HAKLI NEDENLE İŞÇİNİN İŞ SÖZLEŞMESİNİ SONA ERDİRMESİ

SAYILAR

Esas No : 2023/1894
Karar No : 2024/1614
Tarihi : 17/10/2024
İlgili Kanun/Madde : 4857 S. İşK/17-21
Yargı Yeri: T.C. İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 24. HUKUK DAİRESİ

Ek Başlıklar :

 

HAKLI NEDENLE İŞÇİNİN İŞ SÖZLEŞMESİNİ SONA ERDİRMESİ
İŞÇİNİN FESİH YAZSINI YAZARKEN İRADE SAKATLIĞINA UĞRATILDIĞINI KANITLAYA-MAMASI
HAKLI NEDENLERLE İŞ SÖZLEŞMESİNİ SONA ERDİREN İŞÇİNİN, İŞE İADE DAVASI AÇAMAYACAĞI

Main No.
Decision No.
Date:

Tam Metin

ÖZETİ davacının iradesinin baskı altına alınarak söz konusu istifa dilekçesi ve ibranamenin imzalatıldığının davacı tarafından ispatlanamadığı, başka bir anlatımla, davacının irade fesadı halini ispat edemediği, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 24. maddesinde, işçinin haklı nedenle derhal fesih hakkının düzenlendiği, davacı tarafından kendi el yazısı ile düzenlenerek imzalanan 03/11/2021 tarihli dilekçenin içeriğinde, davacının, İş Kanunu’nun 24. maddesi uyarınca haklı sebeple iş akdini feshettiğini bildirdiği, davacının kendi el yazısı ile imzaladığı istifa dilekçesinin sahte olduğuna, içeriğine, dilekçede bulunan davacıya ait imzaya yönelik davacı tarafça herhangi bir itirazda da bulunulmadığı, dinlenen davacı tanığının davacı ile aynı evde yaşadıklarını ve uzaktan çalışma nedeniyle olaylara şahit olduğunu, davacının yıprandığını amiri ile paylaştığını, amirinin de “desteklenmediğini düşünüyorsan ayrıl” dediğine bizzat şahit olduğunu, davalı tarafın yönlendirmesiyle yazılan dilekçenin davacı tarafından imzalandığını beyan ettiği, söz konusu tanığının beyanlarının soyut ve dayanaksız olduğu, davacı ile aynı iş yerinde çalışan bir işçi olmadığı, bu beyanların davacının iradesinin fesada uğratıldığına yeterli nitelikte delil olarak değerlendirilemeyeceği, kendi isteği ile iş sözleşmesini fesheden davacının feshin geçersizliği ve işe iade isteminde bulunamayacağı,

