İlgili Kanun / Madde
506 S.SSK /3, 79
T.C
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No. 2021/10-458
Karar No. 2022/1187
Tarihi: 29.09.2022
lHİZMET TESPİTİ
lKISA VADELİ SİGORTA KOLLARI
lUZUN VADELİ SİGORTA KOLLARI
lEL HALI DOKUMACILIĞI İŞLERİNİN YAŞLILIK SİGORTASI KAPSAMINDA OLMADIĞI EMEKLİLİK İÇİN GEREKLİ PRİM ÖDEME GÜN SAYISINDA DİKKATE ALINMAYACAĞI
ÖZETİ: 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 79. maddesinin 10. fıkrasında ise; "Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır.” düzenlemesi bulunmaktadır.
Mülga 506 sayılı Kanun'un 2. ve 6. maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak bu kimselerin ayrıca aynı Kanun'un 3. maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanun’un 6. maddesinin 1. fıkrasında yer alan açık hüküm gereğidir.
Mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu kısa vadeli sigorta kollarından olan iş kazası ve meslek hastalığı (birlikte), hastalık ve analık sigortalarını ayrı ayrı düzenlemiş, bunların primlerini ayırmışken 5510 sayılı Kanun bu sigorta kollarını “Kısa Vadeli Sigorta Hükümleri” başlığı altında birlikte düzenlemiş bulunmaktadır. Bu sigorta kollarının ortak özellikleri kısa vadede ortaya çıkan risklerden oluşması ve fon biriktirme esasına dayanmamasıdır (Tuncay, A.Can/Ekmekçi, Ömer: Sosyal Güvenlik Hukuku Dersleri, Yenilenmiş 20.Bası, İstanbul 2019, s.387).
Belirtilmelidir ki kısa vadeli sigorta kolları anlık oluşabilecek riskleri kapsamakta, sigortalıları kısa vadede oluşabilecek risklere karşı koruma fonksiyonunu yerine getirmektedir.
Kısa vadeli sigorta kollarından olan iş kazası ve meslek hastalığı sigortası mesleki risk; hastalık ve analık sigortaları ise fizyolojik risk grubunu oluşturmaktadır. Sosyal güvenlik sistemlerinin temel amacı iş kazası, meslek hastalığı, hastalık, analık gibi risklerin ortaya çıkması durumunda bu tür risklerle karşılaşan sigortalılara ekonomik bir güvence sağlamaktır. Bu nedenle SGK, sigortalıların bu riskler karşısındaki kayıplarını önlemek ve olumsuzluklarını gidermek için çeşitli maddi yardımlar ve haklar sağlamaktadır.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun ilk hâlinde "el halıcılığı dokuma işlerinde çalışanlar" hakkında özel bir düzenleme bulunmamakta iken 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 20.06.1987 tarihli ve 3395 sayılı Kanun'un 1. maddesi ile 506 sayılı Kanun’un “Sigortalı sayılmayanlar başlıklı” 3. maddesinin II numaralı fıkrasına (D) bendi eklenmiş olup buna göre;
"D) El halıcılığı dokuma işlerinde çalışanlar hakkında yalnız iş kazaları ile meslek hastalıkları, analık ve hastalık sigorta kolları uygulanır. Ancak bunlar istekleri halinde malullük, yaşlılık ve ölüm sigorta kollan bakımından 85 inci madde hükmüne göre isteğe bağlı sigortalı olabilirler".
Söz konusu hüküm 06.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4958 sayılı Kanun'un 57. maddesiyle yürürlükten kaldırılmış olup yürürlükten kaldırmaya yönelik yasama işleminin geriye yürütüleceğine ilişkin herhangi bir yasal düzenleme de bulunmamaktadır.
