İlgili Kanun / Madde
4857 S. İşK/32
T.C
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
Esas No. 2021/4439
Karar No. 2021/8613
Tarihi: 28/04/2021
l USULÜ KAZANILMIŞ HAK
lBOZMA DIŞI TUTULAN ALACAK KALEMLE-RİNİN BOZMAYA UYULMASIYLA KESİNLEŞMİŞ OLACAĞI
l BOZMAYA UYULDUKTAN SONRA BOZMA DIŞI TUTULAN ALACAK KALEMLERİNE İLİŞKİN İLK KARARDAN FARKLI BİR KARAR VERİLEMEYECEĞİ
ÖZETİ: 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamakla birlikte, bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Yargıtayın vermiş olduğu bozma kararına uymuş olan yerel mahkeme, bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve hüküm kurmak zorundadır. Mahkeme uyma kararını kaldırarak, direnme kararı veremeyeceği gibi, hükmünün bozma kararının kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan bölümleri hakkında da farklı bir karar vermeden yeniden hükümde karar vermek zorundadır. Bozmaya uyulmakla bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak doğmuş olur. Hükmün bir kısmının bozma kapsamı dışında bırakılmasının amacı bu kısımların doğru olduğunu belirlemek, bozmanın sınırlarını çizmek ve bu şekilde usulü kazanılmış hakları oluşturup, korumaktır. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak oluşturur
DAVA: Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı vakfın Özel B. İlköğretim Okulunda 15.10.2008 tarihinde sınıf öğretmeni olarak çalışmaya başladığını, 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Yasası ile 2006/11350 sayılı Bakanlar Kurulu kararı kapsamında istihdam edildiğini anılan 9. maddesi uyarınca özel okullarda çalışan öğretmenlere Milli Eğitim Bakanlığına bağlı devlet okullarda çalışan öğretmenlerden daha az ücret ve ek ders ücreti ödenmeyeceği ve sosyal yardım kapsamındaki ödemelerin resmi okul öğretmenlerine yapılandan daha az olamayacağı hususlarının düzenlenmesine rağmen bu alacaklarının ödenmediğini, anılan Bakanlar Kurulu Kararına göre, sınıf öğretmenlerine branş öğretmenlerinin derse girdikleri saatlerde okulda bekledikleri saatlere karşılık ek ders ücreti ödenmesi gerektiğini ancak müvekiline ödenmediğini, bu kararın 11. maddesindeki düzenlemeye göre, davacının haftalık toplam ders saatinin her 10 saatine karşılık 1 saat olmak üzere hazırlık ve planlama görevi ücreti ödenmesi gerektiği halde haftada 40 saat derse giren davacının haftada 3 saat hazırlık ve planlama görevi ücretinin ödenmediğini, seminer çalışmalarından kaynaklanan ücretlerin ödenmediğini, mazeretli öğretmenler yerine girilen dersler ile sempozyum ve yönetsel planlama çalışmalarının karşılığı ücretlerinin, eğitim öğretim planlama çalışması ücretinin ve ayrıca her öğretim yılı başında öğretim yılına hazırlık tazminatında ödenmediğini, bu alacaklarının ödenmesi için Ankara 25 noterliğinden 30.05.2013 tarihide gönderilen ihtarnameye rağmen yasal haklarının ödenmemesi nedeniyle iş akdini haklı nedenle feshettiğini iddia ederek; ödenmeyen ek ders ücreti, hazırlık ve planlama (egzersiz) ücreti, seminer ücreti, eğitim ve öğretimin planlama çalışma ücreti, mazeretlilerin yerine girilen ders ve sempozyum ücreti, eğitim ve öğretim hazırlık tazminatı, kıdem tazminatı, cezai şart alacağı, sözleşmenin kalan süre ücreti ve sözleşme ücret farkı alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davacının Vakfa ait okulda sınıf öğretmeni olarak çalıştığını, en son sözleşmenin 30.06.2012-30.06.2013 arası geçerli olmak üzere bağıtlandığını, davacının okula gönderdiği ihtarnamede, dava konusu yaptığı alacakların ya hiç yada eksik ödendiği gerekçesiyle istifa ettiğini, istifasının haklı nedene dayalı olmadığını, davacının haftada 40 saat derse girdiği iddiasının doğru olmadığını, 2008-2009 öğretim yılında haftada 24 saat diğer öğretim yıllarında ise haftada 22-23 saat derse girdiğini davacıyla bağıtlanan sözleşmede ders saat ücretinin brüt olarak belirlenip ders ve ek ders