VAKIFLARIN ÖZEL HUKUK TÜZEL KİŞİSİ OLDUĞU

SAYILAR

Esas No : 2023/9-996
Karar No : 2024/360
Tarihi : 03.07.2024
İlgili Kanun/Madde : 4857 S. İşK/17-21,25
Yargı Yeri: T. C.YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

Ek Başlıklar :

  • VAKIFLARIN ÖZEL HUKUK TÜZEL KİŞİSİ OLDUĞU
  • SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA VAKIFLARINA İLİŞKİN DAVLARDA HUSUMETİN AİLE VE SOSYAL HİZMETLER BAKANLIĞINA YÖNELTİLMEYECEĞİ

Tam Metin

ÖZETİ: Sonuç olarak Vakfın gelir kaynakları arasında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonundan aktarılan miktarların yer alması, Vakıf yönetiminin kararlarında Bakanlığın ilke kararlarını göz önünde bulundurması ve Vakıfların Bakanlığın denetimine bağlı olması Kanun’un açık hükmü karşısında Vakıfların tüzel kişiliğini ortadan kaldırmaz. Öte yandan Vakıfların, Aile ve Sosyal Yardımlaşma [Sosyal Politikalar] Bakanlığının taşra teşkilatı gibi faaliyette bulunduğunu da söylemek mümkün değildir. Zira, Bakanlığın teşkilat şeması içerisinde Vakıflar yer almamaktadır. Tüzel kişilerin faaliyetlerinin bir başka kamu kurumu tarafından denetlenmesi veya faaliyetinde dikkate alacağı esasların önceden belirlenmiş olması, tüzel kişiliğin yok sayılmasını gerektirmez (Haluk Hadi Sümer, “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının İşveren Niteliği”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt 74-Prof. Dr. Fevzi Şahlanan’a Armağan Sayısı, 2016, s.685-686).

Nitekim Anayasa Mahkemesi de bir kararında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının bakanlıkların bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşu olmadığı gibi bakanlıklar ile arasında hiyerarşik bir ilişki bulunmayıp merkezi idare teşkilatı içerisinde de yer almadığını belirtmiştir (Anayasa Mahkemesinin 03.04.2012 tarihli ve2011/142 Esas, 2013/52 Karar sayılı kararı).

  1. Netice olarak Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları, bir tüzel kişi olmanın ötesinde bir özel hukuk tüzel kişisidir. Anayasa ile Vakıflara ilişkin kanun hükümleri karşısında bu sonuca ulaşmak kaçınılmaz olduğu gibi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarını düzenleyen 3294 sayılı Kanun hükümleri de özellikle Vakfın gelirleri, yapısı, karar alma mekanizması bakımından 4721 sayılı Kanun gereği kurulan vakıflardan farklı bir sonuç öngörmemektedir.
  2. Bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler karşısında, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının özel hukuk tüzel kişisi olduğu, kuruluş amacı ve mali yapısı itibarıyla kamu kurumlarından farklı nitelik arzettiği açıktır.
  3. Somut olayda davacı vekilinin müvekkilinin 01.10.2012 tarihinde Sinop Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında çalışmaya başladığını, 12.05.2020 tarihinden itibaren ise nakil yoluyla gittiği Gerze Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında çalışmaya devam ettiğini, bu iki Vakfın davalı Bakanlık bünyesindeki Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğüne bağlı kamu işyerleri olduğunu, bu nedenle aynı işverene bağlı bir işyerinden başka bir işyerine naklen geçiş yapan müvekkilinin iş ilişkisinin devam ettiğini ve bu iki Vakıfta geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesi gerektiğini ileri sürerek kıdem süresi ile yıllık izin sürelerinin tespiti istemiyle açtığı davada husumeti Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğüne izafeten davalı Bakanlığa yöneltmiş ve davalı taraf olarak Bakanlığı göstermiştir. İlk Derece Mahkemesince Vakıfların kamu işyerleri olduğu kabul edilerek işin esasına girilmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince de davalı Bakanlık vekilinin istinaf başvurusu esastan reddedilmiştir. Ancak yukarıda yapılan açıklamalardan ve mevzuat hükümlerinden anlaşılacağı üzere Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan ayrı birer özel hukuk tüzel kişisi olup bu nedenle husumetin davalı Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına yöneltilmesi hatalıdır.

 

Taraflar arasındaki tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

  1. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 01.10.2012 tarihinde Sinop Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında (Vakıf) çalışmaya başladığını, 12.05.2020 tarihinde ise Gerze Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına nakil yoluyla geçiş yaptığını, müvekkilinin geçiş üzerine Gerze Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına yaptığı başvuruya verilen cevapta nakille iş ilişkisi tasfiye edilmiş gibi değerlendirilerek kıdeminin sıfırlandığının bildirildiğini, yasal düzenlemeler gereği Türkiye genelindeki Vakıfların Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğüne bağlı, aynı işverene ait aynı işkolundaki işyerleri olduğunu, müvekkilinin de bu kapsamda aynı işletme içinde farklı bir işyerine yani bir Vakıftan başka bir Vakfa nakil olduğunu, iş ilişkisinin tasfiye edilmediğini ileri sürerek kıdem süresi ile birikmiş ve nakilden sonra hak kazanılan yıllık izin sürelerinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

  1. CEVAP

Davalı Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı (Bakanlık) vekili cevap dilekçesinde; Vakıfların özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduğunu, yasal düzenlemeler gereği işçilerin özlük hakları konusunda Bakanlığın yetkisinin olmadığını, Vakıfların her birinin ayrı işyeri olduğunu, birbirlerine veya Bakanlığa bağlı olmadıklarını, müvekkilinin taraf sıfatı bulunmadığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 28.12.2021 tarihli ve 2020/627 Esas, 2021/775  Karar sayılı kararı ile; 3294 sayılı Kanun’un 7 nci maddesi dikkate alındığında çalıştığı işyerinden nakil yoluyla aynı alanda çalışan başka bir işyerine geçiş yapan davacının önceki hizmetleri yok sayılarak iş ilişkisinin tasfiye edilmiş gibi değerlendirilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

  1. İSTİNAF
  2. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

  1. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 12.05.2022 tarihli ve2022/956 Esas, 2022/1628 Karar sayılı kararı ile; 3294 sayılı Kanun, Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün yapısı ve görevleri, Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığının görevleri ile 09.06.2017 tarihli ve 2016/3 Esas, 2017/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile ilgili açıklamalar yapıldıktan sonra davanın 7144 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra açıldığı ve Bakanlıkça işyerlerinde uygulanmak üzere işletme toplu iş sözleşmesi bağıtlandığı dikkate alındığında Bakanlığa husumet yöneltilmesinin ve tespit davası açılmasının hukuka aykırı olmadığı, esasa yönelik olarak ise İlk Derece Mahkemesi kararının vakıa ve hukuki değerlendirme yönünden usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

  1. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
  2. Bozma Kararı
  3. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
  4. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile “….1.Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğüne izafeten Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı aleyhine açılan davada davalı Kuruma husumet yöneltilip yöneltilemeyeceğini belirleyebilmek için öncelikle sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının tâbi olduğu Kanun hükümlerine göre yapısını, kuruluşunu ve işleyişini değerlendirmek gerekmektedir.
  5. 29.05.1986 tarihli ve 3294 sayılı Kanun’un (16.06.1989 tarihli ve 3582 sayılı Kanun’un 1 maddesi ile değişik) 1 inci maddesinde, bu Kanun’un amacı “fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlar ile gerektiğinde her ne suretle olursa olsun Türkiye’ye kabul edilmiş veya gelmiş olan kişilere yardım etmek, sosyal adaleti pekiştirici tedbirler alarak gelir dağılımının adilane bir şekilde tevzi edilmesini sağlamak, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmek” olarak açıklanmıştır.

