İlgili Kanun / Madde
5510 S.SSGSK /86
T.C
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No. 2019/(21)10-532
Karar No. 2022/853
Tarihi: 07.06.2022
lHİZMET TESPİTİ
lHİZMET TESPİTİ DAVALARINDA HİZMETİN BELİRLENMESİNDE İZLENECEK YÖNTEM
ÖZETİ: Sigortalılık başlangıç tarihi ve hizmet tespitine yönelik davaların kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi icap ettiği Yargıtayın yerleşmiş içtihadı gereği olduğundan kamu düzenini ilgilendiren hizmet tespiti davalarında, hâkimin özel bir duyarlılık göstererek delilleri kendiliğinden toplaması ve sonucuna göre karar vermesi gerekir. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı bu davalarda ispat yükü, bir tarafa yüklenemez.
Hizmet tespiti davalarının amacı, hizmetlerin karşılığı olan sosyal güvenlik haklarının korunması olduğundan tespiti istenen dönemde kişinin sigortalı niteliği taşıyıp taşımadığı ile yapılan işin Kanun kapsamına girip girmediği araştırılmalıdır. Çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu ancak bu koşullar varsa inceleme konusu yapılabilecektir.
Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabileceğinden bu davalarda işyerinde tutulması gerekli dosyalar ile Kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespiti istenen dönemde işyerinin yönetici ve görevlileri, işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde, tarafları veya işyerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar zabıta marifetiyle araştırılarak saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı, çalışmanın konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında beyanları alınarak, tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli, beyanları diğer yan delillerle desteklenmelidir.
Bu amaçla tanıkların hizmet tespiti istenen tarihte işyeri veya komşu işyeri sigortalısı ya da işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, Kurumdan, bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi işyerinden yapılmış olduğu da sorularak, elde edilen bilgilerin ifadelerde belirtilen olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli, işyerinin kapsam, kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmelidir.
Diğer taraftan bu davalarda, işverenin çalışma olgusunu kabulü ya da reddinin tek başına hukukî bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır.
Taraflar arasındaki “Hizmet tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Saray (Tekirdağ) Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi sıfatıyla) verilen davalı şirket yönünden davanın reddine, davalı Belediye yönünden davanın kabulüne ilişkin karar davalı Saray Belediye Başkanlığı ve fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı Saray Belediye Başkanlığı ve fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 16.10.2012-29.03.2014 tarihleri arasında Büyükyoncalı Belediyesinde alt işverenler değişmesine rağmen kesintisiz çalıştığını, 31.12.2012-05.01.2013 tarihleri arasındaki çalışmasına ilişkin sigorta primlerinin ödenmediğini, işçilik alacaklarının tahsili istemiyle açılan davada mahkemece hizmet tespiti davası açması için kendilerine süre verildiğini ileri sürerek 16.10.2012- 29.03.2014 tarihleri arasında Kuruma bildirilmeyen ve prim ödenmeyen hizmetlerinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
Davalı Saray Belediye Başkanlığı vekili cevap dilekçesinde; açılan davayı kabul etmediklerini, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 67. maddesinde Belediyenin asıl işlerinden olan temizlik ve çöp toplama işlerini üçüncü kişilere gördürme olanağı tanındığını, deliller arasında yer alan hizmet alım sözleşmeleri ve şartnameler incelendiğinde sözleşmeye konu işin görülmesi ile ilgili olarak tüm personelin, araç ve gereçlerin yüklenici tarafından temin edildiğini, hizmetin bir bütün olarak diğer davalıdan alındığını, sözleşmeden anlaşılacağı üzere yönetim hakkının yükleniciye ait olduğunu, ayrıca 16.10.2012-29.03.2014 tarihleri arasındaki hizmetlerin tespitinin talep edilmesine rağmen bu döneme ilişkin hizmetlerin Kuruma bildirilmiş olması sebebiyle tespit isteminde hukukî yarar bulunmadığını belirterek davanın öncelikle taraf sıfatı yokluğundan, aksi takdirde esastan reddini savunmuştur.
Davalı Eray Temizlik Hiz. Tur. İnş. Mak. Taah. San. Tic. Ltd. Şti. cevap dilekçesi sunmamıştır.
Fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu (Kurum/SGK) vekili; davacının davalı işyerinde 16.10.2012 ile 29.03.2014 tarihleri arasında kesintisiz olarak çalıştığını iddia etmesine rağmen Kurum kayıtları incelendiğinde davacının iddialarının yerinde olmayıp çalıştığı sürelerin bildirildiğini, hizmet tespitine yönelik davaların kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle özel bir duyarlılıkla yürütülüp karara bağlanması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
Saray (Tekirdağ) Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 25.01.2016 tarihli ve 2015/137 E., 2016/59 K. sayılı kararı ile; davacının 6360 sayılı Kanun gereği kapatılan Büyükyoncalı Belediyesinin devredildiği davalı Saray Belediyesine ait işyerinde Belediyenin işlerinde farklı alt işverenlerin işçisi olarak davalı Eray Temizlik Hizmetleri Limited Şirketine bağlı olarak ise 31.12.2012 tarihine kadar çalıştığı, 05.01.2013 tarihinden itibaren farklı bir alt işveren işçisi olarak sigortalı hizmetlerinin bildirildiği, davacının sigorta hizmetlerinin bildirilmediği 31.12.2012-05.01.2013 tarihleri arasında ise önceki ihalenin bitmiş olmasına ve bir sonraki alt işverenin işe başlamamasına rağmen davacının kapatılan Büyükyoncalı Belediyesi tarafından kendi işlerinde kesintisiz çalıştırılmaya devam ettirildiği, alt işveren-asıl işveren ilişkisinin bulunmadığı bu dönemde Eray Temizlik Hizmetleri Limited Şirketine husumet yöneltilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle davalı Eray Temizlik Hiz. Tur. İnş. Mak. Taah. San. Tic. Ltd. Şti. yönünden davanın reddine, davalı Saray Belediye Başkanlığı yönünden davanın kabulüne, davacının kapatılan Büyükyoncalı Belediye Başkanlığı (6360 sayılı Kanun gereği Saray Belediye Başkanlığı) nezdinde 31.12.2012-05.01.2013 tarihleri arası günlük 32,62TL ücretle çalıştığının tespitine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Bozma Kararı:
Saray (Tekirdağ) Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı Saray Belediye Başkanlığı ve fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 20.02.2018 tarihli ve 2016/12221 E., 2018/1513 K. sayılı kararı ile; “..Dava, davacının 16.10.2012-29.03.2014 tarihleri arasında davalı Belediyede geçen ve davalı Kuruma bildirilmeyen sigortalı çalışmalarının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, Davanın davalı Eray Temizlik Hiz. Tur. İnş. Mak. Taah. San. Tic. Ltd. Şti yönünden reddine; davanın davalı Saray Belediye Başkanlığı yönünden kabulüne, davacının kapatılan Büyükyoncalı Belediye Başkanlığı (6360 Sayılı Kanun gereği Saray Belediye Başkanlığı) nezdinde 31/12/2012-05/01/2013 tarihleri arası günlük 32,62 TL ücretle çalıştığının tespitine karar verilmiş ise de bu sonuca eksik araştırma ve inceleme ile gidilmiştir.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa'nın 79/10. ve 5510 sayılı Yasa'nın 86/9. maddeleri bu tip hizmet tespiti davaları için özel bir ispat yöntemi öngörmemiş ise de, davanın niteliği kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerektiği Yargıtay'ın ve giderek Dairemizin yerleşmiş içtihadı gereğidir.
Öte yandan; davacının çalışmalarının geçtiğini ileri sürdüğü işyeri bir kamu kuruluşudur. Bu nedenle, davalı işyerinde resmi kayıtlara dayanılması ve ücretin yazılı belge ile ödenmesi esastır. Kuruma hizmet bildirilmeyen dönemlerdeki ücret belgeleri ve bu dönemde davacıya ücret ödenip ödenmediği, ödeme yapılmışsa kim tarafından ödendiğinin araştırılması gerekir.
Somut olayda ; tespitine karar verilen sürelerde davacının fiilen çalışıp çalışmadığı ve çalışmış ise işverinin kim olduğu hususları her türlü şüpheden uzak bir şekilde ortaya konulmadan eksik araştırma ve inceleme ile sonuca gidilmesi isabetsiz olmuştur.