Taraflar arasında görülen davada, kararın istinaf kanun yolunda incelenmesi istenmiş olmakla, Hakim Abdullah ÖNGEL tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA ve SAVUNMALARININ ÖZETLERİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacının davalı işverende 06.04.2015 tarihinden 03.11.2021 tarihine kadar çalıştığını, davacının son görev yeri “Kocaeli Gebze” olup, son görev birimi “Bireysel Krediler Tasfiye Birimi”, son ünvanının ise “İdari Takip Dış Arama Yetkilisi” olduğunu, davacı çalışmakta iken, iş sözleşmesi davalı işverence 03.11.2021 tarihinde müvekkile baskı yapılarak yazılı istifa dilekçesi ve ibraname imzalatılmak suretiyle sona erdirildiğini, davacı müvekkilin uzun süredir çalıştığı iş yerinden herhangi bir gerekçe göstermeksizin istifa etmesi ve ibraname imzalaması hayatın olağan akışına aykırı olup, feshin davacı işverence gerçekleştirildiğini açık olduğunu, ekte sunulan banka dekontlarından da göre davacı müvekkile 29.11.2021 tarihinde kıdem tazminatı ödemesi yapılmış olmasının da davacının istifa etmediğinin açık bir göstergesi olduğunu, davalı işverenin sosyal ve ekonomik üstünlüğünü kullanarak baskı ile davacıyı istifa etmeye zorlamış olması nedeni ile bu davayı açmak gereği hasıl olduğunu iddia ederek, fesih işleminin haksız ve hukuka aykırı olduğunun tespiti ile işe iadesine ve boşta geçen sürelere ilişkin 4 aylık ücret alacağı ile işe başlatmama halinde 8 aylık ücret tutarında işe başlatmama tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının iş akdinin sonlandırılmasının işveren tarafından değil bizzat davacı işçinin serbest iradesi ile gerçekleştiğini, bu nedenlerle iş kanunu ve yerleşik içtihatlar uyarınca istifa eden davacının haksız işe iade talebinin dava şartlarını taşımaması nedeniyle esasa girilmeden, usulden reddinin gerektiğini, davacının dava dilekçesinden de açıkça anlaşılacağı üzere davacı tarafın kendi serbest iradesi ve kendi imzalamış olduğu dilekçe ile 03.11.2021 tarihinde iş akdini istifa etmek suretiyle sona erdirdiğini açıkça belirttiğini, hukuken istifa yenilik doğuran ve tek taraflı kullanılan bir hak olup, müvekkil Banka’ya ulaşmakla sonuç doğurmuş ve kullanmakla tükendiğini, başka bir ifade ile, bu hakkın usulüne uygun bir biçimde kullanmakla sona erdiğinden, daha sonra aslında istifa nedeninin, fesih ihbarnamesinde yazandan başka bir neden olduğu istifanın zorla gerçekleştirildiğinin ileri sürülemeyeceğini, bu nedenle istifa eden davacının haksız davasının reddi gerektiğini, davacının güven kurumu olan müvekkil banka tarafından istifaya zorlandığı iddiaları gerçeği yansıtmamakta olup davacının istifasını baskı altında olmadan kendi rızasıyla verdiğini, ayrıca iradesinin sakatlandığına ilişkin dosyaya somut herhangi bir delil de sunmadığını beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ GEREKÇE ÖZETİ VE KARARI:
İlk Derece Mahkemesi tarafından, “Dava 4857 sayılı yasanın 18 ve takip eden maddeleri uyarınca açılan feshin geçersizliğinin tespiti ile işe iade talebinden ibarettir dosya kapsamından ;Davanın bir aylık hak düşürücü süre içerisinde açıldığı, taraflar arasında belirsiz süreli iş akdi mevcut olup davacının işten çıkartıldığı tarih itibariyle davalı şirkette 30 ve daha fazla işçi çalıştığı, davacının kıdeminin 6 aydan fazla olup, davacının İşveren Vekili konumunda olmadığı anlaşılmaktadır.
Davacının iş akdinin sona eriş şeklinin davacı tarafından dilekçe yazıldıktan sonra gerçekleştiği konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık söz konusu dilekçenin istifa niteliği taşıyıp taşımadığı noktasındadır. Davacı taraf söz konusu dilekçenin istifa amacı taşımadığını üstün konumda olan işverenin üstünlüğünü kullanarak baskı kurması nedeniyle imzalandığını iddia ederken davalı taraf herhangi bir baskı olmadığını davacı işçinin serbest iradesiyle imzalanan dilekçenin istifanın hukuki sonuçlarını doğurması gerektiğini savunmuştur.
Genel olarak iş sözleşmesini fesih hakkı, karşı tarafa yöneltilmesi gereken tek taraflı bir irade beyanı ile iş sözleşmesini derhal veya belirli bir sürenin geçmesiyle ortadan kaldırabilme yetkisi veren, bozucu yenilik doğuran bir haktır. İşçinin haklı nedenle iş sözleşmesini derhal feshi 4857 sayılı İş Kanunu’nun 24’üncü maddesinde düzenlenmiştir. İşçinin önelli fesih bildiriminin normatif düzenlemesi ise aynı yasanın 17’nci maddesinde ele alınmıştır. Bunun dışında Yasada işçinin istifası özel olarak düzenlenmiş değildir.
