Yargı Kararları

İŞLETMESEL NEDENLERLE FESİHTE YARGISAL DENETİM

SAYILAR

Esas No : 2021/2136
Karar No : 2023/217
Tarihi : 18.04.2023
İlgili Kanun/Madde : 4857 S. İşK/18-21
Yargı Yeri: ADANA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 7. HUKUK DAİRESİ

Ek Başlıklar : İŞLETMESEL NEDENLERLE FESİHTE YARGISAL DENETİM İŞLETMESEL KARARIN TUTARLI VE OBJEKTİF UYGULANMASININ GEREKTİĞİ KEYFİLİK DENETİMİ DOĞMAMIŞ HAKTAN FERAGAT EDİLEMEYECEĞİ

Tam Metin

İlgili Kanun / Madde
4857 S. İşK/18-21
T.C
ADANA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ

Esas No. 2021/2136
Karar No. 2023/217
Tarihi: 18.04.2023

İŞLETMESEL NEDENLERLE FESİHTE YARGISAL DENETİM
İŞLETMESEL KARARIN TUTARLI VE OBJEKTİF UYGULANMASININ GEREKTİĞİ
KEYFİLİK DENETİMİ
DOĞMAMIŞ HAKTAN FERAGAT EDİLEMEYECEĞİ

ÖZETİ: İşletmesel kararlara dayalı fesihlerin geçerli olabilmesi için diğer şartların yanında aynı zamanda tutarlı ve objektif bir biçimde uygulanmış olmaları gereklidir. Davalının bu hususu ispata yarar her hangi bir delili dosyaya sunmadığı görülmektedir. Sosyal seçim ölçütlerine göre işçi çıkarılması yoluna gidileceği kararlaştırılmış ise de, bu soyut karar dışında, işyerinde kaç işçi istihdam edildiği, hangi bölümlerden hangi nedenlerle kaç işçi çıkarıldığı, işçi çıkarma işleminin objektif ve keyfilikten uzak uygulandığına ilişkin delil sunulmadığı çıkartılan işçilerin hangi kritere göre seçildiğinin, davacının hizmetine hangi gerekçe ile ihtiyaç kalmadığının yine dosya kapsamında ortaya konulmadığı, davalı iş yerinin kamu hizmeti sunduğu, bilirkişi raporunda belirtildiği üzere mali durumlarının kötü olduğunun mahkemenin de kabulünde olduğu ve bu halin feshi geçerli kılmayacağı, yeniden rapor alınmasının, belediye kayıtları üzerinde inceleme yapılmasının, davalı tanıklarının dinlenmemesinin sonuca etkili olmadığı, feshin son çare olması ilkeleri gözetildiğinde davalı işveren tarafça işletmesel karar temelli geçerli fesih olgusunun ispatlanamadığı, davacının her iki davalıya karşı arabuluculuk başvurusunda bulunduğu ve her iki davalıya karşı dava açtığı, bu nedenle davacının işe iadesine ilişkin hükmün yerinde olduğu anlaşılmakla davalıların bu yöndeki istinaf talepleri isabetsiz mahkeme hükmü yasaya ve vakıaya uygun görülmüştür.
Davacının 375 sayılı KHK'nin 23. ve 24 maddeleri gereğince iş sözleşmesinden kaynaklanan haklarından feragat ettiği ileri sürülmüş ise de; feragatın kadrolu işçiliğe geçiş için kanuni bir şart olarak getirilmiş olması ve esasen davacının gerçek bir feragat iradesinden bahsedilemeyecek olması ve doğmamış haktan feragat söz konusu olamayacağı karşısında davacının bu yöndeki beyanı işe iade davasından feragatı sonucunu doğurmaz.

