MESLEK HASTALIĞININ TESPİTİ

SAYILAR

Esas No : 2023/10-287
Karar No : 2024/474
Tarihi : 25.09.2024
İlgili Kanun/Madde : 5510 S. SSGSK/12-13
Yargı Yeri: T. C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

Ek Başlıklar :

 

MESLEK HASTALIĞININ TESPİTİ
KURUMDAN RAPOR ALINAMAMASI
KURUMDAN RAPOR ALINAMAMASI ÜZERİNE ADLİ TIP KURUMUNDAN RAPOR ALINARAK MESLEK HASTALIĞININ TESPİT EDİLEBİ-LECEĞİ

Tam Metin

ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince Kurumdan rapor alınamaması sonrası Adli Tıp ilgili ihtisas kurulundan rapor talep edilmesi üzerine, 1. Adli Tıp İhtisas Kurulu tarafından 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu Göğüs Hastalıkları üyesi uzman doktor da kurula davet edilerek heyete katılımı ile yapılan değerlendirme sonucu düzenlenen 16.09.2019 tarihli ve 4409 sayılı raporda “kişide meslek hastalığının (mezotelyoma) bulunduğu, yıllar içinde ilerleme gösterdiği, kişinin ölümünün; meslek hastalığı (mezotelyoma) ve gelişen komplikasyonları sonucu meydana gelmiş olduğuna” karar verildiği,davalılar vekillerinin itirazı üzerine Adli Tıp 3. İhtisas Kurulunun 02.03.2020 tarihli ve 3900 sayılı raporunda ise “..müteveffa Mehmet Çınar’a 22.09.2006 tarihinde malign mezotelyoma (meslek hastalığı) tanısı konduğu, kişinin vefat ettiği tarih olan 18.02.2007 tarihine kadar tetkik ve tedavilerinin devam ettiği, bu süre zarfında meslekte kazanma gücü kaybı oranının %100 olarak kabulü gerektiğinin” belirtildiği, İlk Derece Mahkemesince bu rapor doğrultusunda değerlendirme yapılarak davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmıştır.
Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacılar murisinin meslek hastalığının ve malûliyet oranının tespiti amacıyla İlk Derece Mahkemesince yargılama sürecinde 506 ve 5510 sayılı Kanunlar’da düzenlenen prosedürün takip edildiği, Yüksek Sağlık Kurulu ve Kurum Sağlık Kurulunun rapor düzenlemeyerek prosedürün işletilmesine engel oldukları, Mahkemece prosedür işletilmeye çalışılarak sonuç alınamaması üzerine usul ekonomisi de gözetilerek uzun yıllar süren davanın neticelendirilmesi amacıyla Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas kurullarından rapor alınarak sonuca varıldığı, öte yandan İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi tarafından düzenlenen tek hekim ve sağlık kurulu görüşleri ile Adli Tıp Kurumu 1. ve 3. İhtisas Kurulları tarafından düzenlenen raporlar arasında çelişki bulunmadığı ve tüm raporların birbirini teyit ettiği ayrıca Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 28.06.1976 tarihli ve 1976/6 Esas, 1976/4 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere Kurulun kararları, Kurumu bağlayıcı ise de diğer ilgililer yönünden bağlayıcılığının bulunmadığı, davalı Kurumun da kendi yönünden bağlayıcı olan raporun düzenlenmesine kendisinin engel olduğu gözetildiğinde Özel Daire bozma kararının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.

