İlgili Kanun / Madde
5510 S. SSGSK/13
T.C
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
Esas No. 2023/6131
Karar No. 2023/6852
Tarihi: 14.06.2023
İŞ KAZASININ TESPİTİ
İŞ KAZASININ UNSURLARI
BAĞIMLILIK
İSTİSNA AKDİ
İŞ KAZASININ SİGORTALININ HANGİ STATÜDE OLDUĞU DİKKATE ALINARAK TESPİTİNİN GEREKTİĞİ
ÖZETİ: Olayın, işkazası olarak kabul edilebilmesi için olaya maruz kalan kişinin 5510 sayılı Kanun'un 4 üncü maddesi anlamında sigortalı olması, olayın, 5510 sayılı Kanun'un 13 üncü maddesinde sayılı ve sınırlı olarak belirtilen hal ve durumlardan birinde meydana gelmesi koşuldur. Başka bir anlatımla, olayın, iş kazası sayılabilmesi için iki koşulun birlikte gerçekleşmesi zorunludur.
Bağımlılık, iş ve sosyal güvenlik hukuku uygulamasında temel bir ilke olup, bu unsur, hizmetini işverenin gözetimi ve yönetimi altında yapmayı ifade eder. Ne var ki, iş hukukunun dinamik yapısı, ortaya çıkan atipik iş ilişkileri, yeni istihdam modelleri, bu unsurun ele alınmasında her somut olayın niteliğinin göz önünde bulundurulmasını zorunlu kılmaktadır. Bazı durumlarda, taraflar arasında sıkı bir bağımlılık ilişkisi bulunmasa da, işverenin iş organizasyonu içinde yer alınmaktaysa bu unsurun varlığının kabulü gerekecektir. Önemli yön, işverenin her an denetim ve buyurma yetkisini kullanabilecek olması, çalışanın, edimi ile ilgili buyruklara uyma dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte teknik ve hukuki bir bağımlılığın bulunmasıdır. Genel anlamda bağımlı çalışma, işverenin belirleyeceği yerde ve zamanda, işverence sağlanacak teknik destek ve işverenin denetim ve gözetiminde yapılan çalışmadır. İşverenin yönetim (talimat verme) hakkı karşısında işçinin talimatlara uyma (itaat) borcu yer alır. Bir işin görülmesi süreci içinde işçinin faaliyeti, çalışma şekli, yeri, zamanı ve işyerindeki davranışları düzenleyen talimatlar veren işveren onu kişisel bağımlılığı altında tutar. Bu sözleşmede var olan otorite/bağımlılık ilişkisi taraflar arasında kaçınılmaz olarak bir hukuki hiyerarşi yaratır. Bu nedenle hizmet akdinde bağımlılık hem işçinin kişiliğini ilgilendirmekte hem de bir hukuki bağımlılık niteliği taşımaktadır.
Hizmet akdi, çoğu kez Borçlar Kanununun 355 inci maddesinde (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 470 inci maddesinde) tanımlanan istisna akdi (eser sözleşmesi) ile karıştırılabilmekte, ikisinin ayırt edilebilmesi bazı durumlarda güçleşmektedir; Çalışan, iş gücünü belirli veya belirsiz bir zaman için çalıştıranın buyruğunda bulundurmakla yükümlü olmayarak, işveren buyruğuna bağlı olmadan sözleşmedeki amaçları gerçekleştirecek biçimde edimini görüyorsa, sözleşmenin amacı bir eser meydana getirmekse, çalışma ilişkisi istisna akdine dayanıyor demektir. Hizmet akdinde ise çalışan, emeğini iş sahibinin emrine hazır bulundurmaktadır ve ücret, faaliyetin meydana gelmesinin sonucu için değil, bizzat yapılan faaliyetin karşılığı olarak ödenmektedir. Öte yandan; 313 üncü madde hükmünün açıklığı gereği, çalışanın kendi aletleri ile çalışması veya götürü hizmet sözleşmelerinde ücretin, yapılacak işe göre toptan kararlaştırılması imkan dahilinde bulunduğundan, tarafların belli bir fiyat üzerinden anlaşmaları istisna akdinin varlığını göstermediği gibi, götürü sözleşmelerde, bir süre için hizmet etme borcunun mu, yoksa önceden belirlenmiş bir sonucun meydana getirilmesi borcunun mu yüklenildiğinin şüpheli bulunduğu durumlarda, araştırma yapılarak tarafların amacı, durumu ve yaşam deneyimleri gözetilip hukuki ilişki saptanmalıdır.
