T.C. YARGITAY
9. Hukuk Dairesi
Esas No. | 2019/6625 | İlgili Kanun/Madde: |
Karar No. | 2019/18225 | 6356 S. STK/18 |
Tarihi: | 16.10.2019 | 6100 S. HMK/114 |
|
|
ÖZETİ 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Dava Şartları”
başlıklı 114. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendinde, davacının dava açmakta hukuki yararının bulunması açıkça dava şartları arasında sayılmıştır. Bir davada hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı her türlü duraksamadan uzaktır. Bu ilkeden hareketle, dava şartı olarak hukuki yararın varlığının mahkemece taraflarca dava dosyasına sunulmuş deliller, olay veya olgular çerçevesinde, kural olarak davanın açıldığı tarihe göre, kendiliğinden ve yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gerekir Dava açmaktaki hukuki yarar; hukuk düzenince kabul edilmiş meşru bir yarar olmalı, bu yarar dava açan hak sahibi ile ilgili olmalı ve dava açıldığı sırada halen mevcut bulunmalıdır. Ayrıca açılacak davanın ortaya çıkacak tehlikeyi bertaraf edecek nitelikte olması gerekir. Bir kimsenin hakkına ulaşmak için mahkeme kararının o an için gerekli olması durumunda hukuki yararın olduğundan söz edilebilir. Bir mahkeme kararına ihtiyaç yoksa hukuki yarardan söz edilemez ilişkinin var olup olmadığı da tespit edilerek sonucuna göre eda hükmü kurulacak olması nedeniyle eda davası açılması mümkün olan hallerde tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığı kabul edilmektedir.
|
DAVA: Davacı, davalı tarafça yapılan aidat kesintilerinin isim listeleri ile aidat kesintisine esas aylık
kazançları gösteren listenin verilmesi ve bu yükümlülüğünün tespitine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, davanın dava şartı yokluğu nedeniyle HMK.114/1-h, 115 maddeleri gereğince
usulden reddine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı davacı avukatı istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesi davacı avukatının istinaf başvurusunun kabulü ile
İlk Derece Mahkemesi kararını kaldırarak davanın kabulüne karar vermiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesi'nin kararı süresi içinde davalı avukatı tarafından
temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra
dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkili ile davalı Banka arasında toplu iş sözleşmesinin mevcut olduğunu, 17. dönem
toplu iş sözleşmesinin halen uygulanmakta olduğunu, toplu iş sözleşmesi düzenine geçen işyerlerinde
sendika üyelik aidatları ile dayanışma aidatlarının işveren tarafından kesilerek sendika hesabına
ödendiğini, davalı tarafça müvekkili hesabına bir miktarın toptan olarak ödenmekte olduğunu, kimden
ne kadar aidat kesintisi yapıldığı bilinmediğinden kontrol etme imkanlarının da söz konusu olmadığını,
bu nedenin bir sonucu olarak da İstanbul 26. İş Mahkemesinin 2016/388 Esas sayılı dosyası ile
dayanışma aidatına karşılık gelen tazminata yönelik dava açtıklarını, 17. dönem toplu iş sözleşmesinin
53. maddesine göre sendikanın yazılı talebi ve aidatı kesilecek üyelerinin listesini Genel Müdürlüğe
vermesi üzerine davalı Bankanın Tüzükte öngörülen aidat miktarlarını maaş bordrolarında göstermek
suretiyle maaşlardan keserek 15 gün içinde sendikaya veya göstereceği banka hesabına yatırması ve
buna dair listeyi 30 gün içinde sendikaya iletmesi gerektiğini, davalı Bankaca bu madde gereğince liste
verilmesi beklenmeden ve istenmeden bu kesintilerin yapılarak toplam olarak müvekkili Sendikanın
hesabına ödenmekte olduğunun ve yine aynı maddede belirtilen aidat miktarlarını içeren listenin hiçbir
şekilde davalı Banka tarafından müvekkiline verilmediğini, ücret miktarlarına yönelik bir kontrol ve
kesintinin doğruluğu hususunda bir denetim yapma olanağının mevcut olmadığını iddia ederek davalı
tarafından müvekkili hesabına ödenen aidatlara ilişkin her bir çalışanı aylık aidata esas gelirini ve aidat
miktarını gösterir ayrıntılı listenin müvekkiline verilmesine, bundan sonra her aylık kesintiye ilişkin
davalının bu yönde yükümlülüğü olduğunun tespitine karar verilmesi talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davacı Sendika tarafından İstanbul 26. İş Mahkemesi 2016/388 E. sayılı dava dosyasında
dayanışma aidatının tazmini ile ilgili olarak dava açıldığını, söz konusu dava dosyasının tarafları aynı
olup, derdestlik itirazında bulunduklarını, maddi vakaların tespit davasına konu edilemeyeceğini, delil
tespiti talebinin sadece davanın görülmekte olduğu mahkemeden istenebileceğini, davacının davayı
açmakta hukuki yararı bulunmadığını, davacı Sendika tarafından Mayıs 2015 tarihinden itibaren
müvekkili Bankaya herhangi bir üyelik bildirimi yapılmadığını, dolayısıyla müvekkili Banka nezdindeki
bilgi, üyelik aidatı kesilen çalışanlar ile sınırlı olduğunu, davacının talep ettiği bilgileri davalı Banka
dışından da temin edebileceğini savunarak davanın reddini talep etmiştir.
C) İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti:
Bölge Adliye Mahkemesi’nin kaldırma kararına uyan İlk Derece Mahkemesince, "Dava konusu olayda
davacı sendika, üyelerini tespit edip, SGK kayıtlarından da her bir sendika üyesi çalışanın aylık aidata
esas gelirinin ve dolayısıyla da her bir üyenin ödemesi gereken aidat tutarının tespit edebilecek
durumdadır. Bu bakımdan davacının mahkemeden aidat miktarını gösterir ayrıntılı listenin davalı
tarafça davacıya verilmesine karar verilmesini talep etmesinde hukuki yararı bulunmamaktadır. Yine
dava dilekçesinde belirtilen Toplu İş Sözleşmesinin 53. maddesinde davalı tarafından sendika üyelerinin
maaşlarından yapılan aidat kesintilerine ilişkin listeyi sendikaya ileteceğine ilişkin düzenleme bulunduğu
gözetildiğinde davalının bu yönde bir yükümlülüğü olduğunun ayrıca mahkemece tespit edilmesinde
hukuki yarar bulunmamaktadır. Davacının işbu tespit davasını açmaktaki amacının davalı tarafça eksik
ödenen dayanışma aidatının tespitine yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Davacı tarafça mahrum kalınan
dayanışma aidatı tutarına ilişkin olarak İstanbul 26. İş Mahkemesinde açılan davada, işbu davada
tespiti talep edilen hususların değerlendirileceği gözetildiğinde davacının bağımsız bir tespit davası
açmakta zaten hukuki yararının bulunmadığı değerlendirilmiştir.” gerekçesiyle davacının dava açmakta
hukuki yararı bulunmadığı anlaşıldığından, davanın dava şartı yokluğu nedeniyle HMK.114/1-h, 115
maddeleri gereğince usulden reddine karar vermiştir.
D)İstinaf başvurusu:
İlk Derece Mahkemesi kararına karşı, davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
E)İstinaf Sebepleri:
Davacı vekili istinaf başvurusunda; TİS'in 53. maddesi gereğince davalının yükümlülüğü olan listelerin
verilmesi talebinin içeren eda davası olduğunu, eda davasının içerisinde tespit içermesinin tespit davası
olduğu anlamına gelmediğini, müvekkilinin banka hesabına toplam bir rakam ödenmekte olup, yapılan
ödemelerin ayrıntısı bilinemediğinden kontrol imkanı olmadığını, davalı tarafa bir çok defa bu konuda
başvuru yapılmasına rağmen olumlu cevap alınamadığını, İstanbul 26. İş Mahkemesi’nin 2016/388 E.
sayılı davasının sendikaya üye olmayan çalışanların dayanışma aidatlarına ilişkin olduğunu, iş bu
davanın ise sendikaya üye olan çalışanların ödediği sendika aidatı miktarına yönelik liste olduğunu, söz
konusu davada listelerin temininin mümkün olmadığını ileri sürmüştür.
F)Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti :
Bölge Adliye Mahkemesince, “Toplu İş Sözleşmesinin tarafı olan davalı bankanın dava tarihi öncesi
yazışmalara rağmen sendikaya üye olan işçilerin üyelik aidatı kesintilerine ilişkin listeleri davacı
sendikaya göndermediği anlaşılmıştır. Mülga 2821 sayılı sendikalar kanununun 61. maddesi 1.
fıkrasında sendika aidat kesinti listelerinin sendikaya gönderme zorunluluğunun düzenlendiği, taraflar
arasında bağıtlanan 17. dönem Toplu İş Sözleşmesinin 52. maddesinin de aynı yönde düzenlemeler
içerdiği, İstanbul 26. İş Mahkemesinin 2016/388 esas sayılı davasının sendikaya üye olmayan
çalışanların dayanışma aidatlarına ilişkin olduğunu, iş bu davanın ise sendikaya üye olan çalışanların
ödediği sendika aidatı miktarına yönelik liste olduğunu, dava konularının farklı olup, sendika aidat
listelerinin İstanbul 26. İş Mahkemesinin 2016/388 esas sayılı dava dosyasından temininin mümkün
olmadığı, davalı tarafından toplu olarak aidat kesintilerinin davacının banka hesabına yatırılması
nedeniyle yapılan ödemelerde eksiklik olup- olmadığını denetleme imkanı olmadığından davacı
sendikanın tespit davası ve eda davası açmakta hukuki yararı bulunduğu anlaşılmakla, davacı vekilinin
bu yöndeki istinaf sebepleri yerinde olup, ilk derece mahkemesince davanın kabulü yerine, davacının
davayı açmakta hukuki yarar bulunmadığından davanın usulden reddine karar verilmesi isabetli
değildir.” gerekçesiyle,
“1-) Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile; İSTANBUL 8. İŞ MAHKEMESİ'nin 21/03/2019 tarih
2018/164 Esas, 2019/126 Karar sayılı Kararının KALDIRILMASINA,
A – Davanın KABULÜ ile;
– Davalı tarafından davacı hesabına ödenen sendika aidatlarına ilişkin her bir çalışanın aylık aidata esas
gelirini ve aidat miktarlarını gösterir ayrıntılı listelerin davacı sendikaya verilmesine,
– Kararın kesinleşmesinden itibaren her ay yapılacak sendika üyelik aidat kesintileri ile ilgili olarak her
bir çalışanın aylık aidata esas gelirini ve aidat miktarlarını gösterir ayrıntılı listelerin davacı sendikaya
maaşlarda kesinti yapıldığı tarihten itibaren 30 gün içerisinde verilmesi gerektiğinin tespitine,” karar
verilmiştir.