3.3294 sayılı Kanun’un (5263 sayılı Kanun’un 19 uncu maddesi ile değişik) 7 ncimaddesinin birinci fıkrasında ise, Kanun’un amacına uygun faaliyet ve çalışmalar yapmak ve ihtiyaç sahibi vatandaşlara nakdi ve ayni yardımda bulunmak üzere her il ve ilçede sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları kurulması öngörülmüştür (md.7/1).Aynı maddenin üçüncü fıkrasında, vakıf senetlerinin mahallin en büyük mülki amiri tarafından 4721 sayılı TürkMedeni Kanunu(4721 sayılı Kanun) hükümlerine göre tescil ettirileceği ifade edilmiştir.

 

  1. Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının gelirleri, “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan aktarılacak miktardan, işletme ve iştiraklerden elde edilecek gelirlerden ve diğer gelirlerden” oluşur (md. 8).
  2. Vakıfların oluşumuna bakılacak olursa Kanun’un 7 nci maddesinde; ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları mütevelli heyetinde 1 adet belediye başkanı, 1 adet köy muhtarı, 1 adet mahalle muhtarı, 1 adet sivil toplum kuruluşu yöneticisi, 2 adet hayırsever vatandaşın görev alacağı belirtilmektedir.
  3. Anayasa’nın 123 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında “Kamu tüzel kişiliği, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulur.” hükmü mevcuttur. Vakıflara ilişkin özel düzenleme niteliğindeki 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nda (5737 sayılı Kanun) da vakıfların özel hukuk tüzel kişiliğine sahip oldukları ifade edilmiştir (md. 4). Bu düzenlemeler dikkate alındığında, öncelikle genel kuralın vakıfların özel hukuk tüzel kişisi olarak faaliyet göstermesi olduğu açıktır. Vakıfların, kamu tüzel kişisi olarak kabul edilebilmesi istisnai bir hâl olup bu istisnai durumun genel kuralının aksine, tereddüde yer vermeyecek açıklıkta düzenlenmesi şarttır. Keza, kendiliğinden istisna olmaz, istisna konulmalıdır (Kemal Gözler, ‘Yorum İlkeleri’, Anayasa Hukukunda Yorum ve Norm Somutlaşması, Tebliğ, 29-30 Eylül 2012, Ankara, Türkiye Barolar Birliği, s. 43). Bir diğer ifade ile istisnanın ayrıca ve açıkça olduğu ispat edilemediği takdirde ya da istisnanın olup olmadığı tereddütlü ise istisnanın olmadığı kabul edilmelidir (Gözler, s. 43).
  4. 3294 sayılı Kanun’da ise bu Kanun gereğince oluşturulan vakıfların kamu tüzel kişisi olduklarına dair açık bir hüküm bulunmamaktadır. Şu hâlde kanun koyucunun sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına bilinçli olarak kamu tüzel kişiliği vermediği, vakıfların4721 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulmasını ve yine özel hukuk tüzel kişisi olarak özel hukuk hükümlerine göre faaliyet göstermesini istediği açıktır. Aksi düşünülse dahi sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının kısmen kamu kaynağı kullanmaları, kamu kurumu olarak nitelendirilmeleri için yeterli bir sebep değildir. Zira; 3294 sayılı Kanun’un 8 inci maddesinde; vakfın gelirlerinin, “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan aktarılacak miktardan, işletme ve iştiraklerden elde edilecek gelirlerden ve diğer gelirlerden” oluşacağı hüküm altına alınmıştır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının gelirlerinin, sadece fondan aktarılan pay olmadığı, vakfın gelirleri arasında halk tarafından yapılan ve iktisadi değeri olan bağışların da bulunduğu görülmektedir. Aynı şekilde, mütevelli heyet tarafından oy çokluğu ile karar alan ve uygulayan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının 12 üyesinden 6’sının seçilerek gelen kişiler olması aksi sonuca varılmasını engelleyen bir diğer sebeptir.
  5. Netice olarak sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları, bir tüzel kişi olmanın ötesinde bir özel hukuk tüzel kişisidir. Anayasa ile vakıflara ilişkin kanun hükümleri karşısında bu sonuca ulaşmak kaçınılmaz olduğu gibi sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarını düzenleyen Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu hükümleri de, özellikle vakfın gelirleri, yapısı, karar alma mekanizması bakımından farklı bir sonuç öngörmemektedir.
  6. Somut olayda, gerek İlk Derece Mahkemesi gerekse Bölge Adliye Mahkemesince, 3294 sayılı Kanun’un amacının yerine getirilmesi noktasında parasal kaynaklarının sağlanması için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanının Başkanlığında Başbakanlık Müsteşarı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Müsteşarı, İçişleri, Maliye ve Sağlık Bakanlıklarının Müsteşarları ile Sosyal Yardımlar Genel Müdürü ve Vakıflar Genel Müdüründen oluşan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun kurulduğu; Fonun “Fonda toplanan kaynakların, Vakıflar ve Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce yürütülecek sosyal yardım proje ve programları ile yatırım programları çerçevesinde dağıtım önceliklerini belirlemek ve dağıtımına karar vermek, vakıflarda çalıştırılacak personelin nitelikleri ile özlük hakları ve diğer hususlarla ilgili belirlenecek kriterleri görüşmek ve karara bağlamak ile Vakıflardan ve diğer kurum ve kuruluşlardan gelen sosyal yardım amaçlı talep ve teklifleri değerlendirmek, Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğüne önerilerde bulunmak olduğu …” gibi görevlerinin bulunduğu, Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün 3294 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulan vakıfların harcamalarını, iş ve işlemlerini araştırıp inceleme, izleme ve denetleme, görülen aksaklıklarla ilgili gerekli tedbirleri alma, vakıfların çalışma usul ve esasları ile sosyal yardım programlarının ölçütlerini belirleme işlevini yerine getirdiği, Genel Müdürlük idari yapılanmasındaki Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığının da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün ise Teşkilat ve Görevlerine İlişkin Yönerge çerçevesinde vakıfların norm kadro usul ve esaslarını belirlemek ve Fon Kurulunun onayına sunmak, Fon Kurulu ilke ve kararları doğrultusunda vakıf personelinin işe giriş ve işten çıkış işlemlerini yürütmek vb. gibi işlemleri gerçekleştirdiği, böylece 3294 sayılı Kanun kapsamında yürütülen sosyal yardım hizmetlerinin asıl olarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından yerine getirildiği, sosyal yardımlaşma vakıfları ayrı tüzel kişiliklere sahip olsalar da Fon ile beraber Bakanlığın bu görevini yerine getirmek amacıyla oluşturulan idari organizasyon içinde yer aldıkları, tüm ülke çapında Bakanlık tarafından yürütülmesi gerekli sosyal yardım kamu hizmetinin, taşrada sosyal yardımlaşma vakıfları aracılığıyla yürütüldüğü, vakıfların finansının Bakanlık tarafından gerçekleştirilip işe alınacakların nitelikleri, görevleri, işe alma, işten çıkarma, tayin, ücretin belirlenmesi gibi özlük işleri ile çalışma koşullarının belirlenmesinde Bakanlığın söz sahibi olduğu, işveren yetkilerinin Bakanlıkta olduğu, diğer taraftan 25.05.2018 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 7144 sayılı Kanun’un 7 nci maddesi ile maddenin gerekçeside dikkate alındığında vakıfların bir kamu işyeri olduğunun açık olduğu sonucuna varılmıştır.
