ÖZETİ: Tebligat, yargılamada temelini Anayasa’da ve temel insan haklarında bulan adil yargılanma hakkı, onun devamı niteliğindeki hukukî dinlenilme hakkı, bu çerçevede kişinin kendisi ile ilgili yargılamadan haberdar olma ve bilgilenme hakkıyla doğrudan ilgilidir. Hukuki dinlenilme hakkı, Anayasa’nın 36 ncı maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6 ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. 6100 sayılı Kanun’un 27 nci maddesinde düzenlenmiş olan hukuki dinlenilme hakkının unsurları arasında olan bilgilenme hakkının, maddede sayılan diğer unsurlar olan açıklama ve ispat hakkı ile ilgili açıklamaları mahkemenin dikkate alarak değerlendirmesi, unsurlarının gerçekleşebilmesi için de öncelikle sağlanması gerekli olan bir haktır. Bilgilenme hakkının sağlanabilmesinin en temel aracı da tebligat olup, öğrenmeyi sağlayacak usulüne uygun tebliğler yapılmaksızın yargılama yapılıp karar verilmesi hukuki dinlenilme hakkının ihlal edilmesine ve sonuçta kişinin adil yargılanmamış olmasına neden olacaktır. Hak arama süreci tebligat ile başlar ve tebligat ile sona erer. Hukuki dinlenilme hakkının gereği olarak tebligatın, 7201 sayılı Kanun’un öngördüğü usulde gerçekleştirilmesi gerekir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, 20.11.2020 tarihli ve 2019/2 Esas, 2020/3 Karar sayılı Karar).
7201 sayılı Kanun ve ilgili Yönetmelik’in amacı tebligatın muhatabına en kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi (tebligatın bilgilendirme fonksiyonu) ve bu hususların belgeye (tebligatın belgelendirme fonksiyonu) bağlanmasıdır. Hâl böyle olunca, sözü edilen Kanun ve Yönetmelik hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. 7201 sayılı Kanun ile Yönetmelik’te öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz. Nitekim, Kanun’un ve Yönetmelik’in belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların geçerli olmayacağı yerleşik yargısal içtihatlarda da açıkça vurgulanmıştır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 08.02.2023 tarihli ve 2022/(6)-976 Esas, 2023/32 Karar sayılı karar).
7201 sayılı Kanun’un bilinen adrese tebligatı düzenleyen 10 uncu maddesinin birinci fıkrasına göre tebligat, muhatabın bilinen en son adresinde yapılır. Yönetmelik’in 16 ncı maddesi uyarınca bilinen en son adresin tespitinde tebliğ isteyenin beyanı, muhatabın veya diğer ilgililerin bildirimleri ya da mevcut belgeler esas alınır.
7201 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesine 19.01.2011 tarihli ve 6099 sayılı Tebligat Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (6099 sayılı Kanun) ile eklenen ikinci fıkra ile; bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilerek tebligatın bu adrese yapılacağı düzenlenmiştir.
7201 sayılı Kanun’un “Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina” başlıklı 21 inci maddesine 6099 sayılı Kanun ile eklenen ikinci fıkrasında; gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup muhatap adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi tebliğ memurunun, tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim edeceği ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştıracağı, ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarihin tebliğ tarihi sayıldığı düzenlemesi yer almaktadır.
Yukarıda belirtilen düzenlemelerde terditli bir tebligat söz konusudur. Muhataba önce bilinen en son adresi esas alınarak (normal yolla) tebligat çıkarılması gerekir. Bilinen adrese tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi (MERNİS adresi), bilinen en son adresi olarak kabul edilerek tebligat buraya yapılır. 7201 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesinin ikinci fıkrasına göre MERNİS adresi bilinen en son adres kabul edilerek çıkarılacak tebligatlarda, tebligatı çıkaracak mercii tarafından Yönetmelik’in 16 ncı maddesinin ikinci fıkrası uyarınca aynı Yönetmelik’in 79 uncu maddesinin ikinci fıkrasına göre açık mavi renkte bastırılan tebligat zarfına, adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu belirtilerek bu adrese 7201 sayılı Kanun’un 21 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre tebligat yapılacağına dair meşruhata yer verilir. Böylece gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğundan, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli ayrılmış olsa dahi 7201 sayılı Kanun’un 21 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre tebligat yapılabilecektir. Adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi, başkaca araştırma yapılmasını gerekli kılmayan son adres olarak kabul edildiğinden, tebligatı çıkartan merci veya posta memuru başkaca bir adres araştırması da yapmayacaktır.
