dairesi'nin hiçbir delil toplanmadan karar verilmiş olması nedeniyle kararı bozduğunu, iş akdinin feshinin gerektirir somut hukuka uygun hiçbir delil bulunamadığını, normatif düzenlemeleri de hiçe sayarak davacının işe iade davasının reddine yönelik kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE:
HMK 355. Madde düzenlenmesine göre, kamu düzenine aykırılık halleri hariç istinaf dilekçesinde belirtilen sebepler ile sınırlı olmak üzere yapılan inceleme sonunda;
Taraflar arasındaki uyuşmazlık davalı işveren tarafından gerçekleştirilen feshin haklı yada geçerli bir nedene dayanıp dayanmadığı üzerinde toplanmaktadır.
Anayasa mahkemesinin 2018/4987 başvuru no ve 03/11/2020 tarihli Ayten Sekman ve diğerleri başvurusu üzerine "B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
23. Başvurucular; işverence iş akdine 667 sayılı KHK gereği son verildiği belirtilmesine rağmen terör örgütü ile irtibatlı ve iltisaklı olduğuna dair kesinleşmiş mahkeme kararı bulunmadığını iddia etmiştir. Başvurucular; İdarelerin iş akdinin 667 sayılı KHK kapsamında feshedildiği yönündeki beyanı yeterli görülerek ve bu beyana üstünlük tanınarak işe iade davasının derece mahkemelerince reddedildiğini, bu durumun birçok Anayasal haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucuların temel iddiası, asıl işveren tarafından terör örgütü ile iltisaklı olarak gösterilmesinin derece mahkemelerince yeterli kabul edilerek esası hakkında herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapılmadan işe iade davasının reddedilmesidir. Bu nedenle başvurucuların iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkeme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
Anayasa Mahkemesi eldeki başvuruda uygulanacak ilkeleri başvuruya benzer olgu ve iddiaları içeren Berrin Baran Eker kararında belirlemiştir (Berrin Baran Eker §§ 53-60). Anılan kararda belirtildiği üzere demokratik bir toplumda vazgeçilmez bir hak niteliğindeki adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkeme hakkı; uyuşmazlığın bir mahkeme önüne getirilebilmesini, dava konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı iddia ve savunmaların yargı merciince incelenerek değerlendirilmesini ve bir karara bağlanmasını, ayrıca verilen kararın icra edilmesini gerektirir. Buna göre mahkeme hakkı; mahkemeye erişim hakkı, karar hakkı ve kararın icrası haklarını içerir (Berrin Baran Eker § 55).
Mahkemenin, önündeki uyuşmazlığı karara bağlarken taraflardan birinin iddia ve savunmasına bağlı kalarak buna karşı diğer tarafın öne sürdüğü esaslı itirazları tartışmadan yargılamayı sonuçlandırması hâlinde -ortada şeklî anlamda bir karar bulunsa bile- gerçek anlamda bir yargılama yapıldığından bahsedilemeyecektir. Bu durumda uyuşmazlığa karşı yargı yolunun teorik olarak açık olması pratikte bir anlam ifade etmeyecek, böylece mahkeme hakkı ve dolayısıyla adil yargılanma hakkı bir yanılsamadan ibaret kalacaktır (Berrin Baran Eker § 56).
Diğer taraftan mahkemelerin, önündeki uyuşmazlığın esasını incelememesi sadece adil yargılanma hakkını zedelemekle kalmaz, aynı zamanda davanın konusunu oluşturan medeni hakkın bağlantılı bulunduğu diğer (maddi) hak ve özgürlükler yönünden etkili başvuru hakkının ihlal edilmesine de yol açabilir. Yargısal başvuru yolları, çoğunlukla bir hak veya özgürlükle bağlantılı uyuşmazlıkların çözüme kavuşturulması amacıyla ihdas edilmiştir. Kişiler dava açmak suretiyle mahkemelerden hak ve özgürlükleriyle ilgili olarak yargısal koruma talep etmektedir. Bireylerin yargısal koruma taleplerine cevap vermek, bu bağlamda dava konusu uyuşmazlığın esasını inceleyerek iddia ve savunmaları değerlendirdikten sonra davayı karara bağlamak yargı mercilerinin anayasal yükümlülüğüdür (Berrin Baran Eker § 57).
