Yargı Kararları

İŞ KAZASI MESLEK HASTALIKLARINDA İŞVERENİN YÜKÜMLÜLÜĞÜ

SAYILAR

Esas No : 2018/5925
Karar No : 2019/4239
Tarihi : 12.06.2019
İlgili Kanun/Madde : 6331 S. İSGK/7
Yargı Yeri: T.C YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ

Ek Başlıklar : • İŞ KAZASI MESLEK HASTALIKLARINDA İŞVERENİN YÜKÜMLÜLÜĞÜ

Tam Metin

           T.C.
    YARGITAY
21. Hukuk Dairesi              

 

Esas No.
Karar No.
Tarihi:
2018/5925
2019/4239
12.06.2019
İlgili Kanun / Madde

6331 S. İSGK/7
 

   

  • İŞ KAZASI MESLEK HASTALIKLARINDA İŞVERENİN YÜKÜMLÜLÜĞÜ
  ÖZETİ  işverenin çalışanlarla ilgili sağlık ve güvenliği sağlama yükümlülüğünün çerçevesi, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 4. maddesinde çizilmiştir. Bu çerçevede işverenin, " Çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğu belirtildikten sonra, yapacağı ve uymakla yükümlü bulunacağı bir takım esaslara yer verilmiştir. Bunun gibi 5. maddede işverenin anılan yükümlülüklerle gerçekleştireceği koruma sırasında uyacağı ilkeler belirlenmiştir. 10. maddede ise işyerinde sağlık ve güvenlik sağlanırken, işverenin yapacağı risk değerlendirmesi çalışmasında dikkate almakla yükümlü bulunduğu hususlar belirlenmiştir. (HGK . 09/10/2013 tarih, 2013/21-102 Esas, 2013/1456 Karar )
Yukarıda yapılan bu açıklamalardan sonra 818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinin karşılığı olarak çağdaş yaklaşımla düzenlenen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 417. maddesinin 2. fıkrasında; "İşveren, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçilerde iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlü" olacağı belirtilerek, İş Kanununun mülga 77/1. maddesiyle bütünlük sağlandığı gibi 3. fıkrasında; "İşverenin yukarıdaki hükümler dahil kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabi" olduğu hükme bağlanmak suretiyle, hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluğun hukuki niteliği konusunda tartışmalar sona erdirilmiş, sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan ölüme ve vücut bütünlüğünün zedelenmesine veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmininde sözleşmeden doğan sorumluluk hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür
 
 
           