İşçinin haklı bir nedene dayanmadan ve bildirim öneli tanımaksızın iş sözleşmesini feshi, istifa olarak değerlendirilmelidir. İstifa iradesinin karşı tarafa ulaşmasıyla birlikte iş ilişkisi sona erer. İstifanın işverence kabulü zorunlu değilse de işverence dilekçenin işleme konulmamış olması ve işçinin de işyerinde çalışmaya devam etmesi halinde gerçek bir istifadan söz edilemez. Bununla birlikte istifaya rağmen tarafların belirli bir süre daha çalışma yönünde iradelerinin birleşmesi halinde, kararlaştırılan sürenin sonunda iş sözleşmesinin ikale yoluyla sona erdiği kabul edilmelidir.
Şarta bağlı istifa ise kural olarak geçerli değildir. Uygulamada en çok karşılaşılan şekliyle, işçinin ihbar ve kıdem tazminatı haklarının ödenmesi şartıyla ayrılma talebi istifa olarak değil, ikale (bozma sözleşmesi) yapma yönünde bir icap olarak değerlendirilmelidir.
İşçinin istifa dilekçesindeki iradesinin fesada uğratılması da sıkça karşılaşılan bir durumdur. İşverenin tazminatların derhal ödeneceği sözünü vermek ve benzeri baskılarla işçiden yazılı istifa dilekçesi vermesini talep etmesi ve işçinin buna uyması halinde, gerçek bir istifa iradesinden söz edilemez. Bu halde feshin işverence gerçekleştirildiği kabul edilmelidir.
İşverenin baskı uygulaması sonucu düzenlenen istifa dilekçesine değer verilemez. Dairemizce bu gibi hallerde feshin işverence gerçekleştirildiği, bununla birlikte işveren feshinin haklı olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmektedir (Yargıtay 9.HD. 3.7.2007 gün 2007/14407 E, 2007/21552 K.).
İşçinin haklı nedenle derhal fesih nedenleri mevcut olduğu ve buna uygun biçimde bir fesih yoluna gideceği sırada, iradesi fesada uğratılarak işverence istifa dilekçesi alınması durumunda da istifaya geçerlilik tanınması doğru olmaz. Bu durumda işçinin haklı olarak sözleşmeyi feshettiği sonucuna varılmalıdır.
İstifa belgesine dayanılmakla birlikte, işçiye ihbar ve kıdem tazminatlarının ödenmiş olması, Türkiye İş Kurumuna yapılan bildirimde işveren feshinden söz edilmesi gibi çelişkili durumlarda, her bir somut olay yönünden bu çelişkinin istifanın geçerliliğine etkisinin değerlendirilmesi gerekir.
İstifa belgesindeki ifadenin genel bir içerik taşıması durumunda, işçinin dava dilekçesinde somut sebepleri belirtmesinde hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır. Bu halde de istifanın ardındaki gerçek durum araştırılmalıdır.
İş sözleşmesinin istifa ile sona ermesi halinde, işçinin iş güvencesi hükümlerinden yararlanması mümkün olmadığı gibi, ihbar ve kıdem tazminatlarına da hak kazanamaz. İstifa durumunda işçinin işverene ihbar tazminatı ödemesi yükümü ortaya çıkabileceğinden, istifa türündeki belgelerin titizlikle ele alınması gerekir. İmzaya itiraz ya da metin kısmına ilaveler yapıldığı itirazı mutlak olarak teknik yönden incelenmelidir.
Eldeki davada davacının davalı iş yerindeki hizmet süresinin 06/04/2015-03/11/2021 tarihleri arasında 6 yıl 6 ay 28 gün olduğu görülmüştür. Davacının işten çıkış kodunun 24 ( çalışan tarafından sağlık tarafından feshi ) olarak bildirildiği görülmüştür. Aynı iş yerinde çalışmayan ancak davacıyla aynı evde yaşayıp pantemi nedeniyle evden çalışma sürdüren davacı tanığı Ö. A. mahkememizce alınan beyanında davacının amiri tarafından yıpratıldığını ve istifa dilekçesi yazmaya yönlendirildiğine bizzat şahit olduğu, davacının müşteri hizmetleri görüşmesi yaparken müşterinin kendisine hakaret etmesi üzerine görüşmeyi sonlandırması üzerine davacıyı zorla müşteriyi tekrar arattırılıp özür dilettirildiğine şahit olduğu anlaşılmıştır. Davacının davalı iş yerinde 6 yılı aşkın kıdemi ve istifa dilekçesi sonrasında davacıya kıdem tazminatı ödemelerinin yapıldığı ve olayın oluş şeklinde davacı tanığının beyanlarının davacı iddialarıyla tutarlı olduğu gözetildiğinde söz konusu dilekçenin istifa olmayıp işçinin haklarının ödenmesi amacıyla üstün konumda olan işverenin talebi doğrultusunda yapılmış olduğu böylelikle iradesinin fesada uğratılarak istifa dilekçesi yazdırıldığı kanaatine ulaşılmış , davacının asıl amacının ikale yapma yönünde bir icap olarak değerlendirilmiştir. Neticeten açıklanan nedenlerle istifa dilekçesine hukuki değer atfedilmeyerek davacının işe iadesine karar verilmiştir.
Yine Yargıtay 9. HD. 2013/16048 ve 2014/9929 Karar nolu yerleşik içtihadı da dikkate alınarak davacının 6 yılı aşkın süredir söz konusu işyerinde çalıştığı dikkate alınarak işe başlatılmama tazminatı belirlenmiş olup aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle,