Dosya içindeki belgelerden, Kurum Denetmeni tarafından hazırlanan rapor ile "…alınan ifadelerden S. B, yapılacak olan çatı tadilatı mantolama işini her ne kadar H.Y’la tek başına anlaşarak almış olsa da alınan ifadelerden ve yapılan tespitlerden E. B’ı da içine alacak şekilde şifai olan sözleşmeyi ikisi adına aldığı ve belirtilen çatı tadilatı mantolama işini ortak olarak yapacakları sonucu anlaşılmaktadır. Bu durumdan ötürü S. B. ve E. B. çatı tadilatı mantolama işinin eser sözleşmesi yüklenicisi durumuna gelmektedir. Bu durumda buradaki sözleşme şekli de bağımlılık unsurunun yokluğu sebebiyle hizmet akti olarak nitelendirilemeyeceğinden S. B.ve E. B. birlikte eser sözleşmesi yüklenicileri kapsamında değerlendirileceğinden aralarında işçi işveren ilişkisi kurulamamıştır.
–olayın 5520 sayılı Kanun kapsamında hizmet aktine tabi çalışanların iş kazası olarak kabul edilmesi mümkün bulunmamaktadır. şeklindeki Kurum tespiti üzerine eldeki davanın açıldığı, mahkemece açılan davada olayın 5510 sayılı Kanun'un 13 üncü maddesinin A ve B bentleri uyarınca iş kazası olduğuna karar verildiği anlaşılmış ise de, söz konusu hükmün infaza elverişli olmadığı anlaşılmıştır.
Taraflar arasındaki iş kazası tespiti istemi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi Kadir Dermancıoğlu tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
1-Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 25.10.2016 tarihinde Muğla ili, Menteşe ilçesi, Kafaca Mahallesinde işveren Hüseyin Yılmaz'a ait taşınmazın çatı tamiratı işi-mantolamasını yaparken geçirmiş olduğu kazanın iş kazası olarak tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
1.Davalı Hüseyin Yılmaz vekili; müvekkilinin işveren olmadığını, müvekkilinin, davacının tanık olarak gösterdiği Selami Budak ile evine mantolama ve boya yapması konusunda anlaştığını ve işin karşılığı olan parayı kendisine ödediğini, ancak müvekkili ile Selami Budak'ın aynı köyde yakın arkadaş olmaları, işin büyüklüğü ve müvekkilinin Selami Budak'a duyduğu güven nedeniyle aralarında yazılı bir sözleşme yapılmadığını, müvekkil ile davacı arasında bir sözleşme ilişkisi olmadığı, dava dışı Selami Şahin ile arasında bir eser sözleşmesi ilişkisi bulunduğu dikkate alınarak HMK 124/3 gereği davanın Selami Budak'a yöneltilmesi gerektiğini, müvekkilin işveren olmadığı dikkate alınarak taraf olmaktan çıkartılmasını, eğer istem kabul edilmez ise davanın husumetten reddini karar verilmesini talep etmiştir.
