İlgili Kanun / Madde
4857 S. İşK/21, 59,63
T.C
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
Esas No. 2023/1457
Karar No. 2023/4838
Tarihi: 03.04.2023
İŞE BAŞLATMAMA TARİHİNDEKİ ÜCRETİ İSPAT YÜKÜNÜN İŞÇİDE OLDUĞU
İŞE BAŞLATMAMA TARİHİNDEKİ ÜCRETİN ASGARİ ÜCRETE ORANTILANDIRILARAK BELİRLENEMEYECEĞİ
GEÇERSİZ SAYILAN FESİHTE USULÜNE UYGUN OLARAK İHBAR TAZMİNATI ÖDENMİŞ VEYA KULLANDIRILMIŞSA İŞE BAŞLATMAMADA İHBAR TAZMİNATI VEYA FARK İHBAR TAZMİNATI ÖDENMEYECEĞİ
İŞ SÖZLEŞMESİ VEYA TİS İLE HAFTA TATİLİN CUMARTESİ PAZAR OLARAK KARARLAŞTIRILABİLECEĞİ
HAFTA TATİLİNİN CUMARTESİ PAZAR OLARAK KARARLAŞTIRILDIĞI DURUMLARDA CUMARTESİ GÜNÜN YILLIK İZİN SÜRESİNE EKLENEMEYECEĞİ
ÖZETİ: İşe başlatmama suretiyle fesih tarihindeki ücretin asgari ücrete oranlama suretiyle belirlenmesi isabetli değildir. Zira bu konuda ispat yükü davacıya ait olup davacının başlatmama suretiyle fesih tarihinde aynı işyerinde çalışmakta olan emsal işçiyi bildirmesi gerekir. Davacının bu yönde bir delili bulunmadığı hâlde, geçersiz fesih tarihindeki ücretin asgari ücrete oranlanmasıyla başlatmama suretiyle fesih tarihindeki ücretin belirlenmesi hatalıdır.
Buna göre işçiye geçersiz sayılan fesih bildirimi ile bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin ödenmemişse ihbar tazminatının ödenmesi gerekecektir. Bir başka anlatımla, ihbar öneli usulüne uygun şekilde verilmiş veya önele ait ücret peşin ve eksiksiz ödenmiş ise ihbar tazminatının ödenmesi gerekmeyecektir.
Davacı dava dilekçesinde son emsal ücrete göre ödenmesi gereken fark ihbar tazminatı alacağını talep etmiştir. 31.12.2015 tarihinde iş sözleşmesinin feshi sırasında davacıya brüt 29.430,24 TL ihbar tazminatı ödemesi yapıldığı ihtilaf dışıdır. Dolayısıyla davacıya 4857 sayılı Kanun'un17 nci maddesinde belirtilen şekilde usulüne uygun olarak ihbar süresine ait ücretin fesih sırasında peşin olarak ödendiği anlaşıldığından, dava konusu ihbar tazminatı talebinin reddine hükmedilmesi gerekirken İlk Derece Mahkemesince yazılı şekilde hüküm tesisi ve bu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddi kararı hatalı olmuştur.
4857 sayılı Kanun'un 46 ncı ve 63 üncü maddelerine göre hafta tatili haftalık 45 saatlik çalışmadan sonraki 24 saatlik bir gündür. Bu nedenle kural olarak cumartesi iş günüdür. Akdi tatil günü olarak cumartesi günleri yıllık izin süresine eklenmez. Başka bir anlatımla, cumartesi günleri akdi tatil günü olarak işçi çalışmadığı takdirde yıllık ücretli izin süresine ilişkin hesapta hafta tatili olarak değerlendirilemez.