“1-Davacı tarafından davalı aleyhine açılan DAVANIN KABULÜ ile;
2-Davalı işverence yapılan feshin geçersizliğine ve davacının İŞE İADESİNE,
3-Davacının yasal on günlük süresi içinde işe başlamak için işverene başvurması hâlinde kararın kesinleşmesine kadar ödenmesi gereken boşta geçen süreye ait en çok 4 aylık ücret ve diğer hakların brüt 24.640,28.-TL olarak davalıdan alınarak davacıya ödenmesi gerektiğinin tespitine, davacının işe başlatılması hâlinde varsa ödenen ihbar ve kıdem tazminatının bu alacaktan mahsubuna, yasal kesintilerin ödeme sırasında dikkate alınmasına,
4- Davacının yasal süre içerisinde başvurusuna rağmen işverence başvuru tarihinden itibaren bir ay içinde işe başlatılmaması hâlinde, ödenmesi gereken işe başlatmama tazminatının davacının kıdemi ve fesih sebebi göz önüne alınarak takdiren5 aylık brüt ücreti tutarı karşılığı üzerinden hesaplanan brüt 22.273,35.-TL olduğunun tespitine, yasal kesintilerin ödeme sırasında dikkate alınmasına,” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 4857 sayılı iş kanunu m. 20 kapsamında fesih bildiriminden itibaren 1 ay içinde işe iade nedeniyle dava şartı arabuluculuk yoluna başvuru ardından 2 haftalık süre içerisinde iş mahkemesinde dava açılması yasal bir zorunluluk olduğunu, bu süreye uyulmadığından davanın esasına girilmeksizin işbu hak düşürücü süre nedeniyle usul yönünden davanın reddine karar verilmesini gerektiğini, davacının davasını somutlaştırma yükümlülüğünü yerine getirmediğini, mahkemenin savunma haklarını kısıtlanmasına neden olacak şekilde hüküm kurmuş olduğunu beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE:
HMK’nun 355. maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık halleri dışında taraflarca ileriye sürülmemiş sebepler inceleme konusu yapılamayacağından davalı vekilinin istinaf başvuru dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Dava, feshin geçersizliği ile işe iade ve buna bağlı mali haklara ilişkindir.
Taraflar arasında, davacının iş akdinin feshinde iradesinin sakatlanıp sakatlanmadığı hususu uyuşmazlık konusudur.
HMK’nun 356/1. maddesi gereğince yapılan tetkiklerde, incelemenin duruşmalı yapılmasını gerektiren eksik bir husus görülmediğinden, istinaf incelemesi duruşmasız olarak yapılmıştır.
Davalı vekilinin istinaf başvurusu yönünden yapılan inceleme neticesinde, dosya kapsamında yazılı bir fesih bildiriminin bulunmadığı, davacı tarafından davalı işverene sunulan 03/11/2021 tarihli dilekçede, İş Kanunu’nun 24. maddesi gereğince 03/11/2021 tarihi itibarıyla istifasının kabulünü ve kıdem tazminatının ödenerek ayrılış işleminin yapılmasını talep ettiği, davacının işten çıkış kodunun 24 kod-“İşçi tarafından sağlık nedeni ile fesih” olarak SGK’ya bildirildiği, davacı tarafça, davacının iş sözleşmesinin davalı işverence 03.11.2021 tarihinde davacıya baskı yapılarak yazılı istifa dilekçesi ve ibraname imzalatılmak suretiyle sona erdirildiğinin iddia edildiği, dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davacının iradesinin baskı altına alınarak söz konusu istifa dilekçesi ve ibranamenin imzalatıldığının davacı tarafından ispatlanamadığı, başka bir anlatımla, davacının irade fesadı halini ispat edemediği, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 24. maddesinde, işçinin haklı nedenle derhal fesih hakkının düzenlendiği, davacı tarafından kendi el yazısı ile düzenlenerek imzalanan 03/11/2021 tarihli dilekçenin içeriğinde, davacının, İş Kanunu’nun 24. maddesi uyarınca haklı sebeple iş akdini feshettiğini bildirdiği, davacının kendi el yazısı ile imzaladığı