  7. Yukarıda açıklanan ilke ve esaslar doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde, öncelikle Mahkemece sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının temelde vakıf olduklarının gözden kaçırıldığı anlaşılmaktadır. Vakıflar, kural olarak özel hukuk tüzel kişisidir. Bu kuralın istisnası ise ancak o kuralı koyan makam tarafından konulabilir. Çünkü, istisna, genel kuralın uygulama alanını daraltır. Bu sebeple yargı organının, bir kurala istisna getirmesi mümkün değildir (Gözler, s.45). Bir kuralın istisnasının ancak o kuralı koyan makam tarafından oluşturulabilmesinin sonucu ise yargı organı tarafından varsayımlardan ya da genel kabuller üzerinden istisna oluşturulamamasıdır. Diğer taraftan 3294 sayılı Kanun’da sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları (md.7) ile sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik fonu (md.3) ayrı ayrı hükümlerde düzenlenmiş olup Mahkemece bu ikisinin birbiri ile karşılaştırılması yahut birbiri ile aynı kabul edilmesi de yerinde değildir. Şayet kanun koyucu aksini öngörseydi, vakıflar ile Fonun farklı şekilde düzenlenmesine gerek duyulmazdı. Üzerinde durulması gereken bir diğer husus ise açık bir kanun hükmü olmaksızın, “tüm ülke çapında Bakanlık tarafından yürütülmesi gerekli sosyal yardım kamu hizmetinin, taşrada sosyal yardımlaşma vakıfları aracılığıyla yürütüldüğü, vakıfların finansının Bakanlık tarafından gerçekleştirilip, işe alınacakların özlük işleri ile çalışma koşullarının belirlenmesinde Bakanlığın söz sahibi olduğu” varsayımı ile vakıflara kamu tüzel kişiliği verilip verilemeyeceğidir. Zira, Anayasa’nın 123 üncü maddesi ile 5737 sayılı Kanun’un4 üncü maddesi son derece açık olup aslolan bir vakfın kamu tüzel kişi olması değil, özel hukuk tüzel kişisi olmasıdır. Bir kural hangi norm ile konulmuş ise o kuralın istisnası da ancak o kural ile konulabilir. Yorum yoluyla istisna üretilemez (Gözler, s.45, 54). Somut olayda, vakıfların özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduklarına dair kanun hükmünün aksini öngören bir kanun hükmü bulunmadığı hâlde, Mahkeme tarafından yorum yolu ile istisna oluşturulması hukuka aykırıdır.
  8. Bu noktada, 25.05.2018 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 7144 sayılı Kanun’un 7 nci maddesi ile 3294 sayılı Kanun’un 7 nci maddesinin son fıkrasına eklenen hükümden de söz etmek gerekmektedir. İlgili hükümde “Vakıflar, 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 34. maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyerleridir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Düzenlemeden de açıkça görüleceği gibi, yapılan değişiklik ile vakıfların kamu tüzel kişisi olduğu değil, “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyeri olduğu” esası benimsenmiştir. İlgili maddenin gerekçesinde, “Madde ile 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 34. maddesinin ikinci fıkrasında bahsi geçen kamu kurum ve kuruluşlarının aynı işkolundaki birden çok işyerlerinde toplu iş sözleşmesinin ancak işletme düzeyinde yapılması gerektiği hükmü uyarınca, Vakıfların, mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce veya yetkili kıldığı işveren sendikasınca imzalanan işletme toplu iş sözleşmesi kapsamındaki kamu işyerleri olduğu düzenlenmiştir.” denilmiş ise de gerekçede vakıfların genel bir kural olarak kamu tüzel kişisi olduğu değil, “mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere” kamu işyeri olduğu belirtilmiştir. Kaldı ki gerekçede geçen bu ifade kanun metnine bilinçli olarak alınmamıştır. Söz konusu düzenlemenin amacı, tüm sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına kamu tüzel kişiliği atfetmek değil, Bakanlığın taraf olduğu toplu iş sözleşmelerinin yapılmasını kolaylaştırmaktadır. Zira, mülga 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’nun ‘Toplu iş sözleşmesinin kapsamı ve düzeyi’ başlığını taşıyan 3 üncü maddesinde “… Ancak, kamu kurum ve kuruluşlarına ait müessese ve işyerleri ayrı tüzel kişiliğe sahip olsalar dahi, bu kurum ve kuruluşlar için tek bir işletme toplu iş sözleşmesi yapılır.” hükmü bulunmakta iken (md. 3, f.1,2), 6356 sayılı Sendika ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda bu hükme yer verilmemiş, onun yerine “Bir gerçek ve tüzel kişiye veya bir kamu kurum ve kuruluşuna ait aynı işkolunda birden çok işyerinin bulunduğu işyerlerinde, toplu iş sözleşmesi ancak işletme düzeyinde yapılabilir.” düzenlemesine yer verilmiştir (md.34). Toplu iş sözleşmesinin düzeyine ilişkin tarihsel gelişmeler ve kanun değişiklikleri dikkate alındığında, 3294 sayılı Kanun’a eklenen hükmün vakıfların özel hukuk tüzel kişisi olduğu gerçeğini değiştirmediği, yapılan değişikliğin sadece toplu iş sözleşmesinin düzeyi ve bağıtlanması süreci ile ilgili olduğu kabul edilmelidir. Mahkemece, 7144 sayılı Kanun gerekçesine atıf yapılarak vakıfların kamu işyeri olduğunun açıklığa kavuştuğu belirtilmiş ise de gerekçede açıkça vakıfların “mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere kamu işyeri” olduğu ifade edilmiştir. Gerekçede çizilen bu sınırlar gözden kaçırılarak Kanun’da ‘tüm sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının kamu tüzel kişisi olarak kabul edildiği’ şeklinde, amacı aşan bir yorumla sonuca gidilmesi yerinde değildir. Yukarıda da ayrıntılı olarak açıklandığı gibi aslolan vakıfların özel hukuk tüzel kişi olmalarıdır. Aksinin kabulü için, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının kamu tüzel kişisi olduğunu açıkça düzenleyen bir kanun hükmü olmalıdır. Bu itibarla, 7144 sayılı Kanun ile 3294 sayılı Kanun’un7 nci maddesinde yapılan değişikliğin sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının hukuki niteliğini değiştiren yeni ve farklı bir düzenleme olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
  9. Belirtmek gerekir ki Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 09.06.2017 tarihli ve2016/3 Esas, 2017/4Karar sayılı kararı ile “3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ile kurulan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduğu, ayrı işyeri olan bağımsız işveren oldukları” belirlenmiştir. İçtihadı birleştirme kararları, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 45 nci maddesine göre bağlayıcıdır. Somut olayda, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının kamu tüzel kişisi olduğuna yönelik kanuni bir düzenleme, Anayasa Mahkemesi iptali kararı yahut aksi yönde içtihadı birleştirme kararı bulunmadığına göre,09.06.2017 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı’nın hâlen bağlayıcı olduğu kabul edilmelidir.
  10. İzah edilen sebeplerle, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan ayrı birer özel hukuk tüzel kişisi olan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının kamu tüzel kişisi olarak kabulü ile husumetin davalı olarak Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına yöneltilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir….” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
  11. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçeye ilaveten Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının mali yapısı, gelir kaynakları ile Vakıf çalışanlarına ilişkin yasal düzenlemelere değinildikten sonra Vakıfların kamu işyeri mahiyetinde olduğu, bu nedenle Vakıf çalışanları ile ilgili açılan davalarda Bakanlığa husumet yöneltilmesinde hukuken engel bulunmadığı vurgulanmak suretiyle önceki hükümde direnilmiştir.

