ÖZETİ: Borçlar hukukuna esas teşkil eden en önemli ilkelerden biri olan borç ilişkilerinin nisbiliği ilkesi gereğince, sözleşmenin tarafları, sözleşme ilişkisine katılmayan üçüncü kişiyi herhangi bir borç ilişkisinin borçlusu durumuna getiremezler. Borç ilişkisinden doğan alacak hakları kural olarak, sadece borç ilişkisinin diğer tarafına karşı ileri sürülebilen haklar olduklarından borç ilişkisinin tarafı olmayan üçüncü kişilere karşı, alacak hakkı ileri sürülemeyeceği gibi, borç ilişkisinin tarafı olmayan üçüncü kişiler de borç ilişkisine dayanarak, borçluya karşı bir hak talebinde bulunamazlar.
Sözleşmenin nisbiliği ilkesinin bazı istisnaları bulunmaktadır ki bunları üçüncü kişilerin borç ilişkisine etkili olduğu hâller ve borç ilişkisinin üçüncü kişilere etkili olduğu hâller olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Bir sözleşme ile, taraflarca ifanın üçüncü kişiye yapılmasının kararlaştırılması durumunda üçüncü kişi yararına sözleşmeden bahsetmek gerekir. Burada sözleşmede yer alan borçlu ve alacaklı, sözleşmenin tarafı olmayan kişi yararına bir edim kararlaştırmaktadır. Üçüncü kişi yararına sözleşmeden doğan borç üçüncü kişiye ifa edilir. Üçüncü kişi yararına sözleşmenin tarafları alacaklı ve borçludur. Alacaklı, borçluya üçüncü kişi yararına ifada bulunmayı vaat ettiren; borçlu ise, borcu ifa edecek olan kişidir. Sözleşmenin gerçek veya tüzel kişiler tarafından kurulması mümkündür. Lehtar veya yararlanan olarak da ifade edilen üçüncü kişi bu sözleşmenin tarafı değildir. Üçüncü kişinin alacaklı ile arasındaki değer ilişkisinin tarafı olması, karşılık ilişkisini karşılayan üçüncü kişi yararına sözleşmenin tarafı haline gelmesini sağlamaz. Ancak kendisi yararına tesis edilen bir edimin ifasını kabule ya da ifayı talep etmeye yetkili olan kişidir.
Kural olarak üçüncü kişi yararına sözleşmeleri, eksik üçüncü kişi yararına sözleşme ve tam üçüncü kişi yararına sözleşme olarak ikiye ayırmak mümkündür. Aralarındaki temel fark ise eksik üçüncü kişi yararına sözleşmelerde üçüncü kişinin, sözleşme ile borç altına giren taraftan talepte bulunamamasına karşın tam üçüncü kişi yararına sözleşmelerde bunun mümkün olmasıdır.
Hem eksik hem de tam üçüncü kişi yararına sözleşmede vaadeden, ifayı lehdara yapmak hususunda vaadettirene karşı borç altına girer. Tam üçüncü kişi yararına sözleşmede ayrıca lehdar da bu borcun alacaklısıdır. Tam üçüncü kişi yararına sözleşmede vaadedenin lehdara ifasının “üçlü borcu sona erdirme etkisi” olduğu kabul edilmektedir. Buna göre tek bir ifa hareketi ile vaadeden vaadettirene ve lehdara karşı üstlendiği borçtan kurtulur.Ayrıca bu ifa hareketi vaadedenin ifa yardımcısı olarak hareket ettiği durumlarda, değer ilişkisinde vaadettirenin lehdara karşı üstlendiği borcu da, ifa edildiği oranda sona erdirir. Dolayısıyla tek bir ifa hareketi üç alacak hakkını sona ermektedir.
Somut uyuşmazlıkta kamunun taraf olduğu hizmet alım sözleşmesinin eki niteliğindeki Yapım İşleri Şartnamesi’nde yer alan düzenlemeler sözleşmenin tarafları arasındaki iç ilişkiye yönelik olup sözleşmenin nisbiliği ilkesi gereğince sadece sözleşmenin taraflarını bağlar. Anılan sözleşmeye dayanarak talepte bulunma yetkisi sadece alacaklı ve borçlu taraflara ait olup üçüncü kişiler hukukî ilişkide borç altına girmedikleri ve bir hak kazanmadıkları için bu hakkı ileri sürülebilmeleri söz konusu olamaz.
