İlgili Kanun / Madde
4857 S. İşK/18,25
T.C
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
Esas No. 2022/11228
Karar No. 2022/11085
Tarihi: 04.10.2022
lCEZA DAVASININ DELİL YETERSİZLİĞİ NEDENİYLE BERAATLA SONUÇLANMASI DURUMUNDA MAHKEMECE SAPTANMIŞ MADDİ OLGUNUN VARLIĞINDAN SÖZ EDİLE-MEYECEĞİ
lCEZA MAHKEMESİNİN DELİL YETERSİZLİĞİ NEDENİYLE BERAAT KARARI VERMESİNDE KARARIN BU HALİYLE HUKUK HAKİMİNİ BAĞLAMAYACAĞI
lHAKLI FESİH NEDENLERİNİN ARAŞTIRILMA-SININ GEREKTİĞİ
ÖZETİ: Her ne kadar sanık A. B. hakkında banka lehine zimmet suçundan cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ve yapılan yargılama sonucunda 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 223 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (e) bendi gereğince "yüklenen suçların sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması" nedeniyle beraat kararı verilmiş ise de beraat kararının delil yetersizliğine dayalı verildiği ve bu hâliyle hukuk mahkemelerini bağlayan maddi bir vakıa tespitinin bulunduğundan söz edilemeyeceği anlaşılmaktadır.
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının 20.04.2001-06.09.2004 tarihleri arasında müvekkili Bankanın Nurdağı Şubesinde banka müdürü olarak görev yaptığını, yapılan teftiş sonucu bankanın müfettişi tarafından düzenlenen idari soruşturma raporu ile mahkeme emanet hesapları ile kadastro mahkemesi hesaplarından 117.463,04 TL tutarındaki parayı zimmetine geçirdiğinin tespit edildiğini, bu meblağ için hesaplanan işlemiş faizi olan 167.122,20 TL ile birlikte toplam alacağının 21.01.2008 tarihi itibarıyla 284.585,24 TL olduğunu ileri sürerek uğramış olduğu zararın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
1.Davalı asıl yargılama aşamasındaki beyanlarında; açılan davayı kabul etmediğini, kendisinin Nurdağı Ziraat Bankası Şubesinde usulsüz işlemler yapmadığını, suçsuz olduğunun Gaziantep Ağır Ceza Mahkemesi dosyası sonuçlanınca ortaya çıkacağını savunarak ayrıca yazılı olarak cevap dilekçesini sunduğunu belirtmiştir.
2. Davalı vekili vekili yasal süresinden sonra verdiği cevap dilekçesinde; ceza dava dosyasında yapılan yargılama sonucunda davacının beraatine karar verildiğini, atılı suçu işlemediği sabit olan davacı yönünden davaya konu edilen eylemleri gerçekleştirmediği sabit olduğundan davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"…
Tüm dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, Gaziantep 2.Ağır Ceza Mahkemesi dosyası, bilirkişi raporları ve oluşan vicdani kanıya göre; davalının davacı bankanın Nurdağı şube müdürü olarak çalıştığı dönemde, 28/04/2003-15/09/2004 tarihleri arasında şube nezdindeki Mahkeme Emanet Hesapları ile Kadastro Mahkemesi hesaplarından 117.463,04 YTL tutarındaki paranın davalı tarafından zimmete geçirildiği iddiasıyla oluşan banka zararının davalıdan tahsilinin istendiği, mahkememizce aldırılan ve hüküm ve denetime elverişli bulunan kusur bilirkişi raporunda dava konusu usulsüz tediye işlemleri karşılığında herhangi bir havale veya EFT işlemi yapılmadığı ancak söz konusu nakit çekilişlerin hangi çalışan tarafından, ne şekilde gerçekleştirildiğinin şüpheden uzak olarak ortaya konamadığını, çalışanların birbirlerinin kullanıcı kodlarını bildikleri ve kullandıkları bir ortamda kullanıcı kodlarından yola çıkarak bu hali ile fiili sorumluluk tespit etmenin mümkün olmayacağı, bu nedenlerle davalı Abdulkadir Bülbül'ün dava konusu usulsüz işlemleri yaptığına dair kusurunun tespit edilemediği sonucuna varıldığı, yine davalının Gaziantep 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde üzerine atılı zimmet suçundan yapılan yargılama sonucunda beraatine karar verildiği, kararın kesinleştiği, kamu davasında hükme esas alınan bilirkişi raporunun denetime elverişli, bankacılık uygulamalarına paralel nitelikte