  1. TEMYİZ
  2. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

 

  1. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili, Vakıfların özel hukuk tüzel kişiliğine sahip, ayrı işyeri ve bağımsız işveren olduklarını, müvekkili Bakanlığın sadece toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi bulunduğunu, davacının müvekkilinin işçisi olmadığını, işe alma ve işten çıkarma işlemlerinin Vakıflar tarafından yapıldığını, müvekkili Bakanlığın taraf sıfatı bulunmadığını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

  1. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının kamu tüzel kişisi mi yoksa Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan ayrı bir özel hukuk tüzel kişisi mi olduğu; buradan varılacak sonuca göre eldeki davada husumetin Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğüne izafeten Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına yöneltilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

  1. Gerekçe
  2. İlgili Hukuk
  3. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının (Anayasa) 123 üncü maddesi.
  4. 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’nun (3294 sayılı Kanun) 1 ilâ 8 inci maddeleri.
  5. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 101, 102 ve 111 inci maddeleri.
  6. 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun (5737 sayılı Kanun) 2 ve 33 üncü maddeleri.
  7. 7144 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un (7144 sayılı Kanun) 7 nci maddesi.
  8. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 09.06.2017 tarihli ve 2016/3 Esas, 2017/4 Karar sayılı kararı.
  9. Değerlendirme
  10. Öncelikle konuyu açıklığa kavuşturmak için kamu kurumu kavramına değinmekte yarar bulunmaktadır.
  11. Kamu kurumu, genel, katma ve özel bütçeli idareler ile il özel idaresi ve belediyeyi veya bu kurumlarca sermayesinin yarısından fazlası karşılanan ve bir kamu hizmeti sunan kurumları ifade etmektedir. Öte yandan 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 123 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında “Kamu tüzel kişiliği, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulur.” hükmü mevcut iken 21.01.2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun’un 16 ncı maddesiyle bu fıkrada yer alan “ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak” ibaresi “kanunla veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulur.” şeklinde değiştirilmiştir.
  12. Anayasanın açık hükmü karşısında madde değişikliği öncesi “kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak” değişiklik sonrası ise “kanunla veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle” kurulmayan bir tüzel kişi, kamu hizmeti yürütse ve bazı kamu gücü ayrıcalıklarından yararlansa bile kamu tüzel kişisi sayılmaz. Öte yandan bir tüzel kişinin kurucularının kamu görevlisi olması da onu kamu tüzel kişisi yapmaz. Kamu görevlileri de özel hukuk tüzel kişisi (vakıf, dernek….) kurabilirler (Ramazan Çağlayan, “Hukukumuzda Kamu Tüzel Kişiliği Kavramı ve Kıstasları”, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi, 2016, Sayı 7, s. 392).
  13. Bu aşamada genel olarak vakıfların ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının yapısını, kuruluşunu ve işleyişini değerlendirmek gerekmektedir.
  14. Genel anlamda vakıflar belli bir amaca özgülenen mal topluluğu olup kazanç amacı gütmeyen tüzel kişiliklerden biridir. 4721 sayılı Kanun’un 101 inci maddesine göre vakıf, “gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal toplulukları” şeklinde tanımlanmıştır. Tanımdan da anlaşılacağı üzere vakıf, yeterli mal veya hakların bir hizmete özgülenmesi için bir araya getirilmesidir. Yani açıkça mal topluluğudur.
  15. Vakıfların nasıl kurulacağı 4721 sayılı Kanun’un 102 nci maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile vakıf kurma iradesi, resmî senetle veya ölüme bağlı tasarrufla açıklanır. Vakıf, yerleşim yeri mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescil ile tüzel kişilik kazanır.
  16. Vakıflarla ilgili düzenleme sadece 4721 sayılı Kanun’da yer almamış, bu Kanun yanında ayrıca 5737 sayılı Kanun’ da da önemli düzenlemelere yer verilmiştir. 5737 sayılı Kanun’un 2 nci maddesi ile bu Kanun’un, mazbut, mülhak ve yeni vakıflar, cemaat ve esnaf vakıfları ile Vakıflar Genel Müdürlüğünü kapsayacağı vurgulandıktan sonra “Tanımlar” başlıklı 3 üncü maddesinde yeni vakfın, “Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi ile 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre kurulan vakıfları” ifade ettiği belirtilmiştir. Yine 4 üncü maddesinde vakıfların, özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduğu açıklanmıştır.
  17. Bu düzenlemeler dikkate alındığında, öncelikle genel kuralın vakıfların özel hukuk tüzel kişisi olarak faaliyet göstermesi olduğu açıktır. Vakıfların, kamu tüzel kişisi olarak kabul edilebilmesi ise istisnai bir hâl olup bu istisnai durumun genel kuralın aksine, tereddüde yer vermeyecek açıklıkta düzenlenmesi şarttır.
  18. Keza, “kendiliğinden istisna olmaz, istisna konulmalıdır”. Dolayısıyla bir arizî nitelik olarak istisnanın olabilmesi için, istisnanın öngörülmüş olması gerekir. Bir diğer ifade ile istisnanın ayrıca ve açıkça olduğu ispat edilemediği takdirde ya da istisnanın olup olmadığı tereddütlü ise istisnanın olmadığı varsayılır. Çünkü kaide asıl, istisna ise arizî bir niteliktir. İstisnanın olduğu ispatlanmamış ise, ilgili konuya kaide uygulanır (Kemal Gözler, ‘Yorum İlkeleri’, Kamu Hukukçuları Platformu Anayasa Hukukunda Yorum ve Norm Somutlaşması, Tebliğ, 29-30 Eylül 2012, Ankara, Türkiye Barolar Birliği, s. 43).
  19. Anayasanın 2 nci maddesindeki “Türkiye Cumhuriyeti…. sosyal bir hukuk devletidir.” hükmünden dayanağını alan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları ile ilgili düzenlemelere 14.06.1986 tarihinde yürürlüğe giren 3294 sayılı Kanun’da yer verilmiştir.
  20. Nitekim 3294 sayılı Kanun’un 16.06.1989 tarihli ve 3582 sayılı Kanun ile değişik 1 inci maddesinde Kanun’un amacı, fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlara yardım etmek, gelir dağılımında adaleti sağlayıcı tedbirler alarak sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmek olarak belirtilmiş, bu amaca uygun çalışma yapmak üzere de 01.12.2004 tarihli ve mülga 5263 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un (mülga 5263 sayılı Kanun) 19 uncu maddesi ile değişik 7 nci maddesinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları kurulacağı düzenlenmiştir. Aynı maddede, anılan vakıfların karar organı olan mütevelli heyetlerinin nasıl teşekkül edeceği ayrıntılı olarak ifade edilmiş, maddenin dördüncü fıkrasında da vakıf senetlerinin, mahallin en büyük mülki idare amiri tarafından Medeni Kanun’daki hükümlere göre tescil ettirileceği öngörülmüştür.
  21. Diğer yandan 3294 sayılı Kanun’da, bu Kanun gereğince oluşturulan vakıfların kamu tüzel kişisi olduklarına dair açık bir hüküm bulunmamaktadır. Şu hâlde kanun koyucunun Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına bilinçli olarak kamu tüzel kişiliği vermediği, Vakıfların Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre kurulmasını, bu kapsamda Yeni Vakıf konumunda ve özel hukuk tüzel kişisi olarak özel hukuk hükümlerine göre faaliyet yürütmesini istediği açıktır.
  22. Bu kapsamda 3294 sayılı Kanun’un amacına uygun olarak hizmetlerin yerine getirilmesi için 3 üncü maddesinde,“Bu Kanunda öngörülen hizmetlerin gerçekleştirilmesi için Başbakanlığa bağlı ve T.C. Merkez Bankası nezdinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu kurulmuştur.” şeklinde düzenleme ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu (Fon) kurulmuştur. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ilgili Anayasa’da yapılan değişikliklere uyum sağlanması amacıyla çıkarılan 700 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 104 üncü maddesi ile “Başbakanlığa” ibaresi “Cumhurbaşkanınca görevlendirilen Cumhurbaşkanı yardımcısına veya bakana” şeklinde değiştirilmiştir. Sosyal politikaların yerine getirilmesinde büyük önem taşıyan Fonun kurulmasıyla birlikte sosyal yardımlar alanına önemli kaynak aktarılarak yoksul ve yardıma muhtaç kesimlerin desteklenmesi yönünde kalıcı çözümlerin tesis edilmesi amaçlanmıştır.
  23. Bu şekilde sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları ile ilgili kanuni düzenlemelere gidilmesindeki amaç ise, genel kurallara göre kurulan özel hukuk tüzel kişilerin uyacağı kuralların bazılarından niteliği gereğince Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının ayrık tutulmak istenmesidir (A. Şeref Gözübüyük, Turgut Tan, İdare Hukuku, Genel Esaslar, C.I., Ankara, Güncelleştirilmiş Onbirinci Baskı, 2016, s.164).