16. Sözleşmenin nisbiliğinin istinası olan üçüncü kişi yararına sözleşme de yine somut olayda uygulama alanı bulamaz. Zira üçüncü kişi yararına sözleşmede, edimin ifası ile borç sona ermektedir. Ancak dava konusu olayda borç ilişkisini doğuran hizmet alım sözleşmesi ile belirlenen asli edim “galeri sürme ve ıslahı işi”dir. Hâliyle Yapım İşleri Şartnamesinde yer alan ücrete ilişkin hükmün yerine getirilmesi sözleşme konusu olan asli borcu sona erdirmez. Bu nedenle anılan şartnameyi üçüncü kişi yararına sözleşme olarak da nitelendirmek mümkün değildir.
17. Bu itibarla Mahkemece sözleşmenin tarafı olmayan davacı lehine ihale sözleşmesinin eki mahiyetinde olan Yapım İşleri Şartnamesi’nin 35 inci maddesine dayanılarak ücret tespit edilerek ve tespit edilen ücret esas alınmak suretiyle alacakların hesaplanarak hüküm altına alınması hatalıdır.
Taraflar arasında görülen alacak davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; asıl ve birleşen davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Mahkeme kararı davacı ve davalı Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Genel Müdürlüğü vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
1. Davacı vekili asıl dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı TTK Genel Müdürlüğünün ait işlerde sözleşme ile faaliyet gösteren diğer davalı Star İnşaat ve Tic. AŞ işyerinde çalışmakta iken iş sözleşmesinin feshedildiğini, asıl işveren ve alt işveren arasındaki iş ilişkisinin muvazaalı olup müvekkilinin işe giriş tarihinden itibaren asıl işverenin işçisi kabul edilmesini gerektiğini iddia ederek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık ücretli izin alacağı ve ücret alacağının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davacı vekili birleşen dava dilekçesinde; davalı TTK Genel Müdürlüğü ve dava dışı Şirket arasındaki asıl işveren, alt işveren ilişkisinin muvazaalı olduğunu, iddia ederek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık ücretli izin, ücret, ücret farkı, ikramiye ve ilave tediye alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini ve asıl dava ile bu davanın birleştirilmesini talep etmiştir.
3. Davacı vekili birleşen dava dilekçesinde; davalı TTK Genel Müdürlüğü ile dava dışı Şirket arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğunu davacının davalı Kurumun işçisi sayılması gerektiğini ileri sürerek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık ücretli izin, ücret, ücret farkı, ikramiye ve ilave tediye alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini ve asıl dava ile bu davanın birleştirilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
1. Davalı TTK Genel Müdürlüğü vekili cevap dilekçesinde; diğer davalı ile 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu (4734 sayılı Kanun) uyarınca yapılan yapım ihalesi sonucu sözleşme imzalandığını, bu sözleşmeye göre diğer davalı yanında çalışan işçilerin hak ve alacaklarından sorumlu olmayacaklarını, alacakların zamanaşımına uğradığını, husumetin yanlış tarafa yöneltildiğini, Kurumun işveren sıfatının bulunmadığını, diğer davalı Şirket ile muvazaa ilişkisinin bulunmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davalı Star İnşaat ve Ticaret Anonim Şirketi (Star AŞ) vekili cevap dilekçesinde; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 10.06.2016 tarihli 2013/625 Esas ve 2016/938 Karar sayılı kararıyla; davacı vekilince işbu dosyada yargılama sırasında muvazaa iddiasında bulunulduğu ve muvazaa hususunun resen araştırıldığı, davalıları TTK Genel Müdürlüğü ve Star AŞ olan 30 civarında açılan işe iade davasında yine davacı vekili tarafından muvazaa iddiası gündeme getirildiği, Mahkemelerce verilen kararların temyizi üzerine Yargıtayın pek çok ilâmında davalılar arasındaki ilişkinin muvazalı olduğunun tespit edildiği, muvazaa tespitine ilişkin emsal ilâmlar dikkate alınarak yargılamaya devam edildiği, davacının davalı işyerinde davalı TTK Genel Müdürlüğü asıl işveren, davalı Star AŞ alt işveren olmak üzere işçi olarak çalışırken iş sözleşmesinin feshedildiği, davalılar arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğunun kesinleşmiş yargı ilâmları ile tespit edildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Birinci Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalı TTK Genel Müdürlüğü vekilleri temyiz isteminde bulunmuşlardır.
2. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 04.06.2020 tarihli ve 2017/29259 Esas, 2020/5721 Karar sayılı ilâmı ile; davacının tüm, davalı TTK Genel Müdürlüğünün diğer temyiz itirazlarının reddine karar verilerek muvazaa araştırması yapılmasına yönelik olarak Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
B. Mahkemece Birinci Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 03.12.2020 tarihli ve 2020/411 Esas, 2020/466 Karar sayılı kararıyla; mahkemelerinin aynı gerekçe ile bozulan emsal dosyasında alınan bilirkişi raporu dikkate alınarak davalılar arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğu, TTK Genel Müdürlüğü ile birlikte davalı Star AŞ’nin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu gerekçesiyle dava ve birleşen davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir.
C. İkinci Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalı TTK Genel Müdürlüğü vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 10.03.2021 tarihli ve 2021/2049 Esas, 2021/5911 Karar sayılı ilâmı ile; bozma ilâmında belirtilen şekilde araştırma yapılmadan ve bozma gereği yerine getirilmeden karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir
D. Mahkemece İkinci Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; bozma kararı, toplanan deliller ve dosya kapsamına göre galeri sürme işinin alt işverene gördürülebileceği, salt bu nedenle ilişkinin muvazaalı olduğunun kabulünün mümkün olmadığı, davalılar arasındaki ilişkinin geçerli asıl işveren alt işveren ilişkisi olduğu, Yapım İşi Şartnamesinin 35 inci maddesi dikkate alınarak belirlenen ücret doğrultusunda yapılan hesaplamanın hükme esas alındığı belirtilerek asıl davanın kabulüne ve birleşen davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalı TTK Genel Müdürlüğü vekilleri temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1. Davacı vekili temyiz dilekçesinde; davalılar arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğunu, daha önce verilen kararlar ile muvazaanın kesinleştiğini, Mahkemece asıl işveren alt işveren ilişkisine göre verilen kararının adil yargılanma hakkı ihlal ettiğini, aradaki ilişkinin muvazaalı olmadığının kabulünde dahi Yapım İşleri Şartnamesi gereğince emsal işçiye göre ücretinin belirlenmesi gerektiğini bu nedenle toplu iş sözleşmesinden kaynaklı ikramiye, kömür yardımı ve ilave tediye alacaklarınında verilmesi gerektiğini, alacaklara temerrüt tarihinden faiz hükmedilmesi gerektiğini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin hatalı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
2. Davalı TTK Genel Müdürlüğü vekili temyiz dilekçesinde; emsal Yargıtay kararları gereğince kıdem tazminatından sorumlu olmadıklarını, müvekkili ile diğer davalı Şirket arasında asıl işveren alt işveren ilişkisi olmadığını, muvazaayı kabul etmediklerini, müvekkilinin işveren sıfatı bulunmadığını ve alacaklardan sorumlu olmadığını, verilen işin anahtar teslim iş olduğunu ileri sürerek Mahkeme kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dosya içeriğine, bozmanın mahiyetine ve kapsamına göre taraflar arasındaki uyuşmazlık; davacının davalı Kurumun işçisi sayılıp sayılmayacağı ve buna göre davalı Kurumun dava konusu alacaklardan sorumlu olup olmadığı, yapım işleri şartnamesine dayalı olarak talepte bulunulup bulunulamayacağı noktalarında toplanmaktadır.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (1086 sayılı Kanun) 428 inci maddesi, 438 inci maddesinin yedi, sekiz ve dokuzuncu fıkraları ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrası.
