İlgili Kanun / Madde
6100. S. HMK/3
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No. 2018/(22)9-1115
Karar No. 2021/115
Tarihi: 18.02.2021
lMADDİ HATA
lİŞ DAVALARINDA KARAR DÜZELTME YOLU KAPALI İSE DE MADDİ HATANIN DÜZELTİL-MESİNİN İSTENEBİLECEĞİ
ÖZETİ: Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda belirtmek gerekir ki; 6100 sayılı HMK'nın geçici 3. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete başladığı 20 Temmuz 2016 tarihinden önce verilen kararların kesinleşmesine kadar 1086 sayılı Kanun'un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki temyize ilişkin 427 ilâ 444. madde hükümlerinin uygulanması gerekeceğinden, Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçmesine ve 6100 sayılı HMK'nın yürürlükte olmasına rağmen 20 Temmuz 2016 tarihinden önce verilen bir karar 1086 sayılı Kanun hükümlerine göre temyiz ve karar düzeltme yolu açık ise karar düzeltme kanun yollarının tüketilmesi ile şekli anlamda kesin hüküm hâlini alacaktır.
6100 sayılı HMK'nın kanun yoluna ilişkin hükümlerine tâbi olan kararlar bakımından ise istinaf ve temyiz kanun yollarından geçen kararlar şekli anlamda kesinleşecektir.
Bununla birlikte iş mahkemesinde açılan bir davada verilen karara karşı karar düzeltme yolu kapalı ise de, Hukuk Genel Kurulu kararlarında da açıklandığı üzere hukuksal değerlendirme ve denetim dışında, tamamen maddi olgulara yönelik, ilk bakışta yanılgı olduğu açık ve belirgin olup, her nasılsa inceleme sırasında gözden kaçmış ve bu tür bir yanlışlığın sürdürülmesinin kamu düzeni ve vicdanı yönünden savunulması mümkün olmayan, yargılamanın sonucunu büyük ölçüde etkileyen ve çoğu kez tersine çeviren ve düzeltilmesinin zorunlu olduğu açık yanılgılar bulunduğu takdirde maddi hatanın giderilmesi mümkün olacaktır.
1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Diyarbakır 1. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkiline işveren tarafından gönderilen noter onaylı ihtarnamede 25.01.2012 tarihi itibariyle emekliye ayrılacağının kararlaştırıldığını, 25.08.2011-25.01.2012 tarihleri arasında 22 haftalık ihbar öneli verildiği vebunun toplu olarak kullanmak istendiği yazılı olarak bildirilmediği taktirde günde 4 saat çalışılacağının bildirildiğini, iş sözleşmesinin 26.01.2012 tarihinde sona erdiğini ancak iş arama izinlerinin kullandırılmadığını ileri sürerek iş arama izni alacağının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; iş sözleşmesinin 24.05.2011 tarihli bildirim ile 25.01.2012 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere feshedildiğini, bildirime cevap olarak davacının 55 yaşını doldurulmasının İş Kanunun’da belirtilen geçerli sebeplerden olmadığı bu nedenle fesih bildirimini kabul etmediğini belirttiği bunun üzerine 27.10.2011 tarihli yazı ile haklarının yeniden hatırlatıldığını ve iş arama iznini kullanmasının önerildiğini, yapılan ihtar ve hatırlatmalara rağmen iş arama iznini kullanmadığını, iş sözleşmesinin 25.01.2012 tarihinde ihbar öneli bitiminde fiilen sona erdirildiğini belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı:
6. Diyarbakır 1. İş Mahkemesinin 25.04.2013 tarihli ve 2012/687 E.-2013/314 K. sayılı kararı ile; iş sözleşmesinin feshedileceğinin bildirildiği tarih itibariyle 22 haftalık ihbar süresinin 25.08.2011 tarihinden başlatılması gerektiği, davacının bilirkişi tarafından hesaplanan iş arama izni alacağına hak kazandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Diyarbakır 1. İş Mahkemesinin bu kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
8. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 25.06.2014 tarihli ve 2013/15697 E.-2014/19131 K. sayılı kararı ile; “…Davacının davalı işverene karşı açtığı işe iade davasına ilişkin olarak UYAP sistemi üzerinden yapılan araştırmada, Diyarbakır 2. İş Mahkemesinin davanın kabulüne ve davacının işe iadesine ilişkin kararının dairemizin 2013/3909 esas 2013/4778 karar sayılı ilamı ile araştırmaya yönelik bozma kararı ile bozulduğu ve bu davanın henüz sonuçlanmadığı anlaşılmaktadır. İşe iade davasında verilecek karar davacının talep ettiği iş arama izni alacağını doğrudan etkiliyecektir. Hal böyle olunca mahkemece davacının işe iade davası bekletici mesele yapılarak işe iade davasının sonucuna göre talep edilen alacak bakımından değerlendirme yapılması gereklidir …” gerekçesi ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemenin İkinci Kararı:
9. Diyarbakır 1. İş Mahkemesinin 06.02.2015 tarihli ve 2014/1399 E.-2015/185 K. sayılı kararı ile; bozmaya uyularak, davanın açılmamış sayılmasına karar verilen işe iade davasının karar ve kesinleşme şerhi suretleri dosya kapsamına getirtildikten sonra önceki hükümde yer verilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin Onama Kararı:
10. Diyarbakır 1. İş Mahkemesinin bu kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
11. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 13.05.2015 tarihli ve 2015/12663 E, 2015/17371 K. sayılı kararı ile; “…Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına göre, yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun…” olduğu gerekçesiyle hükmün onanmasına karar verilmiştir.
Özel Dairenin Bozma Kararı:
12. Davalı vekili 06.09.2016 tarihli dilekçesi ile maddi yanılgıya dayalı kararın düzeltilmesini talep etmiştir.
13. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 06.07.2017 tarihli ve 2017/33076 E., 2017/16193 K. sayılı kararı ile; “…Somut olayda, gerek 24.05.2011 tarihli bildirimde gerekse de 27.10.2011 tarihli ihtarnamede işverence işçiye iş arama izni kullanması önerilmiştir. Davacı işçi verdiği cevapta işe iade davası açtığından bahisle yapılan feshi kabul etmediğini, bu nedenle de iş arama iznine ilişkin davalı işverenin kendisince imzalanmış ihtarnamelerini de kabul etmediğini beyanla iş arama iznini kendisi kullanmamıştır. Yani işverenin davacıya iş arama iznini kullandırmadığının kabulü doğru olmamıştır. Davanın reddine karar vermek gerekirken kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirir …” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Direnme Kararı:
14. Diyarbakır 1. İş Mahkemesinin 14.12.2017 tarihli ve 2017/615 E.- 2017/643 K. sayılı kararı ile; iş mahkemelerinin kararları ile ilgili Yargıtay kararlarına karşı karar düzeltme istenemeyeceği, Özel Dairece 13.05.2015 tarihinde hükmün onandığı, 06.07.2017tarihinde yaklaşık 2 yıl geçtikten sonra kararın kaldırılmasının kesin hükmün bağlayıcılığı ilkesine aykırı olduğu, kesin hükmün yasama, yürütme organlarını ve diğer mahkemeleri bağladığı, bu nedenle maddi hataya dayalı bozmanın hatalı olduğu, esas yönünden ise; yasal düzenleme gereğince bildirim süreleri içinde işveren işçiye iş arama iznini vermek zorunda olup, işçinin bu süre içerisinde çalışmadığı hâlde ücrete hak kazanacağı, davacıya iş arama izninin kullandırılmadığının ispatlandığı, imzalatılan 27.10.2011 tarihli yazıda davacı işçi tarafından yapılan feshe itiraz edilmiş ise de bu itirazdan iş arama iznini kullanmak istemediği sonucunun çıkarılamayacağı, bu sonuca varılsa dahi 4857 sayılı İş Kanunu’nun 27. maddesine göre iş arama izninde işçi çalıştırılır ise çalıştığı sürenin ücretinin zamlı ödeneceğinin düzenlendiği, zamlı ücret ödendiğinin ise davalı işveren tarafından ispatlanamadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
15. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK:
16.Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; iş arama izni alacağının tahsili istemiyle açılan eldeki davada mahkemece verilen kararın Özel Dairece önce onanması sonrasında davalı vekilinin maddi hata düzeltim talebi üzerine onama kararının kaldırılarak mahkeme kararının bozulmasının mümkün olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre ihbar öneli verilerek iş sözleşmesinin feshedildiği davacıya işveren tarafından iş arama izninin kullanmasının önerilmesi ve davacının da iş arama iznini kullanmayarak çalışmaya devam ettiği dikkate alındığında iş arama izni alacağına hak kazanıp kazanamayacağı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
17. Öncelikle hüküm, kanun yolu, temyiz, karar düzeltme, yargılamanın yenilenmesi, istinaf, kesin hüküm, kanun yolunda usuli kazanılmış hak, maddi hata, hukuki hata ve hukuki güvenlik kavramlarından kısaca bahsetmekte yararbulunmaktadır.