Şu durumda 09.07.1987–05.08.2003 (dahil) dönemi bakımından 506 sayılı Kanun’un 3. maddesinin II numaralı fıkrasının (D) bendinde belirtilen el halıcılığı dokuma işlerinde geçen hizmetin uzun vadeli sigorta kollarına tabi zorunlu sigortalılık olarak değerlendirilemeyeceği belirgindir.
Taraflar arasındaki “Hizmet Tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kocaeli 1. İş Mahkemesinin davanın kısmen kabulüne ilişkin kararına yönelik davacı ve fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekillerinin istinaf başvurusu üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 34. Hukuk Dairesi tarafından verilen fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne dair karar fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 1979 yılından 30.06.1992 tarihine kadar kesintisiz çalıştığını, işe giriş bildirgesinin Kuruma 01.04.1981 tarihinde verildiğini ileri sürerek 01.04.1981-30.06.1992 tarihleri arasında davalı işyerinde kesintisiz çalıştığının tespitini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
Davalı Duruder Halıcılık San. ve Tic. A.Ş.’ye 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 35. maddesine göre tebligat yapılmış olup davaya cevap verilmemiştir.
Fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesinde; halı imalatı faaliyetinde bulunan davalı şirketin 01.03.1980-30.04.1994 tarihleri arasında Kanun kapsamında olduğunu, hizmet döküm cetveline göre davacının 1981/2 ilâ 16.04.1985 tarihleri arasında davalı işyerinde çalıştığını, davanın kamu düzenini ilgilendiren nitelikte olduğunu, çalışma olgusunun re’sen araştırılması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
Kocaeli 1. İş Mahkemesinin 09.05.2017 tarihli ve 2016/149 E., 2017/147 K. sayılı kararı ile; davacının işi öğrenip usta olduktan sonra davalı işveren tarafından bordroların Kuruma verilmeye başlanıldığı, üretime yönelik usta olarak kesintisiz haftanın altı günü çalıştığı anlaşıldığından 01.04.1981-08.07.1987 tarihleri arasında eksik bildirilen hizmetinin 1555 gün olduğu, 09.07.1987-30.06.1992 tarihleri arasındaki çalışma dönemi bakımından ise iddia ve tanık beyanlarına göre davacının davalı işyerinde el halıcılığı dokuma işi yaptığı, davacının davalıya ait işyerinde hizmet akdine dayalı olarak kesintisiz ayda 30 gün çalıştığı anlaşılmış ise de bu dönem bakımından Yargıtay 10. ve 21. Hukuk Daireleri arasında kısmen görüş farklılığı bulunmakla birlikte 506 sayılı Kanun'un 3.maddesinin II numaralı fıkrasına 20.06.1987 tarihli ve 3395 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle eklenen (D) bendindeki hükmün istisna getirmeyen bağlayıcı ve yasaklayıcı nitelikte olması, bu bendi yürürlükten kaldıran 29.07.2003 tarihli ve 4958 sayılı Kanun'un 57. maddesinde ve 5510 sayılı Kanunda kanunların geriye yürüyeceğine ilişkin düzenleme bulunmaması karşısında yasal sorumluluğunu dönemindeki mevzuata göre yerine getiren davalı işverene yeni sorumluluklar yüklenemeyeceği gerekçesiyle davacının 01.04.1981-08.07.1987 tarihleri arasında davalı işyerinde uzun vadeli sigorta kollarına tabi olarak çalıştığının ve bu tarihler arasında eksik bildirilen 1555 gün olduğunun tespitine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