2. 4857 sayılı İş Kanunu’nun “Tanımlar” başlıklı 2 nci maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur. …”
3. Alt İşverenlik Yönetmeliği’nin “Asıl İşveren-alt İşveren İlişkisinin Kurulma Şartları” kenar başlıklı 4 üncü maddesinin ( b) bendi şöyledir:
“Alt işverene verilen iş, işyerinde mal veya hizmet üretiminin yardımcı işlerinden olmalıdır. Asıl işin bölünerek alt işverene verilmesi durumunda ise, verilen iş işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren bir iş olmalıdır.” “Alt işverene verilen iş, işyerinde mal veya hizmet üretiminin yardımcı işlerinden olmalıdır. Asıl işin bölünerek alt işverene verilmesi durumunda ise, verilen iş işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren bir iş olmalıdır.”
4. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (6098 sayılı Kanun) 129 uncu maddesi şöyledir;
“Kendi adına sözleşme yapan kişi, sözleşmeye üçüncü kişi yararına bir edim yükümlülüğü koydurmuşsa, edimin üçüncü kişiye ifa edilmesini isteyebilir.
Üçüncü kişi veya üçüncü kişiye halef olanlar da, tarafların amacına veya örf ve âdete uygun düştüğü takdirde edimin ifasını isteyebilirler. Bu durumda, üçüncü kişi veya ona halef olanlar bu hakkı kullanmak istediklerini borçluya bildirdikten sonra, alacaklı borçluyu ibra edemeyeceği gibi, borcun nitelik ve kapsamını da değiştiremez.
”
3. Değerlendirme
1. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. Davalı Kurumun asıl işi kapsamındaki işin teknolojik uzmanlık gerektirdiği ve ihale alan Şirketin bu işi yapabilecek ekonomik bağımsızlığa ve teknolojik kapasiteye sahip olduğu, asıl işverenin araç ve gereçlerini bedelsiz kullanmadığı, aynı işte asıl işverenin işçisinin çalıştığına yönelik dosya kapsamında bilgi bulunmamasına rağmen asıl işverenin işçilerinin de aynı işte çalıştığının mahkemece kabulünün yerinde olmadığı, tanık beyanlarında asıl işverenin aynı işlerde personel çalıştırılmadığının, kontrol ve denetim görevi dışında çalışan işçisi bulunmadığının anlaşıldığı, emir ve talimatın Şirket yetkilileri tarafından verildiğinin açık olduğu, davalı Şirketin asıl işverenden ayrı oluşturduğu iş organizasyonu kapsamında işin yürütüldüğü, asıl işverenin denetim dışında söz konusu işe müdahalesinin bulunmadığı anlaşılmakla, mahkemece taraflar arasındaki ilişkinin muvazaalı olmadığı kanunen geçerli asıl işveren alt işveren ilişkisinin bulunduğu kabulü isabetlidir.
3. Davacı taraf, Yapım İşleri Şartnamesi gereğince kendisi ile aynı işi veya benzer işi yapan davalı TTK Genel Müdürlüğündeki emsal işçinin haklarıyla eşit haklara sahip olunması gerektiğini, alacaklarının toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre Kurum işçilerinin ücretinin emsal alınmak suretiyle hesaplanması gerektiğini ayrıca kanundan doğan ilave tediye alacağı ile toplu iş sözleşmesinden doğan akdi ikramiye ve kömür yardımı alacaklarına da hükmedilmesi gerektiğini iddia etmiştir.
4. Yapım İşleri Şartnamesinin “Yüklenicinin Çalıştırdığı Personel” bölümünün “Çalışanların Hakları ve Çalışma Şartları” başlıklı 35 inci maddesi ” Yüklenici çalıştırdığı işçilerin, bu iş kolunda veya meslekte aynı veya benzer iş için toplu sözleşme veya mevzuatla kabul edilenlerden daha az elverişli olmayan şartlarda çalışmalarını ve ücret almalarını sağlayacaktır. Ücret, yan ödeme ve çalışma şartlarının toplu sözleşme veya mevzuatla tespit edilmemiş olması halinde yüklenici, en yakın ve uygun bir bölgedeki işkolu veya meslekteki aynı veya benzer bir iş için toplu sözleşme veya mevzuatla tespit edilenlerden veya yüklenicinin bulunduğu işkolu ve meslekteki benzer işverenlerin verdiği genel seviyeden daha az elverişli olmayan ücret, yan ödeme ve çalışma şartlarını sağlayacaktır. Yüklenici varsa alt yükleniciler bu çalışma şartlarının sağlanması için gerekli tedbirleri alacaktır.” şeklindedir.
