SAYILAR

Esas No : 2024/10022
Karar No : 2024/13975
Tarihi : 21.10.2024
İlgili Kanun/Madde : 6100 S. HMK/104
Yargı Yeri: T.C YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ

Ek Başlıklar :

 

DAVA TÜRLERİ
TESPİT DAVASI
İNŞAİ DAVALAR
TESPİT DAVASI AÇILMASINDA GÜNCEL HUKUKİ YARARIN BULUNMASININ GEREKTİĞİ
GÜNCEL HUKUKİ YARARIN BULUNMASININ DAVA ŞARTI OLDUĞU
MUVAZAALI ASIL İŞVEREN ALT İŞVEREN İLİŞKİSİNİN BULUNDUĞUNUN TESPİTİNDE GÜNCEL HUKUKİ YARARIN BULUNDUĞUNUN KANITLANMASININ GEREKTİĞİ

Law / Article

T.C
SUPREME COURT
9. Legal Department

Main No.
Decision No.
Date:

Tam Metin

ÖZETİ: Mahkemeden istenilen hukuki korunmaya göre davalar; eda davaları, tespit davaları ve inşai davalar olarak ayrılmaktadır. Eda davalarında, bir şeyin yapılması, bir şeyin verilmesi veya bir şey yapılmaması istenmekte iken; inşai (yenilik doğuran) davalar ile de var olan bir hukuki durumun değiştirilmesi, kaldırılması veya yeni bir hukuki durumun yaratılması istenir. İnşai (yenilik doğurucu) davanın kabulü ile yeni bir hukuki durum yaratılır ve hukuksal sonuç genellikle bir yargı kararı ile doğar. Tespit davaları ise, bir hakkın veya bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının yahut bir belgenin sahte olup olmadığının tespitine ilişkin davalardır. Tespit davası kendine özgü davalardan olup dava sonucunda verilen kararın icra ve infaz kabiliyeti yoktur.
Tespit davalarında davacının amacı, bir hak veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun veyahut içeriğinin belirlenmesi olup hak veya hukuki ilişkinin varlığı yahut yokluğu tespit davası açılabilmesi için tek başına yeterli değildir. Bundan başka, tespit davasının dinlenebilmesi için konusunu oluşturan hak veya hukuki ilişkinin var olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde davacının korunmaya değer güncel bir hukuki yararının bulunması gerekir.
Tespit davasının konusunun hak veya hukuki ilişki olması ve davacının tespit davası açmakta güncel hukuki yararının bulunması dava şartıdır. Açılan tespit davasında, bu iki şartın birlikte bulunup bulunmadığı, diğer dava şartlarında olduğu gibi davanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilmelidir. Bu şartların bulunmaması hâlinde, Mahkemece davanın esas hakkında inceleme yapılmaksızın dava şartı yokluğundan usulden reddi gerekmektedir.
Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür; bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hâllerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararın bulunması dava şartı olup yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi hâkim tarafından da resen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti hâlinde davanın 6100 sayılı Kanun’un 115 inci maddesine göre dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir.
Somut uyuşmazlıkta davacı vekili, dava dilekçesinde muvazaa iddiasında bulunarak bu iddianın ispatına yönelik maddi vakıaları ortaya koymuş ancak tespit açmaktaki güncel hukuki yararına ilişkin herhangi bir açıklama yapmamıştır. Oysa tespit davalarında davacı, eda davasından ve inşai davadan farklı olarak bu davayı açmakta korunmaya değer bir menfaatinin bulunduğunu, kendisi için söz konusu olan tehlikeli veya tereddütlü durumun ortaya çıkaracağı zararın, ancak tespit davası ile giderilebileceğini kanıtlamalıdır (Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, S. Ayvaz Taşpınar, Medeni Usul Hukuku, Ankara, Üçüncü Baskı, 2017, s.296-297). Davalı Kurum bünyesinde alt işveren işçisi olarak çalışan davacı, muvazaanın tespitini talep ederken bu davayı açmaktaki güncel hukuki yararını ortaya koymadığı gibi diğer dava çeşitlerine nazaran neden tespit davası açmak zorunda kaldığına yönelik bir gerekçe de ileri sürmemiştir. Bu durumda davacının muvazaanın hemen tespit edilmesinde korunmaya değer bir menfaatinin, yani hukuki yararının bulunduğunu ortaya koyup ispat edemediği ortadadır. Mahkemece tespit davalarında, diğer dava şartlarının yanında ayrıca güncel hukuki yararın mevcut olması gerektiği gözden kaçırılarak karar verilmesi hatalıdır. Davanın, hukuki yarar dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekirken aksi yönde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