İlk derece mahkemesince verilen karara karşı istinaf başvurusu üzerine dosya dairemize gönderilmekle incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
İDDİANIN ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin 03.05.2014 tarihinden itibaren çalışmaktayken, iş akdinin işveren tarafından geçersiz olarak feshedildiğini belirterek davanın kabulü ile iş akdinin feshinin geçersizliğine, davacının işe iadesine, işe iade kararı gereğince davacının işe başlatılmaması durumunda 8 aylık tazminat ile boşta geçen 4 ay karşılığı ücret ve diğer hakların belirlenmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ:
Davalı Adana Büyükşehir Belediyesi vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının iş sözleşmesinin, iş Kanunu’nun 18.maddesi gereğince işin, işletmenin ve işyerinin gereklerinden kaynaklanan geçerli nedenlerle feshedildiğini, 31.03.2019 tarihinde yapılan yerel seçimlerden sonra müvekkili Belediyenin Mali durumu ile ilgili yapılan incelemede; 2018 mali yılı bütçe gerçekleşmeleri sonucunda 599.440.064,68 TL bütçe açığının oluştuğunu, bu açığın toplam gelirin yaklaşık %48 ine denk geldiğini, müvekkili belediyenin 31.03.2019 tarihi itibariyle toplam borcunun 3.976.542.141,38 TL, daha sonra daha detaylı yapılan inceleme sonucunda ise borcun 4.476.542.141,38 TL, kısa vadeli borçların ise 1.995.875.661,95 TL olduğunu, aylık gelir-gider tablosuna göre gelirin giderleri karşılamadığını ve giderlerin gelirlerden aylık yaklaşık 60 milyon TL fazla olduğunun ekli mizan tablosundan tespit edildiğini, mali durumun düzeltilmesi için, açıklanan tasarruf tedbirlerinin yanında personel azaltılmasının kaçınılmaz bir zorunluluk halini aldığını, Nisan 2019 tarihi itibariyle personel giderlerinin bütçenin %31,7'sini oluşturmakta olup, %30 yasal sınır oranı %1.7 aşıldığını, Temmuz 2019 tarihinde hem memurlara hem de diğer çalışanlara yasa ve TİS uyarınca yapılacak zamlar dikkate alındığında personel giderlerinin bütçenin %32,34'ünü oluşturacağını, dolayısıyla yasal sınırın %2.34 aşılmış olacağını, bunun da yaklaşık 1.750 personele karşılık geldiğinin tespit edildiğini, belirtilen ekonomik ve yasal nedenlerle tasarruf tedbirlerine ek olarak işçi sayısının azaltılması gerekliliği sonucu 4857 sayılı İş Kanunun 29. Maddesi gerekleri yerine getirilerek, son giren ilk çıkar ilkesi de gözetilerek, fesih tarihinden itibaren geriye doğru son altı ayda işe alınanlardan başlanarak 1.750 işçinin iş akitlerinin feshedilmesine Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığının 10.05.2019 günlü 16855 sayılı yazısı ile karar verildiğini ve Adana Ulaşım A.Ş.nin 17.05.2019 günlü 27 no.lu kararı ile uygulandığını, müvekkili belediyenin, yönetim hakları çerçevesinde aldığı kararı hakkaniyetle uyguladığını, davacının işten çıkarılırken toplu işten çıkarma kurallarına uyulduğunu, İş-Kur a gerekli başvuruların yapıldığını, tenkisat sırasının belirlendiğini, uygulamanın mevzuata ve ekli emsal Yargıtay uygulamalarına uygun olduğunu, işletmesel kararın yerindelik denetimine tabi tutulamayacağını, işletmesel kararın tutarlı bir şekilde uygulandığını, son altı ayda işe girenler işten çıkartıldığı gibi, iş akdinin feshinden sonra davacının yaptığı işi veya başka bir işi yapmak için yeni işçi alımı yapılmadığını ve davanın reddini savunmuştur.
