ÖZETİ: Davacı vekili tarafından temyiz dilekçesinde; henüz davanın tahkikat aşaması sonuçlanmadan ek rapor aldırılması ve rapor aldırılmayacaksa talep artırım dilekçesi verilmek üzere süre talep edildiği; ancak Mahkemece bu husus tutanağa geçirilmeden, tahkikatın sona erdiği belirtilmeden kısa karar verildiği iddia edilmiştir. Mahkemenin karar duruşma tutanağında ek rapor talebinin reddine karar verilmiş olmakla; tutanakta davacıya talep arttırımı için süre verildiğine ve tahkikatın sonuçlandığına dair bir ibare bulunmamaktadır. Belirsiz alacak davasında alacağın tamamının dava konusu yapıldığı ve belirsiz alacak davasına konu edilen alacaklar bakımından ek dava açılamayacağı düşünüldüğünde; Mahkemece 6100 sayılı Kanun’un 107 nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca davacı vekiline talep artırımı dilekçesi sunması için süre verilmemesi hukuki dinlenilme hakkının kısıtlanmasına yol açtığından, davacı vekiline talep artırımı dilekçesini sunması için süre verilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde sonuca gidilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
Taraflar arasında görülen alacak davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Mahkeme kararı davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı Bankada 25.06.1987 tarihinde güvenlik görevlisi olarak çalışmaya başladığını, 31.07.2014 tarihinde emeklilik nedeniyle işten ayrıldığını, son ücretinin aylık net 1.550,00 TL olduğunu, haftanın 6 günü 09.00-17.00 saatleri arasında çalıştığını, yapmış olduğu fazla çalışmaları ile ulusal bayram ve genel tatil çalışmaları karşılıklarının bir kısmının ödenmediğini, yıllık izin ücreti alacağı bulunduğunu, risk tazminatının ödenmediğini, 1998 yılından itibaren öğle tatilinde açık olmaları ve tek güvenlik personeli olması nedeniyle ara dinlenme kullanmaksızın ve 2007 yılı öncesinde görevi olmadığı yüksek miktarlı banka çeklerinin tahsil işiyle başka güvenlik görevlisi görevlendirilmeksizin ve silahsız olarak piyasa araçlarıyla tedirgin hâlde ve hayatı tehlikeye atılarak çalıştırıldığını, panik atak olduğunu ileri sürerek manevi tazminat, risk tazminatı, yıllık izin, fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının emeklilik nedeniyle işten ayrıldığını, görevi gereği işinin riskli olduğunu zaten bildiğini, bu nedenle risk tazminatı talep etmesinin mümkün olmadığını, taleplerinin haksız ve yersiz olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 09.02.2016 tarihli ve 2014/960 Esas, 2016/29 Karar sayılı kararı ile; davacının kullanmadığını beyan ettiği, aksi davalı tarafça ispat edilemeyen 50 günlük yıllık izin alacağı bulunduğu, diğer taleplerin ise ispat edilemediği gerekçesiyle davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairemizin 19.12.2019 tarihli ve 2017/13178 Esas, 2019/22829 Karar sayılı kararıyla; Mahkemece manevi tazminat talebinin gerekçesi açıklanmadan reddinin ve fazla çalışma alacağı yönünden bilirkişinin 2009 yılı Temmuz ayından önceki dönem için değerlendirme yapmayarak, ücret tespit edilemediğinden hesaplama yapılamadığına ilişkin mütalaasının yerinde olmayıp 2009 Temmuz yından önceki dönem için; öncelikle ücret bordrosu sunma yükümlülüğü işverene ait olduğundan sunulmadığı takdirde, yapılacak olan son ücretin asgari ücrete oranlanması ile bulunacak katsayının dönem asgari ücretine uygulanarak ve 2009 Temmuz öncesi varsa sunulan bordrolar değerlendirilerek sonuca gidilmesi ve risk tazminatı yönünden ise bilirkişi raporunda belirtildiği üzere “Ücretlendirme sistemi” başlıklı belge değerlendirilmediğinden bu belge konusunda taraflardan açıklama alınıp rapordaki hesaplama değerlendirilerek sonuca göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda, bozma ilâmında belirtilen “Ücretlendirme sistemi” başlıklı belgede risk tazminatı karşılığında sadece “güvenlik görevlisi” ibaresi mevcut olup zırhlı araçta çalışma vs. gibi başkaca bir kriter belirtilmediği nazara alındığında; davalı tanığı beyanı ve “Ücretlendirme sistemi” başlıklı belge davacı iddiasını doğrulamakla risk tazminatı alacağının taleple bağlı kalınarak kabulüne, fazla çalışma ücreti alacağı yönünden 2009 Temmuz ayı sonrasının bozma dışı olduğu, öncesinde ise banka açılış kapanış saatlerine göre ve kayıt bulunmayan dönemler için tanık beyanına göre kayıt bulunan dönem için kayıtlara ve bordrolardaki ücrete göre fazla çalışma ücretine hak kazandığı, yapılan fazla çalışma ücreti ödemesinin mahsubu ile davacının bakiye 4.316,62 TL fazla çalışma ücreti alacağı bulunduğu, davacı işçi ara dinlenme hakkından mahrum bırakıldığını, bu süre içerisinde öğle yemeğini bile şube içerisinde ayak üstü (çalışırken) yemek zorunda kaldığını, yaklaşık 16 yıl boyunca bu şekilde en temel hakkı ihlal edildiğini iddia ederek manevi tazminat talebinde bulunmuş ise de davacı işçinin ara dinlenme hakkından mahrum bırakıldığı iddiasına yönelik manevi tazminat isteminin hukuki temelinin olmadığı gibi ispat külfetinin yerine getirilmediği, bu hususta da Yargıtay bozması bulunmadığı gerekçesiyle davacının