Taraflar arasındaki tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalılar vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalılar vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili; müvekkillerinin murisi Mehmet Çınar’ın 15.04.1996-20.08.2006 tarihleri arasında davalı şirkette çalıştığını, 18.02.2007 tarihinde vefat ettiğini, davalı işyerinde 2002 yılına kadar ham madde olarak asbest kullanıldığını, 2002 yılında asbestin kanserojen madde ihtiva etmesi nedeniyle yasaklanmasından sonra başka plastik maddelerle çalışılmaya devam edildiğini, müteveffanın kanserojen maddelerle temas hâlinde olması nedeniyle mezotelyoma (akciğer zarı kanseri) hastalığına yakalandığını, 2006 yılında dört kez ameliyat olduğunu, murisin yakalandığı hastalığın nedeninin asbest olduğunu, davalı işverenin koruyucu önlem almayarak davacılar murisinin meslek hastalığına yakalanmasına ve 18.02.2007 tarihinde ölümüne sebep olduğunu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığınca düzenlenen raporda müteveffa Mehmet Çınar’ın hastalığının işyerindeki çalışma şartlarından kaynaklanan meslek hastalığı olabileceğinin tespit edildiğini, bu nedenlerle davacıların murisinin maluliyetine ve vefatına meslek hastalığının neden olduğunun tespitine verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
1. Davalı Polser Kompozit Ürünleri San. ve Tic. A.Ş. vekili; davacıların murisinde meslek hastalığı olduğu ve bu yüzden vefat ettiğine dair Kurum raporu bulunmadığını, meslek hastalığı ile ilgili tespitin Sosyal Güvenlik Kurumu Meslek Hastalıkları Hastanesince usulüne uygun sağlık kurulu raporu ile tespit edilmesi gerektiğini, bu yönde sağlık kurulu raporu ve Yüksek Sağlık Kurulu kararı mevcut olmadığını, müvekkili şirketin plastik malzemeden çatı cephe kaplaması ürettiğini, asbest içeren ham madde kullanılmadığını, müteveffanın 15.08.1996 tarihinde işe başladığını, CTP levha üretim bölümünde sonra da film sarma işinde çalıştığını, müvekkili şirkette çalışanların sağlık ve güvenliği için her türlü tedbirin alındığını, müteveffanın hastalığının meslek hastalığı olmayıp çevresel olduğunu, dosyadaki raporların usulüne uygun düzenlenmiş sağlık raporu niteliğinde olmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
2. Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK/Kurum) vekili; maruz kalındığı iddia edilen meslek hastalığı ile ilgili hak sahipleri tarafından müvekkili Kuruma herhangi bir başvuru yapılmadığını ancak dava dilekçesi ihbar kabul edilerek tahkikat başlatıldığını, meslek hastalığı olarak kabul edilip edilmeyeceğinin müfettiş tahkikatı ile belli olacağını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 09.07.2020 tarihli ve 2007/634 Esas, 2020/134 Karar sayılı kararı ile; İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi İş Sağlığı (Halk Sağlığı) uzmanı tarafından Mehmet Çınar’ın ölümüne yol açan olayın meslek hastalığı olduğu ve 28.07.2006 tarihinden vefat tarihine kadar meslekte kazanma güç kaybı oranının %100 olarak kabul edilmesi yönünde değerlendirme yapıldığı, İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesinin yazısı ile de murisin ölümüne yol açan olayın meslek hastalığı olduğu ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının %100 olarak kabul edilmesi gerektiğinin bildirildiği; ancak Konak Sosyal Güvenlik Merkezinin 05.04.2018 tarihli yazısında İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesince kişinin vefatı sebebiyle 2011/49 sayılı genelgeye uygun sağlık kurulu raporu düzenlenemediğinden Kurum tarafından meslek hastalığı tahkikatının sonuçlandırılamadığının belirtildiği, Yüksek Sağlık Kurulu tarafından Kurum Sağlık Kurulunca rapor alınıp buna itiraz edilmesi hâlinde değerlendirme yapılabileceği belirtilerek karar