2.Davalı SGK Başkanlığı vekili; davacının geçirmiş olduğu kazanın iş kazası olup olmadığı yönündeki incelemenin devam ettiğini, müvekkili Kurumun dava açılmasına sebebiyet vermemesi nedeniyle aleyhine yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmemesi gerektiğini beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile "Hüseyin Yılmaz’ın ikamet etmekte olduğu binanın çatının tadilatının yapılması ve binanın mantolanması işi kapsamında işveren konumunda olduğu, davacı Eyyüp Balkan ile Selami Budak ve Arap Altunkeser’in, Hüseyin Yılmaz’ın işçisi olduğu, Eyyüp Balkan’ın 5510 sayılı Kanun'un 4 üncü maddesinin a fıkrası kapsamında sigortalı olduğu (Hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanlar), dolayısıyla 25.10.2016 tarihinde meydana gelen ve işyeri sigortalısı Eyyüp Balkan isimli işçinin işyerinde yürüttüğü çalışma esnasında yaralanmasıyla sonuçlanan kaza olayının 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 13 üncü maddesinin a ve b bentleri uyarınca iş kazası olduğu anlaşılmış olmakla" davanın kabulüne, davacının 25.10.2016 tarihinde meydana gelen kaza nedeniyle yaralanmasının 5510 sayılı Kanun'un 13 üncü maddesinin A ve B bentleri uyarınca iş kazası olduğunun tespitine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
1.İstinaf Kanun yoluna başvuran davalı Kurum vekili, davaya konu kazanın, iş kazası olarak değerlendirilebilmesinin mümkün olmadığını, kaza olayının ancak istisna akti olarak değerlendirilebileceğini, müvekkili Kurum aleyhine yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu beyanla eksik inceleme sonucu verilen ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
2.İstinaf Kanun yoluna başvuran davalı vekili; müvekkili ile davacı arasında hiç bir hukuki bağ olmadığını, mahkemenin, müvekkili ile davacı ve dava dışı 3 üncü kişi Arap Altunkeser arasında bir hizmet sözleşmesi olduğu yönündeki kabulünün hatalı olduğunu, müvekkilinin işveren konumunda olmasının mümkün olmadığını, müvekkil ile davalı arasında bir hizmet sözleşmesi olmadığını, hizmet sözleşmesinin oluşabilmesi için "iş", "ücret" ve "bağımlılık" unsurlarının gerçekleşmesi gerektiğini, davanın husumetten reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu beyanla ilk derece mahkemesi kararının davalılar lehine bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile "somut olayda, davalı tarafından yaptırılan inşaat işinde malzeme teminin ve işçilik ücretlerinin davalı işveren tarafından karşılandığı, istina akdinin ispatına yönelik sözleşme, fatura ve sair delil bulunmadığı, davacının kendi nam ve hesabına çalıştığını gösterir vergi kaydı v.b. bulunmadığı, dosya kapsamında toplanan deliller ve tanık ifadelerine göre istisna akdini gösteren delil bulunmadığından, hizmet akdinin varlığı gözetildiğinde, "…davalı Hüseyin Yılmaz’ın ikamet etmekte olduğu binanın çatının tadilatının yapılması ve binanın mantolanması işi kapsamında işveren konumunda olduğu, davacı Eyyüp Balkan’ın 5510 sayılı Kanun'un 4 üncü maddesinin a fıkrası kapsamında sigortalı olduğu, dolayısıyla 25.10.2016 tarihinde meydana gelen ve işyeri sigortalısı Eyyüp Balkan isimli işçinin işyerinde yürüttüğü çalışma esnasında yaralanmasıyla sonuçlanan kaza olayının 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 13 üncü maddesi uyarınca iş kazası olduğu tespitine " dair verilen İlk derece mahkemesi karar gerekçesindeki değerlendirme dikkate alındığında; usul, yasa ve yerleşik Yargıtay içtihatlarına uygun bulunan karara yönelik itirazlar yerinde görülmediği gibi, kamu düzenine ilişkin konularda da kararın esasına etkili bir aykırılık bulunmadığı" gerekçesi ile istinaf başvurusunun esastan reddine, karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1.Davalı vekili istinaf gerekçeleri ile kararın bozulmasını istemiştir.
2. Davalı Kurum vekili istinaf gerekçeleri ile kararın bozulmasını istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, davacının 25.10.2016 tarihinde geçirdiği kazanın iş kazası olup olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri ile 5510 sayılı Kanun'un 13 üncü maddesi hükümleridir.