Davalı Adana Ulaşım A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının, iş akdinin17.05.2019 günlü 27 no.lu şirket yönetim kurulu kararına dayanılarak, geçerli nedenlerle, yasanın 18 ve 29. maddelerine göre feshedildiğini; Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığının 10.05.2019 günlü 16855 sayılı yazısı ile açıklanan mali durumdan kaynaklı olarak 17.05.2019 günlü kararın alındığını ve sosyal seçim kriterlerinin belirlendiğini; yönetim kurulunun aldığı karar ile ekonomik, yapısal ve benzeri işletme, işyeri ve işin gereklerinden kaynaklanan sebeplerle iş akdinin yazılı fesih bildirimiyle feshedildiğini; feshin son çare olması ilkesinin gözetildiğini ve davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
1-Davanın kısmen kabulü ile;
2-Feshin geçersizliğine ve davacının, davalılardan Adana Ulaşım Org. Tur. Ziraat Su ve Su Tes. Tem. Hiz. A.Ş. işyerindeki işe iadesine,
3-Davacının kanuni süre içerisinde başvurusuna rağmen davalı işverence süresi içinde işe başlatılmaması halinde davalılar tarafından müştereken ve müteselsilen ödenmesi gereken tazminat miktarının davacının kıdemi ile fesih nedeni dikkate alınarak takdiren davacının 5 aylık brüt ücreti tutarı olan 13.835,88-TL olarak belirlenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
4-Davacı işçinin işe iadesi için işverene süresi içinde müracaatı halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar 4 aylık tutarı brüt 13.574,65-TL olarak tespit edilen en çok 4 aya kadar ücret ve diğer haklarının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili gerektiğinin ve davacının işe başlatılması halinde varsa ödenen ihbar ve kıdem tazminatının bu alacaktan mahsubu gerektiğinin tespitine, karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı Ulaşım A.Ş vekili istinaf dilekçesinde özetle: Kabul anlamına gelmemekle davacı yanca işe iade davasının, kanunla belirlenen hak düşürücü süre içerisinde açılmadığından bahisle reddinin gerektiğini, arabuluculuk dava şartı usulüne uygun ifa edilmediğini, 7036 sayılı Kanun'un 3/15.maddesi gereğince asıl işveren ve alt işveren arabuluculuk faaliyetlerine birlikte katılmalarının zorunlu olduğunu ve 7036 sayılı Kanun'un 3/15 maddesine uygun şekilde arabuluculuk tutanağının düzenlenmediğini ve işe iade davalarında arabulucuya başvurunun zorunlu olduğunu, ancak davacı tarafından bu usullere ve sürelere uyulmadığını, 7036 sayılı Kanun'un 11. maddesiyle değiştirilen 4857 sayılı İş Kanunu'nun 20'nci maddesi gereğince davanın usulden reddinin gerektiğini, davacı asilin müvekkil şirkette toplam kıdeminin 6 ayı bulmadığını, dolayısıyla müvekkil şirketten işe iade talep hakkına haiz olmadığını, davacının iş akdinin geçerli nedenle feshedildiğini, müvekkil işverence“işletmenin işyerinin ve işin gerekleri’’ nedeni ile iş akdinin feshedilmesi imkanının İş Kanunu'nun 18. maddesi gereğince işverene tanınmış durumda olduğunu, yerel mahkeme tarafından davalının fesih sebebiyle bağlı olarak inceleme yapılması gerekirken karar gerekçesinde ekonomik tedbirlere uyulduktan sonra işçi çıkarılacağının ve mali durumunun tartışıldığını, iş akdinin fesih sebebi olan işletmesel sebebin incelenmediğini, ilk derece mahkemesince eksik inceleme yapıldığını, bilirkişilerce yerinde inceleme yapılmadığını, ek bilirkişi raporu aldırılmadığını, ek bilirkişi raporu alınması talebi yönünde ara karar dahi kurulmadığını, eksik ve yetersiz bilirkişi raporu ile karar verilmesinin adil yargılama hakkının ihlali niteliğinde olduğunu, bilirkişi