verilmediği, dosyanın gönderildiği Adli Tıp 1. ve 3. İhtisas Kurulu raporlarında hastalığın meslek hastalığı olduğu, ölümün bu hastalıktan kaynaklandığı, meslek hastalığına yakalanma tarihinin 22.09.2006 olduğu ve müteveffanın vefat tarihine kadar meslekte kazanma güç kaybı oranının ise %100 olduğunun tespit edildiği, öte yandan davacılar meslek hastalığının tespiti için Kuruma başvurmadan davayı açtıklarından vekâlet ücreti ve yargılama giderlerinden Kurumun sorumlu tutulmaması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne, davacılar murisi Mehmet Çınar’ın 22.09.2006 tarihinde yakalandığı mezotelyoma hastalığının meslek hastalığı olduğu ve bu tarihten vefat ettiği 18.02.2007 tarihine kadar meslek hastalığına bağlı meslekte kazanma güç kaybı oranının %100 olduğunun ve ölümün meslek hastalığından kaynaklandığının tespitine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 23.11.2020 tarihli ve 2020/1449 Esas, 2020/1652 Karar sayılı kararı ile; Kocatepe Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezinin 18.11.2015 tarihli ve 021348 sayılı kararında meslek hastalığı tespiti yönünden kararın yürürlükteki mevzuat uyarınca İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi tarafından verilmesi gerektiği belirtilerek dosyanın 07.12.2015 tarihli yazı ile İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesine gönderildiği, İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi tarafından Mehmet Çınar’ın ölümüne yol açan olayın meslek hastalığı olduğu ve 28.07.2006 tarihinden vefat tarihine kadar meslekte kazanma güç kaybı oranının %100 olarak kabul edilmesi gerektiğinin bildirildiği, Yüksek Sağlık Kurulu tarafından Kurum Sağlık Kurulunca rapor düzenlenip buna itiraz edilmesi hâlinde değerlendirme yapılabileceği belirtilerek karar verilmediği, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulunun 02.03.2020 tarihli ve 3900 karar numaralı mütalaasında sigortalıya 22.09.2006 tarihinde malign mezotelyoma (meslek hastalığı) tanısı konduğu, kişinin vefat ettiği tarih olan 18.02.2007 tarihine kadar tetkik ve tedavilerinin devam ettiği, bu süre zarfında meslekte kazanma gücü kaybı oranının %100 olarak kabulü gerektiğinin tespit edildiği, Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 16.09.2019 tarihli ve 4409 karar numaralı mütalaasında sigortalının ölümünün meslek hastalığı (mezotelyoma) ve gelişen komplikasyonları sonucu meydana gelmiş olduğunun belirtildiği, tanık beyanlarına göre işyerinde tozlu bir ortamın bulunduğu, işyerinde asbest kullanıldığının söylendiği ve işveren tarafından sigortalının işe girdiği tarih itibariyle hastalığın bulunduğuna dair herhangi bir sağlık raporunun ibraz edilemediği, Kurum Sağlık Kurulunun Yüksek Sağlık Kurulunun rapor düzenlemekten çekinmesi, İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesinin raporları ve Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurullarının sigortalıda meslek hastalığı bulunduğuna dair kararları da dikkate alındığında ilk derece mahkemesi kararında herhangi bir hata bulunmadığı gerekçesiyle istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…Eldeki dosya kapsamından;
Kocatepe Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezinin 18/11/2015 tarih, 021348 sayılı kararında, “Kurulumuz, 5510 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği 01/10/2008 tarihinden sonra meslek hastalığı yönünden müracaat eden sigortalılar hakkında tekemmül ettirilmiş dosyaları inceleyerek karara bağlamaktadır. Müteveffa sigortalı 01/10/2008 tarihinden önce, ‘mezotelyoma’ hastalığının meslek hastalığı olarak kabul edilmesi ve sürekli iş göremezlik derecesinin belirlenmesini talep ederek maddi manevi tazminat davası açtığı dikkate alınrak, Marmara ve Ege bölgelerindeki sigortalılar