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Kararın davacı asıl tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı asıl tarafından adli yardım talepli temyiz edilmekle; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 334 üncü maddesinin birinci fıkrasındaki koşulların davacı lehine gerçekleştiği dosya içeriğinden anlaşıldığından, davacının adli yardım talebinin kabulü ile kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildi.
Davacı tarafından temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması istenilmiş ise de 6100 sayılı Kanun’un 369 uncu maddesinin ikinci fıkrası gereğince duruşma isteğinin miktardan reddine karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
- DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin iş sözleşmesinin davalı Türkiye Halk Bankası AŞ (Banka) tarafından 11.04.2017 tarihinde haksız ve geçersiz olarak feshedilmesi üzerine açılan işe iade davası sonucunda iş sözleşmesinin feshi işleminin geçersizliğine, davacının işe iadesine karar verildiğini, kararın Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 17.04.2019 tarihli ve 2018/10877 Esas, 2019/9117 Karar sayılı kararıyla kesinleştiğini, yasal süre içinde işveren davalı Kuruma işe başlama başvurusunda bulunulmasına rağmen davacının işe başlatılmadığını, davacının asıl işveren Bankada hem de asıl işveren Bankadan alınan iş kapsamında ve değişen alt işverenlere ait işyerinde ara vermeden çalıştığını ileri sürerek kıdem tazminatı alacağını davalılardan, ihbar tazminatı, boşta geçen süre ücreti, işe başlatmama tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla çalışma ücreti, ücret, ikramiye, sağlık ödemeleri ücreti, manevi tazminatı alacaklarının davalı Bankadan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
- CEVAP
- Davalı Banka vekili cevap dilekçesinde; belirsiz alacak davası olarak ikame edilen davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesini, davacının davalı Bankadan talep edebileceği herhangi bir işçilik alacağı kalemi bulunmadığını, bu nedenle davacının alacak taleplerinin reddi gerektiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı Başkent Güvenlik Hizmetleri Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesinde; belirsiz alacak davası olarak ikame edilen davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiğini, zamanaşımı def’inde bulunduklarını, davacının davalı işverenlikte çalışmasının 07.06.2012 tarihinde sona ermesi karşısında iki yıllık sorumluluk süresinin sona erdiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı KRM Yönetim Danışmanlık AŞ vekili cevap dilekçesinde; huzurdaki davanın belirsiz alacak davası olarak ikame edilmesinin hukuken mümkün olmadığını, davacının talep ettiği alacak kalemlerinin zamanaşımına uğradığını, davacının davalı Şirketten herhangi bir hak ve alacağı bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacı vekilinin 07.10.2021 tarihli celseye katıldığı, 22.10.2021 tarihinde vekillikten çekilme dilekçesi gönderdiği, dilekçenin davacı asıla usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, 20.01.2022 tarihli celsede davacı ve/veya vekilinin mazeretsiz olarak duruşmaya katılmamaları nedeniyle dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildiği, 20.09.2022 tarihli duruşmaya davacı asılın mazeret dilekçesi gönderdiği, mazeretinin kabul edilerek duruşma zaptının usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, 15.11.2022 tarihli duruşmaya davacı asılın katılmadığı ve mazeret dilekçesi gönderdiği, mazeretinin son kez kabul edildiğine dair ihtarat düşülerek duruşma zaptının ve duruşma gününün usulüne uygun olarak davacı asıla tebliğ edildiği, 07.02.2023 tarihli duruşmada yaşanan deprem felaketi nedeni ve davacı asılın telefon ile mazeret talebinde bulunması nedeni ile son kez mazeretli sayılmasına karar verildiği, duruşma gününün ve duruşma zaptının usulüne uygun olarak davacı asıla tebliğ edildiği, duruşmanın bırakıldığı 11.04.2023 tarihli duruşmaya davacı asılve/veya vekilinin gelmediği, mazeret de bildirilmemesi nedeni ile 6100 sayılı Kanun’un 150 nci maddesi gereğince işlemden kaldırılmasına karar verilerek sonradan yenilenmiş olan davanın, ilk yenilenmeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılamayacağı gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
- İSTİNAF
- İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı asıl istinaf başvurusunda bulunmuştur.
- İstinaf Sebepleri
Davacı asıl; gerekçeli kararın usul ve kanuna aykırı olduğunu, dosyaya sunduğu delilleri değerlendirilmeden karar verildiğini, hukuka aykırı olan bilirkişi raporunu kabul etmediğini, adli yardım ve ücretsiz avukat atanması taleplerinin bulunduğunu belirterek istinaf yoluna başvurmuştur.
- Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davanın 20.01.2022 tarihinde takipsiz bırakıldığı, akabinde 11.04.2023 tarihli duruşmada da tekrar takipsiz bırakıldığı, buna göre 6100 sayılı Kanun’un 150 nci maddesinin altıncı fıkrası gereğince birden fazla takipsiz bırakılan davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi yönündeki İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davacı asılın istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
- TEMYİZ
- Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı asıl temyiz isteminde bulunmuştur.
- Temyiz Sebepleri
Davacı asıl; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü sebepleri tekrar ederek temyiz yoluna başvurmuştur.
- Gerekçe
- Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, davanın açılmamış sayılmasına ilişkin kararın usulüne uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
- İlgili Hukuk
1.6100 sayılı Kanun’un 27 nci maddesi, 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 371 inci maddesi.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 36 ncı maddesi, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun (7201 sayılı Kanun) 10 ve 21 inci maddeleri, Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in (Yönetmelik) 16 ve 30 uncu maddeleri.
Değerlendirme
- Tebligat, yargılamada temelini Anayasa’da ve temel insan haklarında bulan adil yargılanma hakkı, onun devamı niteliğindeki hukukî dinlenilme hakkı, bu çerçevede kişinin kendisi ile ilgili yargılamadan haberdar olma ve bilgilenme hakkıyla doğrudan ilgilidir. Hukuki dinlenilme hakkı, Anayasa’nın 36 ncı maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6 ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. 6100 sayılı Kanun’un 27 nci maddesinde düzenlenmiş olan hukuki dinlenilme hakkının unsurları arasında olan bilgilenme hakkının, maddede sayılan diğer unsurlar olan açıklama ve ispat hakkı ile ilgili açıklamaları mahkemenin dikkate alarak değerlendirmesi, unsurlarının gerçekleşebilmesi için de öncelikle sağlanması gerekli olan bir haktır. Bilgilenme hakkının sağlanabilmesinin en temel aracı da tebligat olup, öğrenmeyi sağlayacak usulüne uygun tebliğler yapılmaksızın yargılama yapılıp karar verilmesi hukuki dinlenilme hakkının ihlal edilmesine ve sonuçta kişinin adil yargılanmamış olmasına neden olacaktır. Hak arama süreci tebligat ile başlar ve tebligat ile sona erer. Hukuki dinlenilme hakkının gereği olarak tebligatın, 7201 sayılı Kanun’un öngördüğü usulde gerçekleştirilmesi gerekir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, 20.11.2020 tarihli ve 2019/2 Esas, 2020/3 Karar sayılı Karar).
7201 sayılı Kanun ve ilgili Yönetmelik’in amacı tebligatın muhatabına en kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi (tebligatın bilgilendirme fonksiyonu) ve bu hususların belgeye (tebligatın belgelendirme fonksiyonu) bağlanmasıdır. Hâl böyle olunca, sözü edilen Kanun ve Yönetmelik hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. 7201 sayılı Kanun ile Yönetmelik’te öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz. Nitekim, Kanun’un ve Yönetmelik’in belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların geçerli olmayacağı yerleşik yargısal içtihatlarda da açıkça vurgulanmıştır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 08.02.2023 tarihli ve 2022/(6)-976 Esas, 2023/32 Karar sayılı karar).
7201 sayılı Kanun’un bilinen adrese tebligatı düzenleyen 10 uncu maddesinin birinci fıkrasına göre tebligat, muhatabın bilinen en son adresinde yapılır. Yönetmelik’in 16 ncı maddesi uyarınca bilinen en son adresin tespitinde tebliğ isteyenin beyanı, muhatabın veya diğer ilgililerin bildirimleri ya da mevcut belgeler esas alınır.
7201 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesine 19.01.2011 tarihli ve 6099 sayılı Tebligat Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (6099 sayılı Kanun) ile eklenen ikinci fıkra ile; bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilerek tebligatın bu adrese yapılacağı düzenlenmiştir.
7201 sayılı Kanun’un “Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina” başlıklı 21 inci maddesine 6099 sayılı Kanun ile eklenen ikinci fıkrasında; gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup muhatap adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi tebliğ memurunun, tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim edeceği ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştıracağı, ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarihin tebliğ tarihi sayıldığı düzenlemesi yer almaktadır.