Cumartesi günü hafta tatili olarak da kararlaştırılabilir. Bireysel veya toplu iş sözleşmeleriyle cumartesi ve pazar günleri hafta tatili günü olarak belirlenmişse, 4857 sayılı Kanun'un 56 ncı maddesinin beşinci fıkrası gereği her iki gün yıllık izin sürelerinden sayılmaz. Başka bir anlatımla yıllık izin kullanma dönemi içindeki cumartesi ve pazar günleri kullanılan izin süresinden düşülür. Ancak bireysel veya toplu iş sözleşmesinde hafta tatiline eklenen bu cumartesi gününün yıllık izin hesabında iş günü olarak sayılacağı veya izin süresinden düşülmeyeceği şeklinde açık bir kural mevcutsa, bu hüküm geçerli sayılmalı ve 4857 sayılı Kanun'un 56 ncı maddesinin beşinci fıkrası gereği sadece yıllık izne rastlayan pazar günleri izin süresinden düşülmelidir (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 02.03.2021 tarihli ve 2021/897 Esas, 2021/5272 Karar sayılı kararı).
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildi.
Davacı vekilince temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması istenilmiş ise de 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin ikinci fıkrası gereğince duruşma isteğinin miktardan reddine ve incelemenin dosya üzerinden yapılmasına karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı Bankada 18.11.1980 tarihinde çalışmaya başladığını, 01.09.2008 tarihinde emekli olduğunu, emeklilikten sonra da ara vermeksizin çalışan davacının iş sözleşmesinin şube müdürü olarak görev yapmakta iken 31.12.2015 tarihinde davalı işveren tarafından feshedildiğini, işveren aleyhine açılan işe iade davasının kabulüne ilişkin kararın Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiğini, müvekkili tarafından süresi içerisinde işe iade için başvuruda bulunulmasına rağmen işveren tarafından 15.08.2017 tarihli ihtar ile işe başlatılmayacağının bildirildiğini ileri sürerek fark kıdem tazminatı, fark ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, bireysel emeklilik işveren katkı payı alacağı, boşta geçen süreye ilişkin yemek ücreti alacağının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasında hukuki yarar bulunmadığını, zamanaşımı def'inde bulunduklarını, davacının iş sözleşmesinin 31.12.2015 tarihinde her türlü işçilik alacağı ödenmek suretiyle feshedildiğini, açılan işe iade davası sonucunda da tüm ikramiyeleri eklenmek suretiyle davacının çalışmadığı dönemlere ait ücreti ve işe başlatmama tazminatının ödendiğini, talep edilen yıllık izinlerin kullandırıldığını, geriye kalan yıllık izin ücretinin de davacıya ödendiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacının 01.09.2008-31.12.2015 tarihleri arasında davalı Banka nezdinde çalıştığı, iş sözleşmesinin işveren tarafından feshedilmesi üzerine açılan işe iade davası sonucunda davacının işe iadesine ve işe başlatılmaması hâlinde en çok 4 aya kadar olan ücret ve diğer hakları ile 5 aylık brüt ücreti tutarında iş güvencesi tazminatı ödenmesine karar verildiği, söz konusu kararın Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiği, davalı işverence iş sözleşmesinin kıdem ve ihbar tazminatı ödenmesini gerektirmeyecek şekilde sona erdiği ispatlanamadığından davacının kıdem ve ihbar tazminatına hak kazandığı, davacının kıdemi dikkate alındığında kullanılmayan bakiye 428 gün izninin olduğu, iş sözleşmesinin feshi sonrası davacıya ödenmesi gereken 4 aylık boşta geçen ücret ve diğer haklara yemek ücreti gibi parayla ölçülebilen menfaatlerin ilave edilmesi gerektiğinden davacının bilirkişi raporunda hesaplanan 4 aylık yemek ücreti alacağı ile bireysel emeklilik işveren katkı payı alacağına hak kazandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davalı vekili istinaf dilekçesinde; davacının işe başlatmama tarihindeki ücretinin davacının talebi de aşılmak suretiyle hatalı tespit edildiğini, davacı işçiye geçersiz sayılan fesih bildirim tarihinde kıdem ve ihbar tazminatı ödendiğini, bu ödemelerin yasal faizi ile mahsup edilmesi gerektiğinden davacının fark kıdem ve fark ihbar tazminatı alacağının bulunmadığını, davacının tüm ikramiye alacaklarının ödendiğini, giydirilmiş