ücretinin bordo ile ödendiğini, davacının ücretinin Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda çalışan öğretmenlerin aldığı ücretten yüksek olduğunu, davacı haklı bir neden yokken istifa ettiğinden açılan davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Bozma İlamı ve Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemenin davanın kıdem tazminatı, fark ücret, bakiye süre ücreti, eğitim öğretime hazırlık tazminatı, ek ders ücreti, seminer ücreti, hazırlık planlama ücreti, mazeretliler yerine girilen ders, sempozyum ücreti, eğitim planlama çalışma ücreti taleplerinin kabulüne, cezai şart talebinin reddine ilişkin kararı taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 21.06.2018 tarih ve 2015/34474 esas, 2018/15585 karar sayılı ilamı ile; Davacı vekili, müvekkili işçinin davalıya ait ilköğretim okulunda sınıf öğretmeni olarak çalıştığını, müvekkilinin alacaklarının ödenmemesi sebebiyle iş sözleşmesini haklı olarak feshettiğini ileri sürerek, öğretime hazırlık tazminatı, ödenmeyen ek ders ücretleri, hazırlık planlama ücreti ve bir kısım diğer işçilik alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının tüm, davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Davacının fiilen girdiği ek derslere ilişkin ücretin yanı sıra, 2006/11350 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Yönetici ve Öğretmenlerinin Ders ve Ek Ders Saatlerine İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı’nın 6/3. ve 11. maddelerinde düzenlenen ücret ödemeleri talep edilen alacak kalemleri arasındadır.
Somut olayda; davacı, davalıya ait özel ilköğretim okulunda, 15/10/2008- 31/05/2013 tarihleri arasında, sınıf öğretmeni olarak çalışmıştır. Davacı, 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile bu Kanuna dayanılarak çıkartılan yönetmelikler kapsamında olduğundan, uyuşmazlığın çözümünde bu mevzuat hükümlerinin nazara alınması gereklidir. 5580 sayılı Kanun’un 14. maddesinde, “Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda, resmi öğretim kurumlarında uygulanan mevzuat hükümleri uygulanır.” şeklinde hükme yer verilmiştir. Anılan kanuna dayanılarak çıkartılan yönetmeliklerde de, benzer hükme yer verilerek, yönetmelikte yer almayan hususlar bakımından da resmi benzeri kurumların ilgili mevzuat hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.
01/12/2006 tarihli ve 2006/11350 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Yönetici ve Öğretmenlerinin Ders ve Ek Ders Saatlerine İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı, 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu kapsamında çalışanlara ilişkin değildir. Ancak, yukarıdaki paragrafta açıklanan mevzuat hükümleri uyarınca, 5580 sayılı Kanun ve bu kanuna dayanılarak çıkartılan yönetmeliklerde hüküm bulunmayan hususlarda, resmi öğretim kurumlarında uygulanan mevzuat hükümlerinin uygulanması gereklidir. Bu halde, 5580 sayılı Kanun ve yönetmeliklerinde hüküm bulunmayan hususlar hakkında, bahsi geçen Bakanlar Kurulu kararının uygulanması gerektiği açıktır.
5580 sayılı Kanun’un 9. maddesinde, özlük haklarına ilişkin düzenlemelere yer verilmiş olup maddenin ikinci fıkrasında, “Okullarda yöneticilik ve eğitim-öğretim hizmeti yapanlara, kıdemlerine göre (emekliler hariç) dengi resmi okullarda ödenen aylık ile sosyal yardım kapsamındaki ek ödeme tutarlarından az ücret verilemez”; aynı maddenin üçüncü fıkrasında ise “Sosyal yardım kapsamındaki ek ödemeler, bütçe kanunlarıyla resmi okul öğretmen ve personeline sağlanan haklara denk olarak okul öğretmenlerine ve personeline de ödenir. Sosyal yardım kapsamındaki ek ödemelerden gelir vergisi kesilmez.” denilmiştir.
5580 sayılı Kanun’un, belirtilen 9. maddesinin ikinci fıkrası, 14/03/2014 tarih ve 28941 sayılı Resmi Gazete yayımlanan, 01/03/2014 tarihli ve 6528 sayılı Kanun’un 14. maddesi hükmü gereğince yürürlükten kaldırılmıştır.