Bununla birlikte adil yargılanma hakkı davanın sonucuna yönelik bir güvence içermemekte yargılama sürecinin adil olarak yürütülmesini temin edecek birtakım usul güvenceleri sunmaktadır. Dolayısıyla bireysel başvuru incelemelerinde adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirme yapılırken davanın sonucuna ilişkin bir çıkarım yapılması mümkün değildir. Anayasa Mahkemesinin tarafların öne sürdüğü ve esasa etkili olan iddiaların -mahkeme hakkının gereği olarak- derece mahkemelerince işin mahiyetinin gerektirdiği ölçüde incelenip incelenmediğini denetleme görevi bulunmaktadır (Berrin Baran Eker § 58).
Öte yandan Anayasa Mahkemesi Berrin Baran Eker kararında vurgulandığı üzere 667 sayılı KHK'da, devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna Millî Güvenlik Kurulunca karar verilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen işçilerin iş sözleşmelerinin feshedilmesi öngörülmüş ancak yargı mercilerinin denetim yetkisini kısıtlayan herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Bu bakımdan 667 sayılı KHK'nın 4. maddesi dayanak gösterilerek iş sözleşmesi feshedilen işçiler tarafından açılan işe iade davalarının esasının incelenmesini önleyen herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır (Berrin Baran Eker § 69).
22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu ve bu Kanun'u yorumlayan Yargıtay içtihatlarına göre asıl işverenin alt işverenden sözleşmenin feshini istemesi, feshi kendiliğinden tek başına geçerli hâle getirmemektedir. Ayrıca her ne kadar işten çıkarmanın şüphe feshine dayalı olduğu, dolayısıyla niteliği gereği şüphenin veya şüpheye götüren olguların ispatının imkânsız olduğu haklı olarak ileri sürülebilirse de -Yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere- derece mahkemelerince işvereni şüpheye götüren olguların ispat koşulu aranmadan bir bütün olarak değerlendirilmesine engel bir durum yoktur. Aksi takdirde işverenin şüphesine dayanak olguların değerlendirilememesi, böylece feshin geçerli nedene dayanıp dayanmadığının incelenememesi şüphe feshinde yargı yolunun açık olmasını anlamsız kılar. Dolayısıyla derece mahkemelerinin başvurucunun iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedene dayanıp dayanmadığını inceleme yükümlülüğünün bulunmadığı sonucuna ulaşılmasını gerektirecek herhangi bir neden söz konusu değildir (Berrin Baran Eker § 69).
Kısacası 667 sayılı KHK'nın 4. maddesinde belirtilen örgüt, yapı, oluşum veya gruplara üye olunması ya da bunlara mensubiyetin veya iltisakın yahut irtibatın bulunması geçerli bir fesih sebebi olarak öngörülmüştür. Ancak bu düzenleme sözü edilen yapılarla irtibatının bulunduğu gerekçesiyle iş sözleşmesi feshedilen bir işçinin açtığı işe iade davasında derece mahkemelerinin geçerli fesih sebebi olarak gösterilen olguyu, diğer bir ifadeyle işçinin kuralda belirtilen yapılarla irtibatının bulunup bulunmadığını, iş hukukunun kurallarını da gözeterek araştırma ve ortaya koyma yükümlülüğünü ortadan kaldırmamaktadır (Berrin Baran Eker § 71).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
Somut olayda da anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durumun bulunmadığı anlaşılmaktadır. Derece mahkemeleri, adil yargılanma hakkının bir unsuru olan mahkeme hakkı gereği asıl işverenin başvurucular hakkındaki değerlendirmesinin objektif ve makul dayanakları olup olmadığını, dolayısıyla geçerli feshin koşullarının oluşup oluşmadığını incelemeden asıl işverenin şüphesine bağlı kalarak sonuca varmıştır. Başka bir ifadeyle derece mahkemeleri yargısal fonksiyonun esasını oluşturan uyuşmazlığın içinde yer alan maddi ve hukuki sorunların bütünüyle ele alınması ve karara bağlanması işlevini yerine getirmemiş, gerçek anlamda bir yargısal faaliyet icra etmemiştir. Dolayısıyla hukuk düzeni tarafından başvuruculara tanınan feshe karşı yargı yolunun açık olması teorik olmaktan öteye geçememiştir. Bu durumda başvurucuların mahkeme hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkeme haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
Başvurucular, yargılamanın yenilenmesine ve zararlarının tazminine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı ve mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
İncelenen başvuruda, derece mahkemelerinin dava konusu uyuşmazlığın esasını incelememeleri sebebiyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
Bu durumda mahkeme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ekli tablonun (D) sütununda belirtilen mahkemelere gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
İşbu ihlal kararının başvurucular tarafından açılan davaların esasıyla ilgili herhangi bir değerlendirme içermediği vurgulanmalıdır. Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirttiği ihlal gerekçelerini gözeterek ve söz konusu işlemlerle ilgili olarak yeniden bir değerlendirme yaparak gereken kararı vermek ekli tablonun (D) sütununda belirtilen mahkemelerin takdirindedir.