- Yukarıda belirtilen düzenlemelerde terditli bir tebligat söz konusudur. Muhataba önce bilinen en son adresi esas alınarak (normal yolla) tebligat çıkarılması gerekir. Bilinen adrese tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi (MERNİS adresi), bilinen en son adresi olarak kabul edilerek tebligat buraya yapılır. 7201 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesinin ikinci fıkrasına göre MERNİS adresi bilinen en son adres kabul edilerek çıkarılacak tebligatlarda, tebligatı çıkaracak mercii tarafından Yönetmelik’in 16 ncı maddesinin ikinci fıkrası uyarınca aynı Yönetmelik’in 79 uncu maddesinin ikinci fıkrasına göre açık mavi renkte bastırılan tebligat zarfına, adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu belirtilerek bu adrese 7201 sayılı Kanun’un 21 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre tebligat yapılacağına dair meşruhata yer verilir. Böylece gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğundan, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli ayrılmış olsa dahi 7201 sayılı Kanun’un 21 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre tebligat yapılabilecektir. Adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi, başkaca araştırma yapılmasını gerekli kılmayan son adres olarak kabul edildiğinden, tebligatı çıkartan merci veya posta memuru başkaca bir adres araştırması da yapmayacaktır.
7201 sayılı Kanun’un 21 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince işlem yapılabilmesi için tebligatı çıkaran merciin; adresin, adres kayıt sistemindeki adres olduğunu Kanun ve Yönetmelik’e uygun olarak tebliğ evrakında belirtmesi (meşruhat vermesi, şerh düşmesi) gerekir (Timuçin Muşul, Tebligat Hukuku, Ankara, 2018, s.409). Tebligat evrakında bu hususla ilgili meşruhat (şerh, açıklama) yer almalıdır. Aksi hâlde tebliğ memuru, tebligatın adres kayıt sistemindeki adrese yapıldığını ve buna göre hareket etmesi gerektiğini anlayamaz. Bu nedenle, 7201 sayılı Kanun’un 23 üncü maddesine göre tebligatın adres kayıt sistemindeki adrese yapılması durumunda buna ilişkin kaydın teblig mazbatasında gösterilmesi zorunluluğu vardır. Şayet tebliğ evrakında bu adresin, adres kayıt sistemindeki adres olduğu yolunda bir açıklama yoksa 7201 sayılı Kanun’un 21 inci maddesinin ikinci fıkrası uygulanmaz; bu durumda tebliğ memuru 7201 sayılı Kanun’un 21 inci maddesinin birinci fıkrası uygular (Hakan Albayrak, Tebligat Hukuku, Ankara, 2022, s.126).
Anılan yasal düzenlemelere göre, tebligatı çıkaran mercii tarafından söz konusu şerh verilmeden dağıtıcı tarafından 7201 sayılı Kanun’un 21 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre tebliğ işlemi yapılamayacağı açıktır.
Somut uyuşmazlıkta İlk Derece Mahkemesince; 11.04.2023 tarihli duruşma gününü içeren tebligatın; önce davacı asılın bilinen en son adresi olan “Gülük Mah. Yunus Emre Cad. Güneş Konağı Apt. N:46 K:11 D:41 Meliksazi/KAYSERİ” adresine 7201 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesinin birinci fıkrasına göre çıkartılması gerekirken, doğrudan 7201 sayılı Kanun’un 21 inci maddesinin ikinci fıkrası hükmü uyarınca mahalle muhtarına yapıldığı anlaşılmıştır.
Doğrudan 7201 sayılı Kanun’un 21 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre yapılan usulsüz tebligat sonrası 11.04.2023 tarihli celseye davacı asılın/veya vekilinin mazeret bildirmeden duruşmaya gelmediği gerekçesiyle 6100 sayılı Kanun’un 150 nci maddesinin altıncı fıkrası gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere muhataba önce bilinen en son adresi esas alınarak tebligat çıkartılmalı, bu tebligat yapılırken 7201 sayılı Kanun ve Yönetmelik hükümleri göz önüne alınmalı, adres tebligata elverişli değilse ya da tebligat yapılamazsa o zaman adres kayıt sistemindeki adresine MERNİS adres olduğuna ilişkin şerh de düşülmek suretiyle 7201 sayılı Kanun’un 21 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca tebligat yapılması gerekir.
Hâl böyle olunca, davacı asıla duruşma günü usulüne uygun şekilde tebliğ edilerek, katılımı sağlanarak yargılamaya devam edilmesi gerekirken, usulsüz tebligatla davayı takip etmediğinden bahisle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
- KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
29.02.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.