  24. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, uzun bir süre Başbakanlığa bağlı olarak idare edildikten sonra mülga 5263 sayılı Kanun ile ihdas edilen “Fon Kurulu” tarafından yönetilmesi uygun bulunmuştur. Yine aynı Kanun ile Fonun idari işlerini yürütmek üzere Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü kurularak Fon İdaresi kurumsal bir yapıya kavuşturulmuştur.
  25. Bugün yürürlükte bulunmayan mülga 5263 sayılı Kanun’un 5 inci maddesinin birinci fıkrasında Fon Kurulunun, Başbakanın görevlendireceği Bakanın başkanlığında Başbakanlık Müsteşarı, İçişleri ve Sağlık Bakanlıklarının müsteşarları ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürü ve Vakıflar Genel Müdüründen oluşacağı, ikinci fıkrasında da Fon Kurulunun sekretarya hizmetlerinin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünce yerine getirileceği hüküm altına alınmıştır.
  26. Ancak 08.06.2011 tarihinde yürürlüğe giren 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (633 sayılı Kanun Hükmünde Kararname) 35 inci maddesi ile 5263 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmış, Bakanlık Merkez Teşkilatı Kanun Hükmünde Kararname’nin ekli (I) sayılı cetvelinde gösterilmiştir. Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü, Bakanlık bünyesinde teşkil edilerek görevleri aynı Kanun Hükmünde Kararname’nin 11 inci maddesinin (b) bendinde, “3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununun amaçlarını gerçekleştirmek ve uygulanmasını sağlamak için gerekli idarî ve malî tedbirleri almak”, yine (ç) bendinde, “3294 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulan vakıfların harcamalarını, iş ve işlemlerini araştırmak, incelemek, izlemek ve denetlemek, görülen aksaklıklarla ilgili gerekli tedbirleri almak, vakıfların çalışma usûl ve esasları ile sosyal yardım programlarının ölçütlerini belirlemek” olarak belirtilmiştir.
  27. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kurulu ise 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 34 üncü maddesinde yeniden düzenlenmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasında Kurulun “Bakanın başkanlığında Başbakanlık Müsteşarı, Müsteşar, İçişleri, Maliye ve Sağlık bakanlıklarının müsteşarları ile Sosyal Yardımlar Genel Müdürü ve Vakıflar Genel Müdürü”nden oluşacağı belirtilmiş ve ikinci fıkrasında da Kurulun toplanma zamanı düzenlendikten sonra aynı fıkranın son cümlesinde Kurulun sekreterya hizmetlerinin Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü tarafından yerine getirileceği hükme bağlanmıştır.
  28. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevlerine İlişkin Yönerge hazırlanarak Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü bünyesindeki teşkilatlanmalara ilişkin görevlendirmeler ve hizmet alanları düzenlenmiştir. Yönerge’nin 13 üncü maddesinde de Vakıfların personel norm kadroları ile Vakıf personelinin çalışma ve esaslarını ve yine Fon Kurulu kararları doğrultusunda Vakıf personelinin görev, yetki ve sorumluluklarını belirleme görevi Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığına verilmiştir.
  29. Ancak 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’deki ilgili düzenleme diğer hükümlerle birlikte 02.07.2018 tarihli ve 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yürürlükten kaldırılmış, 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin adı “Sosyal Hizmetler Alanında Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” olarak, yürürlükte bırakılan 33 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Bakanlık” ibaresi “Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığı” olarak değiştirilmiştir. Öte yandan 10.07.2018 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin Altıncı Kısmının İkinci Bölümünde Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığının teşkilat ve görevleri yeniden düzenlenmiş, Bakanlık birimleri arasında Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğüne de yer verilmiş, Fon Kurulu ise teşkilat yapısı içinde sayılmamıştır. Bu itibarla 09.07.2018 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminde hâli hazırda bir Fon Kurulu bulunmamaktadır. Fon Kurulunun görevlerinin ise 02.08.2018 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 2018/3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi (Genelge) ile Cumhurbaşkanı, Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığı ile Cumhurbaşkanlığı Sosyal Politikalar Kurulu arasında ayrıştırılarak yerine getirilmesi öngörülmüştür.
  30. Öte yandan 21.04.2021 Resmî Gazete’de yayımlanan 73 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı kurularak Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığının adı “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı” olarak değiştirilmiş ve 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin Bakanlıkla ilgili bazı hükümlerinde de değişiklikler yapılmış ancak Bakanlığın hizmet birimleri arasında Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğüne yine yer verilmiştir. Bu itibarla 2018 yılında kurulan Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığı bünyesinde hizmet vermekte olan Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü ve bu Genel Müdürlüğün alt birimi olan Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığı aynı isim ve görevleriyle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı teşkilat yapısı kapsamında da görev yapmayı sürdürmektedir.
  31. Sonuç olarak 3294 sayılı Kanun’un ayrı ayrı maddelerinde düzenlemelere yer verilen Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının ayrı hukuki varlığa sahip olduğunu söylemek gerekmektedir.
  32. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarında idari yapı ise Vakıf Başkanı ve Vakıf Mütevelli Heyeti olmak üzere ikili bir yapıya sahiptir. 3294 sayılı Kanun’un 7 nci maddesinde mülki idare amirinin Vakfın tabii başkanı olduğu belirtilerek mütevelli heyetinin nasıl oluşacağı ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Mütevelli heyet başkanının ilçelerde kaymakam, illerde vali olacağı, mütevelli heyetinin bir kısmının atanmışlardan bir kısmının ise seçilenlerden oluşacağı hüküm altına alınmıştır. Düzenlemeye göre, illerde valilerin başkanlığındaki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının mütevelli heyeti, belediye başkanı, defterdar, il milli eğitim müdürü, il sağlık müdürü, il tarım müdürü, il sosyal hizmetler ve çocuk esirgeme kurumu müdürü, il müftüsünden oluşmaktadır. Ayrıca her faaliyet dönemi için il dahilindeki köy ve mahalle muhtarlarının valinin çağrısı üzerine yapacağı toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla kendi aralarından seçecekleri birer muhtar üye ile ilde kurulan ve 3294 sayılı Kanun’da belirtilen amaçlara yönelik faaliyette bulunan sivil toplum kuruluşlarının yöneticilerinin kendi aralarından seçecekleri iki temsilci ve hayırsever vatandaşlar arasından il genel meclisinin seçeceği iki kişi de mütevelli heyetinde görev almakta olup ilçelerde de kaymakam başkanlığında aynı şekilde teşekkül etmiştir. Görülmektedir ki, mütevelli heyetinin üyelerinden birkısmı seçilmiş vatandaş ile sivil toplum kuruluşu temsilcilerinden oluşmaktadır. Bu durumda oy çokluğuyla karar alan mütevelli heyetinin üyelerinin bir kısmının seçilerek gelen kişiler olduğu dikkate alındığında bu Vakıfların kamu kurumu olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
  33. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının malî yapısına da kısaca değinilecek olursa, 3294 sayılı Kanun’un 8 inci maddesinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının gelirlerinin, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan aktarılacak miktardan, işletme ve iştiraklerden elde edilecek gelirlerden ve diğer gelirlerden teşekkül edeceği hüküm altına alınmıştır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Resmî Senedinin 5 inci maddesinde ise “Vakfın Gelir Kaynaklarının, 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşmayı ve Dayanışmayı Teşvik Kanunun 8 inci maddesinde sayılan gelirler ile nakdî ve aynî, menkul ve gayrimenkul olmak üzere iktisadi değeri olan halk teberruları” olduğu hükme bağlanmıştır.
  34. Bu itibarla Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olan Vakıfların gelirlerinin, sadece Fondan aktarılan paydan ibaret olmadığı, Vakfın gelirleri arasında halk tarafından yapılan ve iktisadi değeri olan bağışlar ile işletme ve iştiraklerden elde edilecek gelirlerin de bulunduğu görülmektedir.
  35. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı çalışanlarına ilişkin kanuni düzenlemelere gelince; Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevlerine ilişkin Yönerge’nin 13 üncü maddesinde Genel Müdürlüğe bağlı Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığının görevlerine yer verilmiştir. Buna göre;