raporuna itiraz edilmesine ve delil olarak bilirkişi raporuna dayanılmasına rağmen insan kaynakları uzmanı, mali müşavir ve hukukçu bilirkişilerden oluşan yeni bilirkişi kurulundan rapor alınmadığını, KHK ile getirilen farklı istihdam biçimi anlaşılmadan verilecek her raporun ve bu raporlara dayanılarak verilecek her kararın hatalı olacağını, nitekim bilirkişiler tarafından çelişki olarak nitelenen iki farklı toplu çıkış yazısının, bu istihdam şeklinin anlaşılmadığının göstergesi olduğunu, işverenin işletmesel nedenlerle işçi çıkarırken, işçileri arasında hakkaniyet kuralları dâhilinde kalmak kaydıyla seçim yapmakta serbest olduğunu, işletmesel kararların yerindelik denetimine tabi tutulamayacağını, iş akdi feshi konusunda müvekkil şirketin işletmesel karar aldığını, aynı zamanda tüm ihtimalleri değerlendirerek feshin son çare ilkesine de bağlı kaldığını, iş akdi feshinin, feshin son çare olması ilkesine dayalı olarak yapıldığını, bu itibarla da geçerli bir fesih olduğunu, yerel mahkemece tüm bu açıklamaların değerlendirilmediğini, yerel mahkemece hükme esas alınan eksik ve hatalı bilirkişi raporunun hüküm kurmak için yeterli olmadığını, işletmesel kararı alan diğer davalı belediye kayıtları üzerinde de inceleme yapılması gerektiğini, bilirkişi heyetince davacının iş akdinin sonlanmasına gerekçe olan işletmesel kararı alan davalı belediyenin kayıtlarının ve fesih tarihinden 6 ay önceki ve sonraki ekonomik durumunun incelemesinin de yapılarak bilirkişi raporu tanzim edilmesi ve bu raporun da hükme dayanak teşkil etmesi gerektiğini, bu nedenle verilen kararın eksik inceleme neticesi verilen bir karar olduğunu, bu nedenlerle işbu davanın reddi gerekirken kabulünün yasaya aykırı olduğunu belirterek tüm bu nedenlerle, ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Adana Büyükşehir Belediyesi vekili istinaf dilekçesinde özetle; Gerek davaya cevap dilekçesinde gerekse yargılamanın çeşitli aşamalarında itirazların dikkate alınmaksızın hüküm tesis edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, yerel mahkeme kararında "iş akdinin fesih gerekçesinin açık ve kesin olduğu, feshin geçerli sebebe dayandığının açık ve kesin olarak kanıtlanmadığı" şeklinde belirtildiğini, bu nedenle yerel mahkeme kararının kaldırılması gerektiğini, Yargıtay kararları ve doktrinde de açıkça belirtildiği üzere, işverenin amaç ve içeriğini belirlemede serbest olduğunu ve yönetim hakkı kapsamında, işletme, işyeri ve işin düzenlenmesi ile ilgili olarak iş sözleşmesinin akdedilmesinden feshine kadar tüm konularda aldığı her türlü kararın işletmesel karar olduğunu, işverenin, işletmesel nedenlerle işçi çıkarırken, işçileri arasında hakkaniyet kurallan dânilinde kalmak kaydıyla seçim yapmakta serbest olduğunu, açıklanan bu nedenlerle de davacının iş akdi feshinin hakkaniyete ve hukuka uygun olduğunu, müvekkil belediyenin almış olduğu işletmesel kararın, Anayasa ve yasalarla kendisine yüklenen belediye hizmetlerinin zamanında, etkin, verimli ve sürdürülebilir şekilde yerine getirmek amacıyla alındığını, müvekkil belediyenin, yerine getirmekle yükümlü olduğu hizmetleri gerçekleştirmek için her türlü organizasyon yapısı ile ilgili düzenleme yapma hakkını, yani yönetsel karar alma hakkını kullandığını, müvekkil kurum tarafından ekonomik ve yasal nedenlerle tasarruf tedbirlerine ek olarak işçi sayısının azaltılması gerekliliği sonucu 4857 sayılı İş Kanunun 29. maddesine uygun olarak, son giren ilk çıkar ilkesi de gözetilerek, fesih tarihinden itibaren