Yapılacak iş, davacının ihtilaflı dönemde çalışması bildirilen işyerlerinin tescil dosyalarını davalı kurumdan istemek, öncelikle davalı Belediye Başkanlığı ile davacı adına bildirim yapılan ilgili işyerleri arasında bir alt-üst işveren ilişkisinin bulunup bulunmadığını belirleyebilmek için taraflar arasında imzalanan ihale sözleşmelerini getirmek, davalı Belediye Başkanlığı ile hangi tarih aralığında hangi işyerleri ile ihale sözleşmesinin yapıldığını tespit etmek, davacının Kurum'a bildirilmeyen hizmetlerinin sözleşme arası dönemler mi olduğu yoksa dava dışı işyerleri tarafından Kurum'a eksik bildirim mi yapıldığı hususu üzerinde durarak eğer ihale süresince veya dava dışı işyerlerinin Kanun kapsamında olduğu veya kapsama alınabilecek nitelikte ve faal olduğu ancak hizmetin bildirilmediği kesintili dönem içerisinde eksik bildirim var ise dava dışı şirketlere husumet yöneltmesi için davacıya mehil vermek, dahil edilen dava dışı işyerlerinin göstereceği bütün delilleri toplamak, ilgili işyerlerine ait hizmet tespiti istemine ilişkin olan ihtilaf konusu dönemler için işyerlerinin bordrolu tanıklarını re'sen tespit ederek duruşmalarda dinlemek, hizmet alımlarının ve ilgili işyerlerinin faaliyetlerinin olmadığı davalı Belediye Başkanlığı'ndan talep edilebilecek olan hizmet tespiti istemine ilişkin olan ihtilaf konusu dönemler için ise Belediye Başkanlığı'nın şef, amir, müdür, muhasebe çalışanı gibi yetkili kişilerini re'sen tespit ederek duruşmalarda dinlemek, davacının Mahkemece hizmet tespitine karar verilen dönemde ücretini ne şekilde aldığını araştırmak, bu konuda davacının beyanını almak, ücretini nasıl aldığını, kim tarafından nasıl ödendiğini sormak, gerek Belediye Başkanlığı'ndan gerek ilgili işyerlerinden ücret bordroları, puantaj kayıtları ve bulunması halinde davacının işyeri şahsi sicil dosyasını getirmek, davalı Belediye Başkanlığı nezdinde davacı sigortalının çalışmalarına ilişkin herhangi bir kayıt içeren belgelerin bulunmamasının haklı ve izah edilebilir bir nedene dayanması halinde dinlenen tanık beyanlarına itibar etmek ve sonucuna göre çalışmanın gerçek ve fiili çalışmaya dayandığı her türlü şüpheden uzak bir biçimde açıkça ortaya konulduktan sonra karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalı Kurum ve davalı Saray Belediye Başkanlığı vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararı:
Saray (Tekirdağ) Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 03.10.2018 tarihli ve 2018/247 E., 2018/960 K. sayılı kararı ile; davacının 31.12.2012 tarihinden önce ve 05.01.2013 tarihinden sonra davalı Belediyede alt işveren işçisi olarak çalıştığı, anılan tarihler arasında da kesintisiz bir şekilde davalı Belediyede çalışmaya devam ettiğinin tüm tanıklar tarafından doğrulandığı, Belediyenin temizlik işlerini başka şirketlere ihale ile verdiği dikkate alındığında 31.12.2012-05.01.2013 tarihleri arasındaki kısa sürede Belediyenin temizlik işlerinin başka bir şirkete ihale edilmesinin veya bu süre boyunca Belediyenin temizlik işlerinin durmasının da hayatın olağan akışına aykırı olacağı, aynı tarihlerdeki çalışmaların tespitine yönelik açılan davalarda aynı yönde verilen kararların Yargıtay 10. Hukuk Dairesince onandığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
Direnme kararı süresi içinde davalı Saray Belediye Başkanlığı ve fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; hizmet tespiti istemine ilişkin eldeki davada mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) geçici 7. maddesinin 1. fıkrasında; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun’un Geçici 20'inci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” yönünde düzenleme bulunmaktadır.
Bu durumda 01.10.2008 tarihinden önceki döneme ilişkin hizmet tespiti uyuşmazlıklarında 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu (506 sayılı Kanun); bu tarihten sonraki dönem bakımından ise 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekmekte olup uyuşmazlık konusu dönem dikkate alındığında davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Kanun hükümleridir.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki 5510 sayılı Kanun’un 4. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları başlıca üç başlık altında toplanmaktadır.
Bunlar:
i. Çalışma ilişkisinin kural olarak hizmet sözleşmesine dayanması,
ii. İşin işverene ait işyerinde ya da işyerinden sayılan yerlerde iş organizasyonu içerisinde yapılması,
iii. Çalışanın 5510 sayılı Kanun’un 6. maddesinde belirtilen istisnalardan olmaması şeklinde sıralanabilir. Sigortalı olabilmek için bu koşulların bir arada bulunması zorunludur.