manevi tazminat talebinin reddine, bozma dışı kalan hususlarda aynı şekilde olmak üzere davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalı vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1.Davacı vekili temyiz başvuru dilekçesinde; belirsiz alacak davası açıldığı hâlde talep arttırımı için süre verilmeksizin hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, rapora itiraz edilerek ek rapor düzenlenmesi aksi hâlde talep arttırım için süre talep edilmesine rağmen Mahkemece tahkikatın sona erdirildiği bildirilmeden sona erdirilerek kısa karar yazıldığını, taleplerinin tutanağa dahi geçirilmediğini, davanın belirsiz alacak davası olduğunu ve 9 yıl boyunca yargılama devam ettiğinden bundan sonra da dava açılamayacağından süre verilmeksizin talep arttırımı yapılmadan karar verilmesinin hakkı ortadan kaldırdığını, fazla çalışma ücreti alacağının eksik hesaplandığını, risk tazminatı alacağı yönünden ise 2013-2014 yılları öncesinin de hesaplanması gerektiğini, manevi tazminat talebin reddinin hatalı olduğunu, davacının yıllarca ara dinlenmesiz köle gibi çalıştırıldığını, yemeğini ayak üstü, gizli saklı yediğini bunun sorunlara yol açtığını ve resen dikkate alınacak sebepleri ileri sürerek hükmü temyiz etmiştir.
2. Davalı vekili temyiz başvuru dilekçesinde; davacıya son bordroda 111 günlük yıllık izin ödendiğini, davacının istifa ederek ayrıldığını, fazla çalışma ücreti yönünden zamanaşımı nedeniyle 04.12.2009 tarihinden itibaren hesaplama yapılabileceğini, kabul anlamına gelmemek üzere indirim yapılması gerektiğini, risk tazminatına hak kazanamadığını ve resen dikkate alınacak sebepleri ileri sürerek hükmü temyiz etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dosya içeriğine, bozmanın mahiyeti ve kapsamına göre taraflar arasındaki uyuşmazlık; davacının manevi tazminat, risk tazminatı, fazla çalışma ücretine hak kazanıp kazanmadığına, alacakların hesabına ve bozma sonrası yapılan tahkikat sonucunda davacıya talep artırım için süre verilmesi gerekip gerekmediğine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (mülga 1086 sayılı Kanun) 428 inci maddesi ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrası.
2. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 41, 53 ve 59 uncu maddeleri, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 58 ve 417 nci maddeleri.
3. 6100 sayılı Kanun’un “Belirsiz alacak davası” kenar başlıklı 107 nci maddesinin 7251 sayılı Kanun’la değişik ikinci fıkrası.
4. Dairemizin belirsiz alacak davalarında sürpriz karar yasağına ilişkin 14.09.2020 tarihli ve 2016/26476 Esas, 2020/7547 Karar sayılı; 31.05.2022 tarihli ve 2022/5909 Esas, 2022/6892 Karar sayılı; 09.02.2022 tarihli ve 2022/829 Esas, 2022/1542 Karar sayılı ilâmları.
3. Değerlendirme
1. Temyizen incelenen Mahkeme kararında ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı ve bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla; davalı vekilinin tüm, davacı vekilinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. Bilindiği üzere 6100 sayılı Kanun’un 107 nci maddesinin ikinci fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi ve tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği düzenlenmiştir.
3. 7251 sayılı Kanun’la 6100 sayılı Kanun’da 22.07.2020 tarihinde yapılan değişiklik sonrasında 107 nci maddenin ikinci fıkrası “Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.” şeklinde düzenlenmiştir.
4. 7251 sayılı Kanun ile 107 nci maddede yapılan değişiklikler Dairemizce şartları mevcut olan belirsiz alacak davasında yapılan yargılama ile alacağın belirli hâle gelmesi durumunda hâkimin geçici talep sonucunu kesin talep sonucuna dönüştürmesi için alacaklıya süre vermesi gerektiği yönünde değerlendirilmiştir.
5. Davacı vekili tarafından temyiz dilekçesinde; henüz davanın tahkikat aşaması sonuçlanmadan ek rapor aldırılması ve rapor aldırılmayacaksa talep artırım dilekçesi verilmek üzere süre talep edildiği; ancak Mahkemece bu husus tutanağa geçirilmeden, tahkikatın sona erdiği belirtilmeden kısa karar verildiği iddia edilmiştir. Mahkemenin karar duruşma tutanağında ek rapor talebinin reddine karar verilmiş olmakla; tutanakta davacıya talep arttırımı için süre verildiğine ve tahkikatın sonuçlandığına dair bir ibare bulunmamaktadır. Belirsiz alacak davasında alacağın tamamının dava konusu yapıldığı ve belirsiz alacak davasına konu edilen alacaklar bakımından ek dava açılamayacağı düşünüldüğünde; Mahkemece 6100 sayılı Kanun’un 107 nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca davacı vekiline talep artırımı dilekçesi sunması için süre verilmemesi hukuki dinlenilme hakkının kısıtlanmasına yol açtığından, davacı vekiline talep artırımı dilekçesini sunması için süre verilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde sonuca gidilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Mahkeme kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgililere iadesine,
Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,
04.07.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.