A)Davacı İstemi;
Davacılar vekili dava dilekçesi ile; Manisa ili, Soma ilçesi sınırları içerisinde 13/05/2014 tarihinde meydana gelen … tarafından işletilen ve ölen …'ün işçi olarak anılan işveren nezdinde çalışması sırasında işverene ait olan Eynez Maden Ocağı içerisinde meydana gelen yangın sonucu müvekkillerinin evlatları ve kardeşleri …'ün hayatını kaybettiğini, meydana gelen olay sonucunda olayla ilgili olarak Soma Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2014/1567 Soruşturma sayılı dosya ile soruşturma başlatıldığını, olay kapsamında İş Güvenliği Mevzuatı gereğince başta yaşam odası temini olmak üzere son teknolojik gelişmeler kapsamında tüm unsurlarından arındırılmış bir iş koşulu sağlanmamış olması, iş güvenliği tedbirlerinin alınmamış olması karşısında işverenin ağır kusurlu olduğunu, müvekkillerinin desteğinin elim olayda çalışma sırasında kazaya neden olacak davranışta bulunmadığını, kusursuz olduğunu, davacı …'ün ölenin babası, davacı …'ün ölenin annesi olduğunu, yasal karine gereği destekten yoksun kalan durumunda olduklarını, evlatlarının kaybı nedeniyle büyük maddi ve manevi yıkıma uğramış olup ani ölüm olayı karşısında tüm dünyalarının yıkıldığını, bu kapsamda manevi tazminat olarak ayrı ayrı 170.000,00 TL ayrıca hesaplanacak maddi tazminatın davalılardan olay tarihinden itibaren faiziyle tahsilini talep ettiklerini, davacı … Adı Güzel ve …'nin ise davacının kızkardeşleri olduklarını, kardeşlerinden yoksun kalmanın elem ve ızdırabını ömürlerince süreceğini ve aslında daha da artacağını, hayatları boyunca dolmayacak bir boşluk olacağını, bu travmayı ve eksikliği ömürlerince taşıyacaklarının kuşkusuz olduğunu, bu nedenle manevi tazminat olarak ayrı ayrı 150.000,00 TL talep ettiklerini, davalı …'nin kazanın meydana geldiği madeni işleten ve müvekkilinin desteğinin işçi olarak çalıştığı işveren olduğunu, davalının teknolojinin son ulaştığı noktada alınması gereken iş tedbirlerini almamış olmakla ağır kusurlu olduğunu, davalı … Kurumununun ise müvekkilinin desteğinin çalışmakta iken dava konusu iş kazası sonucu ölümüne neden olan madenin denetimi ile sorumlu olduğunu, bu kapsamda denetim ödevinin yeterince yerine getirilmediğini, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurumu'nun ve Soma Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/1567 sayılı dosyası ile de sabit olduğunu, bu kapsamda söz konusu iş kazalarında desteklerini kaybeden müvekkilleri karşısında denetim ödevinin yerine getirilmemesi B.K'nın 71.madde kapsamında tehlikeli bir işletme işleten ruhsat sahibi olarak yer alması nedeniyle sorumlu olduğunu, ruhsat sahibi yani ruhsat veren ve denetleyen kişi olarak Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumunun da sorumluluğunun tartışmasız olduğunu beyan ederek, davacı … için 170.000,00 TL davacı … için 170.000,00 TL, davacı … Adı Güzel için 150.000,00 TL, davacı … için 150.000,00 TL olmak üzere toplam 640.000,00 TL manevi tazminatın ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla her bir davacı için 2.000,00 TL olmak üzere toplam 8.000,00 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş, davacılar vekili 25/12/2017 tarihli dilekçesinde ise, davacı … için talep edilen maddi tazminatını 81.848,49 TL'ye yükseltmiştir.
B)Davalıların Cevapları;
Davalı TKİ Kurumu Genel Müdürlüğü vekili cevap dilekçesinde; davacı tarafın, müvekkili Kuruma karşı kusursuz sorumluluk hallerinden bahsederek B.K madde 71'e göre husumet yönelttiğini, ancak B.K madde 71'de işletme sahibinden bahsedildiğini, müvekkili kurumun ise işletme sahibi değil madenin ruhsat sahibi olduğunu, işletme sahibinin Soma Kömürleri A.