18.I. Hüküm:
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 9. maddesine göre "Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır". Yine Anayasanın 138. maddesinin birinci fıkrasında ise, "Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler." düzenlemesi bulunmaktadır. Bu anayasal düzenlemeler dikkate alındığında yargı yetkisinin kullanılmasının kanun ve hukuk kuralları çerçevesinde karar (hüküm) vermek anlamına geldiği söylenebilir.
19. Hemen belirtmek gerekir ki, hâkimin verdiği kararlar ara kararları ve nihai kararlar olmak üzere ikiyi ayrılır.
20. Ara kararları, yargılamaya (davaya) son vermeyen, bilakis onu yürütmeye, ilerletmeye yarayan kararlardır. Hâkim, yargılamayı yürütmek (ilerletmek) için davada bir çok ara kararı verir. Bütün bu kararların ortak niteliği, hâkimin ara kararı ile davadan (işten) elini çekmeyip, bilâkis davaya devam etmesidir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt III, s.2998).
21. Bu kapsamda olmak üzere mahkemenin görev ve yetki itirazının, zamanaşımı defisinin reddine ilişkin kararları ara kararı olduğu gibi, taraflara delillerini göstermeleri, tanık, bilirkişi incelemesi ve keşif masraflarını yatırmaları için süre vermesine ilişkin kararları da birer ara kararıdır.
22. Yargılamaya son veren ve hâkimin davadan elini çekmesi sonucunu doğuran kararlara nihaî karar denir. Meselâ, yetkisizlik kararı, görevsizlik kararı, boşanma kararı, aylık kiranın tespiti kararı, dava sırasında (dava konusu) borcun ödenmiş olması nedeniyle esas hakkında karar verilmesine yer olmadığı kararı gibi.
23. Hâkim nihaî karar ile o davadan elini çeker, verdiği karardan dönemez ve onu değiştiremez. Fakat (ara kararlarının aksine) nihaî kararlar temyiz edilebilir (m.427). İşte, nihaî kararlar temyiz edilip Yargıtayca bozulmadıkça, hâkimin nihaî kararla sonuçlandırmış olduğu davaya tekrar bakması (el koyması) caiz değildir (Kuru, s.3004-3005).
24. Nihai kararlar da esasa ilişkin ve usule ilişkin nihai kararlar olmak üzere iki grupta toplanabilir. Usule ilişkin nihai kararla hâkim davadan elini çekmekte ise de, bu kararla taraflar arasındaki uyuşmazlığın esası çözümlenmiş olmaz. Örneğin mahkemenin görevsiz veya yetkisiz olması nedeni ile verdiği kararlar, davanın takip edilmemesi nedeni ile davanın açılmamış sayılmasına ilişkin verilen kararlar, dava şartlarının noksanlığı nedeni ile davanın usulden reddine ilişkin olarak verilen kararlar nihai karar olmakla birlikte taraflar arasındaki uyuşmazlığı sonlandırılan, çözüme kavuşturan kararlar değildir.
