YARGITAY 7. HUKUK DAİRESİ |
||||||
Esas No. Karar No. Tarihi: |
2013/3855 2013/12352 01.07.2013 |
İlgili Kanun / Madde 6100 S. HMK/303 |
||||
|
||||||
ÖZETİ Bilindiği üzere; maddi anlamda kesin hüküm, yargısal ( kazai ) kararlara tanınan yasal gerçeklik ( hakikat ) vasfıdır. Bu vasıf yargısal ( kazai ) kararların gerçeğe ( hakikata ) uygun olarak verildiğinin kabul edilmesini zorunlu kılar. Hukukumuzda kamu düzeninden sayılan ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 237.(6100 Sayılı HMK 303) maddesinde düzenlenen kesin hüküm tarafların anlaşmaları ile ortadan kaldırılamadığı gibi, mahkemece kendiliğinden ( resen ) gözönünde tutulur. Düzenlediği hak ve çıkar ilişkileri yönünden yasal gerçeklik ( hakikat ) sayıldığından taraflarını bağlar Kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemede; (Yargıtay'da) davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi, ilk defa Yargıtay'da (temyiz veya karar düzeltme aşamasında) da, dahası bozmadan sonrada ileri sürülebilir. Bu bakımdan usulü kazanılmış hakkın istisnasıdır ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahiptir. O nedenle kesin hükmün varlığı, yargılamanın bir kesiminde nazara alınmamış olması diğer bir kesiminde ele alınmasını engellemez Verilen kararın kesin hüküm oluşturmasının temel koşullarından birisi müddeabbihinin aynı olmasıdır. Oysa son talep ile önceki kararda hüküm altına alınan yıllar aynı değildir. |
||||||
Dava Türü : Alacak
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
Davacı, 2005 yılı ve sonrası için TİS den kaynaklanan alacaklarının eksik ödendiğinden bahisle davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı, davacının 2005 ve sonrasını kapsayacak TİS’e taraf sendika üyesi olmadığın için ödeme yapılmadığını hak ettiği alacaklarının eksiksiz ödendiğini savunarak, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, davacının Ankara 6. İş Mahkemesi'nin 2005/1120 Esas sayılı davasına ek olarak fark alacak talepli bu davanın açıldığını ilk davada davacı alacaklarının bulunmadığı hususunun taraflar arasında kesin hükme bağlanmış olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İlk davada verilen kararın kesin hüküm oluşturup oluşturmayacağı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Bilindiği üzere; maddi anlamda kesin hüküm, yargısal ( kazai ) kararlara tanınan yasal gerçeklik ( hakikat ) vasfıdır. Bu vasıf yargısal ( kazai ) kararların gerçeğe ( hakikata ) uygun olarak verildiğinin kabul edilmesini zorunlu kılar. Kesin hüküm kuralı, haklı ve adil kararların korunması yanında, kişiler arasındaki çekişmelerin sonsuza dek davam etmesini önlemek, toplumun istikrar ve düzenini sağlamak, hukukun ve yargının güvenirliğini korumak amacıyla da kabul edilmiştir. Bütün yasal yollar kapandıktan ve verilen hüküm kesinleştikten sonra, aynı davanın tekrar yargı önüne getirilmesi, toplumda sonu gelmeyen çekişmelere, huzursuzluklara, istikrarsızlıklara, kazanılmış hakların her zaman ortadan kaldırılabileceği endişesine neden olur. Çelişkili kararların çıkmasına sebebiyet verir. Bu itibarla, tarafları, mevzuu ve sebebi aynı olan Devletin iştiraki, hakimin tarafsız araştırması ve iradesi ile kurulan, tüm yasal yollardan geçmek suretiyle; diğer bir anlatımla şekli yönüyle de kesinleşen önceki hükmün korunmasında kamunun büyük yararı bulunmaktadır.
Hukukumuzda kamu düzeninden sayılan ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 237.(6100 Sayılı HMK 303) maddesinde düzenlenen kesin hüküm tarafların anlaşmaları ile ortadan kaldırılamadığı gibi, mahkemece kendiliğinden ( resen ) gözönünde tutulur. Düzenlediği hak ve çıkar ilişkileri yönünden yasal gerçeklik ( hakikat ) sayıldığından taraflarını bağlar
Kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemede; (Yargıtay'da) davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi, ilk defa Yargıtay'da (temyiz veya karar düzeltme aşamasında) da, dahası bozmadan sonrada ileri sürülebilir. Bu bakımdan usulü kazanılmış hakkın istisnasıdır ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahiptir. O nedenle kesin hükmün varlığı, yargılamanın bir kesiminde nazara alınmamış olması diğer bir kesiminde ele alınmasını engellemez.
Davacının TİS’den kaynaklanan 2004 yılı ve öncesi alacaklarının tahsili için açtığı ilk davada, mahkeme kararında sadece 2004 yılı ve öncesi için hüküm kurulmuştur. Verilen kararın kesin hüküm oluşturmasının temel koşullarından birisi müddeabbihinin aynı olmasıdır. Oysa son talep ile önceki kararda hüküm altına alınan yıllar aynı değildir.
Mahkemece hüküm altına alınmayan ve önceki yargılamalarda açıkça reddedilmeyen 2005 yılı ve sonrasına ilişkin alacak taleplerine ilişkin davanın bilirkişi incelemesi yaptırılarak ilk davada belirlenen kriterlere göre hesaplama yapılıp alacağın olup olmadığı konusunda bir karar verilmesi gerekirken kesin hüküm oluşturmayan bir karara dayanılarak kesin hükmün varlığından bahisle davanın reddi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde, davacıya iadesine 1.7.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.