Dolayısıyla sigortalı olarak çalışabilmenin temel koşulu, hizmet sözleşmesine dayalı çalışmanın bulunmasıdır. Bu anlamda bir sözleşme, hizmet sözleşmesi olarak kabul edilmediğinde sigortalılıktan söz edilmesi de mümkün olmayacaktır.
İşçi ve sigortalı kavramlarının tanımında hizmet sözleşmesinden hareket edilmekteyse de 4857 sayılı İş Kanunu (4857 sayılı Kanun) ile yürürlükten kaldırılan 1475 sayılı İş Kanunu’nda ve mülga 506 sayılı Kanun’da bu sözleşmenin tanımına ilişkin bir hükme yer verilmemiştir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8. maddesinde, “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir.” tanımlaması yapılmıştır. Belirtmek gerekirse, 4857 sayılı İş Kanunu’nda “Hizmet akdi” sözcüğü terk edilmiş, yerine “İş sözleşmesi” ifadesi kullanılmıştır.
Hizmet akdi, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 313. maddesinin 1. fıkrasında ise, “Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımda sadece hizmet ve ücret unsurları belirgin iken, 4857 sayılı Kanun’da daha önce Anayasa Mahkemesi ve öğretinin de kabul ettiği gibi “bağımlılık” unsuruna da yer verilmiştir. 5510 sayılı Kanun’un 3/11. maddesinde ise, hizmet akdinin 22.04.1926 tarihli ve mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda tanımlanan hizmet akdini ve iş mevzuatında tanımlanan iş sözleşmesini veya hizmet akdini ifade edeceği belirtilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, 5510 sayılı Kanun’un atıf yaptığı 818 sayılı Borçlar Kanunu 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (6098 sayılı Kanun) ile yürürlükten kaldırılmıştır. 6098 sayılı Kanun’un 393. maddesinin 1. fıkrasına göre, “Hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle iş görmeyi, işverenin de ona zamana ve yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir”. Bu hâliyle 5510 sayılı Kanun’un 3/11. maddesi uyarınca 818 sayılı Borçlar Kanunu’na yapılan atfın artık 6098 sayılı Kanun’un 393/1. maddesine yapıldığının kabulü gerekecektir.
Sigortalılık niteliğinin kazanılması açısından işveren ile çalıştırılan kişi arasında hizmet sözleşmesinin yapılması tek başına yeterli değildir. Ayrıca işin işverene ait işyerinde ya da işyerinden sayılan yerlerde yapılması gerekmektedir. 5510 sayılı Kanun’un 11. maddesine göre işyeri, sigortalı sayılanların maddi olan veya olmayan unsurlar ile birlikte işlerini yaptıkları yerlerdir. İşyerinde üretilen mal veya verilen hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen işyerine bağlı yerler, dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden veya meslek eğitimi yerleri, avlu ve büro gibi diğer eklentiler ile araçlar da işyerinden sayılır.
Ayrıca 5510 sayılı Kanun'un 4. maddesinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak bu kişilerin aynı Kanunun 6. maddesinde sayılan istisnalar kapsamında bulunmaması gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 5510 sayılı Kanun'un 92. maddesinde yer alan açık hüküm gereğidir.
Ne var ki, sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları öncelikle Kuruma bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi koşullarına da bağlıdır. Anılan bilgi ve belgelerin Kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması hâlinde ise bildirimsiz (kaçak) çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır. Bu durum, prim ve gelir vergisi ödememek için işverenlerce sıklıkla başvurulan bir yoldur. İşte bu noktada, işçinin birtakım yasal haklardan yararlanabilmesi için sigortalı hizmetinin tespitini istemesi gereği ortaya çıkmaktadır.
Somut olayda davanın yasal dayanağını oluşturan 5510 sayılı Kanun’un 86. maddesinin 9. fıkrasında ise “Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
Sigortalı tarafından açılan hizmet tespiti davasında her türlü delille kanıtlanabilen çalışma olgusunun usulünce belirlenmesinden sonra bu çalışmanın sigortalı çalışma olup olmadığı ve çalışılan zaman üzerinde durulmalıdır.
Sosyal güvenlik hukukunun hem kamu hukuku hem de özel hukuk alanında kalan özellikleri dikkate alındığında, özellikle hizmet tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin ağır bastığı görülür. Gerçekten hizmet tespiti davaları, taraflarca hazırlama ilkesi kapsamı dışında olup kendiliğinden araştırma ilkesi söz konusudur.