Taraflar arasındaki tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde: müvekkilinin alt işveren olarak adlandırılan firmalar aracılığıyla davalı KarayollarıKars18.BölgeMüdürlüğündeistihdamedildiğini, kayıtlarda her ne kadar dava dışı U.U.B. M. H. H. A.Ş., M. M. M. A.Ş. unvanlı yüklenici firmaların çalışanı olarak görünmekte ise de asıl işverenin davalı Karayolları Genel Müdürlüğü olduğunu, yüklenici firmalar ile davalı Kurum arasındaki hizmet alımı ilişkisinin muvazaalı olup gerçeği yansıtmadığını, davalının asli görevlerini, iş gücünü çeşitli firmalardan hizmet alımı adı altında temin ederek sağladığını, alt işverene verilen işlerin yardımcı iş değil asıl işin bir bölümü olduğunu, müvekkilinin kurumun kadrolu işçileriyle birlikte aynı işyerinde ve aynı işte birlikte çalıştığını, emir ve talimatların davalı Karayollarının yetkilileri tarafından verildiğini, ihale sözleşmesine göre, sahada çalışması gereken alt işveren işçilerinin neredeyse tamamının Bölge Müdürlüğü emrinde çalıştırıldığını, işe almalarda ve çıkarmalarda asıl yetkilinin davalı Kurum olduğunu, alt işverenlerin değişmesine rağmen müvekkilinin aynı işte çalışmaya devam ettiğini iddia ederek davacının Sosyal Güvenlik Kurumunda (SGK) görünen işvereni ile Karayolları Genel Müdürlüğü arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğunun tespiti ile Karayolları alt işverenleri nezdinde işe başladığı tarihten itibaren davalı Kurumun işçisi olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının müvekkili İdare çalışanı olmadığını, Karayolları 18. Bölge Müdürlüğü ile yüklenici firmalar arasında imzalanan sözleşmeler kapsamında istihdam edildiğini, dava konusu işe ait sözleşmenin birim fiyat ve anahtar teslim götürü bedel fiyatın birlikte kullanıldığı karma sözleşme üzerinden imzalandığını, işin yapım işi statüsünde olduğunu, taraflar arasında asıl işveren alt işveren ilişkisi olmadığını, davacının Kurumun işçileri ile birlikte çalıştığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını, müvekkili İdarenin 6001 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Hizmetleri Hakkında Kanun’un (6001 sayılı Kanun) verdiği yetki sebebi ile asli görev alanına giren işleri yapmak ve yaptırtmak yetkisine sahip olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davalı Karayolları Genel Müdürlüğü 18. Bölge Müdürlüğünce müşavir şirketlere verilen işlerin yardımcı iş değil asıl işin bir parçası olduğu, müşavir şirketlere verilen işlerin yapımı esnasında kullanılan ekipmanların davalı tarafından temin edildiği, işin yapımı esnasında ihtiyaç duyacakları mesleki eğitim ve bilginin sağlanması için müşavir şirket işçilerine davalı tarafından eğitim verildiği, dolayısıyla söz konusu işlerin yapımı için ihtiyaç duyulan teknoloji ve uzmanlığın davalıca müşavir şirket işçilerine sunulduğu, müşavir şirketlere verilen işlerde davalının kendi işçileri veya memurlarının da çalıştırıldığı, yani davalı ve müşavir şirket işçilerinin birlikte çalıştırıldıkları, müşavir şirket işçilerinin Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM) logolu oda isimliklerinin bulunduğu ve bu işçilerden bazılarının davalının kadrolu işçileri ile oda arkadaşı oldukları, davalıdan alınan işin ifası sırasında işyerinde müşavir şirketlerin görevlendirdiği herhangi bir yetkilinin bulunmadığı, müşavir şirket işçilerinin emir ve talimatları davalı yetkililerinden aldıkları, müşavir şirket işçilerinin görev emirlerinin davalı tarafından hazırlandığı ve onaylandığı, müşavir şirket işçilerinin işe