Kocaeli 1. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 34. Hukuk Dairesinin 21.02.2019 tarihli ve 2018/2060 E., 2019/375 K. sayılı kararı ile; davalı işyerinin 01.03.1980 tarihinde 506 sayılı Kanun kapsamına alındığı, 02.02.1965 doğumlu davacının davalı işverene ait işyerinde hizmet akdine tabi olarak el halıcılığı dokuma işinde çalıştığı, davalı işveren tarafından işe giriş bildirgesinin Kuruma verildiği ve 1981 ilâ 1985 yılları arasında kısmi bildirimler yapıldığı, bordro tanıklarının davacının uyuşmazlık konusu dönemde davalı işyerinde hizmet akdi ile uzun vadeli sigorta kollarına tabi olarak çalıştığını beyan ettikleri, öte yandan bordro tanıklarından Mümine Yıldız ve Hanım Çakır’ın davalı işveren aleyhine açtıkları hizmet tespiti davalarında verilen kabul kararlarının Yargıtay tarafından onandığı, bu itibarla ilk derece mahkemesince verilen kısmen kabul kararının hatalı olduğu gerekçesiyle fer’î müdahil Kurum vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararı kaldırılarak esas hakkında yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulü ile davacının 01.04.1981-30.06.1992 tarihleri arasında davalı işyerinde uzun vadeli sigorta kollarına tabi olarak çalıştığının ve bu tarihler arasında eksik bildirilen hizmetinin 3347 gün olduğunun tespitine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 34. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 09.03.2020 tarihli ve 2019/3231 E., 2020/2100 K. sayılı kararı ile; “…Davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanunun 3. maddesinin II numaralı fıkrasına, 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanunun 1. maddesiyle eklenen (D) bendinde “El halıcılığı dokuma işlerinde çalışanlar hakkında yalnız iş kazaları ile meslek hastalıkları, analık ve hastalık sigorta kolları uygulanır. Ancak bunlar istekleri halinde malullük, yaşlılık ve ölüm sigorta kolları bakımından 85 inci madde hükmüne göre isteğe bağlı sigortalı olabilirler.” düzenlemesine yer verilmiş, sonrasında 06.08.2003 günü yürürlüğe giren 4958 sayılı Kanunun 57. maddesiyle söz konusu bent ilga edilmiş olup yürürlükten kaldırmaya yönelik yasama işleminin geriye yürütüleceğine ilişkin herhangi bir yasal düzenleme bulunmadığından, şu durumda 09.07.1987 – 05.08.2003 (dahil) dönemi bakımından bentte yazılı nitelikteki hizmetin 506 sayılı Kanun hükümleri gereğince uzun vadeli sigorta kollarına tabi zorunlu sigortalılık olarak değerlendirilemeyeceği belirgindir.
Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığında dava irdelendiğinde, uyuşmazlık konusu dönemde davacının, işverene bağlı olarak yerine getirdiği faaliyetin “el halıcılığı dokuma işi” niteliğinde olup olmadığı belirlendikten sonra, yapılan işin el halıcılığı kapsamında olduğunun anlaşılması halinde ilk derece mahkemesinin kabulünün isabetli olduğu belirgindir. Bölge Adliye Mahkemesince, yapılan işin el halıcılığı dokuma kapsamında olup olmadığı belirlenerek sonuca göre az yukarıda açıklanan Kanun Maddelerine göre karar verilmesi gerekirken tüm talebin kabulü usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
O hâlde, Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 34. Hukuk Dairesi’nin hükmü bozulmalıdır.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 34. Hukuk Dairesinin 07.07.2020 tarihli ve 2020/740 E., 2020/760 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ilaveten davalı işveren tarafından davacının 01.03.1980 tarihinde işe başladığına dair işe giriş bildirgesinin Kuruma verildiği, işe giriş bildirgesinde belirtilen sicil numarasının hâlen davalı işverene ait olduğu, 1981 ilâ 1985 yılları arasında kısmi bildirimler yapıldığı, tanıkların davacının fiili çalışma olgusunu doğruladıkları, Kurumun 506 sayılı Kanun'un 3.maddesinin II numaralı fıkrasına, 20.06.1987 tarihli 3395 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle eklenen (D) bendinin 29.07.2003 tarihli 4958 sayılı Kanun'un 57. maddesiyle yürürlükten kaldırılması dikkate alarak işlem yapması gerekirken davacıyı sosyal güvenlik hakkından mahrum bırakmasının Anayasaya, İnsan Hakları Bildirgesine ve Ekonomik Sosyal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmeye aykırı olduğu, davacı ile benzer şartlarda çalışan sigortalıların açtıkları hizmet tespiti davalarında verilen kabul kararlarının Yargıtayca bir kısmının onanmasının bir kısmının ise bozulmasının hukukî güvenlik ilkesine uygun olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