brüt ücrete ikramiyenin eklenmesinin hatalı olduğunu, bilirkişi tarafından 3 ayda bir ödenen ikramiyenin hatalı hesaplandığını, bireysel emeklilik işveren katkı payı ödemesinin daimi nitelikte olmayan ve şarta bağlı bir ödeme olması sebebiyle giydirilmiş ücrete eklenmesinin hatalı olduğunu, 2006 yılında işyerindeki yemek ücreti uygulamasının kaldırıldığını, işverenin yemek sağlama konusunda bir zorunluluğunun bulunmadığını, yemek ücreti alacağının reddi gerektiğini, yıllık izin alacağının hatalı hesaplandığını, yıllık izin alacağı belirlenirken hafta tatili olan cumartesi günlerinin ve ulusal bayram genel tatil günlerinin dışlanmasının hatalı olduğunu, iş sözleşmesinin feshinde ödenen yıllık izin ücreti alacağına faiz işletilmesi gerektiğini, kullanılan yıllık izin gün sayılarının eksik hesaplandığını, yıllık izin ücreti hesaplanırken işe iade davası sonundaki işe başlatmama tarihi değil 4 aylık boşta geçen sürenin sona erdiği tarihteki ücretin esas alınması gerektiğini ileri sürerek davanın reddine karar verilmek üzere İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa Mahkemesi hâkiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, 6100 sayılı Kanun'un 355 inci maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu; İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden kanuna aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü nedenlere dayanarak Bölge Adliye Mahkemesi kararının ortadan kaldırılması ve İlk Derece Mahkemesi kararının bozularak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, işe davası sonrası fark kıdem tazminatı, fark ihbar tazminatı alacakları ile boşta geçen süreye ilişkin yemek ücreti, bireysel emeklilik katkı payı alacaklarına hak kazanılıp kazanılmadığı hususu ile yıllık izin ücreti alacağının hesaplanma şekli ve işe başlatmama tazminatı hesabında esas alınacak ücretin miktarına ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Kanun'un 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 371 inci maddesi.
2. 4857 sayılı İş Kanunu'nun (4857 sayılı Kanun)17, 18, 20, 21, 32, 53, 56, 57, 59 uncu maddesi hükümleri ile aynı Kanun'un 120 nci maddesi uyarınca yürürlükte bulunan (mülga) 1475 sayılı İş Kanunu'nun 14 üncü maddesi hükmü.
3. Değerlendirme
1. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davalı vekilinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. 4857 sayılı Kanun'un "Geçersiz Feshin Sonuçları" başlığını taşıyan 21 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında işçinin işe başlatılmaması hâlinde ödenmesi gereken tazminat belirtilmiş; üçüncü fıkrasında ise kararın kesinleşmesine kadar işçinin çalıştırılmadığı en çok dört aylık ücret ve diğer haklar düzenlenmiştir.
3. Somut olayda, davacının iş sözleşmesinin davalı işverence 31.12.2015 tarihinde feshedildiği, bu tarih itibarıyla ücretinin brüt 10.659,00 TL olduğu hususu ihtilaf dışıdır. Davacı işe iade davası sonrasında yasal süresi içerisinde işverene işe iade için başvuruda bulunmasına rağmen işverence keşide edilen Beyoğlu 23. Noterliğinin 14.08.2017 tarihli ve 14646 numaralı ihtarında davacının işe başlatılmayacağı, öngörülen ücret ve tazminatlarının 07.08.2017 tarihinde davacı vekilinin hesabına yatırıldığı ifade edilmiştir. İlk Derece Mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının işçilik alacaklarının ödendiği 07.08.2017 tarihi işverence işe başlatmama tarihi olarak kabul edilmiş olup bu tarih itibarıyla davacının alması gereken ücretin, 31.12.2015 tarihindeki ücretin asgari ücrete oranlanması suretiyle bulunan katsayı dikkate alınarak brüt 14.859,90 TL olarak kabul edilmiştir. Ancak işe başlatmama suretiyle fesih tarihindeki ücretin asgari ücrete oranlama suretiyle belirlenmesi isabetli değildir. Zira bu konuda ispat yükü davacıya ait olup davacının başlatmama suretiyle fesih tarihinde aynı işyerinde çalışmakta olan emsal işçiyi bildirmesi gerekir. Davacının bu yönde bir delili bulunmadığı hâlde, geçersiz fesih tarihindeki ücretin asgari ücrete oranlanmasıyla başlatmama suretiyle fesih tarihindeki ücretin belirlenmesi hatalıdır.