Ş olduğunu, bu nedenle husumet nedeniyle davanın reddini talep ettiklerini, dava konusu olayın 4857 sayılı İş Kanun'un madde 2/6 hükmü kapsamına girmediğini, müvekkili ile müteveffanın çalıştığı müteahhit arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisinin mevcut olmadığını, müvekkili Kurumun ihale makamı olarak ihale konusu işi bir bütün olarak ihale ettiğini, ihaleyle ile vermiş olduğu işin yürütümünün sözleşmeye uygun olarak yapılıp yapılmadığını kontrol etme yetkisinin ise projenin uygulanmasına yönelik olup, doğrudan işe ve işçilere müdahale anlamına gelmediğini, 4857 sayılı İş Kanun'un 2. maddesindeki asıl ve alt işverenlik şartlarının olayda gerçekleşmediğini, bu nedenle davanın husumet yönünden reddi gerektiğini, esasa ilişkin beyanlarında ise; müvekkili Kurumun linyit üretimi ile ilgili madenleri işletmek veya işlettirmek ve aramak amacı ile bu ve benzeri işleri rodövans veya hizmet alımı (ihale) usulü ile işleri yaptırdığını, müvekkili Kurumun bu tarz işlerdeki görevinin her iki işlettirme yönteminde söz konusu işin yürütümü, firma çalışanlarını sevk ve idaresi ve kurum işçilerinin firma işçileri ile birlikte çalışmasının söz konusu olmayıp, kurum kontrol teşkilatının tespiti, ödenecek hakedişe esas olmak üzere kömürün kalitesi ve miktarının belirlenmesi ile sınırlı olduğunu, işin yüklenicisi Park Teknik tarafından yangınları önlemeye yönelik tedbirlerin alınmaya çalışıldığını ancak yangın gibi diğer madencilik riskleri (metan, yeraltı suyu gibi) nedenlerle yıllık üretim miktarına ulaşamayacakları ihtimalinin şirketlerinin mağduriyetine sebebiyet vereceğini ve ileride telafisi mümkün olmayan problemlerle karşılaşabileceklerini bu durumdan hem şirketlerinin hem de kurumun olumsuz etkilenebileceğininden mevcut sözleşmeyi devretmek istediklerini, aynı ocağın uygun kısımlarında mekanize, diğer kısımlarında klasik ayak modeli yaparak ve sahada oluşabilecek riskleri göz önüne alarak ilgili işi 30.10.2009 tarihinde Soma Kömürleri AŞ.'nin devraldığını, Soma Kömür İşletmeleri'nin sözleşmeyi devraldığı tarihten bu yana üretim sırasında ocakta iş güvenliğini tehdit eden herhangi bir unsurdan dolayı TKİ'ye başvuruda bulunmadıklarını, ocağın iş sağlığı ve güvenliği açısından denetiminin 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu uyarınca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş müfettişlerce yapıldığını 6331 sayılı İş Kanunu ve Güvenliği Kanunu kapsamında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına karşı her türlü sorumluluğun ilgili firmaya ait olduğunu, ilgili Bakanlığın iş müfettişlerince yapılan teftişler sonucu düzenlenen raporlarda da doğrudan yüklenicinin muhatap alındığını, iş emniyetiyle ilgili hususların müvekkili ile hiçbir zaman ilişkilendirilmediğini, bu bağlamda müvekkilinden kanunda kendisine verilmeyen bir yetkiyi kullanmasının da beklenemeyeceğini, talep edilen manevi tazminat miktarının da fahiş olduğunu, manevi tazminat miktarı takdir edilirken olayın oluş biçimi, müteveffanın yaşı ve kusur oranları, tarafların ekonomik ve sosyal durumları değerlendirilerek hakkaniyete uygun bir miktara hükmedilmesi gerektiğini, manevi tazminatın haksız zenginleşmeye neden olamayacağını, müvekkili kurumun kusurunun olmaması nedeniyle davacının elem duymasına sebebiyet verilmediğini, davacının manevi yönden herhangi bir zarara uğratılmadığını, dava dilekçesi ile talep edilen manevi tazminat miktarının çok fazla olduğunu, fahiş bir miktarda manevi tazminata hükmedilmesinin zararı özendirme aracı haline getirdiğini ve sebepsiz zenginleşme yolunu açtığını, ayrıca mahkemece manevi tazminata hükmedilirken davanın kabulü anlamına gelmemekle birlikte, Kamu İktisadi Teşebbüsü olan kurumlarının mali durumunun dikkate alınarak Kurumun mahvına sebep olmayacak ve müessesenin devamının sağlanması için B.K 50-52.maddelerinin gözönünde bulundurulması hak ve mesafet kurallarına göre hakkaniyet indirimi yapılarak karar verilmesi gerektiğini beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … ve …. vekili cevap dilekçesinde; usule ilişkin itirazlarında, müvekkillerinden …'nin taraf ehliyetinin olmadığını, davanın bu müvekkili