“a)Vakıfların personel norm kadroları ile vakıf personelinin çalışma usul ve esaslarını belirlemeye yönelik çalışmalar yürütmek,

b)Fon Kurulu ilke kararları doğrultusunda vakıf personelinin görev, yetki ve sorumluluklarını belirlemek,

c)Vakıf personelinin eğitimine yönelik programlar hazırlamak,

ç)Vakıf mütevelli heyetinde yer alan üyelerin seçilme ve üyeliklerinin sona ermesine ilişkin usul ve esasların belirlenmesine yönelik çalışmalar yapmak,

d)Vakıf mütevelli heyetinin toplantı, karar, çalışma ile karar defteri usul ve esaslarının belirlenmesine yönelik çalışmalar yapmak,

e)Vakıf denetim raporlarının takibini yapmak ve denetim raporları doğrultusunda gerekli düzeltici işlemleri yürütmek,

f)Genel Müdürlüğe iletilen vakfa ilişkin ihbarların değerlendirme ve inceleme işlemlerini yaparak soruşturma işlemlerinin yürütülmesini sağlamak,

g)Vakıf senetlerine ilişkin görüş yazılarını incelemek ve senetlerde uygulama birliğini sağlayıcı tedbirleri almak,

ğ)Diğer dairelerin görev alanına giren yatırım talepleri hariç olmak üzere, vakıfların yatırım planlarına (menkul, gayrimenkul ve demirbaş) ve hizmet mekânlarının iyileştirilmesine (vakıf modernizasyonuna) yönelik kaynak taleplerini değerlendirmek ve Fon Kurulunun onayına sunmak,

h)Fon Kurulu kararlarına uygun olarak kaynak aktarım talimatlarını düzenlemek ve kararları vakıflara bildirmek,

ı) Bakanlık Hukuk Müşavirliğinin görüşüne ihtiyaç duyulmayan hallerde vakıfların hukuki görüş taleplerini değerlendirmek ve sonuçlandırmak,

i)Vakıfların ve diğer kamu kurumlarının görüş taleplerini içeren, dairenin görev alanına giren hususlara ilişkin yazıları cevaplamak,

j)Diğer daire başkanlıklarının görev alanına girmeyen konularda vakıfların görüş talep yazılarına cevap vermek.” olarak sıralanmıştır.