2.Davaya konu olan ve iş kazası "iş kazası" mevzuatımızda 506 sayılı Kanun'un 11-a ve 5510 sayılı Kanun'un 13 üncü maddesi ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, her iki kanunda da iş kazası tanımlanmamış, kazanın hangi hal ve durumlarda iş kazası sayılacağı yer ve zaman koşulları ile sınırlandırılarak belirlenmiştir.
Eldeki davaya konu olayın meydana geldiği tarih itibari ile davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu olup, Kanunun 13 üncü maddesinde İş Kazası;
"a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b)İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
d) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özüre uğratan olaydır." şeklinde belirlenmiştir.
Olayın, işkazası olarak kabul edilebilmesi için olaya maruz kalan kişinin 5510 sayılı Kanun'un 4 üncü maddesi anlamında sigortalı olması, olayın, 5510 sayılı Kanun'un 13 üncü maddesinde sayılı ve sınırlı olarak belirtilen hal ve durumlardan birinde meydana gelmesi koşuldur. Başka bir anlatımla, olayın, iş kazası sayılabilmesi için iki koşulun birlikte gerçekleşmesi zorunludur.
Bu yönde, 5510 sayılı Kanun'un 4/a maddesi anlamında sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları başlıca üç başlık altında toplanmaktadır. Bunlar:
a) Çalışma ilişkisinin kural olarak hizmet akdine dayanması,
b) İşin işverene ait yerde yapılması,
c)Kanunda açıkça belirtilen sigortalı sayılmayacak kişilerden olunmaması şeklinde sıralanabilir.
Sigortalı olabilmek için bu koşulların bir arada bulunması zorunludur. Bu nedenle dava konusu olayda öncelikle "hizmet aktinin varlığı" araştırılmalıdır;
Sigortalı olabilmek için bu koşulların bir arada bulunması zorunludur. Bu nedenle dava konusu olayda öncelikle "hizmet aktinin varlığı" araştırılmalıdır;
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 313/1 inci (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 393/1) maddesinde, hizmet sözleşmesi; “Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımda sadece hizmet ve ücret unsurlarına yer verilmişken, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 8 inci maddesinde, “bağımlılık” unsuruna da yer verilmiştir. Hizmet akdi, her şeyden önce bir iş görme edimini zorunlu kılar. Bu sözleşmeyle sigortalıya yüklenen borç, işveren yararına bir iş görmek, hizmet sunmaktır.
Bağımlılık ve bu kapsamda ele alınması gereken zaman unsuru, hizmet akdinin ayırt edici özelliğidir.
Bağımlılık, iş ve sosyal güvenlik hukuku uygulamasında temel bir ilke olup, bu unsur, hizmetini işverenin gözetimi ve yönetimi altında yapmayı ifade eder. Ne var ki, iş hukukunun dinamik yapısı, ortaya çıkan atipik iş ilişkileri, yeni istihdam modelleri, bu unsurun ele alınmasında her somut olayın niteliğinin göz önünde bulundurulmasını zorunlu kılmaktadır. Bazı durumlarda, taraflar arasında sıkı bir bağımlılık ilişkisi bulunmasa da, işverenin iş organizasyonu içinde yer alınmaktaysa bu unsurun varlığının kabulü gerekecektir. Önemli yön, işverenin her an denetim ve buyurma yetkisini kullanabilecek olması, çalışanın, edimi ile ilgili buyruklara uyma dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte teknik ve hukuki bir bağımlılığın bulunmasıdır. Genel anlamda bağımlı çalışma, işverenin belirleyeceği yerde ve zamanda, işverence sağlanacak teknik destek ve işverenin denetim ve gözetiminde yapılan çalışmadır. İşverenin yönetim (talimat verme) hakkı karşısında işçinin talimatlara uyma (itaat) borcu yer alır. Bir işin görülmesi süreci içinde işçinin faaliyeti, çalışma şekli, yeri, zamanı ve işyerindeki davranışları düzenleyen talimatlar veren işveren onu kişisel bağımlılığı altında tutar. Bu sözleşmede var olan otorite/bağımlılık ilişkisi taraflar arasında kaçınılmaz olarak bir hukuki hiyerarşi yaratır. Bu nedenle hizmet akdinde bağımlılık hem işçinin kişiliğini ilgilendirmekte hem de bir hukuki bağımlılık niteliği taşımaktadır.