5. Mahkemece Yapım İşleri Şartnamesi gereğince Kamu İşletmeleri İşverenleri Sendikası ile Genel Maden İş Sendikası arasında Davalı Kurum için akdedilen toplu iş sözleşmesine göre belirlenen işçi ücreti dikkate alınarak kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin, ücret ve fark ücret alacağı taleplerinin kabulüne, toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan alacakların ise reddine karar verilmiştir.
6. Yapım İşleri Şartnamesinde 4734 sayılı Kanun kapsamında ihalesi gerçekleştirilen ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununa (4735 sayılı Kanun) göre sözleşmeye bağlanan yapım işlerinin yürütülmesinde uygulanacak genel esaslar yer almakta olup, bu şartname sözleşmenin eki niteliğindedir.
7. 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’nun 36 ncı maddesinde “Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır” hükmü ve 4 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında ise “Bu Kanun kapsamında yapılan kamu sözleşmelerinin tarafları, sözleşme hükümlerinin uygulanmasında eşit hak ve yükümlülüklere sahiptir. İhale dokümanı ve sözleşme hükümlerinde bu prensibe aykırı maddelere yer verilemez. Kanunun yorum ve uygulanmasında bu prensip göz önünde bulundurulur” şeklinde düzenlenen hükümler gereğince kamu ihale sözleşmeleri özel hukuk sözleşmeleridir. Özel hukuk sözleşmeleri, idarenin özel hukuk kurallarına göre yaptığı sözleşmelerdir.
8. Borçlar hukukunun konusunu özel borç ilişkileri oluşturmaktadır. Borç ilişkilerinden doğan alacak hakkı ise niteliği itibari ile nisbi bir haktır. Nispî hak, sadece hukuki ilişkinin taraflarına karşı ileri sürülebilen ve ancak bu kişiler tarafından ihlal edilebilen haklara denir. Mutlak hak ise, nispî hakların aksine herkese karşı ileri sürülebilen ve herkes tarafından ihlal edilebilen haklardır. Borç ilişkisinden doğan alacak hakkı nispî bir hak olması sebebi ile, sadece borçluya karşı ileri sürülebilir. Üçüncü kişiler hukukî ilişkide borç altına girmedikleri ve bir hak kazanmadıkları için bu hakkın onlara karşı ileri sürülebilmesi söz konusu olamaz.
9. Borç ilişkisinin sadece alacaklı ile borçlu arasında bir bağ teşkil etmesi ve üçüncü kişileri etkilememesi bu ilişkinin nisbi olduğunu ifade eder ki, bu sebeple alacak hakkının nisbi hak olduğundan bahsedilir. Borçlu, borcunu mutlaka edimi almaya yetkili alacaklının şahsına veya onun yetkili temsilcisine ifa edecek olup, alacak hakkının borçlu tarafından yerine getirilmemesi hâlinde, üçüncü kişiler borç ilişkisinin tarafı olmadıklarından, borçluya karşı sözleşmeye dayanarak dava açamazlar.
10. Borçlar hukukuna esas teşkil eden en önemli ilkelerden biri olan borç ilişkilerinin nisbiliği ilkesi gereğince, sözleşmenin tarafları, sözleşme ilişkisine katılmayan üçüncü kişiyi herhangi bir borç ilişkisinin borçlusu durumuna getiremezler. Borç ilişkisinden doğan alacak hakları kural olarak, sadece borç ilişkisinin diğer tarafına karşı ileri sürülebilen haklar olduklarından borç ilişkisinin tarafı olmayan üçüncü kişilere karşı, alacak hakkı ileri sürülemeyeceği gibi, borç ilişkisinin tarafı olmayan üçüncü kişiler de borç ilişkisine dayanarak, borçluya karşı bir hak talebinde bulunamazlar.