hazırlanmış olup Yargıtay denetiminden geçerek de kesinleşmesi nedeniyle mahkememizce de hükme esas alınmasının gerektiği, her ne kadar adı geçen ceza davasında davalının delil yetersizliğinden beraatine karar verilmiş ve delil yetersizliğinden verilen beraat kararının anılan kanun hükmü gereği hukuk hakimini bağlamayacağı açıksa da, mahkememizce alınan kusur bilirkişi raporunda da davalıya atfı kabil kusur tespit edilememiş ve kusura dayalı haksız fiillerde kusursuz sorumluluğa gidilemeyeceğinden mahkememiz ve ceza dava dosyasında alınan kusur bilirkişi raporlarına da itibar edilerek davacının davasının reddine karar vermek gerekmiş, ayrıca tensiple davalının menkul ve gayrimenkulleri, üçüncü şahıslardaki hak ve alacakları ile banka hesaplarındaki alacaklarına dava konusu edilen 284.585,24 TL'yi karşılayacak şekilde dava tarihi olan 23/01/2008 tarihinden itibaren teminatsız olarak ihtiyati tedbir konulmasına karar verildiği, ihtiyati tedbirin uyuşmazlık konusu hakkında verilebileceği, eldeki davada ise uyuşmazlığın davacı bankanın hizmet akdi çerçevesinde haksız fiil sebepli oluşan zararını tazmine yönelik alacak davası olduğu, para alacaklarında alacaklının alacağına kavuşmasını güvence altına alabilmek için hukuki niteliği itibariyle ihtiyati haciz yoluna başvurulması gerekirken eldeki davada davalının menkul ve gayrimenkulleri ile banka hesaplarına ihtiyati tedbir konulduğu, davalı vekilinin yargılama boyunca ihtiyati tedbirin kaldırılmasına yönelik itirazlarının gerekçesiz reddedildiği ve bu haliyle Anayasa ile güvence altına alınmış temel haklardan bireyin mülkiyet hakkına ölçüsüz şekilde müdahale edildiği düşünülerek ve HMK 397/2 hükmü uyarınca ihtiyati tedbir kararının etkisinin, aksi belirtilmediği takdirde, nihai kararın kesinleşmesine kadar devam edeceği düzenlendiğinden nihai kararla birlikte ihtiyati tedbirin kaldırılabileceğine kanunun cevaz verdiği anlaşılmakla hükümle birlikte ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına karar verilmiş, davacı bankanın harçtan muaf tutulmasına ilişkin 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu'nun geçici 11. maddesi delaletiyle 4389 Sayılı Bankalar Kanunu' nun 14/5-c fıkrasındaki yasal düzenlemenin bankacılık faaliyetinden kaynaklanan davalarla sınırlı bulunması, eldeki davanın bankanın hizmet akdinden kaynaklanan alacak iddiasına dayalı dava olması sebebiyle dava değeri üzerinden dava açılış harcı alınması gerektiği …" gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; ceza mahkemesi kararının hukuk mahkemesinde görülen yargılamada hâkimi bağlamayacağını, nitekim temyiz incelemesi aşamasında onama kararının muhalefet şerhi ile verildiğini, muhalif üyelerin de belirttiği üzere davalı malvarlığındaki orantısız artışın göz ardı edildiğini, davalının etkin pişmanlıktan yaralanarak banka zararına mahsuben dava konusu edilen parayı bankaya iade ettiğini, bu kez ret kararına dayanarak ödediği parayı haksız olarak tahsil etmeye çalıştığını ve icra takibi başlattığını, davalının görev unvanının şube müdürlüğü olduğunu, davalının şifresi kullanılmaksızın ve onayı olmadan söz konusu para çekme işlemlerinin yapılamayacağını, kaldı ki söz konusu usulsüz para tahsilinin zaten davalı tarafından yapıldığını, şifresini kullandırdıysa dahi bunun davalının kusurundan kaynaklandığını belirterek İlk Derece Mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"…