geriye doğru son altı ayda işe alınanlardan başlanarak 1750 işçinin iş akitlerinin feshedilmesine karar verildiğini ve bu şekilde uygulandığını, müvekkil Belediyenin bulunulan bu süreçte birçok projeyi askıya aldığını, bir takım hizmetlerin yarım kaldığını, dosyadaki bilirkişi raporuna istinaden verilen yerel mahkeme kararının kaldırılması gerektiğini, zira bilirkişiler arasında bulunması zorunlu hukukçu bilirkişi bulunmayıp ve dahi diğer davalı şirket kayıtları üzerinde inceleme yapılarak eksik rapor tanzim edildiğini ve buna bağlı olarak eksik hüküm tesis edildiğini, bu nedenle işe iade kararının kabul edilemeyeceğini, dosyada müvekkili belediye kayıtları üzerinde inceleme yapılmaksızın ve bilirkişi kurulundan rapor alınmaksızın hüküm tesis edilmesinin yasaya aykırı olduğunu, mahkeme kararının kaldırılarak taraflarına tekrar masraf yatırmak için süre verilmesini ve müvekkili belediye kayıtları üzerinde inceleme yapılarak karar verilmesinin gerektiğini, tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE:
Dairemizce istinaf incelemesi HMK 355. maddesi gereğince istinaf sebepleri ile bağlı olarak ve kamu düzenine aykırılık hususları da gözetilerek yapılmıştır.
Dava, işe iade istemine ilişkindir.
Taraflar arasında, belirsiz süreli iş sözleşmesi olduğu, davacının iş güvencesi hükümlerinden yararlanamayan işveren vekili konumunun bulunmadığı, davacı işçinin kıdeminin 6 aydan fazla olduğu, davalılara ait iş yerlerinde otuz (30) işçiden fazla işçi çalıştığı konularında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
İş sözleşmesinin 30.10.2019 tarihi itibariyle feshedildiği, davacı işçi tarafından yasal bir aylık sürede 13.11.2019 tarihinde her iki davalıya karşı arabuluculuk başvurusunda bulunduğu, görüşmelerin 18.11.2019 tarihinde anlaşmazlıkla sonuçlandığı, davacı tarafından süresi içerisinde 02.12.2019 tarihinde yetkili ve görevli mahkemede işe iade davası açıldığı anlaşılmıştır.
 4857 sayılı İş Kanunu'nun 20/2 maddesinde açıkça, feshin geçerli nedenlere dayandığının ispat yükü davalı işverene verilmiştir. İşveren ispat yükünü yerine getirirken öncelikle feshin biçimsel koşullarına uyduğunu, daha sonra içerik yönünden fesih nedenlerinin geçerli (veya haklı) olduğunu kanıtlayacaktır. Bu kapsamda, işveren fesihle ilgili karar aldığını, bu kararın istihdam fazlası meydana getirdiğini, tutarlı şekilde uyguladığını ve feshin kaçınılmaz olduğunu ispatlamalıdır.
Davacının SGK kayıtlarına göre; 03.05.2014 – 30.10.2019 tarihleri arasında değişen alt işverenlere bağlı olarak ve en son davalı şirket bünyesinde olmak üzere davalı Belediye’de Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanlığı işçisi olarak çalıştığı, iş akdinin davalı şirket tarafından işletmesel nedenle feshedildiği anlaşılmıştır.
İşverenin, dayandığı fesih sebebinin geçerli (veya haklı) olduğunu uygun delillerle inandırıcı bir biçimde ortaya koyması, kanıt yükünü yerine getirmiş sayılması bakımından yeterlidir. Ancak bu durum, uyuşmazlığın çözümlenmesine yetmemektedir. Çünkü yasa koyucu işçiye başka bir olanak daha sunmuştur. Eğer işçi, feshin, işverenin dayandığı ve uygun kanıtlarla inandırıcı bir biçimde ortaya koyduğu sebebe değil, başka bir sebebe dayandığını iddia ederse, bu başka sebebi kendisi kanıtlamakla yükümlüdür. İşçinin işverenin savunmasında belirttiği neden dışında, iş sözleşmesinin örneğin sendikal nedenle, eşitlik ilkesine aykırı olarak, keza keyfi olarak feshedildiğini iddia ettiğinde, işçi bu iddiasını kanıtlamak zorundadır.