alınmaları, işten çıkartılmaları ve bu işçilere verilecek olan ücretler konusunda söz sahibi ve otorite konumunda olanın davalı olduğu, müşavir şirket işçilerinin işe devam çizelgelerinin davalı tarafından tutularak kontrol edildiği, müşavir şirket işçilerinin kullanacakları izinlerin davalı onayına ve iznine tâbi olduğu, davalıya ait dijital telefon rehberinde, kurumsal Skype ve e-posta hesabında, intranet (yerel ağ) sitesinde ve Elektronik Belge ve Arşiv Yönetim Sisteminde (EBAYS) müşavir şirket işçilerinin kayıtlarının bulunduğu, bazı şirket işçilerinin Elektronik Belge ve Arşiv Yönetim Sisteminde (EBAYS) bazı belgeleri davalı adına elektronik imza ile parafladıkları, bazı müşavir şirket işçilerine davalı tarafından, Adliye, Nüfus Müdürlükleri ve Tapu Müdürlükleri’nde evrak takibi (tebligat alma, belge alıp verme) konusunda yetki verildiği, bazı müşavir şirket işçilerine davalı Karayolları Genel Müdürlüğü 18. Bölge Müdürlüğü “Personel Kimlik Kartı” ve “Sosyal Tesis Kartı” çıkartıldığı, taraflar arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğu kabulü ile davacının 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2 nci maddesine göre başlangıçtan itibaren davalının işçisi sayılması gerektiği gerekçeleriyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davalı Karayolları Genel Müdürlüğü vekili; İlk Derece Mahkeme kararının usul ve kanuna aykırı olduğunu, davacının Karayolları 18. Bölge Müdürlüğünde müşavir firma olan U. U. B. M. M.H.A.Ş adına görev yaptığını, Karayolları Genel Müdürlüğünde kadrolu ya da sözleşmeli personel olmadığını, ücretini çalıştığı firmadan aldığını, çalışma saatleri ve izin taleplerinin Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından değerlendirilse de işlemin yetkili firma tarafından tamamlandığını, müvekkili İdarenin ihale makamı olduğunu, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’na göre ihale yapıldığını, Karayolları 18. Bölge Müdürlüğü ile yüklenici firma arasında imzalanan hizmet alımına dair sözleşme kapsamında istihdam edildiğini, sözleşmede birim fiyat ve anahtar teslimi götürü bedel fiyatın birlikte kullanıldığı karma sözleşme üzerinden imzalandığını, işin yapım işi statüsünde olduğunu, davacının SGK’da görünen işvereni ile davalı arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğunun tespitine karar verilmiş ise de her ihalenin ayrı değerlendirilmesi gerektiği gibi davacının çalıştığı ihale türü incelendiğinde İdarenin ihale makamı olduğu hususun kesinleştiğini ve güncel mahkeme kararları ile sabit olduğunu, mahkeme kararında tanık beyanlarına dayanılarak davacının Karayolları işçileri ile birlikte çalıştığına ilişkin gerekçesinin gerçeği yansıtmadığını, müvekkili İdarenin 6001 sayılı Kanun’un verdiği yetki sebebi ile asli görev alanına giren işleri yapmak ve yaptırtmak yetkisine sahip olduğunu belirtme istemi ile istinaf yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.01.2024 tarihli ve 2023/9-199 Esas, 2024/1 Karar sayılı ilâmı da dikkate alındığında İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden kanuna aykırılık bulunmadığı gerekçeleriyle davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davalı Karayolları Genel Müdürlüğü vekili; istinaf dilekçesinde belirttiği gerekçeleri tekrar ederek davanın reddine karar verilmek üzere Bölge Adliye Mahkemesi kararının ortadan kaldırılması ve İlk Derece Mahkemesi kararının bozulması istemi ile temyiz yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, öncelikle davacının somut tespit davasını açmakta davacının hukuki yararının bulunup bulunmadığı, asıl işveren alt işveren ilişkisinin kanuna uygun kurulup kurulmadığı ve muvazaaya dayanıp dayanmadığı noktalarında toplanmaktadır.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 106 ncı maddesi, 114 üncü maddesinin birinci fıkrasının (h) bendi ile 115 inci maddesi, 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 371 inci maddesi.