Dava dilekçesinde, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun ek 32. maddesinde düzenlenen ve her öğretim yılında bir defaya mahsus olmak üzere ve öğretim yılının başladığı ay içerisinde yapılması gereken bir ödeme olan öğretim yılına hazırlık ödeneği talep edilmiştir. Bu ödeneğin, sosyal yardım mahiyetinde bir ödeme olduğu açıktır. İş sözleşmesinin sona erdiği tarih olan 30/05/2013 tarihi nazara alındığında, 657 sayılı Kanun’un ek 32. maddesinde düzenlenen öğretim yılına hazırlık ödeneğinin hüküm altına alınması yerindedir.
Ancak, Mahkemece, 2006/11350 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nın 6/3. ve 11. maddelerinde düzenlenen ödemelerin davacıya yapılması gerektiğinin kabul edilmesi hatalı olmuştur. Şöyle ki; 2006/11350 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı, 5580 sayılı Kanun ve yönetmeliklerinde hüküm bulunmayan hususlar hakkında, davacıya uygulanabilir. 5580 sayılı Kanun’un 9. maddesinde ise, özlük haklarına ilişkin düzenleme bulunmaktadır. Bakanlar Kurulu Kararı’nın 11. maddesinde, fiilen okutulan her on saat ders için bir saat daha hazırlık ve planlama görevi karşılığında ayrıca ek ders ücreti ödeneceği; 6/3. maddesinde ise öğretim yılı başında ve sonunda meslekle ilgili çalışma sürelerinde iki haftayı geçmemek üzere haftalık onbeş saat ek ders ücreti ödeneceğine ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Belirtilen ödemeler, sosyal yardım mahiyetli ödeme olmayıp resmi okul çalışanlarının ücretinin eki niteliğinde sayılması gereken ödemelerdir. Davacının, 5580 sayılı Kanun’un 9/4. maddesi uyarınca, fiilen okuttuğunu ispatladığı her bir ek ders saati bakımından, resmi okullar için belirlenen ek ders saati ücretinden az olmamak kaydıyla ek ders ücreti ödenmesi talebinde bulunması mümkündür. Ancak, Bakanlar Kurulu Kararı’nın 6/3. ve 11. maddelerinin davacıya uygulanması mümkün değildir. Anılan sebeplerle, dava dilekçesinde, Bakanlar Kurulu Kararı’nın 6/3. ve 11. maddelerine dayanılarak ileri sürülen taleplerin ve bu kapsamda hazırlık ve planlama ek ders ücreti isteminin reddine karar verilmesi gerekir.
3-Davacının fiilen girdiği ek ders ücretinin yanı sıra 2006/11350 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Yönetici ve Öğretmenlerinin Ders ve Ek Ders Saatlerine İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı’nın 18. maddesinde düzenlenen 'okulda bulunma zorunluluğu'' nedeniyle ek ders ücreti talebi de sözkonusudur.
Yukarıda belirtilen düzenlemeler dikkate alındığında; belirtilen ödeme, sosyal yardım mahiyetli ödeme olmayıp resmi okul çalışanlarının ücretinin eki niteliğinde sayılması gereken ödemedir. Bu nedenle davacının, 5580 sayılı Kanun’un 9/4. maddesi uyarınca, fiilen okuttuğunu ispatladığı her bir ek ders saati bakımından, resmi okullar için belirlenen ek ders saati ücretinden az olmamak kaydıyla ek ders ücreti ödenmesi talebinde bulunması mümkün ise de; Bakanlar Kurulu Kararı’nın 18. maddesinin davacıya uygulanması mümkün değildir. Bu maddenin davacıya uygulanabileceğinin kabulü ile hesaplama yapılması hatalı olmuştur.
4-Davacı, öğretim yılları eğitim ve öğretimin planlama çalışma ücreti ve mazeretlilerin yerine girilen ders ve sempozyum ücreti alacaklarını da talep etmiştir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, tanık beyanlarından hareketle günlük ders programının bitmesinden sonra haftada iki gün günde 1.5 saat olmak üzere haftada 3 saat eğitim ve öğretimin planlanması için okulda bulunulması nedeniyle öğretim yılları eğitim ve öğretimi planlama çalışma ücreti ve belgelere göre tespit edildiğinden mazeretlilerin yerine girilen ders ve sempozyum ücreti alacağı hesaplanmış, ek ders tahakkukunun açıkça talep edilen nedenler ile yapıldığı belirtilmediği gerekçesiyle 2010 yılı Ocak ayı sonrasında imzasız ücret bordrolarında bulunan ek ders tahakkukları bu alacakların hesabında dikkate alınmamıştır.