 Feshin işletme, iş yeri ve işin gerekleri nedenleri ile yapıldığı ileri sürüldüğünde, öncelikle bu konuda işverenin işletmesel kararı aranmalı, bağlı işveren kararında işgörme ediminde ifayı engelleyen, bir başka anlatımla istihdamı engelleyen durum araştırılmalı, işletmesel karar ile istihdam fazlalığının meydana gelip gelmediği, işverenin bu kararı tutarlı şekilde uygulayıp uygulamadığı (tutarlılık denetimi), işverenin fesihte keyfi davranıp davranmadığı (keyfilik denetimi) ve işletmesel karar sonucu feshin kaçınılmaz olup olmadığı (ölçülülük denetimi feshin son çare olması ilkesi) açıklığa kavuşturulmalıdır.

İşletmesel kararın amacı ve içeriğini belirlemekte özgür olan işveren, işletmesel kararı uygulamak için aldığı tedbirin feshi gerekli kıldığını, feshin geçerli nedeni olduğunu kanıtlamalıdır. İşletmesel kararın amacı ve içeriğini serbestçe belirleyen işveren, uygulamak için aldığı, geçerli neden teşkil eden ve ayrıca istihdam fazlası doğuran tedbire ilişkin kararı, sürekli ve kalıcı şekilde uygulamalıdır. İşveren işletme, iş yeri ve işin gerekleri nedeni ile aldığı fesih kararında, işyerinde istihdam fazlalığı meydana geldiğini ve feshin kaçınılmazlığını kanıtlamak zorundadır. İş sözleşmesinin feshiyle takip edilen amaca uygun daha hafif somut belirli tedbirlerin mevcut olup olmadığının değerlendirilmesi, işverenin tekelinde değildir. Bir bakıma feshin kaçınılmaz olup olmadığı yönünde, işletmesel kararın gerekliliği de denetlenmelidir. Feshin kaçınılmazlığı ekonomik açıdan değil, teknik denetim kapsamında, bu kararın hukuka uygun olup olmadığı ve işçinin çalışma olanağını ortadan kaldırıp kaldırmadığı yönünde, kısaca feshin son çare olması ilkesi çerçevesinde yapılmalıdır.
 İş ilişkisinde işletmesel kararla iş sözleşmesini fesheden işveren, Medeni Kanun'un 2. maddesi uyarınca, yönetim yetkisi kapsamındaki bu hakkını kullanırken keyfi davranmamalı, işletmesel kararı alırken dürüst olmalıdır. Keyfilik denetiminde işverenin keyfi davrandığını işçi iddia ettiğinde genel ispat kuralı gereği, işçi bu durumu kanıtlamalıdır.
Dosya kapsamında, davalı ekonomik sebeplerle ödeme güçlüğüne düştüğünü, çalışan sayısının fazla olduğunu, bir kısım istihdamın imkansızlaştığını savunmaktadır. Davalının bu savunmalarına karşı bilirkişi raporları aldırılmış, rapor içeriğinde feshe son çare olarak başvurulduğunun tespit edilemediği belirlenmiştir. Zira işletmesel kararlara dayalı fesihlerin geçerli olabilmesi için diğer şartların yanında aynı zamanda tutarlı ve objektif bir biçimde uygulanmış olmaları gereklidir. Davalının bu hususu ispata yarar her hangi bir delili dosyaya sunmadığı görülmektedir. Sosyal seçim ölçütlerine göre işçi çıkarılması yoluna gidileceği kararlaştırılmış ise de, bu soyut karar dışında, işyerinde kaç işçi istihdam edildiği, hangi bölümlerden hangi nedenlerle kaç işçi çıkarıldığı, işçi çıkarma işleminin objektif ve keyfilikten uzak uygulandığına ilişkin delil sunulmadığı çıkartılan işçilerin hangi kritere göre seçildiğinin, davacının hizmetine hangi gerekçe ile ihtiyaç kalmadığının yine dosya kapsamında ortaya konulmadığı, davalı iş yerinin kamu hizmeti sunduğu, bilirkişi raporunda belirtildiği üzere mali durumlarının kötü olduğunun mahkemenin de kabulünde olduğu ve bu halin feshi geçerli kılmayacağı, yeniden rapor alınmasının, belediye kayıtları üzerinde inceleme yapılmasının, davalı tanıklarının dinlenmemesinin sonuca etkili olmadığı, feshin son çare olması ilkeleri gözetildiğinde davalı işveren tarafça işletmesel karar temelli geçerli fesih olgusunun ispatlanamadığı, davacının her iki davalıya karşı arabuluculuk başvurusunda bulunduğu ve her iki davalıya karşı dava açtığı, bu nedenle davacının işe iadesine ilişkin hükmün yerinde olduğu anlaşılmakla davalıların bu yöndeki istinaf talepleri isabetsiz mahkeme hükmü yasaya ve vakıaya uygun görülmüştür.