2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.10.2019 tarihli ve 2017/8-1854 Esas, 2019/1096 Karar sayılı kararında tespit davalarında hukuki yarara ilişkin ilkeler şu şekilde açıklanmıştır:
“…
Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunmasıdır. Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır (Hanağası, E.: Davada Menfaat, Önsözler-Ramazan Arslan, Ankara 2009, s. VII).
Hukuk Genel Kurulunun 24.06.1992 tarihli ve 1992/1-347 E., 1992/396 K. ve 30.05.2001 tarihli ve 2001/14-443 E., 2001/458 K. sayılı kararlarında da belirtildiği üzere buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir (Rechts-schutzbedürfnis). Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır.
Öte yandan, bu hukuksal yararın, “hukuki ve meşru”, “doğrudan ve kişisel”, “doğmuş ve güncel” olması gerekir (Hanağası, s. 135).
(…) Dava açmaktaki hukuki yarar; hukuk düzenince kabul edilmiş meşru bir yarar olmalı, bu yarar dava açan hak sahibi ile ilgili olmalı ve dava açıldığı sırada hâlen mevcut bulunmalıdır. Ayrıca açılacak davanın ortaya çıkacak tehlikeyi bertaraf edecek nitelikte olması gerekir. Bir kimsenin hakkına ulaşmak için mahkeme kararının o an için gerekli olması durumunda hukuki yararın olduğundan söz edilebilir. Bir mahkeme kararına ihtiyaç yoksa hukuki yarardan söz edilemez (Pekcanıtez, H./Atalay, O./ Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2011, s. 297).
(…)Tespit davasında; eda davasından ve inşai davadan farklı olarak, davacının böyle bir menfaatinin bulunduğu varsayılmaz. Tespit davasında davacı, kendisi için söz konusu olan tehlikeli veya tereddütlü durumun ortaya çıkaracağı zararın, ancak tespit davası ile giderilebileceğini kanıtlamalıdır. Çünkü tespit davası, hukuki bir durum ya da hak henüz inkâr ya da ihlal edilmeden, yani herhangi bir zarar doğmadan açılabildiğinden, menfaatin doğmuş ve güncel olması gereğinin bir istisnası olarak ortaya çıkmıştır (Arslan, R./ Yılmaz, E./ Taşpınar Ayvaz, S.: Medeni Usul Hukuku , Ankara 2017, s.287).
Bu doğrultuda, davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalı; bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumu tereddüt içinde olmalı ve bu husus davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmalı; yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup, cebri icraya yetki vermeyen tespit hükmü, bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmalıdır. Davacının tespit davası ile istediği hukuki koruma diğer dava çeşitlerinden birisi ile sağlanabiliyorsa, o zaman davacının tespit davası açmakta hukuki yararı yoktur (Arslan / Yılmaz/ Taşpınar Ayvaz, s. 296-297).
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.05.2013 tarihli ve 2013/22-561 E., 2013/733 K. ile 01.02.2012 tarihli ve 2011/10-642 E., 2012/38 K. sayılı kararı sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.”
3. Değerlendirme