  1. Diğer taraftan mülga 5263 sayılı Kanun ile 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre Fon Kurulunun görevleri arasında vakıflarda çalıştırılacak personelin nitelikleri ile özlük hakları ve diğer hususlarla ilgili belirlenecek kriterleri görüşmek ve karara bağlamak olduğu da belirtilmiştir. Ancak Fon Kurulunun görevleri 2018/3 No.lu Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile düzenlendiğinde “Fonda toplanan kaynakların, Bakanlıkça ve il ve ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları tarafından yürütülecek sosyal yardım proje ve programları ile yatırım programları çerçevesinde dağıtım önceliklerini belirlemek ve dağıtımına karar vermek” ve “İl ve ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarında çalıştırılacak personelin nitelikleri ile özlük hakları ve diğer hususlarla ilgili belirlenecek kriterleri görüşmek ve karara bağlamak” görevi Fon Kurulundan alınarak Cumhurbaşkanına; “İI ve ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları ile diğer kurum ve kuruluşlardan gelen sosyal yardım amaçlı talep ve teklifleri değerlendirmek” görevi ise Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığına ve 21.04.2021 tarihinde ise 73 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Bakanlığın adının değişmesi sebebiyle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına verilmiştir.
  2. Fon Kuruluna, yetki devrinden önce verilen bu görev nedeniyle 02.08.2006 tarihli ve 2006/4 sayılı karar ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Personelinin Norm Kadro Standartları, Nitelikleri, Özlük Hakları ve Çalışma Şartlarına İlişkin Esaslar (Esaslar) düzenlenmiştir. Bu Esaslar Fon Kurulunca 16.02.2012 tarihli ve 2012/l sayılı kararı ile uygun bulunarak 16.04.2012 tarihinde yürürlüğe giren Esaslar ile yürürlükten kaldırılmış, 2012 yürürlük tarihli Esaslar’da da 11.12.2014 tarihli ve 2014/7 sayılı karar ile önemli değişiklikler yapılmıştır.
  3. Fon Kurulunun söz konusu kararları ile özellikle 2014/7 sayılı karar ile şekillenmiş olan bu Esaslar’a değinilmesi gerekmektedir. Öncelikle bu Esaslar’ın, 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 11 inci maddesinin (ç) fıkrası ile 34 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendi uyarınca hazırlandığı belirtilmelidir.
  4. Sözü edilen Esaslar’ın 3 üncü maddesinde tanımlar yapılmış iken 4 üncü maddesinde Vakıf personelinin unvan, nitelik, kıdem ve ücret skalası cetveli, norm kadro standardı cetveli, belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi örnekleri, aşevi, yurt iktisadi işletme gibi hizmetler için belirli süreli iş sözleşmesi, personel kimlik kartı örneği, kıdem tazminatı hesaplama cetveli, personel işe giriş ve işten çıkış bilgi formları ile personel iş tanımları düzenlenerek Esaslar’ın ekinde yer almıştır.
  5. Bu Esaslar ile Fon Kurulu, Türkiye’de bulunan tüm Vakıflar yönünden geçerli temel ilkeleri belirlemiştir. Özellikle yukarıda belirtildiği üzere Vakfın gelirlerinin bir kısmının Fondan aktarılan kamu kaynakları ile sağlandığı dikkate alındığında bu kaynakların verimli şekilde kullanımının sağlanması, amaca aykırı kullanımın önüne geçilmesi de Fon Kurulunun görevleri arasında olduğundan Esaslar’da bu temel üzerine hazırlanmıştır. Başka bir anlatımla Fon kaynaklarının etkin ve rasyonel kullanımı amaçlanmaktadır. Ancak sonuç itibarıyla 3294 sayılı Kanun’un 7 nci maddesine göre Vakıfların karar organı mütevelli heyeti olduğundan il ve ilçelerdeki tüm yardım programları, bu mütevelli heyetinin kararları ile yürürlüğe girmektedir. Ayrıca mütevelli heyetinin görevleri arasında vakıf personelinin ihtiyacı ve kadrosunu tespit ve tayin ederek bunlara ödenecek ücretleri belirlemek ve gerektiğinde görevlerine son vermek de yer almakta olup Vakfın karar organı olan mütevelli heyeti personele ilişkin görevlerini 4857 sayılı İş Kanunu (4857 sayılı Kanun) ve Esaslar’da belirlenen ilke ve kurallar doğrultusunda yerine getirmektedir.
  6. Bu kapsamda her ne kadar Fon Kurulunca Vakıf personelinin nitelikleri ile özlük hakları ve çalışma şartlarına ilişkin genel ilkeler belirlenmişse de Esaslar incelendiğinde istihdamına karar verilecek personelin seçimi, bu personel ile iş sözleşmesi imzalanması, alacağı ücretin belirlenmesi, yıllık izin ve diğer özlük hakları ile iş sözleşmesinin sona ermesi mütevelli heyeti tarafından gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla işçi alma ve işten çıkarma yetkisinin münhasıran Vakıflarda olduğunu söylemek mümkündür. Ayrıca personel ile imzalanan iş sözleşmesi de Vakıf ile imzalanmakta ve buna göre de sözleşmenin tarafı bağımsız tüzel kişiliği olan Vakıf olmaktadır. İşçinin ücreti iş sözleşmesinin tarafı olan Vakıflar tarafından ödendiği gibi işçi üzerinde yönetim hakkı da yine Vakıf tarafından kullanılmaktadır. Hâl böyle olunca Vakıf personelinin yönetim yetkisi yani en üst düzeyde emir ve talimat yetkisi Vakfa ve dolayısıyla mütevelli heyetine ait olmaktadır.
  7. Yine her ne kadar 2018/3 numaralı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile Vakıf çalışanlarına yönelik görevler Cumhurbaşkanına devredilmiş ve Sosyal Yardımlaşma Genel Müdürlüğünün görevleri arasında Vakıf personeline dair görevler sayılmamış ise de uygulamada “Sosyal Yardımlaşma Genel Müdürlüğünün” yetkisi Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının işveren sıfatı kazanması için yeterli değildir. Kaldı ki, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları 4721 sayılı Kanun’un 111 inci ve 5737 sayılı Kanun’un 33 üncü maddeleri gereği Vakıflar Genel Müdürlüğünün denetimine tabidir. Ayrıca Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının Resmî Senedinde de bu Vakıfların “Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkında Tüzük hükümlerine göre Vakıflar Genel Müdürlüğünün teftiş ve denetimine tabi” olduğu hüküm altına alınmıştır.
  8. Öte yandan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 09.06.2017 tarihli 2016/3 Esas, 2017/4 Karar sayılı kararı ile “3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ile kurulan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduğu, ayrı işyeri olan bağımsız işveren oldukları” belirlenmiştir. İçtihadı birleştirme kararları, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 45 inci maddesine göre bağlayıcıdır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının kamu tüzel kişisi olduğuna yönelik kanuni bir düzenleme, Anayasa Mahkemesi iptali kararı yahut aksi yönde içtihadı birleştirme kararı bulunmadığına göre 09.06.2017 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararının hâlen bağlacı olduğu kabul edilmelidir.
  9. Anılan İçtihadı Birleştirme kararından sonra 25.05.2018 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 7144 sayılı Kanun’un 7 nci maddesi ile 3294 sayılı Kanun’un 7 nci maddesine son fıkra olarak eklenen hükümden de söz etmek gerekmektedir. İlgili fıkra da “Vakıflar, 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 34. maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyerleridir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Düzenlemeden de açıkça görüleceği gibi yapılan değişiklik ile Vakıfların kamu tüzel kişisi olduğu değil “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyeri olduğu” kuralı belirlenmiştir.
  10. Nitekim 7144 sayılı Kanun’un 7 nci maddesinin gerekçesinde, “Madde ile 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 34. maddesinin ikinci fıkrasında bahsi geçen kamu kurum ve kuruluşlarının aynı işkolundaki birden çok işyerlerinde toplu iş sözleşmesinin ancak işletme düzeyinde yapılması gerektiği hükmü uyarınca, Vakıfların, mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce veya yetkili kıldığı işveren sendikasınca imzalanan işletme toplu iş sözleşmesi kapsamındaki kamu işyerleri olduğu düzenlenmiştir.” denilmiş ise de gerekçede Vakıfların genel bir kural olarak kamu tüzel kişisi olduğu değil “mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere” kamu işyeri olduğu belirtilmiştir. Söz konusu düzenlemenin amacı, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına kamu tüzel kişiliği atfetmek değil Bakanlığın taraf olduğu toplu iş sözleşmelerinin yapılmasını kolaylaştırmaktır. Zira mülga 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu’nun ‘Toplu iş sözleşmesinin kapsamı ve düzeyi’ başlığını taşıyan 3 üncü maddesinde “… Ancak, kamu kurum ve kuruluşlarına ait müessese ve işyerleri ayrı tüzel kişiliğe sahip olsalar dahi, bu kurum ve kuruluşlar için tek bir işletme toplu iş sözleşmesi yapılır.” hükmü bulunmakta iken (md. 3/1-2), 6356 sayılı Sendika ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda bu hükme yer verilmemiş, onun yerine 34 üncü maddesinde “Bir gerçek ve tüzel kişiye veya bir kamu kurum ve kuruluşuna ait aynı işkolunda birden çok işyerinin bulunduğu işyerlerinde, toplu iş sözleşmesi ancak işletme düzeyinde yapılabilir.” yönünde düzenleme yapılmıştır.