G)Temyiz başvurusu :
Bölge Adliye Mahkemesi’nin kararına karşı davalı vekili tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
H) Gerekçe:
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Dava Şartları”
başlıklı 114. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendinde, davacının dava açmakta hukuki yararının bulunması
açıkça dava şartları arasında sayılmıştır.
Bir davada hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin yargılamanın amacına ve usul
ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı her türlü duraksamadan
uzaktır. Bu ilkeden hareketle, dava şartı olarak hukuki yararın varlığının mahkemece taraflarca dava
dosyasına sunulmuş deliller, olay veya olgular çerçevesinde, kural olarak davanın açıldığı tarihe göre,
kendiliğinden ve yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gerekir. Bu sayede iç hukukumuzun bir
parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına
İlişkin Sözleşme)'nin 6. maddesi ve 1982 Anayasasının 36. maddesinde düzenlenen "hak arama
özgürlüğü”nün dürüstlük kuralına uygun kullanılması sağlanabilecek; bu durum, haksız davalar açmak
suretiyle, dava hakkının kötüye kullanılmasına karşı bir güvence oluşturacaktır. Dava açmaktaki hukuki
yarar; hukuk düzenince kabul edilmiş meşru bir yarar olmalı, bu yarar dava açan hak sahibi ile ilgili
olmalı ve dava açıldığı sırada halen mevcut bulunmalıdır. Ayrıca açılacak davanın ortaya çıkacak
tehlikeyi bertaraf edecek nitelikte olması gerekir. Bir kimsenin hakkına ulaşmak için mahkeme kararının
o an için gerekli olması durumunda hukuki yararın olduğundan söz edilebilir. Bir mahkeme kararına
ihtiyaç yoksa hukuki yarardan söz edilemez (Pekcanıtez, H., Atalay, O., Özekes, M.; Medeni Usul
Hukuku, Ankara 2011, s.297).
Ayrıca bilindiği üzere, eda davası sonunda verilecek olan hüküm ile, aynı zamanda dava konusu hukuki
ilişkinin var olup olmadığı da tespit edilerek sonucuna göre eda hükmü kurulacak olması nedeniyle eda
davası açılması mümkün olan hallerde tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığı kabul
edilmektedir.
Somut uyuşmazlıkta; davalı tarafından davacı hesabına ödenen üyelik aidatlarına ilişkin her bir
çalışanın aylık aidata esas gelirini ve aidat miktarını gösterir ayrıntılı listenin davacıya verilmesine,
bundan sonra her aylık kesintiye ilişkin davalının bu yönde yükümlülüğü olduğunun tespitine karar
verilmesi talep edilmiştir.
Davacı Sendikanın üyelerini tespit edip, SGK kayıtlarından da her bir sendika üyesi çalışanın aylık
aidata esas gelirinin ve dolayısıyla da her bir üyenin ödemesi gereken aidat tutarının tespit edebilecek
durumda olduğu gibi üyelik aidatlarının tahsiline ilişkin usul ve esaslar da ilgili mevzuat ile (6356 sayılı
Kanun’un 18. md., TİS 52.md.) açıkça belirlenmesi karşısında bu yükümlülüğün tespitinin talep
edilmesinde hukukî yarar bulunmamaktadır. Keza, 6100 sayılı Kanun’un 106. maddesinde tespit davası
yoluyla mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin
sahte olup olmadığının belirlenmesinin talep edilebileceği, maddi vakıaların ise tek başlarına tespit
davasının konusunu oluşturamayacağı amir hüküm olarak düzenlenmiş olup, eldeki dava ile de talep
edilen sendikaya üye olan çalışanlar ve bunlardan yapılan aidat kesintilerinin listesi maddi vakıa olması
hasebiyle de tespit davasına konu edilmesi de yerinde değildir. Açıklanan nedenlerle davanın hukukî
yarar yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekirken esasına girilerek yazılı şekilde hüküm
kurulması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının
istek halinde ilgililere iadesine, dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine, kararın bir örneğinin İlk Derece
Mahkemesine gönderilmesine, 16.10.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.