Direnme kararı süresi içinde fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının 01.04.1981-30.06.1992 tarihleri arasında hizmet tespitini talep ettiği eldeki davada 506 sayılı Kanun'un 3. maddesinin II numaralı fıkrasına 20.06.1987 tarihli ve 3395 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle eklenen ancak 29.07.2003 tarihli ve 4958 sayılı Kanun'un 57. maddesiyle yürürlükten kaldırılan (D) bendi kapsamında işverene bağlı olarak yerine getirdiği faaliyetin sadece kısa vadeli sigorta kollarından yararlanılmasını gerektirir şekilde “el halıcılığı dokuma işi” niteliğinde olup olmadığı araştırılarak yapılan işin el halıcılığı kapsamında olduğunun anlaşılması hâlinde ilk derece mahkemesince hükmedildiği gibi davacının 01.04.1981-08.07.1987 tarihleri arasında davalı işyerinde uzun vadeli sigorta kollarına tabi olarak çalıştığının ve bu tarihler arasında eksik bildirilen 1555 gün hizmeti olduğunun tespitine, fazlaya ilişkin talebin reddine; aksi hâlde elde edilecek sonuca göre karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) geçici 7. maddesinin 1. fıkrasında; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun’un Geçici 20'inci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” yönünde düzenleme bulunmaktadır.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 79. maddesinin 10. fıkrasında ise; "Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır.” düzenlemesi bulunmaktadır.
Mülga 506 sayılı Kanun'un 2. ve 6. maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak bu kimselerin ayrıca aynı Kanun'un 3. maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanun’un 6. maddesinin 1. fıkrasında yer alan açık hüküm gereğidir.
Öte yandan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinde kısa vadeli sigorta kollarının iş kazası ve meslek hastalığı, hastalık ve analık sigortası kollarını; uzun vadeli sigorta kollarının malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortası kollarını ifade ettiği belirtilmiştir.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 506 sayılı Kanun’da olduğu gibi her bir sosyal riski güvence altına alan bir sosyal sigorta sistemi benimsememiş, sosyal tehlikeleri kendi içinde gruplandırarak uzun vadeli sigorta kolu ile kısa vadeli sigorta kolu olmak üzere iki sigorta kolu içinde düzenlemiştir (Güzel, Ali/Okur, Ali Rıza/Caniklioğlu Nurşen; Sosyal Güvenlik Hukuku, Yenilenmiş 18. Bası, İstanbul 2020, s.463).
Mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu kısa vadeli sigorta kollarından olan iş kazası ve meslek hastalığı (birlikte), hastalık ve analık sigortalarını ayrı ayrı düzenlemiş, bunların primlerini ayırmışken 5510 sayılı Kanun bu sigorta kollarını “Kısa Vadeli Sigorta Hükümleri” başlığı altında birlikte düzenlemiş bulunmaktadır. Bu sigorta kollarının ortak özellikleri kısa vadede ortaya çıkan risklerden oluşması ve fon biriktirme esasına dayanmamasıdır (Tuncay, A.Can/Ekmekçi, Ömer: Sosyal Güvenlik Hukuku Dersleri, Yenilenmiş 20.Bası, İstanbul 2019, s.387).
Belirtilmelidir ki kısa vadeli sigorta kolları anlık oluşabilecek riskleri kapsamakta, sigortalıları kısa vadede oluşabilecek risklere karşı koruma fonksiyonunu yerine getirmektedir.