İhlalin tespiti ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır." şeklinde değerlendirmeyle karar verilmiştir.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu'na müzekkere yazılarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2022/500 soruşturma sayılı dosyasında verilen kararın kesinleşip kesinleşmediği, sorulmuş olup soruşturmaya yer olmadığına dair davacının da şüpheli olarak isminin bulunduğu karara itiraz edilmediği anlaşılmıştır.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2022/500 soruşturma sayılı dosyasında verilen soruşturmaya yer olmadığına dair karar içeriğinden davacının Asya Katılım Bankası müşterisi olmadığı, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyeliği suçundan yürütülen başka bir soruşturma kovuşturma veya söz konusu suça ilişkin bir veriye rastlanılmadığı, davacının iş akdinin davalı işverenin insan kaynakları eğitim daire başkanlığının kararı, yönetim kurulunun onayı ve genel müdürlük onayıyla feshedildiği, Anayasa Mahkemesinin yukarıda irdelenen kararı doğrultusunda yapılan feshin şüphe feshi olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, işçinin işe iadesine karar verilmesinin gerektiği anlaşılmakla davacının davasının kabulüne, feshin geçersizliğinin tespiti ile davacının işe iadesine, davacının işe başlatmama tazminatının 5 aylık brüt ücret tutarı olarak belirlenmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-) Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile; İSTANBUL 17. İŞ MAHKEMESİ'nin 26/12/2019 tarih 2018/699 Esas, 2019/1199 Karar sayılı Kararının KALDIRILMASINA,
A- Davacının davasının kabulü ile;
– Feshin GEÇERSİZLİĞİNE ve davacının İŞE İADESİNE,
– Davacının yasal süre içinde başvurusuna rağmen davalı işverence süresi içinde işe başlatılmaması halinde ödenmesi gereken tazminat miktarının davacının kıdemi, fesih nedeni dikkate alınarak takdiren davacının 5 aylık brüt ücreti tutarında BELİRLENMESİNE,
– Davacı işçinin işe iadesi için işverene süresi içinde müracaatı halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar en çok 4 aya kadar ücret ve diğer haklarının davalıdan tahsilinin GEREKTİĞİNE,
– 492 Sayılı Yasa gereğince alınması gerekenkarar ve ilam harcı olan 80,70TL harçtan peşin alınan 29,20TL nin mahsubu ile bakiye 51,50TL'nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
– Davacı tarafından yapılan 29,20TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
– Avukatlık asgari ücret tarifesi gereğince davacı vekili için takdir olunan 5.100,00TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
– Davacı tarafından yatırılan 29,20TL başvurma harcının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
– Davacı tarafından yapılan masraflar toplamı 244,80TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
– Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına ,
– Artan gider avanslarının karar kesinleştiğinde yatıran taraflara iadesine
2-) Davacı tarafından yatırılan 54,40TL istinaf karar harcının istek halinde ya iadesine,
3-) Davacı tarafca yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-) İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına istinaf vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Kararın tebliğ ile harç tahsil müzekkeresi yazılması işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi tarafından verilen karar tarihinde yürürlükte olan 7036 sayılı kanunun 8/a maddesi ile 4857 sayılı kanunun 20/3 maddesi uyarınca mahiyeti itibariyle kesin olmak üzere 07/06/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.