 

  1. Bu durumda toplu iş sözleşmesinin düzeyine ilişkin tarihsel gelişmeler ve kanun değişiklikleri dikkate alındığında, 3294 sayılı Kanun’a eklenen hükmün Vakıfların özel hukuk tüzel kişisi olduğu gerçeğini değiştirmediği, yapılan değişikliğin sadece toplu iş sözleşmesinin düzeyi ve bağıtlanması süreci ile ilgili olduğu kabul edilmelidir.
  2. Sonuç olarak Vakfın gelir kaynakları arasında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonundan aktarılan miktarların yer alması, Vakıf yönetiminin kararlarında Bakanlığın ilke kararlarını göz önünde bulundurması ve Vakıfların Bakanlığın denetimine bağlı olması Kanun’un açık hükmü karşısında Vakıfların tüzel kişiliğini ortadan kaldırmaz. Öte yandan Vakıfların, Aile ve Sosyal Yardımlaşma [Sosyal Politikalar] Bakanlığının taşra teşkilatı gibi faaliyette bulunduğunu da söylemek mümkün değildir. Zira, Bakanlığın teşkilat şeması içerisinde Vakıflar yer almamaktadır. Tüzel kişilerin faaliyetlerinin bir başka kamu kurumu tarafından denetlenmesi veya faaliyetinde dikkate alacağı esasların önceden belirlenmiş olması, tüzel kişiliğin yok sayılmasını gerektirmez (Haluk Hadi Sümer, “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının İşveren Niteliği”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt 74-Prof. Dr. Fevzi Şahlanan’a Armağan Sayısı, 2016, s.685-686).
  3. Nitekim Anayasa Mahkemesi de bir kararında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının bakanlıkların bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşu olmadığı gibi bakanlıklar ile arasında hiyerarşik bir ilişki bulunmayıp merkezi idare teşkilatı içerisinde de yer almadığını belirtmiştir (Anayasa Mahkemesinin 03.04.2012 tarihli ve2011/142 Esas, 2013/52 Karar sayılı kararı).
  4. Netice olarak Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları, bir tüzel kişi olmanın ötesinde bir özel hukuk tüzel kişisidir. Anayasa ile Vakıflara ilişkin kanun hükümleri karşısında bu sonuca ulaşmak kaçınılmaz olduğu gibi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarını düzenleyen 3294 sayılı Kanun hükümleri de özellikle Vakfın gelirleri, yapısı, karar alma mekanizması bakımından 4721 sayılı Kanun gereği kurulan vakıflardan farklı bir sonuç öngörmemektedir.
  5. Bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler karşısında, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının özel hukuk tüzel kişisi olduğu, kuruluş amacı ve mali yapısı itibarıyla kamu kurumlarından farklı nitelik arzettiği açıktır.
  6. Somut olayda davacı vekilinin müvekkilinin 01.10.2012 tarihinde Sinop Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında çalışmaya başladığını, 12.05.2020 tarihinden itibaren ise nakil yoluyla gittiği Gerze Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında çalışmaya devam ettiğini, bu iki Vakfın davalı Bakanlık bünyesindeki Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğüne bağlı kamu işyerleri olduğunu, bu nedenle aynı işverene bağlı bir işyerinden başka bir işyerine naklen geçiş yapan müvekkilinin iş ilişkisinin devam ettiğini ve bu iki Vakıfta geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesi gerektiğini ileri sürerek kıdem süresi ile yıllık izin sürelerinin tespiti istemiyle açtığı davada husumeti Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğüne izafeten davalı Bakanlığa yöneltmiş ve davalı taraf olarak Bakanlığı göstermiştir. İlk Derece Mahkemesince Vakıfların kamu işyerleri olduğu kabul edilerek işin esasına girilmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince de davalı Bakanlık vekilinin istinaf başvurusu esastan reddedilmiştir. Ancak yukarıda yapılan açıklamalardan ve mevzuat hükümlerinden anlaşılacağı üzere Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan ayrı birer özel hukuk tüzel kişisi olup bu nedenle husumetin davalı Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına yöneltilmesi hatalıdır.
  7. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının 3294 sayılı Kanun’a istinaden kurulduğu, Vakfı kuranın Devletin kendisi olduğu, Vakıfların kamu kurumu niteliğinin 3294 sayılı Kanun’un 7 nci maddesine eklenen fıkra ile de açıklığa kavuştuğundan direnme kararının yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
  8. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
  9. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
  10. Diğer taraftan karar başlığında davalı Bakanlığın adı “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı” yerine “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı” olarak yazılmış ise de bu yanlışlık maddi hata olarak kabul edilmiş ve işin esasına etkili görülmeyerek bozma nedeni yapılmamış, işaret etmekle yetinilmiştir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeple;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

03.07.2024 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.