Kısa vadeli sigorta kollarından olan iş kazası ve meslek hastalığı sigortası mesleki risk; hastalık ve analık sigortaları ise fizyolojik risk grubunu oluşturmaktadır. Sosyal güvenlik sistemlerinin temel amacı iş kazası, meslek hastalığı, hastalık, analık gibi risklerin ortaya çıkması durumunda bu tür risklerle karşılaşan sigortalılara ekonomik bir güvence sağlamaktır. Bu nedenle SGK, sigortalıların bu riskler karşısındaki kayıplarını önlemek ve olumsuzluklarını gidermek için çeşitli maddi yardımlar ve haklar sağlamaktadır.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 16. maddesinde iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık sigortasından sağlanan haklar düzenlenmiştir. Bu haklar sigortalıya geçici iş göremezlik süresince günlük geçici iş göremezlik ödeneği verilmesi, sürekli iş göremez durumuna girmiş olan sigortalıya sürekli iş göremezlik geliri bağlanması, iş kazası ve meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine gelir bağlanması, gelir bağlanmış olan kız çocuklarına evlenme ödeneği; ve iş kazası ve meslek hastalığı sonucu ölen sigortalı için ilgili maddede belirtilen yakınlarına cenaze ödeneği verilmesi olarak sıralanmıştır.
Mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nda kısa vade sigorta kolları gibi uzun vade sigorta kolları da tanımlanmamış malûllük, yaşlılık ve ölüm sigorta kolları olarak ayrı ayrı düzenlenmiştir.
Malûllük durumu uzun vadeli sigorta kolu içinde düzenlenen ilk sosyal tehlikedir. Malûllük yaşlılık ve ölüm gibi kalıcı ve sürekli etki yaratır. Bu nedenle bu kapsamda yapılan yardım da süreklilik taşır. Malûl duruma düşmesi nedeniyle çalışamayan ve ücretinden yoksun kalan sigortalıya mahrum kaldığı bu gelir, uzun vadeli sigorta kolundan sağlanır (Güzel/Okur/Caniklioğlu s. 463).
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'na göre uzun vadeli sigorta kolları arasında yer alan yaşlılık sigortası kolu da yine uzun süreli yardım yapan sigorta türü olup sosyal sigortaların kuşkusuz en önemli kollarından birisidir. Bu sigorta kolu ile çalışma gücünü kaybetmiş veya çalışma gücü azalmış sigortalılara yaşamlarını idame ettirmek için sosyal güvence sağlanması amaçlanır.
Uzun vadeli sigorta kolları arasında son düzenlenen ölüm sigortası ise sigortalının ölümü hâlinde geride kalanların başka bir deyişle geçimi sigortalı tarafından sağlanan aile bireylerinin geleceklerini güvence altına almayı amaçlar. Korumanın kapsamı ölenin geride bıraktığı aile bireyleridir. Ancak bunun sosyal sigortalar uygulamasındaki özelliği, sigortalının iş kazası ve meslek hastalığı dışında kalan bir nedenden ötürü ölümü hâlinde geride kalanlarına gelir bağlanması ve bazı yardımlar sağlanmasıdır. Nitekim sigortalının iş kazası ve meslek hastalığı dolayısıyla ölümü hâlinde geride kalanlarına yapılacak yardımlar ve bunların koşulları iş kazaları ve meslek hastalıkları sigortasında düzenlenmiş bulunmaktadır (Tuncay/Ekmekçi; s.546).
Mülga 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun’un “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinde ise hizmet süresinin kurumlara emeklilik keseneği veya malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortası primi ödenmiş süreleri ifade ettiği belirtilmiştir.