Davacının 375 sayılı KHK'nin 23. ve 24 maddeleri gereğince iş sözleşmesinden kaynaklanan haklarından feragat ettiği ileri sürülmüş ise de; feragatın kadrolu işçiliğe geçiş için kanuni bir şart olarak getirilmiş olması ve esasen davacının gerçek bir feragat iradesinden bahsedilemeyecek olması ve doğmamış haktan feragat söz konusu olamayacağı karşısında davacının bu yöndeki beyanı işe iade davasından feragatı sonucunu doğurmaz.
Davacının, davalı belediye işyerinde, işyeri devri hükümleri gereği değişen alt işverenlerde son olarak da davalı şirkette çalıştığı görülmekle toplam kıdemine göre 4 aylık boşta geçen süre ücreti ile 5 aylık işe başlatmama tazminatı belirlenmesi, yine; dosyaya sunulan ücret bordroları uyarınca Ekim 2019 tarihli bordrosuna göre çıplak brüt ücret ile yakacak yardımı, çocuk yardımı, yemek ücreti, ikramiye ve bayram harçlığı adı altında ek ödemelerin tahakkuk ettirilmesi nedeniyle giydirilmiş brüt ücret üzerinden boşta geçen süre ücretinin hesaplanmasında usulsüzlük bulunmadığı, bilirkişi raporu aldırılmayan mahkeme kararının dosya kapsamına uygun olduğu anlaşılmakla istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.
Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 22'nci maddesinde davaların seri dosya olarak değerlendirilebilmesi için öngörülen dosya sayısının 10 adet olduğu ve duruşmalı işlerde bu şekilde avukatlık ücretine hükmedilmesi için dosyaya ilişkin tüm duruşmaların aynı gün aynı mahkemede yapılması gerektiği düzenlemesi bulunmaktadır. Davalı tarafça belirtilen düzenlemeye ilişkin bir delilin dosyaya sunulmadığı görülmekle davacı yararına hükmedilen vekalet ücretinde bir hata bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu açıklamalar altında davalıların istinaf talepleri isabetsiz Mahkeme hükmü yasaya ve vakıaya uygundur.
Bu açıklamalar altında, davalıların istinaf talepleri isabetsiz olup tarafların iddia ve savunmalarına, dosya kapsamına, hükmün dayandığı deliller ve kanuni gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde isabetsizlik görülmemesine göre davalılar tarafından yapılan istinaf taleplerinin Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b.1 maddesi gereğinceayrı ayrı esastan reddine karar verilerek aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Açıklanan nedenlerle;
1-Davalıların istinaf başvurularının Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b-1 maddesi gereğince AYRIAYRIESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından peşin alınan 59,30 TL'nin mahsubu ile bakiye 120,60 TL istinaf karar harcının davalılardan AYRI AYRI alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davalılar tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, kullanılmayan istinaf gider avanslarının ilgililereiadesine,
4-Kararın tebliği ile harç tahsil müzekkeresi yazılması işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 18.04.2023 tarihinde KESİN olmak üzere oy birliği ile karar verildi.