Yargı Kararları

SAYILAR

Esas No : 2016/21854
Karar No : 2020/7673
Tarihi : 15/09/2020
İlgili Kanun/Madde : 4857 S. İşK/59
Yargı Yeri: T.C. YARGITAY 9. Hukuk Dairesi

Ek Başlıklar : l ZAMANAŞIMI l YILLIK ÜCRETLİ İZNİN İŞ SÖZLEŞMESİNİN SONA ERDİĞİ TARİHTEN İTİBAREN BEŞ YILLIK ZAMANAŞIMI SÜRESİNE TABİ OLDUĞU

Tam Metin

İlgili Kanun / Madde
4857 S. İşK/59

T.C.
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi 

Esas No. 2016/21854
Karar No. 2020/7673
Tarihi: 15/09/2020

l ZAMANAŞIMI
l YILLIK ÜCRETLİ İZNİN İŞ SÖZLEŞMESİNİN SONA ERDİĞİ TARİHTEN İTİBAREN BEŞ YILLIK ZAMANAŞIMI SÜRESİNE TABİ OLDUĞU

ÖZETİ Zamanaşımı, bir maddi hukuk kurumu değildir. Diğer bir anlatımla zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, mahkemece kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, kanunda öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp, istenmesini önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve kanuni bir engel bulunmamaktadır.4857 sayılı Kanun'un 32/8 maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanun'dan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacakları ise mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 126/1 maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir. 01.06.2012 tarihinden sonra yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 147. maddesi ise ücret gibi dönemsel nitelikte ödenen alacakların beş yıllık zamanaşımına tabi olacağını belirtmiştir. 7036 sayılı Kanun'un 15. maddesi ile İş Kanunu'na eklenen ek 3. maddesinde de yıllık izin alacağının beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu öngörülmüştür.
Somut olayda; dosya kapsamına göre davacının iş sözleşmesinin 24.08.2010 tarihinde feshedildiği, 30.12.2015 olan dava tarihi itibariyle feshin üzerinden beş yıllık zamanaşımı süresi geçtiğinden, davalının davaya karşı süresinde ileri sürdüğü zamanaşımı def'i nedeniyle ücret ve yıllık izin alacağının zamanaşımına uğradığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca Mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekli iken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

Y A R G I T A Y  K A R A R I
Davacı vekili, müvekkilinin 01.04.2002 tarihinde davalı işyerinde part time personel olarak ŞOK Mağazalarında satış kasa işlerini yapmak üzere işe başladığını daha sonra master/müdür olarak işe devam ettiğini, müvekkilin işçilik hakları ve alacakları için Bakırköy 26. İş Mahkemesi'nin 2013/73 Esas sayılı dosyası ile dava açılmış olduğunu ve davanın Yargıtaydan onanarak kesinleştiğini, bu davada bilirkişi raporunda müvekkilin 2.469,78 TL yıllık ücretli izin ve 525,16 TL ise maaş alacağı olduğunu ancak bilirkişi raporunu ıslah etmedikleri için bu davayı açtığını belirterek ücret ve yıllık izin alacağının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, izin alacaklarının beş yıllık zamanaşımını tabi olduğunu, iş sözleşmesinin 25.08.2010 tarihinde sonlandırıldığını, davanın ise 30.12.2015 tarihinde açıldığını, bu nedenle davanın zamanaşımı yönünden reddi gerektiğini, esas bakımından ise davacının tüm alacaklarının ödendiğini bu nedenle herhangi bir alacak hakkı olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacının ücret ve yıllık izin alacağının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasındadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu eksik bir borç haline dönüştürür ve alacağın dava edilebilme özelliğini ortadan kaldırır.
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.
Zamanaşımı, bir maddi hukuk kurumu değildir. Diğer bir anlatımla zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, mahkemece kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, kanunda öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp, istenmesini önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve kanuni bir engel bulunmamaktadır.
4857 sayılı Kanun'un 32/8 maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanun'dan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacakları ise mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 126/1 maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir. 01.06.2012 tarihinden sonra yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 147. maddesi ise ücret gibi dönemsel nitelikte ödenen alacakların beş yıllık zamanaşımına tabi olacağını belirtmiştir. 7036 sayılı Kanun'un 15. maddesi ile İş Kanunu'na eklenen ek 3. maddesinde de yıllık izin alacağının beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu öngörülmüştür.
Somut olayda; dosya kapsamına göre davacının iş sözleşmesinin 24.08.2010 tarihinde feshedildiği, 30.12.2015 olan dava tarihi itibariyle feshin üzerinden beş yıllık zamanaşımı süresi geçtiğinden, davalının davaya karşı süresinde ileri sürdüğü zamanaşımı def'i nedeniyle ücret ve yıllık izin alacağının zamanaşımına uğradığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca Mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekli iken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olanan hükmün yukarıda açıklanan sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 15/09/2020 tarihinde oybirliği ile karar verildi.