Ek ders tahakkukunun açıkça talep edilen alacaklara ilişkin olduğunun belirtilmediği gerekçesiyle 2010 yılı Ocak ayı sonrasına ait ücret bordrolarındaki tahakkuklar dikkate alınmadan hesaplama yapılmış ise de; netice olarak talep edilen öğretim yılları eğitim ve öğretimin planlama alacakların da ek ders ücreti alacağı olduğu, bu nedenle bordrolardaki tahakkukların talep edilen bu alacaklar ile birlikte diğer ek ders ücretlerini karşılayıp karşılamadığının tespit edilmesi, bordrolar imzasız olduğundan yapılan ödemelerin hesaplamadan mahsubu ile bakiye alacak olup olmadığının belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerekmektedir.” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece bozma kararına kısmen uyulmuş, kısmen direnme hükmü kurulmuştur.
Temyiz Başvurusu:
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
Gerekçe:
6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429/2.maddesinde bozma sonrası mahkemece yapılacak işlemler açıklanmıştır.
Buna göre mahkeme, temyiz edenden 434. madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip, dinledikten sonra Yargıtay’ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verecektir. Kanunlarda gösterilen bazı istisnai durumlar (Örn.İşe iade) dışında tüm bozma ilamlarına karşı mahkemelerce direnilmesi olanaklıdır.
Görülmektedir ki, Mahkemece bozma sonrası yapılacak işlemler bellidir. Tarafların beyanları alındıktan sonra bozma ilamına uyulup uyulmadığının, direnilmişse bozma ilamının tamamına mı yoksa bir kısmına mı direnildiğinin karara bağlanması ve bu karara uygun gerekçeli karar oluşturulması gerekmektedir.
Mahkemece tarafların beyanlarının alınıp bozmaya uyulmasına karar verilmişse, bundan sonra yapılacak iş; bozma gereklerinin yerine getirilmesi olmalıdır. Zira, mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan karar bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olur. Bu ilke Kamu düzeni ile ilgili olup Yargıtay’ca kendiliğinden dikkate alınması gerekir (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı R.G. 28.04.1959 gün sayı:10193).
Mahkeme, tarafların beyanlarını aldıktan sonra önceki kararında direnecekse mutlaka bunu belirtmeli, açıkça direnme kararının bozma ilamının hangi yönlerine ilişkin bulunduğunu açıklamalı ve buna uygun gerekçesine kararında yer vermelidir.
Direnme kararları, yapıları gereği, Yasa’nın hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı bir Yargıtay dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorunda olduğu gibi, direnilen ve uyulan kısımları da kalem kalem net ve birbirine uygun bir biçimde göstermelidir.
Somut olaya gelince:
Mahkemece taraflar duruşmaya çağrılarak bozma hakkında diyecekleri sorulmuş, beyanları alınmış, ardından dosya bilirkişiye verilerek bozma kapsamı dışında kalan dava konusu alacaklar yönünden inceleme yaptırılmış, ardından kısmen direnme, kısmen uyma kararı verilmiştir. Bozmadan sonra tekrar tahkikat yaptırılarak ardından kısmen direnme kararı verildiği açıklaması açıktır ki usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı değildir. Bozmadan esinlenilerek ilk kararda tartışılıp, değerlendirilmemiş yeni delillere dayalı, yeni hüküm niteliğindedir, bu bakımdan yeni hüküm hakkında temyiz incelemesi yapılmıştır.
1- Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddine,
2-Davacının temyizi yönünden;
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda "usuli kazanılmış hak" kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamakla birlikte, bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Yargıtayın vermiş olduğu bozma kararına uymuş olan yerel mahkeme, bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve hüküm kurmak zorundadır. Mahkeme uyma kararını kaldırarak, direnme kararı veremeyeceği gibi, hükmünün bozma kararının kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan bölümleri hakkında da farklı bir karar vermeden yeniden hükümde karar vermek zorundadır. Bozmaya uyulmakla bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak doğmuş olur. Hükmün bir kısmının bozma kapsamı dışında bırakılmasının amacı bu kısımların doğru olduğunu belirlemek, bozmanın sınırlarını çizmek ve bu şekilde usulü kazanılmış hakları oluşturup, korumaktır. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak oluşturur.