1. Mahkemeden istenilen hukuki korunmaya göre davalar; eda davaları, tespit davaları ve inşai davalar olarak ayrılmaktadır. Eda davalarında, bir şeyin yapılması, bir şeyin verilmesi veya bir şey yapılmaması istenmekte iken; inşai (yenilik doğuran) davalar ile de var olan bir hukuki durumun değiştirilmesi, kaldırılması veya yeni bir hukuki durumun yaratılması istenir. İnşai (yenilik doğurucu) davanın kabulü ile yeni bir hukuki durum yaratılır ve hukuksal sonuç genellikle bir yargı kararı ile doğar. Tespit davaları ise, bir hakkın veya bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının yahut bir belgenin sahte olup olmadığının tespitine ilişkin davalardır. Tespit davası kendine özgü davalardan olup dava sonucunda verilen kararın icra ve infaz kabiliyeti yoktur.
2. Tespit davalarında davacının amacı, bir hak veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun veyahut içeriğinin belirlenmesi olup hak veya hukuki ilişkinin varlığı yahut yokluğu tespit davası açılabilmesi için tek başına yeterli değildir. Bundan başka, tespit davasının dinlenebilmesi için konusunu oluşturan hak veya hukuki ilişkinin var olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde davacının korunmaya değer güncel bir hukuki yararının bulunması gerekir.
3. Tespit davasının konusunun hak veya hukuki ilişki olması ve davacının tespit davası açmakta güncel hukuki yararının bulunması dava şartıdır. Açılan tespit davasında, bu iki şartın birlikte bulunup bulunmadığı, diğer dava şartlarında olduğu gibi davanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilmelidir. Bu şartların bulunmaması hâlinde, Mahkemece davanın esas hakkında inceleme yapılmaksızın dava şartı yokluğundan usulden reddi gerekmektedir.
4. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür; bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hâllerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararın bulunması dava şartı olup yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi hâkim tarafından da resen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti hâlinde davanın 6100 sayılı Kanun’un 115 inci maddesine göre dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir.
5. Somut uyuşmazlıkta davacı vekili, dava dilekçesinde muvazaa iddiasında bulunarak bu iddianın ispatına yönelik maddi vakıaları ortaya koymuş ancak tespit açmaktaki güncel hukuki yararına ilişkin herhangi bir açıklama yapmamıştır. Oysa tespit davalarında davacı, eda davasından ve inşai davadan farklı olarak bu davayı açmakta korunmaya değer bir menfaatinin bulunduğunu, kendisi için söz konusu olan tehlikeli veya tereddütlü durumun ortaya çıkaracağı zararın, ancak tespit davası ile giderilebileceğini kanıtlamalıdır (Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, S. Ayvaz Taşpınar, Medeni Usul Hukuku, Ankara, Üçüncü Baskı, 2017, s.296-297). Davalı Kurum bünyesinde alt işveren işçisi olarak çalışan davacı, muvazaanın tespitini talep ederken bu davayı açmaktaki güncel hukuki yararını ortaya koymadığı gibi diğer dava çeşitlerine nazaran neden tespit davası açmak zorunda kaldığına yönelik bir gerekçe de ileri sürmemiştir. Bu durumda davacının muvazaanın hemen tespit edilmesinde korunmaya değer bir menfaatinin, yani hukuki yararının bulunduğunu ortaya koyup ispat edemediği ortadadır. Mahkemece tespit davalarında, diğer dava şartlarının yanında ayrıca güncel hukuki yararın mevcut olması gerektiği gözden kaçırılarak karar verilmesi hatalıdır. Davanın, hukuki yarar dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekirken aksi yönde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
2.İlkDereceMahkemesikararının BOZULMASINA,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
21.10.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.