yönünden husumetten reddine karar verilmesi gerektiğini, dava konusu iş kazasının meydana geldiği maden ocağının işletilme hakkının müvekkili şirketlerden ….'ne ait olduğunu, iki şirket arasında alt işveren-üst işveren ilişkisinin de bulunmadığını, bu sebeple … hakkında husumet yokluğu sebebiyle davanın tümü ile reddine karar verilmesini talep ettiklerini, esasa ilişkin itirazlarında ise; dava dilekçesinde ileri sürülen hususların gerçek dışı olduğunu, meydana gelen elim kazada müvekkili şirkete atfedilecek bir kusur bulunmadığını, 13.05.2014 tarihinde Soma ilçesi, Eynez Köyü, Karanlıkdere mevkiinde bulunan ve müvekkili şirket tarafından işletilen kömür maden ocağında saat 14:40-15.00 sıralarında büyük yangın çıktığını, çıkan yangın sebebiyle oluşan karbonmonoksit gazından etkilenen 301 çalışanın maalesef hayatını kaybettiğini, bu kayıplardan dolayı müvekkilinin de derin üzüntü içinde olduğunu, meydana gelen yangının nedenlerinin henüz tespit edilemediğini, bu hususta Soma C.Başsavcılığının 2014/1567 Soruşturma sayılı dosyasından soruşturmanın devam ettiğini, bilirkişilerin olayın sebepleri hakkında rapor tanzim etmediğini, bu sebeple kimin hangi ölçüde kusurunun bulunduğunun belli olmadığını, bu sebeple müvekkiline atfedilecek kusur da bulunmadığını, müvekkili şirketin kazanın meydana geldiği maden ocağında alınması gereken tüm tedbirleri aldığını, kazanın meydana geldiği ocağın belirli periyotlarla denetimlere tabi tutulduğunu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından yapılan denetimlerde maden ocağında noksan bir hususun olmadığının tutanak ile belgelendirildiğini, dava konusu olayın ne şekilde olduğu, kaza mı yoksa suikast mı olduğunun ve kimin hangi oranda kusurunun bulunduğunun belli olmadığını, kaza konusu olayla ilgili C.Başsavcılığının 2014/1567 sayılı soruşturmasının neticesinin bu dava sonucuna da etki edeceğini, bu sebeple soruşturma dosyasının sonucunun bekletici mesele yapılması gerektiğini, talep edilen manevi tazminat taleplerinin de fahiş olduğunu belirterek, davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C)İlk Derece Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi;
İlk derece mahkemesince davalı …. açısından husumet nedeniyle davanın reddine, diğer davalılar açısından davacı annenin maddi tazminat isteminin kabulüne, davacı baba ve kardeşlerin maddi tazminat istemlerinin reddine, davacıların manevi tazminat istemlerinin ise kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Gerekçe,
" Her ne kadar anılan bilirkişi (kusur) raporunda davalılar TKİ Genel Müdürlüğü ve …. yanında dava dışı MİGEM ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı'na da toplamda % 15 oranında kusur izafe edilmiş olsa ve MİGEM ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı dosya kapsamında taraf olmadıkları için söz konusu kişilerin %15'lik sorumluluklarının kapsam dışı tutulması gerektiği düşünülebilecek olsa da, Yargıtay 21. HD.'nin 24.06.2014 Tarih ve 2014/7716 E., 2014/14885 K. sayılı kararında haklı olarak belirtildiği üzere; "…Dava dilekçesinde olay anlatılarak trafik kazasının oluşumunda davacı murisinin katılımının bulunmadığı üçüncü kişi ile içerisinde bulunduğu araç sürücünün eylemleri ile kazanın meydana geldiği açıklanmış ve üstelik davalıya belli oranda bir kusur atfetmek suretiyle iddiasını da sınırlamamış ve sonuçta (fazlaya ait talep haklarını saklı tutmak suretiyle) zararının tümünü davalıdan istemiştir. Artık burada, davacıların davalıdan gerçekleşecek kusur oranında bir talepte bulunduğunu ileri sürmek mümkün değildir. Davacıların kendilerinin tamamen kusursuz olduğundan söz ederek zararlı sonucu meydana getiren müteselsil borçlular aleyhine açtığı bir davada zararının tümünü talep etmesi, örtülü olarak değil, aksine mülga BK.'nun 142. maddesinde öngörülen teselsül kuralına açık bir şekilde dayandığının belirgin bir kanıtıdır; bu gibi durumlarda, müteselsilen