Somut olayda; İlk Derece Mahkemesince verilen ilk karar, Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 21.06.2018 tarih ve 2015/34474 esas, 2018/15585 karar sayılı ilamı ile eğitim ve öğretimi planlama çalışma ücreti ve mazeretliler yerine girilen ders ve sempozyum ücreti alacaklarının ek ders ücreti alacağı olduğu bu nedenle bordrolardaki tahakkuklarının bu alacaklar ile diğer ek ders ücretlerini karşılayıp karşılamadığının tesbiti gerektiği yönünden de bozulmuştur. Mahkemenin karar gerekçesinde bozma ilamının bu kısmına uyulduğu belirtilerek bu alacak kalemlerinin reddine karar verilmiştir. Oysa bozma ilamında bu alacak kalemlerine hükmedilmesi bozma nedeni yapılmamıştır. Bozma ilamında davacının haftada iki gün 16:00’ dan sonra okulda kalarak eğitim ve öğretimi planlama çalışmasına katıldığı yine sempozyumlara katıldığı ve bu çalışmalar nedeniyle de davacının ek ders ücreti hak ettiği belirtilmiştir. Bu çalışmalar ders saatlerinde okulda bulunma zorunluluğu içinde değildir. Mahkemece bu hususta direnme kararı verilmediği anlaşılmakla ve ilk bozma kararımızda belirtildiği şekilde hesap yaptırılarak bu alacak kalemleri hakkında karar verilmesi gerekirken bu alacak taleplerinin hangi gerekçe ile reddedildiği açık bir şekilde açıklanmadan karar verilmesi hatalıdır. Bu bakımdan davacı lehine oluşan usuli kazanılmış hak dikkate alınmadan hesap yapan bilirkişi raporuna itibarla hüküm kurulması nedeniyle hüküm bozulmuştur.
3-Davalı yönünden;
Mahkemece 2006/11350 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 6/3 maddesinde “Öğretmenlere, ilgili mevzuatına göre öğretim yılı başında ve sonunda yaptıkları meslekle ilgili çalışma sürelerinde iki haftayı geçmemek üzere ve fiilen görev yapmaları kaydıyla haftada 15 saat ek ders ücreti ödenir.” şeklinde düzenlenen ek ders ücreti, 11. maddesinde, “Bu kararın 10. maddesinde sayılanlar hariç, müdür, yetkili öğretmenlir dahil, her derece ve türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumlarında görevli öğretmenlere, haftada 3 saati geçmemek üzere Bakanlığa bağlı okul ve kurumlarda aylık ve ücret karşılığı fiilen okuttukları her 10 saat ders için 1 saat daha hazırlık ve planlama görevi karşılığında ayrıca ek ders ücreti ödenir.” şeklinde düzenlenen hazırlık ve planlama görevi ek ders ücreti ve 18. maddesinde “ilköğretim okullarında yöneticilerin veya hizmet içi eğitim yoluyla yetiştirilen resim-iş, müzik, beden eğitimi, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenleri ile alan öğretmenlerinin desre girdiği saatlerde sınıf öğretmenlerinin okulda bulunmaları ve bu saatlerde okul müdürünün vereceği eğitim ve öğretimle ilgili işleri yapmaları halinde verilen bu görevler ek ders görevinden sayılır.” şeklinde düzenlenen okulda bulunma zorunluluğu ek ders ücretinin kabulüne karar verilmiştir. Oysa söz konusu Bakanlar Kurulu Kararı 5580 sayılı Kanun ve yönetmeliklerinde hüküm bulunmayan hususlar hakkında davacıya uygulanabilir. 5580 sayılı Kanunun 9. maddesinde ise, özlük haklarına ilişkin düzenleme bulunmaktadır. Belirtilen ödemeler sosyal yardım mahiyetli ödeme olmayıp resmi okul çalışanlarının ücretinin eki niteliğinde sayılması gereken ödemelerdir. Bu bakımdan bu maddelerin davacıya uygulanması mümkün değildir. Bu alacak taleplerinin reddi gerekirken kabulü hatalıdır.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacı tarafa iadesine, 28/04/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.