25. Mahkemeler, önlerine gelen uyuşmazlığı, tarafların sulh olması, davadan feragat edilmesi, davanın kabul edilmesi, yahut geri alınması gibi istisnalar dışında, esas hakkında verecekleri nihai kararla çözerler. Mahkemenin verdiği her karar, prensip olarak onun, önüne gelen somut uyuşmazlık hakkında, "Anayasa, kanunlar ve hukuk" çerçevesindeki vicdani kanaatini ifade eder. Bu vicdani kanaatin, söz konusu çerçeveye uygunluğu ise kararın gerekçesiyle ortaya konulur. Bundan dolayıdır ki, Anayasanın 141. maddesinin üçüncü fıkrasına göre, bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılmak zorundadır. Bu çerçevede yargısal karar, mahkemenin önüne gelen uyuşmazlık hakkında açıkladığı kanaatinden ibarettir. Diğer bir ifadeyle yargısal karar, mahkemenin somut bir hukuki soruna ilişkin kanaat açıklamasıdır.
26. Yargısal karar olarak nitelendirdiğimiz bu kanaat açıklaması, muhatapları açısından bağlayıcı sonuçlar doğurur. Öyle ki, kararın gereğinin muhatabı tarafından yerine getirilmemesi hâlinde, eda hükmü içerenlerin ilâmlı icra yoluyla (zorla) yerine getirilmesi mümkündür (Pekcanıtez Usûl, Medeni Usûl Hukuku, Cilt III, İstanbul 2017, s.1967).
27. Bu açıklamalardan yola çıkıldığında, hüküm, hâkimin dava yolu ile önüne getirilen uyuşmazlıkla ilgili yaptığı yargılama faaliyeti sonucunda verdiği, davayı esastan çözen, taraflar arasındaki uyuşmazlığı sonlandıran karar olarak tanımlanabilir.
28. Nitekim 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun/6100 sayılı HMK/HMK) 294. maddesinin birinci fıkrasında, "Mahkeme, usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdirir. Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar, hükümdür." şeklinde esasa dair, uyuşmazlığı çözen mahkeme kararının hüküm olduğu yönünde düzenleme yapılmıştır.
29. Hüküm vermeden önceki yargılama aşamasında hâkim, öncelikle somut olaya uygulanacak bir hukuk kuralı bulunup bulunmadığınıaraştırır ve tespit eder. İkinci olarak soyut hukuk kuralındaki şartların somut olayda bulunup bulunmadığını inceler; ileri sürülen iddiaların ve savunmanın ispat edilip edilmediğini araştırır. Hâkimin bu görevi delillerin toplanması ve değerlendirilmesi ile gerçekleşir. Son aşamada ise hâkim yaptığı yargılama faaliyeti sonucunda objektif hukuk kuralını somut olaya uygulayarak uyuşmazlığın esası ile ilgili kararını verir.
30. Hüküm hâkim tarafından açıklanmadıkça hiç bir sonuç doğurmaz. Kararın (hükmün) sonuç doğurması için taraflara açıklanması yani tefhim veya tebliğ edilmesi gerekir. Hükmün nasıl verileceği 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (1086 sayılı Kanun/HUMK) 382., 6100 sayılı Kanun'un294. maddesinde düzenlenmiştir. Hükmün neleri kapsayacağı ise1086 sayılı Kanun'un 388.,6100 sayılı Kanun'un 297. maddesinde ayrıntılı olarak gösterilmiştir.
31. Hüküm hâkim tarafından yazılıp imzalandıktan ve mahkeme mührü ile mühürlendikten sonra hükmün nüshaları taraflara makbuz karşılığında verilir ve ayrıca kendisine hüküm verilmeyen tarafa gecikmeksizin tebliğ edilir (6100 sayılı Kanun'un 301.; 1086 sayılı Kanun'un 392. maddeleri).
32 . II.Kanun yolu:
Kanun yolu, davanın taraflarına tanınan bir hukuki yoldur ki, bununla yanlış olan kararların (daha doğrusu yanlış olduğu iddia edilen kararların) tekrar incelenmesi ve değiştirilmesi sağlanır.
33. Hüküm mahkemelerinin karar verirken yanlış yapmaları ihtimali bulunduğundan, verilen kararların daha yüksek bir mahkeme tarafından kontrol edilmesi için, her hukuk sisteminde kanun yolları kabul edilmiştir (Kuru: s. 4483).