Hizmet akdi, çoğu kez Borçlar Kanununun 355 inci maddesinde (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 470 inci maddesinde) tanımlanan istisna akdi (eser sözleşmesi) ile karıştırılabilmekte, ikisinin ayırt edilebilmesi bazı durumlarda güçleşmektedir; Çalışan, iş gücünü belirli veya belirsiz bir zaman için çalıştıranın buyruğunda bulundurmakla yükümlü olmayarak, işveren buyruğuna bağlı olmadan sözleşmedeki amaçları gerçekleştirecek biçimde edimini görüyorsa, sözleşmenin amacı bir eser meydana getirmekse, çalışma ilişkisi istisna akdine dayanıyor demektir. Hizmet akdinde ise çalışan, emeğini iş sahibinin emrine hazır bulundurmaktadır ve ücret, faaliyetin meydana gelmesinin sonucu için değil, bizzat yapılan faaliyetin karşılığı olarak ödenmektedir. Öte yandan; 313 üncü madde hükmünün açıklığı gereği, çalışanın kendi aletleri ile çalışması veya götürü hizmet sözleşmelerinde ücretin, yapılacak işe göre toptan kararlaştırılması imkan dahilinde bulunduğundan, tarafların belli bir fiyat üzerinden anlaşmaları istisna akdinin varlığını göstermediği gibi, götürü sözleşmelerde, bir süre için hizmet etme borcunun mu, yoksa önceden belirlenmiş bir sonucun meydana getirilmesi borcunun mu yüklenildiğinin şüpheli bulunduğu durumlarda, araştırma yapılarak tarafların amacı, durumu ve yaşam deneyimleri gözetilip hukuki ilişki saptanmalıdır.
3. Değerlendirme
1.Dosya içindeki belgelerden, Kurum Denetmeni tarafından hazırlanan rapor ile "…alınan ifadelerden S. B, yapılacak olan çatı tadilatı mantolama işini her ne kadar H.Y’la tek başına anlaşarak almış olsa da alınan ifadelerden ve yapılan tespitlerden E. B’ı da içine alacak şekilde şifai olan sözleşmeyi ikisi adına aldığı ve belirtilen çatı tadilatı mantolama işini ortak olarak yapacakları sonucu anlaşılmaktadır. Bu durumdan ötürü S. B. ve E. B. çatı tadilatı mantolama işinin eser sözleşmesi yüklenicisi durumuna gelmektedir. Bu durumda buradaki sözleşme şekli de bağımlılık unsurunun yokluğu sebebiyle hizmet akti olarak nitelendirilemeyeceğinden S. B.ve E. B. birlikte eser sözleşmesi yüklenicileri kapsamında değerlendirileceğinden aralarında şçi işveren ilişkisi kurulamamıştır.
–olayın 5520 sayılı Kanun kapsamında hizmet aktine tabi çalışanların iş kazası olarak kabul edilmesi mümkün bulunmamaktadır. " şeklindeki Kurum tespiti üzerine eldeki davanın açıldığı, mahkemece açılan davada olayın 5510 sayılı Kanun'un 13 üncü maddesinin A ve B bentleri uyarınca iş kazası olduğuna karar verildiği anlaşılmış ise de, söz konusu hükmün infaza elverişli olmadığı anlaşılmıştır.
2. Mahkemece yapılacak iş yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığında, iş kazasının hangi sigortalılık niteliğinde geçtiği usulünce belirlenip sonucuna göre karar verilmelidir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. İlk Derece Mahkemesi kararının sair yönler incelenmeksizin BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgiliye iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
14.06.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.