istifa dilekçesinin sahte olduğuna, içeriğine, dilekçede bulunan davacıya ait imzaya yönelik davacı tarafça herhangi bir itirazda da bulunulmadığı, dinlenen davacı tanığının davacı ile aynı evde yaşadıklarını ve uzaktan çalışma nedeniyle olaylara şahit olduğunu, davacının yıprandığını amiri ile paylaştığını, amirinin de “desteklenmediğini düşünüyorsan ayrıl” dediğine bizzat şahit olduğunu, davalı tarafın yönlendirmesiyle yazılan dilekçenin davacı tarafından imzalandığını beyan ettiği, söz konusu tanığının beyanlarının soyut ve dayanaksız olduğu, davacı ile aynı iş yerinde çalışan bir işçi olmadığı, bu beyanların davacının iradesinin fesada uğratıldığına yeterli nitelikte delil olarak değerlendirilemeyeceği, kendi isteği ile iş sözleşmesini fesheden davacının feshin geçersizliği ve işe iade isteminde bulunamayacağı, bu nedenle İlk Derece Mahkemesi tarafından, davanın reddi yerine, davacının davalı iş yerinde 6 yılı aşkın kıdemi, istifa dilekçesi sonrasında davacıya kıdem tazminatı ödemelerinin yapılması, davacı tanığının beyanlarının davacı iddialarıyla tutarlı olması, dilekçenin istifa olmayıp işçinin haklarının ödenmesi amacıyla üstün konumda olan işverenin talebi doğrultusunda yapılmış olması, davacının asıl amacının ikale yapma yönünde bir icap olması gerekçeleriyle davanın kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu anlaşılmakla, açıklanan yönlerden davalı vekilinin istinaf sebepleri yerinde bulunmuştur.
Bu açıklamalar kapsamında, davalı vekilinin, istinaf başvurusu yerinde görülmekle, 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b.2 maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden hüküm tesis edilmesine karar verilmiş ve aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b.2 maddesi uyarınca, İlk Derece Mahkemesi kararının KALDIRILMASINA;
2-6100 sayılı HMK’nun 353/1-b.2 maddesi gereğince davanın esası hakkında yeniden karar verilerek;
a)Davanın REDDİNE,
b)Alınması gereken 427,60 TL karar ve ilam harcından, davacı tarafından yatırılan 59,30 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye kalan 368,30 TL harcın davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına,

c)Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T. uyarınca hesaplanan 30.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
ç)Davacı tarafından yapılan tebligat/ müzekkere/ bilirkişi gideri olmak üzere toplam 351,10 TL yargılama giderinin, kendi üzerinde bırakılmasına,
d)Davalı tarafından yapılan tebligat/ müzekkere/ bilirkişi gideri olmak üzere toplam 1.400,00 TL yargılama giderinin, davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
e)7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 3/16. maddesi uyarınca, arabuluculuk faaliyeti sırasında Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 680,00 TL arabulucu ücretinin davacıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına,
f)Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının HMK’nun 333. maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,
3-Davalı tarafından yatırılan istinaf karar harcının, talebi halinde iadesine,
4-İstinaf incelemesi yönünden, duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Kararın taraflara tebliği işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
6-Gerekli işlemlerin yapılması için dosyanın İlk Derece Mahkemesi’ne gönderilmesine,
Dair, tarafların yokluğunda, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/1-(a). maddesi ile 4857 sayılı İş Kanunu’nun 20/3. maddesi uyarınca KESİN olmak üzere, oybirliğiyle karar verildi. 17/10/2024