Gelinen bu noktada “el halıcılığı dokuma işi” üzerinde durulmalıdır.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun ilk hâlinde "el halıcılığı dokuma işlerinde çalışanlar" hakkında özel bir düzenleme bulunmamakta iken 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 20.06.1987 tarihli ve 3395 sayılı Kanun'un 1. maddesi ile 506 sayılı Kanun’un “Sigortalı sayılmayanlar başlıklı” 3. maddesinin II numaralı fıkrasına (D) bendi eklenmiş olup buna göre;
"D) El halıcılığı dokuma işlerinde çalışanlar hakkında yalnız iş kazaları ile meslek hastalıkları, analık ve hastalık sigorta kolları uygulanır. Ancak bunlar istekleri halinde malullük, yaşlılık ve ölüm sigorta kollan bakımından 85 inci madde hükmüne göre isteğe bağlı sigortalı olabilirler".
Söz konusu hüküm 06.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4958 sayılı Kanun'un 57. maddesiyle yürürlükten kaldırılmış olup yürürlükten kaldırmaya yönelik yasama işleminin geriye yürütüleceğine ilişkin herhangi bir yasal düzenleme de bulunmamaktadır.
Şu durumda 09.07.1987–05.08.2003 (dahil) dönemi bakımından 506 sayılı Kanun’un 3. maddesinin II numaralı fıkrasının (D) bendinde belirtilen el halıcılığı dokuma işlerinde geçen hizmetin uzun vadeli sigorta kollarına tabi zorunlu sigortalılık olarak değerlendirilemeyeceği belirgindir.
Somut olayda davalı işyerinden davacı adına 01.03.1980 tarihli ilk işe giriş bildirgesinin düzenlendiği ve Kurum kayıtlarına intikal ettiği, davalı işveren tarafından 1981 yılında 136 gün; 1982 yılında 183 gün; 1983 yılında 172 gün; 1984 yılında 166 gün; 1985 yılında 46 gün hizmet bildirildiği, 1985 yılı sonrası dönem bakımından davacının isteğe bağlı sigortalılık başvurusunun bulunmadığı, davacı tarafından 01.04.1981-30.06.1992 tarihleri arasında kesintisiz çalışmasına rağmen 1981 ilâ 1985 yılları arasında davalı işverence Kuruma kısmi bildirimler yapıldığı, 1985 yılı sonrasında bildirim yapılmadığı ileri sürülerek eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Öte yandan davalı işverenin halı imalatı mahiyetli işyerinin 01.03.1980 tarihinde Kanun kapsamına alındığı, 30.06.1994 tarihinde ise kapsamdan çıkarıldığı, dinlenen davacı tanıklarının işyerinde halı dokumacılığı işi yaptıklarını beyan ettikleri görülmüştür.
Bu durumda yukarıda yapılan açıklamalara, somut olaya ilişkin maddi ve hukukî olgulara göre; uyuşmazlık konusu 09.07.1987-30.06.1992 tarihleri arasındaki döneminde yürürlükte bulunan 506 sayılı Kanun’un 3. maddesinin II numaralı fıkrasının (D) bendine göre el halıcılığı dokuma işlerinde çalışanların iş kazaları ile meslek hastalıkları, analık ve hastalık sigorta kollarına tabi olacağı, malûllük, yaşlılık, ölüm sigorta kollarının bunlar hakkında uygulanmayacağı gözetilerek davacının davalı işverene bağlı olarak yerine getirdiği faaliyetin “el halıcılığı dokuma işi” niteliğinde olup olmadığı araştırıldıktan sonra yapılan işin el halıcılığı kapsamında olduğunun anlaşılması hâlinde ilk derece mahkemesince hükmedildiği gibi davacının 01.04.1981-08.07.1987 tarihleri arasında davalı işyerinde uzun vadeli sigorta kollarına tabi olarak çalıştığının ve bu tarihler arasında eksik bildirilen 1555 gün hizmetinin olduğunun tespitine, fazlaya ilişkin talebin reddine; aksi hâlde elde edilecek sonuca göre karar verilmelidir.
Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
O hâlde direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/2. maddesi uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 29.09.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.