Somut olayda; davalının davacı bankanın Nurdağı şube müdürü olarak çalıştığı dönemde, 28/04/2003-15/09/2004 tarihleri arasında şube nezdindeki Mahkeme Emanet Hesapları ile Kadastro Mahkemesi hesaplarından 117.463,04 TL tutarındaki paranın davalı tarafından zimmete geçirildiği iddiasıyla oluşan banka zararının davalıdan tahsilinin istendiği, mahkemece ve ceza yargılaması sırasında alınan kusur bilirkişi raporlarına göre usulsüz tediye işlemleri karşılığında herhangi bir havale veya EFT işlemi yapılmadığı ancak söz konusu nakit çekilişlerin hangi çalışan tarafından, ne şekilde gerçekleştirildiğinin şüpheden uzak olarak ortaya konamadığını, çalışanların birbirlerinin kullanıcı kodlarını bildikleri ve kullandıkları bir ortamda kullanıcı kodlarından yola çıkarak bu hali ile fiili sorumluluk tespit etmenin mümkün olmayacağı, bu nedenlerle davalı Abdulkadir Bülbül'ün dava konusu usulsüz işlemleri yaptığına dair kusurunun tespit edilemediği, davalının Gaziantep 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde üzerine atılı zimmet suçundan yapılan yargılama sonucunda beraatine karar verildiği, kararın kesinleştiği, ceza davasında davalının delil yetersizliğinden beraatine karar verilmesi hukuk hakimini bağlamazsa da, dosyada bulunan raporlar ile davalıya ait kusur tespit edilemediği ve davalının kusursuz sorumluluğu da söz konusu olmadığından davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
…" gerekçesiyle davacı tarafın istinaf başvurusunun, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) inci alt bendi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz başvuru dilekçesinde; istinaf başvurusundaki sebeplerle birlikte Bölge Adliye Mahkemesince eksik inceleme ile karar verildiğini, esastan redde ilişkin kararın hatalı olduğunu ileri sürerek bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık; davalının, davacı Bankayı zarara uğratıp uğratmadığı, usulsüz olduğu iddia olunan hesap açma, para transferi ve para tahsil işlemlerinin davalının kusur ve sorumluluğunda olacak şekilde gerçekleşip gerçekleşmediği konularındadır.
2. İlgili Hukuk
1.6100 sayılı Kanun'un 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 371 inci maddesi.
2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 49 uncu, 51 inci, 52 nci ve 400 üncü maddeleri.
3. 6098 sayılı Kanun'un "II. Zararın ve kusurun ispatı" kenar başlıklı 50 inci maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler."
4.6098 sayılı Kanun'un 74 üncü maddesi şöyledir:
"Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.
Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz."
3. Değerlendirme
1.İş sözleşmesinin tarafı olan işçi, işi özenle ifa borcu altındadır. 6098 sayılı Kanun'un 396 ncı maddesinde, işçinin yüklendiği işi özenle yapmak zorunda olduğu ifade edilmiş ise de gösterilmesi gereken özenin derecesi ile ilgili herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
2. 6098 sayılı Kanun'un "İşçinin sorumluluğu" kenar başlıklı 400 üncü maddesine göre işçi, işverene kusuruyla verdiği her türlü zarardan sorumludur. Aynı maddenin ikinci fıkrasında bu sorumluluğun belirlenmesinde; işin tehlikeli olup olmaması, uzmanlığı ve eğitimi gerektirip gerektirmemesi ile işçinin işveren tarafından bilinen veya bilinmesi gereken yetenek ve niteliklerinin göz önünde tutulacağı ifade edilmiştir. Bu hükme göre işçinin sorumluluğunun belirlenmesinde işin niteliğinin yanında işçinin gerek subjektif gerekse objektif özelliklerinin önemli bir rol oynayacağı tartışmasızdır.
3. Mahkemenin ret karar gerekçesine esas kabul edilen ceza dosyası incelendiğinde; her ne kadar sanık A. B. hakkında banka lehine zimmet suçundan cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ve yapılan yargılama sonucunda 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 223 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (e) bendi gereğince "yüklenen suçların sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması" nedeniyle beraat kararı verilmiş ise de beraat kararının delil yetersizliğine dayalı verildiği ve bu hâliyle hukuk mahkemelerini bağlayan maddi bir vakıa tespitinin bulunduğundan söz edilemeyeceği anlaşılmaktadır.