34. Nihaî kararların kesinleşmesine engel olan kanun yollarına normal kanun yolu denir. Yani, normal kanun yoluna başvurulması hâlinde, hakkında kanun yoluna başvurulan nihaî karar bu yollardan geçmeden kesinleşmiş olmaz. Normal kanun yolu, henüz kesinleşmemiş olan nihaî kararlar için tanınmış bir kanun yoludur. Bir karara karşı normal kanun yoluna başvurulursa, o kararın kesinleşmesi önlenmiş, yani kanun yoluna başvurmanın sonucuna kalmış olur. Normal kanun yolu süresi içinde bu yola gidilmezse veya gidildiği hâlde karar onanır ve başka bir kanun yolu da yok ise, nihaî karar kesinleşir (Kuru: s.4484).
35. Başka bir anlatımla kanun yolları sonsuz değildir. Kanunda hükme karşı öngörülen kanun yollarının tüketilmesi ile ya da kanun yollarına başvurma sürelerinin geçirilmesi ile karar kesinleşir. Artık o hükme karşı normal bir kanun yoluna başvurulması mümkün olmaz.
36. Bununla birlikte kesinleşmiş hükümlere karşı tanınmış olan kanun yoluna olağanüstü kanun yolu denmekte olup, olağanüstü kanun yoluna konu karar esasında normal kanun yollarından geçerek ya da kanun yollarına başvurulmaksızın kesinleşmiştir. Ancak kanunda öngörülen bazı sebeplerin varlığı hâlinde kanun koyucu kesinleşmiş hükmün kaldırılması ya da değiştirilmesi imkânını tanımıştır.
37. Türk Medeni Usul Hukukunda kanun yolları nihaî kararlar için kabul edilmiştir. Mahkemelerin nihaî olmayan kararlarına, başka bir deyişle ara kararlarına karşı öngörülmüş genel bir kanun yolu sistemi yoktur.
38. Medeni Usul Hukuku alanındaki Kanun, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) iken bu Kanun 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) ile birlikte yürürlükten kaldırılmıştır.
39. Ne var ki, 6100 sayılı HMK'nın 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmesine rağmen 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılmasıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un (6217 sayılı Kanun) 30. maddesi ile 6100 sayılı Kanun'a geçici 2. maddeden sonra gelmek üzere geçici 3. madde eklenmiş, maddenin ikinci fıkrası 6723 sayılı Danıştay Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un (6723 sayılı Kanun) 34. maddesi ile düzenlenmiş, daha sonra 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 47. maddesi ile geçici 3. maddenin ikinci fıkrasındaki “454” ibaresi “444” şeklinde değiştirilerek yeninden düzenlenmiş olup, 6100 sayılı HMK'nın geçici 3. maddesinde;
"(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazetede ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 444 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur (Ek cümle: 1/7/2016-6723/34 md.) Bu kararlara ilişkin dosyalar bölge adliye mahkemelerine gönderilemez.
(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır." hükmü bulunmaktadır.
40. Madde hükmüne göre bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20 Temmuz 2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında bu kararlar kesinleşinceye kadar mülga 1086 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekecektir.
41. Somut uyuşmazlıkta bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20 Temmuz 2016 tarihinden önce karar verildiğinden 6100 sayılı HMK'nın geçici 3. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 444. madde hükümlerinin uygulanması gerektiğinden kanun yolu açıklamaları bakımından 1086 sayılı Kanun ile 6100 sayılı Kanun ve Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtiği dönem dikkate alınarak ikili bir değerlendirme yapılmasında yarar vardır.
42. a. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun Uygulandığı Dönem Bakımından Kanun Yolları:
43.aa. Genel açıklama:
Mülga 1086 sayılı Kanun döneminde temyiz, karar düzeltme ve yargılamanın iadesi olmak üzere üç kanun yolu mevcut olup; bunlardan temyiz ve karar düzeltme normal (olağan) kanun yolu,yargılamanın iadesi ise olağanüstü kanun yolunu oluşturmaktadır.
44.ab. Temyiz:
Temyiz kanun yolunda, hüküm mahkemesinin kararı sadece hukuka uygunluk bakımından inceleme konusu yapılır. Bu nedenle temyiz sadece hukukun yanlış uygulanmış olduğu sebebine dayanabilir. Temyiz talebinde yeni vakıalar ileri sürülürse, bunların Yargıtay'ca incelenmesi caiz olmadığından Yargıtay sadece hukukun yanlış uygulanmış olup olmadığını incelemekle yetinir (Kuru: s. 4502).
