SAYILAR

Esas No : 2008/23637
Karar No : 2010/9426
Tarihi : 05.04.2010
İlgili Kanun/Madde : 4857 S.İşK/41,47,57
Yargı Yeri: T.C YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ

Ek Başlıklar : l İBRANAME l İBRANAME İLE ÇELİŞKİYE DÜŞME l İBRANAMENİN GEÇERSİZ OLMASI

Tam Metin

İlgili Kanun / Madde
4857 S.İşK/41,47,57

T.C
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ  

Esas No. 2008/23637
Karar No. 2010/9426
Tarihi: 05.04.2010                     
 
l İBRANAME
l İBRANAME İLE ÇELİŞKİYE DÜŞME
l İBRANAMENİN GEÇERSİZ OLMASI

ÖZETİ: Dosya içinde mevcut ibraname uyarınca, davacının davalıyı ibra ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de, 30.11.2007 tarihli celsede beyanına başvurulan davalı asil, davacıya ödenmesi gereken 1793,50 TL kıdem ve ihbar tazminatı tutarını kendisine 1000 TL olarak ödediğini, davacıya başkaca ödeme yapmadığını, bu şekilde kendisi ile anlaştıklarını beyan ederek, ibraname içeriği ile çelişkiye düşmüş, kıdem ve ihbar tazminatı dışındaki işçilik alacaklarına yönelik olarak bir ödeme yapmadığını ikrar etmiştir. Bu durumda, davacı talepleri yönünden mevcut ibranamenin hukuki değerinin bulunduğundan söz edilemez.
Mahkemece, talep olunan işçilik alacaklarının bulunup bulunmadığı araştırılarak oluşacak kanaate göre karar verilmesi gerekirken, davalı asilin çelişkili beyanları ile talep edilen alacaklar yönünden hukuki geçerliliğini yitirmiş ibranameye değer verilerek red hükmü kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