4. Somut olayda; davalı işçinin çalıştığı Banka Şubesinde, dava dışı mudilerin bilgi ve talimatları olmadan adlarına hesaplar açıldığı, bu hesaplardan para çekimi ve/veya transferi yolu ile usulsüz işlemlerin yapıldığı, söz konusu işlemlerin bir kısmının davalıya ait kullanıcı adı ve şifresi kullanılarak yapıldığı ve bu bağlamda davacı Bankanın zarara uğradığı uyuşmazlık dışıdır. Uyuşmazlık söz konusu usulsüzlükler nedeniyle davalının sorumluluğunun bulunup bulunmadığı noktasındadır. Dosyada mübrez ve hükme esas alınan, emekli banka müfettişi, bankacı ve hukukçu bilirkişilerden oluşan heyet marifetiyle hazırlanan raporda; dava konusu 125.836,20 TL usulsüz tediye işlemlerinin karşılığında herhangi bir EFT veya havale işlemi yapılmaksızın nakit olarak alındığı, zarar konusu işlemlerin önemli bir bölümünün davalının kullanıcı adı ve şifresi ile yapıldığı tespit edildikten sonra, söz konusu nakit çekimlerinin hangi çalışan tarafından ne şekilde gerçekleştirildiğinin şüpheden uzak bir şekilde ortaya konamadığı, çalışanların birbirlerinin kullanıcı kodlarını bildikleri ve kullandıkları ortamda kullanıcı kodlarından yola çıkarak fiili bir sorumluluk tespit edilemediği mütalaa edilmiş ve rapora göre davanın reddine dair karar verilmiştir. Ne var ki Mahkemece yapılan değerlendirme ve varılan sonuç dosya kapsamı ile örtüşmemektedir. Zira banka çalışanının, bankacılık hizmetlerini yerine getirme şeklindeki ifa borcunun yanında, çalışması ve davranışları ile Bankanın itibar kaybına sebebiyet vermeme, banka mevzuatına ve uygulamalarına aykırı davranmama borcu da vardır. Bu kapsamda bankada iş sözleşmesi ile çalışan ve güven unsurunun son derece önemli olduğu bankacılık faaliyetlerinde görev alan işçinin, görevlerini yerine getirirken yürürlükteki mevzuata uyması, doğruluk, güvenilirlik ve sosyal sorumluluk prensiplerine aykırı davranışlarda bulunmaması, bankaya ait varlıkları ve kaynakları verimsiz ve amaç dışı kullanmaması, hizmetlerin yerine getirilmesi sırasında üstlendikleri görevlerle ilgili olarak hesap verebilme sorumluluğu içinde olması gerekir. Özellikle de davalının banka şube müdürü olarak görev yaptığı düşünülürse sorumluluğunun diğer çalışanlara nazaran daha fazla olduğu; denetim, takip ve koruma hususlarında şubenin tamamından sorumlu olduğu, eylem ve davranışları ile diğer banka personeline yol gösterme ve dahi emir ve talimat verme yetki ve görevlerinin bulunduğu, görev unvanı sebebiyle esas sorumluluğunun gerekli organizasyonel, iç kontrol ve güvenlik tedbirlerini almak olduğu maddi bir gerçekliktir. Diğer bir anlatımla, şube müdürü olarak görev yapan davalının, unvan, kıdem ve görev tanımı karşısında, Banka tarafından bizatihi kendisine tahsis edilen kullanıcı adı veya şifresini diğer çalışanlarla paylaşmaması gerektiğini bilebilcek yetkinlikte ve sorumlulukta olması gerektiğinden, aksi uygulamada oluşabilecek muhtemel zararlardan sırf bu gerekçeyle sorumlu tutulmaması düşünülemez.
5. Şu hâlde yapılması gereken iş, Banka iç mevzuatı gereğince personele tahsis edilen şahsi kullanıcı adı ve/veya şifrenin, diğer Banka çalışanlarınca kullanılmasına cevaz verilip verilmediği, Genel Müdürlük tarafından davacıya ve diğer personele bu yönde izin veya onay verilip verilmediğinin titizlikle araştırılarak davacı Bankanın bu yönde bir uygulaması bulunmadığının tespiti hâlinde, davacının kullanıcı adı ve şifresi ile yaptığı işlemlerden sorumlu olacağının kabul edilmesidir. Bu yön gözetilmeden eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
6. Öte yandan; davacı vekili, davalının Banka zararını karşılamak için ödemede bulunduğunu beyan etmiş olmakla yapılan ödemenin tam tutarı belirlenmeli ve alacak hesabı yapılması hâlinde ödenen miktarın mahsubu ile tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla karar verilmesi gerektiği hususu da göz ardı edilmemelidir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle,
1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
04.10.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.