45. Başka bir deyişle, temyiz kanun yolunda mahkemenin kararı temyiz mercii olan Yargıtay tarafından hukuka uygunluk bakımından denetlenir; dava yolu ile önüne gelen uyuşmazlık hakkında mahkemenin verdiği kararın hukuka ve kanuna uygunluğu denetim konusu yapılır. Kural olarak temyiz incelemesinde daha önce ileri sürülmeyen yeni vakıaların ve delillerin ileri sürülmesi mümkün değildir.
46. Temyiz kanun yolu mülga 1086 sayılı Kanun'un 427 ilâ 439. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Buna göre mahkemelerce verilen nihaî kararlara karşı temyiz yoluna başvurulması mümkündür. Ancak kanunlardaki özel hükümler gereği kesin olduğu belirtilen kararlar ile miktar veya değeri Kanunda öngörülen sınırın altında kalan kararların temyizi kabil değildir.
47. Temyiz sebepleri ise Kanun'un 428. maddesinde düzenlenmiştir. Madde hükmü dikkate alındığında öncelikle kanunun yanlış uygulanması ya da hiç uygulanmamış olması temyiz (bozma) nedenidir. Kanun yanında (kanunlara aykırı olmayan) tüzüklerin, (kanunlara ve tüzüklere aykırı olmayan) yönetmeliklerin, örf ve âdet hukukunun yanlış uygulanması ya da hiç uygulanmaması da kuşkusuz temyiz nedenidir. Bunların dışında taraflar arasında yapılmış sözleşmenin somut olaya uygulanmasında yapılan yanlışlık da temyiz nedeni olacaktır. Öte yandan mahkemenin görevsiz olması, tarafları, dava sebebi ve konusu aynı olan davalar hakkında birbirine çelişik kararlar verilmiş olması, delillerin kanuni sebep olmaksızın reddedilmesi, mahkemenin yani adli yargı içindeki hukuk mahkemesinin değil de örneğin idari yargı içinde yer alan bir mahkemenin görevli olması, hakimin davaya bakmasının yasak olması, bir usul kuralının yanlış uygulandığına ilişkin itirazın incelenmemiş olması, usul kurallarına muhalefet edilmesi (bu temyiz nedeni kapsamında olmak üzere hükmün gerekçe içermemesi, dava şartlarının bulunmaması tek başına bozma nedeni ise de tek başına bozma nedeni oluşturan usuli hataların dışındaki usul kurallarına aykırılıkların temyiz (bozma) nedeni oluşturabilmesi için, Kanun'un 428. maddesinin ikinci fıkrasında belirtildiği üzere bu usuli yanlışlığın, yapılmasaydı verilen kararı değiştirebilecek nitelikte esaslı olmasına bağlıdır.) ve maddi meselenin takdirinde hata edilmiş olması temyiz nedenleri arasında sayılmıştır. Kanun'da yazılı olduğu şekli ile "meselei maddiyenin takdirinde hatâ edilmesi" temyiz nedenine dayanarak Yargıtayın delillerin takdirinin doğru yapılıp yapılmadığını inceleyerek böylece istinafın boşluğunu doldurmaya çalıştığı bilinmektedir.
48. Yargıtay ileri sürülen veya kendisinin tespit ettiği temyiz sebeplerini yerinde görürse mahkeme kararını kısmen ya da tamamen bozar. Yargıtay hükmü bozmakla yetinir ve kararında bozma nedeni veya nedenlerini gerekçesi ile belirtir. Yoksa ilk derece mahkemesinin yerine geçerek bir karar veremez veya yeniden yargılama yapamaz (Pekcanıtez, s.2363).
49. Yargıtay hükmü usul ve kanuna uygun bulursa temyiz itirazlarını reddederek mahkeme kararının onanmasına karar verir.
50. ac. Karar düzeltme:
Karar düzeltme (tashihi karar), Yargıtay'ın temyiz incelemesi sonucunda vermiş olduğu bazı kararlarına karşı tanınmış olan (kendine özgü) normal bir kanun yoludur. Yani, bir hüküm hakkında Yargıtay'ın temyiz incelemesi sonucunda vermiş olduğu karara karşı karar düzeltme yolu açık ise (m.440),o hüküm, ancak karar düzeltme yolunun tükenmesi ile (şekli anlamda) kesinleşebilir.