11. Sözleşmenin nisbiliği ilkesinin bazı istisnaları bulunmaktadır ki bunları üçüncü kişilerin borç ilişkisine etkili olduğu hâller ve borç ilişkisinin üçüncü kişilere etkili olduğu hâller olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
12. Bir sözleşme ile, taraflarca ifanın üçüncü kişiye yapılmasının kararlaştırılması durumunda üçüncü kişi yararına sözleşmeden bahsetmek gerekir. Burada sözleşmede yer alan borçlu ve alacaklı, sözleşmenin tarafı olmayan kişi yararına bir edim kararlaştırmaktadır. Üçüncü kişi yararına sözleşmeden doğan borç üçüncü kişiye ifa edilir. Üçüncü kişi yararına sözleşmenin tarafları alacaklı ve borçludur. Alacaklı, borçluya üçüncü kişi yararına ifada bulunmayı vaat ettiren; borçlu ise, borcu ifa edecek olan kişidir. Sözleşmenin gerçek veya tüzel kişiler tarafından kurulması mümkündür. Lehtar veya yararlanan olarak da ifade edilen üçüncü kişi bu sözleşmenin tarafı değildir. Üçüncü kişinin alacaklı ile arasındaki değer ilişkisinin tarafı olması, karşılık ilişkisini karşılayan üçüncü kişi yararına sözleşmenin tarafı haline gelmesini sağlamaz. Ancak kendisi yararına tesis edilen bir edimin ifasını kabule ya da ifayı talep etmeye yetkili olan kişidir.
13. Kural olarak üçüncü kişi yararına sözleşmeleri, eksik üçüncü kişi yararına sözleşme ve tam üçüncü kişi yararına sözleşme olarak ikiye ayırmak mümkündür. Aralarındaki temel fark ise eksik üçüncü kişi yararına sözleşmelerde üçüncü kişinin, sözleşme ile borç altına giren taraftan talepte bulunamamasına karşın tam üçüncü kişi yararına sözleşmelerde bunun mümkün olmasıdır.
14. Hem eksik hem de tam üçüncü kişi yararına sözleşmede vaadeden, ifayı lehdara yapmak hususunda vaadettirene karşı borç altına girer. Tam üçüncü kişi yararına sözleşmede ayrıca lehdar da bu borcun alacaklısıdır. Tam üçüncü kişi yararına sözleşmede vaadedenin lehdara ifasının “üçlü borcu sona erdirme etkisi” olduğu kabul edilmektedir. Buna göre tek bir ifa hareketi ile vaadeden vaadettirene ve lehdara karşı üstlendiği borçtan kurtulur.Ayrıca bu ifa hareketi vaadedenin ifa yardımcısı olarak hareket ettiği durumlarda, değer ilişkisinde vaadettirenin lehdara karşı üstlendiği borcu da, ifa edildiği oranda sona erdirir. Dolayısıyla tek bir ifa hareketi üç alacak hakkını sona ermektedir.
15. Somut uyuşmazlıkta kamunun taraf olduğu hizmet alım sözleşmesinin eki niteliğindeki Yapım İşleri Şartnamesi’nde yer alan düzenlemeler sözleşmenin tarafları arasındaki iç ilişkiye yönelik olup sözleşmenin nisbiliği ilkesi gereğince sadece sözleşmenin taraflarını bağlar. Anılan sözleşmeye dayanarak talepte bulunma yetkisi sadece alacaklı ve borçlu taraflara ait olup üçüncü kişiler hukukî ilişkide borç altına girmedikleri ve bir hak kazanmadıkları için bu hakkı ileri sürülebilmeleri söz konusu olamaz.
16. Sözleşmenin nisbiliğinin istinası olan üçüncü kişi yararına sözleşme de yine somut olayda uygulama alanı bulamaz. Zira üçüncü kişi yararına sözleşmede, edimin ifası ile borç sona ermektedir. Ancak dava konusu olayda borç ilişkisini doğuran hizmet alım sözleşmesi ile belirlenen asli edim “galeri sürme ve ıslahı işi”dir. Hâliyle Yapım İşleri Şartnamesinde yer alan ücrete ilişkin hükmün yerine getirilmesi sözleşme konusu olan asli borcu sona erdirmez. Bu nedenle anılan şartnameyi üçüncü kişi yararına sözleşme olarak da nitelendirmek mümkün değildir.
17. Bu itibarla Mahkemece sözleşmenin tarafı olmayan davacı lehine ihale sözleşmesinin eki mahiyetinde olan Yapım İşleri Şartnamesi’nin 35 inci maddesine dayanılarak ücret tespit edilerek ve tespit edilen ücret esas alınmak suretiyle alacakların hesaplanarak hüküm altına alınması hatalıdır.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Mahkeme kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,
Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,
11.07.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.