sözcüğünün dava dilekçesinde kullanılmamış olması sonuca etkili değildir. Hal böyle olunca davada teselsül kuralına dayanıldığı gözetilerek, dava dışı üçüncü kişinin kusuruna düşen zarardan da istihdam ettiği işçisinin zararın ortaya çıkmasındaki müşterek kusuru nedeniyle davalı işverenin sorumlu olduğunun kabulü gerekir". Söz konusu dosya kapsamında davacıların talebinin sadece davalıların kusuru ile sınırlı olduğunun kabul edilmesi mümkün değildir. Tam tersine dava dilekçesinden davacıların davalılar dışındaki kişilerin sorumluluklarına karşıda davalıların müteselsil sorumluluğuna başvurdukları anlaşılmaktadır. Bu sebeple söz konusu kurumlar hakkında dava açılmamış olsa da, dosya içerisinde yer alan bilirkişi raporundan söz konusu kurum ve kuruluşların hepsinin söz konusu kazanın meyda gelmesinde kusurlu oldukları bu sebeple 6098 S TBK.'nın 61. maddesi gereğince haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin uygulanması gerekmektedir. Bu kapsamda 6098 S. TBK.'nun 163/I. maddesi gereğince zarar gören alacaklılar borcun tamamını diledikleri borçludan, bu kapsamda bilirkişi raporunda kusuru olduğu belirtilen kişilerin herhangi birinden talep edebilir.
Davacı taraf her ne kadar ….'nin tehlikeli işletme işleten, TKİ' nin ruhsat sahibi olması nedeniyle TBK.'nun 71. maddesine göre tehlikeli işletme maliki olması nedeniyle kusursuz sorumlu olduklarını belirtmiş ise de; TBK.'nun 60. maddesinde, bir kişinin sorumluluğunun birden çok nedene dayanması durumunda hakimin zarar görene en iyi giderim imkanı tanıyan sorumluluk sebebine göre karar vereceği düzenlenmesinin yer aldığı, somut olay açısından aldırılan bilirkişi heyeti raporunda davalı …. ile TKİ' nin ve diğer dava dışı kişilerin kusurlu olduklarının belirtildiği, müteveffaya her hangi bir kusur yüklenmediği, davacı tarafın dava dilekçesinde müteselsil sorumluluğa dayanıldığı, bu durumda davacı tarafın zararının tümünden davalı …. ile TKİ' nin sorumlu tutulabileceği, davacıların zararlarının en iyi, kusur sorumluluğu esasına dayanılarak giderilebileceği anlaşıldığından kusursuz sorumluluk hususlarının tartışılmasında tarafların hukuki faydası olmadığı anlaşılmıştır.
Manevi tazminatın miktarının belirlenmesi konusuna gelinecek olursa, manevi tazminat miktarının nasıl belirleneceği hususu, Yargıtay HGK.'nun 24.12.2014 tarih ve 2014/21-872 E., 2014/1086 K. sayılı kararında ayrıntılı olarak irdelenmiştir. Gerçekten de anılan karara göre; “…Manevi tazminat isteminin temelinde, davalıların haksız eylemi yatmaktadır. Bilindiği üzere, haksız eylemin unsurları; zarar, fiil ile zarar arasında illiyet bağı, fiilin hukuka aykırı olmasından ibarettir. Öte yandan, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 47. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.) maddesinde düzenlenen manevi tazminatta kusurun gerekmediği, ancak takdirde etkili olabileceği, 22.06.1966 tarih ve 1966/7 Esas 1966/7 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıkça vurgulanmıştır. Bu kararın gerekçesinde, taktir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar, her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Yine BK 47 (TBK 56). maddesi hükmüne göre; hâkimin özel halleri göz önünde tutarak, manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği tutar adalete ve hakkaniyete uygun olmalıdır. Bu para tutarı, aslında ne tazminat ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi, kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine, zarara uğrayanda bir huzur duygusu uyandırmayı, aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden, tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı, onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. Manevi tazminat, duyulan elem ve ızdırabın kısmen ve imkan nisbetinde iadesini amaçladığından hâkim, …nun 4. maddesi gereğince hak ve nesafete göre takdir hakkını kullanarak, manevi tazminat miktarını tespit etmelidir. Hâkim belirlemeyi yaparken somut olayın özelliğini, zarar görenin ekonomik ve sosyal durumunu, paranın alım gücünü, maluliyet oranını, beden gücü kaybı nedeniyle duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabı gözetmelidir.”