DAVA: Davacı, fazla çalışma, genel tatil, hafta tatili, yıllık izin ücreti
Alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteğin reddine karar vermiştir.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi M.A.Bostancı tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Davacı vekili, davacının davalıya ait fırında şoför olarak 18.8.2005 tarihinde çalışmaya başladığını, 30.4.2007 tarihinde işveren tarafından iş sözleşmesinin haksız yere feshedildiğini, kendisine 949,75 TL kıdem ve 843,75 TL ihbar tazminatını aldığına dair ibraname imzalatılıp bunun karşılığında 1000 TL ödendiğini ancak diğer işçilik alacaklarının ödenmediğini belirterek, fazla çalışma ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti, hafta tatili ücreti ve yıllık izin ücretinin hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı davacının işten çıkması sırasında ibraname imzaladığını, hiçbir alacağının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, "Dosyaya sunulan belgelere göre davacı 18.8.2005-30.4.2007 tarihlerini kapsayan ibraname adı verilen belgeyi imzalamıştır.
Davacı asil 30.11.2007 tarihinde yapılan duruşma sırasında belgelerin doğru olduğunu, imzaların kendisine ait olduğunu, kıdem tazminatı olarak 1.000,00 YTL ödendiğini, başkaca para ödenmediğini, bunun dışındaki alacaklarını istediğini açıklamıştır.
Sözü edilen ibranamede davacıya 1.793,50 YTL kıdem ve ihbar tazminatı ödendiği yazılıdır. Bu iki alacak açısından bu belge makbuz niteliğindedir.
Ancak anılan belgede hafta tatili, genel tatil, fazla çalışma ve ücretli izin alacaklarının da davacıya ödendiği yazılıdır. Bu alacaklar açısından belge geçerli olup, ibraname niteliğindedir.
Davacının ihbar ve kıdem tazminatı talebi yoktur. Ancak ibranamede yazılı hafta tatili, genele tatil ve ücretli izin alacakları ibranamede ödendiği yazılı olduğundan davacı bu alacaklarını isteyemez.
Dosyaya sunulan ibraname adı verilen belge geçerli kabul edildiğinden davacı tarafından açılan davanın reddine karar vermek gerekmiştir." gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında düzenlenen ibranamenin geçerliliği olup olmadığı uyuşmazlık konusudur.
İbra sözleşmesi, İsviçre Borçlar Kanununun 115. maddesinde düzenlendiği halde Türk Borçlar Kanununda bu yönde bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bununla birlikte ibraname, bir borcun tam ya da kısmen ifa edilmeden sona ermesini sağlayan özel sukut nedeni olarak kabul edilmelidir. Bu noktada ibra sözleşmesinin ödeme yönünde bir anlaşma olmadığı, borcun sona erme şekillerinden biri olduğu belirtilmelidir.
İş Hukukunda ibra sözleşmesi ibraname adıyla yaygın bir uygulama alanı bulmaktadır. İbra sözleşmesinin tanımı, şekli ve hükümlerinin Borçlar Kanununda düzenlenmesi gerekliliğinin ötesinde, İş Hukukunun işçiyi koruyucu özelliği sebebiyle İş Kanunlarında normatif hüküm olarak ele alınması gerektiği açıktır.
İşçi, emeği karşılığında aldığı ücret ve diğer parasal hakları ile kendisinin ve ailesinin geçimini temin etmektedir. Bu açıdan bakıldığında bir işçinin nedensiz yere işvereni ibra etmesi hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. İş Hukukunda ibra sözleşmeleri dar yorumlanmalı ve borcun asıl sona erme nedeni ifa olarak ele alınmalıdır. Borcun sona erme şekillerinden biri olan ibra sözleşmelerine İş Hukuku açısından sınırlı biçimde değer verilmelidir.
Yeni Borçlar Kanunu tasarısında bu konuya değinilmiş ve 419. maddesinde, işçi ve işveren ilişkileri açısından ibra sözleşmesine dair bazı kurallara yer verilmiştir. Bahsi geçen düzenleme de, işçilik alacaklarını sona erdiren ibra sözleşmelerinin sınırlı biçimde ele alınması gerektiğini göstermektedir. Bu itibarla Borçlar Kanunun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri arasında düzenlenmiş olan irade fesadı hallerinin İş Hukukunda ibra sözleşmeleri bakımında çok daha titizlikle ele alınması gerekir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın ya da üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde ibra iradesine değer verilemez.
Öte yandan Borçlar Kanunun 21. maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir.
İş ilişkisinin devamı sırasında düzenlenen ibra sözleşmeleri geçerli değildir, işçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak ya da bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmiş sayılmalıdır.
İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi de mümkün olmaz. Bu nedenle işveren tarafından işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ile ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir.
Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir.
Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise geçerlilik sorununu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi uygulanmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır (Yargıtay 9.HD. 27.06.2008 gün 2007/23861 E, 2008/ 17735 K.).
Somut olayda, dosya içinde mevcut ibraname uyarınca, davacının davalıyı ibra ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de, 30.11.2007 tarihli celsede beyanına başvurulan davalı asil, davacıya ödenmesi gereken 1793,50 TL kıdem ve ihbar tazminatı tutarını kendisine 1000 TL olarak ödediğini, davacıya başkaca ödeme yapmadığını, bu şekilde kendisi ile anlaştıklarını beyan ederek, ibraname içeriği ile çelişkiye düşmüş, kıdem ve ihbar tazminatı dışındaki işçilik alacaklarına yönelik olarak bir ödeme yapmadığını ikrar etmiştir. Bu durumda, davacı talepleri yönünden mevcut ibranamenin hukuki değerinin bulunduğundan söz edilemez.
Mahkemece, talep olunan işçilik alacaklarının bulunup bulunmadığı araştırılarak oluşacak kanaate göre karar verilmesi gerekirken, davalı asilin çelişkili beyanları ile talep edilen alacaklar yönünden hukuki geçerliliğini yitirmiş ibranameye değer verilerek red hükmü kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 05.04.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.