4. Öte yandan davacı dava dilekçesinde, işe başlatmama tazminatına esas emsal brüt ücretinin işveren tarafından düzenlenen tazminat ücret bordrosunda belirttiği şekilde brüt 12.703,00 TL olduğunu ifade etmiş olup emsal işçilere ödenen ücretin bu miktardan daha fazla olduğunu ispatlayamamıştır. Buna göre davacının işe başlatmama tarihindeki ücretinin brüt 12.703,00 TL olduğu kabul edilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile brüt 14.859,90 TL ücret kabulü hatalı olmuştur.
5. 4857 sayılı Kanun'un yukarıda belirtilen 21 inci maddesinin dördüncü fıkrasında işçinin işe başlatılması hâlinde varsa peşin ödenen ihbar ve kıdem tazminatının işçiye yapılması gereken ödemelerden mahsup edileceği belirtildikten sonra devamında "İşe başlatılmayan işçiye bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin ödenmemişse, bu sürelere ait ücret tutarı ayrıca ödenir" hükmüne yer verilmiştir. Buna göre işçiye geçersiz sayılan fesih bildirimi ile bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin ödenmemişse ihbar tazminatının ödenmesi gerekecektir. Bir başka anlatımla, ihbar öneli usulüne uygun şekilde verilmiş veya önele ait ücret peşin ve eksiksiz ödenmiş ise ihbar tazminatının ödenmesi gerekmeyecektir.
6. Davacı dava dilekçesinde son emsal ücrete göre ödenmesi gereken fark ihbar tazminatı alacağını talep etmiştir. 31.12.2015 tarihinde iş sözleşmesinin feshi sırasında davacıya brüt 29.430,24 TL ihbar tazminatı ödemesi yapıldığı ihtilaf dışıdır. Dolayısıyla davacıya 4857 sayılı Kanun'un17 nci maddesinde belirtilen şekilde usulüne uygun olarak ihbar süresine ait ücretin fesih sırasında peşin olarak ödendiği anlaşıldığından, dava konusu ihbar tazminatı talebinin reddine hükmedilmesi gerekirken İlk Derece Mahkemesince yazılı şekilde hüküm tesisi ve bu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddi kararı hatalı olmuştur.
7. Davacı tarafça, boşta geçen süre içerisinde ödenmesi gereken yemek ücretinin davalıdan tahsili talep edilmiş olup davacı vekili dava dilekçesinde 2016 yılı için günlük yemek ücretinin 12,00 TL olduğunu ifade etmiştir. Davalı ise cevap dilekçesinde 2006 yılından itibaren yemek ücreti ödemesi yapılmadığını; ancak 01.01.2013 tarihinde çalışanlara yemek kuponu verilmeye başlandığını, 2013 yılı için günlük yemek kuponu bedelinin 8,00 TL olduğunu, 2015 yılı için ise bu bedelin 9,25 TL olduğunu savunmuştur. İlk Derece Mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunda, aynı Mahkemenin 2017/652 Esas sayılı dosyasında 2016 yılı için yemek ücretinin 12,00 TL olarak belirlendiği gerekçesiyle işbu dosyadaki talep konusu olan 01.01.2016-30.04.2016 tarihleri arasındaki yemek ücreti alacağı günlük 12,00 TL üzerinden hesaplanmıştır. Ancak işbu dosya içerisinde, bilirkişi raporunda emsal olduğu belirtilen 2017/652 Esas sayılı dosyadaki yemek ücretine ilişkin bilgi ve belge bulunmadığından söz konusu miktarın ne şekilde emsal teşkil ettiği denetlenememektedir. Buna göre Mahkemenin emsal olduğu belirtilen 2017/652 Esas sayılı dosya içerisindeki yemek ücretine ilişkin belgenin kapsama kazandırılması suretiyle yemek ücreti alacağı miktarının yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Herhangi bir belgenin bulunmadığının anlaşılması yahut söz konusu belgenin işbu dosya bakımından emsal teşkil etmeyeceğinin tespit edilmesi durumunda ise davacının iddiasını ispatlayamadığı kabul edilerek davalının en son kabul ettiği günlük 9,25 TL üzerinden yemek ücreti alacağının hesaplanması gerekir.