Aldırılan hesap ve kusur raporu ile tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde; müteveffanın davalı … Kömür İşletmeleri tarafından işletilen yer altı maden ocağında çalışırken 13/05/2014 tarihinde iş kazası geçirerek vefat ettiği, iş kazasının oluşumunda, müteveffanın kusurunun bulunmadığı, davalı ….' nin %70, Türkiye Kömür İşletmeleri A.Ş.' nin %15, Maden İşleri Genel Müdürlüğünün %10, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığının %5 oranında kusurlu oldukları, davanın kusura dayanılarak müteselsil tahsil istemi ile açılmış olduğu, tek bir olaya bağlı aynı haksız eylemden değişik hukuki nedenlerle sorumlu olanlardan her birinin, 6098 sayılı Borçlar Kanunu md. 61 ve 62 mucibince zarardan müteselsilen sorumlu tutulmaları gerektiği, müteveffanın vefatı nedeniyle davacıların destekten yoksun kaldıkları, davacı …'ün 81.848,49-TL karşılanmamış zararının olduğu anlaşılmakla; maddi tazminat talebinin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Hernekadar davacılar …, … ve … için de maddi tazminat talep edilmiş ise de; Yargıtay 21. H.D.'nin 2015/9822 E., 2015/13509 K. sayılı ilamında ; "…İş kazası nedeniyle işçinin ölümü halinde yakınları yararına maddi tazminata karar verilebilmesi için ilgililere Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından kısa vadeli sigorta kolundan ölüm geliri bağlanması gerekmektedir. Kendilerine gelir bağlanan yakınların destekten yararlandığı varsayılmaktadır. Bu nedenle mükerrer ödemeyi önlemek için tespit edilen tazminat miktarından bağlanan gelirlerin peşin sermaye değeri düşülmelidir…Yapılacak iş, davacılara iş kazasını Sosyal Güvenlik Kurumuna ihbarda bulunmak ve kendilerine gelir bağlanması için talepte bulunmak için önel vermek, olayın kurumca iş kazası olarak kabul edilmemesi veya gelir bağlanmasına yönelik taleplerinin reddi halinde, duruma göre Kurum ve hak alanını etkileyeceğinden işveren aleyhine meydana gelen olayın iş kazası olduğunun tespitine dair veya davalı kurum aleyhine kendilerine gelir bağlanması gerektiğinin tespitine dair tespit davası açmak üzere yine önel vermek, tespit davasını bu dava için bekletici sorun yapmak, davacıların kendilerine gelir bağlanması gerektiğinin tespiti yönündeki talepleri kesinleşmiş mahkeme kararı ile reddedilmiş ise davacıların maddi tazminat istemlerinin reddine karar vermek…" şeklinde belirtilmiş olup; davacı baba ile kardeşlere gelir bağlanması için SGK’na başvurmak üzere 1 aylık kesin süre verildiği, davacı …’nin, 09.03.2017 tarihli oturumda, gelir başvurusunda bulunmadığına dair beyanda bulunduğu, diğer davacılar yönünden, Kuruma başvuruda bulunduğuna/Kurum aleyhine dava açtığına dair beyan/belge sunulmadığı, baba …’ün emekli olduğu ve 1.400 TL gelirinin bulunduğu, kardeşler … ile …’nin evli olduğu, kardeşlerin birbirine destekliğinden bahsedebilmek için öncelikle ölenin gelirinin yeterli olması, diğer bir ifade ile desteğin refah halinde bulunması ve bunun davacılarca ispatlanması gerekir, davacının destekten yoksun kaldığı ve karşılanmamış zararının bulunduğu hususları ispat edilemediğinden, maddi tazminat talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.
Mahkememizce yapılan değerlendirme sonucunda, söz konusu kazanın Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en çok can kaybı ile sonuçlanan iş kazası olması, davacılar ve toplum nezdinde meydana getirdiği derin acı ve infial, iş bu kaza sırasında 301 madencinin hayatını kaybetmiş olması, kazanın meydana gelmesinde davacılar murisi ve diğer işçilerin herhangi bir kusurunun bulunmaması, davalıların kusurunun ve iş bu kusura bağlı olarak meydana gelen kazanın sonucunun ağırlığı, ağır iş güvenliği ihlalleri tazminat tutarının caydırıcılık uyandıran oranda olması gerektiği, gibi hususlar göz önünde bulundurulduğunda davacı Anne- baba için ayrı ayrı 100.000,00-TL davacı kardeşler için ise ayrı ayrı 40.000,00-TL manevi tazminatın davalılar TKİ. Genel Müdürlüğü ile ….'nden müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi gerektiği anlaşılmıştır.