51. Kanun yolu denince, kural olarak, bir kararın üst mahkeme tarafından incelenmesi anlaşılır buna kanun yolunun aktarıcı etkisi denir.Bir başka anlatımla kanun yolunun aktarıcı etkisikararın aynı seviyede değil bir üst yargı organı tarafından incelenmesidir. Bu şekilde aynı derecedeki mahkemelerin benzer hataları önlenerek hükmün daha tecrübeli ve uzman bir yargı organı tarafından denetlenmesi sağlanır. Bu bağlamda istinaf ve temyizde kararın denetimi bir üst mahkemede yapıldığından bu kanun yollarının aktarıcı bir etkisi bulunmakta olup karar düzeltme ve yargılamanın yenilenmesi kanun yollarında bir üst mahkemede denetim yapılmadığından aktarıcı etkisi bulunmamaktadır.
52. Karar düzeltme yolunda, karar düzeltme talebi, bu kararı vermiş olan Yargıtay dairesinde (veya aleyhine karar düzeltme yoluna başvurulan karar HGK kararı ise, HGK'nda) incelenip karara bağlanır. Bu nedenle, karar düzeltme yolu, Yargıtayın temyiz incelemesi sırasında yapmış olduğu hatalardan dönmesini sağlayan (temyiz yolunun devamı niteliğindeki) kendine özgü bir kanun yoludur (Kuru: s.4851,4852).
53. Karar düzeltme yolu ile Yargıtay hukuk dairesinin veya direnme kararının temyizinden sonra inceleme yaparak karar veren Hukuk Genel Kurulunun verdiği kararı tekrar incelemesi sağlanmak istenmektedir (Pekcanıtez Usûl, a.g.e., s.2369).
54. Görüldüğü üzere karar düzeltme ancak Yargıtay'ın temyiz incelemesi sonucu vermiş olduğu kararlara karşı başvurulabilen bir olağan kanun yoludur. Temyiz edilmemiş karara karşı karar düzeltme isteminde bulunulması mümkün değildir.
55. Bunun gibi, verildiği anda kesin olan ya da karar düzeltme yolu kapalı olan kararlara karşı da karar düzeltme isteminde bulunulması söz konusu olmayacaktır.
56. Karar düzeltme mülga 1086 sayılı Kanun'un 440. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre;
“ I. Yargıtay kararlarına karşı tefhim veya tebliğden itibaren 15 gün içinde aşağıdaki sebeplerden dolayı karar düzeltilmesi istenebilir:
1 -(Değişik: 16/7/1981 – 2494/31 md.) Temyiz dilekçesi ve kanuni süresi içinde verilmiş olması şartiyle- karşı tarafın cevap dilekçesinde ileri sürülüp hükme etkisi olan itirazların kısmen veya tamamen cevapsız bırakılmış olması,
2 -Yargıtay kararında birbirine aykırı fıkralar bulunması,
3-Yargıtay incelemesi sırasında hükmün esasını etkileyen belgelerde bir hile veya sahteliğin ortaya çıkması,
4 -Yargıtay kararınınusul ve kanuna aykırı bulunması,
II. Yargıtay evvelce cevapsız bırakılan itirazları kendi görüşüne göre hükme etki yapacak nitelikte bulmazsa karar düzeltilmesi isteği üzerine vereceği kararda bu itirazları reddederken herbiri hakkında gerekçe göstermek zorundadır".
57. Maddenin üçüncü fıkrasında ise hangi kararlara karşı karar düzeltme isteminde bulunulamayacağı düzenlenmiştir.
58. Görüldüğü üzere karar düzeltme belli bir süreye bağlandığı gibi Yargıtayın verdiği her karara karşı karar düzeltme yoluna gidilmesi de mümkün değildir.
59. Bu arada hemen belirtmek gerekir ki, 25.10.2017 tarih ve 30211 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 10. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olmakla birlikte somut uyuşmazlıkta uygulanması gereken 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 8. maddesinin son fıkrasında, Yargıtay kararlarına karşı karar düzeltme isteminde bulunula