8. Taraflar arasında, davacı işçinin kullandırılmayan izin sürelerine ait ücretinin miktarı hususunda da ihtilaf bulunmaktadır. Somut uyuşmazlıkta, davacının tüm çalışma dönemi boyunca hak kazandığı yıllık izin süresi, işyerinde yürürlükte bulunan İnsan Kaynakları Uygulama Esasları hükümleri dikkate alınmak suretiyle davacının tüm hizmet süresi boyunca yıllık 30 gün izne hak kazandığı kabulü ile hesaplanmıştır. Öncelikle ilgili İnsan Kaynakları Uygulama Esasları'nın ilk yürürlüğe girdiği tarih araştırılarak davacının işe girdiği tarihten söz konusu düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar yürürlükte bulunan İş Kanunu hükümlerine göre hesaplanması gerekirken, işe girdiği tarihten itibaren 30 günlük yıllık izne hak kazandığı kabul edilerek hesaplama yapılması hatalı olmuştur.
9. Diğer yandan, 4857 sayılı Kanun'un 46 ncı ve 63 üncü maddelerine göre hafta tatili haftalık 45 saatlik çalışmadan sonraki 24 saatlik bir gündür. Bu nedenle kural olarak cumartesi iş günüdür. Akdi tatil günü olarak cumartesi günleri yıllık izin süresine eklenmez. Başka bir anlatımla, cumartesi günleri akdi tatil günü olarak işçi çalışmadığı takdirde yıllık ücretli izin süresine ilişkin hesapta hafta tatili olarak değerlendirilemez.
10. Cumartesi günü hafta tatili olarak da kararlaştırılabilir. Bireysel veya toplu iş sözleşmeleriyle cumartesi ve pazar günleri hafta tatili günü olarak belirlenmişse, 4857 sayılı Kanun'un 56 ncı maddesinin beşinci fıkrası gereği her iki gün yıllık izin sürelerinden sayılmaz. Başka bir anlatımla yıllık izin kullanma dönemi içindeki cumartesi ve pazar günleri kullanılan izin süresinden düşülür. Ancak bireysel veya toplu iş sözleşmesinde hafta tatiline eklenen bu cumartesi gününün yıllık izin hesabında iş günü olarak sayılacağı veya izin süresinden düşülmeyeceği şeklinde açık bir kural mevcutsa, bu hüküm geçerli sayılmalı ve 4857 sayılı Kanun'un 56 ncı maddesinin beşinci fıkrası gereği sadece yıllık izne rastlayan pazar günleri izin süresinden düşülmelidir (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 02.03.2021 tarihli ve 2021/897 Esas, 2021/5272 Karar sayılı kararı).
11. Somut uyuşmazlıkta, taraflar arasındaki iş sözleşmesinde cumartesi gününün hafta tatili olarak belirlendiğine ilişkin açık bir düzenleme yer almamaktadır. Dosyada bulunan İnsan Kaynakları Uygulama Esasları’nın 6.6.1. numaralı bendine göre de, cumartesi günleri iş günü sayılmıştır. Ayrıca davacının 4857 sayılı Kanun'daki düzenlemenin aksine her yıl için 30 gün üzerinden izin hakkı bulunduğunun kabul edildiği de gözetildiğinde, 4857 sayılı Kanun'un 56 ncı maddesinin beşinci fıkrasının cumartesi günleri bakımından da uygulanması mümkün değildir. Buna göre, cumartesi günlerinin kullanılmayan izin günü kabul edilerek yıllık izin kapsamından çıkarılması hatalı olmuştur. Cumartesi günlerinin de kullanılan izin günleri sayısına dâhil edilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
03.04.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.