Sigortalılık başlangıç tarihi ve hizmet tespitine yönelik davaların kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi icap ettiği Yargıtayın yerleşmiş içtihadı gereği olduğundan kamu düzenini ilgilendiren hizmet tespiti davalarında, hâkimin özel bir duyarlılık göstererek delilleri kendiliğinden toplaması ve sonucuna göre karar vermesi gerekir. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı bu davalarda ispat yükü, bir tarafa yüklenemez.
Hizmet tespiti davalarının amacı, hizmetlerin karşılığı olan sosyal güvenlik haklarının korunması olduğundan tespiti istenen dönemde kişinin sigortalı niteliği taşıyıp taşımadığı ile yapılan işin Kanun kapsamına girip girmediği araştırılmalıdır. Çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu ancak bu koşullar varsa inceleme konusu yapılabilecektir.
Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabileceğinden bu davalarda işyerinde tutulması gerekli dosyalar ile Kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespiti istenen dönemde işyerinin yönetici ve görevlileri, işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde, tarafları veya işyerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar zabıta marifetiyle araştırılarak saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı, çalışmanın konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında beyanları alınarak, tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli, beyanları diğer yan delillerle desteklenmelidir.
Bu amaçla tanıkların hizmet tespiti istenen tarihte işyeri veya komşu işyeri sigortalısı ya da işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, Kurumdan, bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi işyerinden yapılmış olduğu da sorularak, elde edilen bilgilerin ifadelerde belirtilen olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli, işyerinin kapsam, kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmelidir.
Diğer taraftan bu davalarda, işverenin çalışma olgusunu kabulü ya da reddinin tek başına hukukî bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır.
Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 27.06.2018 tarihli ve 2016/21-2358 E., 2018/1289 K.; 12.03.2019 tarihli ve 2015/10-1862E., 2019/280 K.; 16.12.2020 tarihli ve 2017/21-2336 E., 2020/1044 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.
Somut olayda davalı şirket tarafından davacı adına 16.10.2012 tarihinde işe giriş bildirgesi, 31.12.2012 tarihinde işten ayrılış bildirgesi verildiği, anılan tarihler arasında hizmetlerinin Kuruma bildirildiği, 05.01.2013-17.01.2013 tarihleri arasında dava dışı Hadid Metal Tem. Hizm. Tic. Ltd. Şti.; 17.01.2013-16.04.2013 tarihleri arasında yine dava dışı Hadid Adi Ortaklığından bildirilen çalışmalarının bulunduğu, Mahkemece komşu işyeri araştırması yapıldığı ve davacı tanığı Büyükyoncalı Belediyesi Fen İşleri Müdürü ile Büyükyoncalı Yeni Mahalle muhtarı ve Merkez Mahallesi muhtarlarının dinlendiği, tanıkların davacının çalışmalarının kesintisiz olduğunu beyan ettikleri, yapılan yargılama sonucu 6360 sayılı Kanun ile kapatılan Büyükyoncalı Belediyesinin temizlik işlerini başka şirketlere ihale ile verdiği, ihaleler arasındaki kısa sürelerde temizlik işlerinin durmayacağı gerekçesiyle davacının 31.12.2012-05.01.2013 tarihleri arasındaki hizmetlerinin tespitine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Davacı ile birlikte aynı tarihlerdeki çalışmalarının Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmediği iddiasıyla başka işçiler tarafından açılan davalarda aynı yönde verilen hizmet tespitine ilişkin kararların Yargıtay 10. Hukuk Dairesi tarafından onandığı görülmüştür.
Bu durumda yukarıda yapılan açıklamalara, somut olaya ilişkin maddi ve hukukî olgulara göre; tanıkların davacının çalışmalarının kesintisiz devam ettiği yönündeki beyanları, anılan kısa sürede Belediyenin temizlik işlerinin durmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, ihaleler arasında oluşan boşlukların ihale işlemlerinden kaynaklanan prosedür gereği olduğu, davalı Belediyeye karşı aynı tarihlerdeki hizmetlerin tespitine yönelik açılan davalarda verilen kararların Yargıtay tarafından onandığı dikkate alındığında davacının uyuşmazlık konusu yapılan ve mahkemece tespitine karar verilen tarihler arasındaki sürede çalıştığının toplanan kanıtlarla ispatlandığı sonucuna varılmıştır.
Hâl böyle olunca usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı Saray Belediye Başkanlığı ve fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 07.06.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.