Her ne kadar davalı taraf cevap dilekçesinde davacı tarafın talep ettiği manevi tazminat miktarının çok yüksek olduğunu, iş bu manevi tazminat miktarlarının kabul edilmesi halinde felaketi özlenir hale getireceği gibi itirazlarda bulunulmuş olsa da, söz konusu tazminat miktarlarının çok yüksek olmadığı, bir insan canının değerinin parasal olarak ölçülmesinin mümkün olmadığı gibi, Soma gibi orta ölçekli bir ilçede bile orta düzeyde bir apartman dairesinin değerinin yaklaşık 200.000,00-TL. olduğu dikkate alındığında hükmedilen manevi tazminat miktarının çok yüksek olmadığı anlaşılmış olup aşağıdaki şekilde hüküm kurulması gerekmiştir. "
D)Bölge Adliye Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi;
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi'nce davalı … Genel Müdürlüğü'nün istinaf başvurusunun HMK. 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
Gerekçe,
"Dava, sigortalı …'ün iş kazası sonucunda vefatı nedeniyle, yakınlarının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Taraflar arasında, davacıların murisinin ölümüne neden olan iş kazasında davalıların kusurlu olup olmadığı noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Sosyal Güvenlik Kurumu Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı'nın 26.02.2015 tarih 187022 sayılı inceleme raporunda "13.05.2014 tarihinde meydana gelen kazada 301 işçinin vefat ettiği, 486 kişinin sağ kurtulduğu kazada işveren …'nin %100 oranında kusurlu olduğu, olayın iş kazası olduğu, sigortalılara yüklenebilecek bir kusur bulunmadığı" belirtilmiştir.
Soma Cumhuriyet Başsavcılığı'na ait soruşturma dosyası içerisinde yer alan bilirkişi raporunda; işverenin, işveren vekillerinin teknik nezaretçinin, iş güvenliği uzmanlarının bir kısım şirket çalışanlarının, TİK yetkililerinin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu İş Müfettişlerinin, Migem kontrol ve denetleme elemanlarının asli ve tali kusurlu oldukları, buna karşılık söz konusu kazada hayatını kaybeden işçilerin herhangi bir kusurlarının bulunmadığı tespit edilmiştir.
Yerel mahkemenin hükme esas aldığı 9 kişilik bilirkişi raporunda; çoğunluk görüşüne göre, işveren …'nin %70, ruhsat sahibi Türkiye Kömür İşletmeleri Genel Müdürlüğü'nün %15, Maden İşleri Genel Müdürlüğünün %10, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın %5 oranında kusurlu olduğu, hayatını kaybeden işçelerin herhangi bir kusurlarının bulunmadığı belirtilmiştir. Raporda ayrık görüş bildiren bilirkişiler de müteveffaların meydana gelen iş kazasında herhangi bir kusurlarının olmadığını beyan etmişlerdir.
Gerek yerel mahkemenin hükme esas aldığı 9 kişilik bilirkişi heyetince düzenlenen raporda, gerek Soma Cumhuriyet Başsavcılığı'nca alınan bilirkişi raporunda ve gerekse Sosyal Güvenlik Kurumu Rehberlik ve Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından düzenlenen raporda davalıların kusurlu oldukları tespit edilmiş, ancak kazada hayatını kaybeden işçelere kusur izafe edilmemiştir.
Olay tarihinde yürürlükte bulunan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun "İşverenin Genel Yükümlülüğü" kenar başlıklı 4. maddesine göre;
"(1) İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup, bu çerçevede;
a) Mesleki risklerin önlenmesi eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
b) İş yerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.
c) Risk değerlendirmesi yapar ve yaptırır.
ç) Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğu göz önüne alır.
d) Yeterli bilgi ve talimat veril