hakkında meslek hastalığı tespiti yönünden kararın, yürürlükteki mevzuat uyarınca İstanbul Meslek hastalıkları Hastanesi tarafından verilmesi gerektiğinin belirtildiği, İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi’nin farklı tarihli hekim görüşü mahiyetindeki belgelerde: Mehmet Çınar’ın ölümüne yol açan olayın meslek hastalığı olduğu ve 28.07.2006tarihinden vefat tarihine kadar meslekte kazanma güç oranının %100 olarak kabul edilmesi gerektiğinin bildirildiği, dosyanın bu defa Yüksek Sağlık Kurulu’na gönderilmesi üzerine, cevabi yazıda; SGK Kurum Sağlık Kurulunca rapor alınıp buna itiraz edilmesi halinde YSK’ca değerlendirme yapılabileceği bilgisinin verildiği, meslek hastalığı yönünden tahkikat yürüten Konak SGM’nin05.04.2018tarihli yazı cevabında; 2011/49 Sayılı genelgeye uygun sağlık kurulu raporu düzenlenmediği, ayrıca kişinin vefatı sebebiyle bu haliyle hak sahiplerine gelir bağlama işlemlerinin yürütüldüğü, ilgilinin geçirdiği hastalığın meslek hastalığı olup olmadığı, buna bağlı ise anlaşıldığı tarihin, sürekli iş göremezlik durumuna girdiği tarihin net olarak yazılarak düzenlenecek sağlık kurul kararı sonucu işlem yapılabileceği bilgisinin verildiği, daha sonra dosyanın meslek hastalığı tespiti yönünden Adli Tıp Birinci İhtisas Kuruluna ve Adli Tıp Üçüncü İhtisas Kuruluna gönderildiği; mahkemece, ilgili yasa hükümleri gereği prosedüre uygun raporlar alınmaksızın eksik araştırma ve inceleme sonucu karar verildiği anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Yasa’nın 18. Maddesi: “Meslek hastalığı halinde, bu Kanunda yazılı yardımlardan yararlanmak için, sigortalının çalıştığı işte veya işyerinde meslek hastalığına tutulduğunun ilgili Sosyal Sigortalar Kurumu meslek hastalıkları hastanesince düzenlenecek usulüne uygun sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbi belgelerle tespit edilmesi gereklidir.
Meslek hastalığı; sigortalı olarak çalıştığı ve böyle bir hastalığa sebep olacak işten veya işyerinden ayrıldıktan sonra meydana çıkmış ise sigortalının bu Kanunla sağlanan yardımlardan yararlanabilmesi için; eski işinden veya işyerinden fiilen ayrılmasiyle ile hastalığın meydana çıkması arasında bu hastalık için; yönetmelikte belirtilen süreden daha uzun bir zamanın geçmemiş olması gerekir.
Ancak, meslek hastalığının klinik ve laboratuar bulgularıyla kesinleştiği ve meslek hastalığına yol açan etkenin, işyeri incelemesi ile kanıtlandığı hallerde, yükümlülük süresi aşılmış olsa bile, söz konusu hastalık, Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunun onayı ile meslek hastalığı sayılabilir.” hükmünü amirdir.
Yine anılan Yasa’nın 53/2. maddesine göre, meslek hastalığı sonucu, meslekte kazanma gücü azalma oranının tespiti Kurumun meslek hastalıkları hastanelerince yapılır.
Sürekli iş göremezlik ve malullük halinin belirlenmesinde izlenecek yol; 506 sayılı Kanunun 109. maddesi ile 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun “Sağlık Raporlarının Usul ve Esasları”na dair 95. maddesinde hükme bağlanmıştır. Buna göre, kurum sağlık tesisleri tarafından raporlara dayanılarak verilen kararlara karşı ilgililerin S.S. Yüksek Sağlık Kuruluna itiraz hakları mevcuttur. Söz konusu kurulun raporlarının Kurumu bağlayacağı diğer ilgililer yönünden bağlayıcı olmayıp, Adli Tıp Başkanlığı veya Tıp Fakültelerinin ilgili ana bilim dalı konseylerinden Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü çerçevesinde inceleme ve araştırma yapılmasını isteyebilecekleri 28.06.1976 tarih ve 6/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararının gereğidir. Öte yandan; Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu raporu ile Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi raporu arasında çelişki ortaya çıkması durumunda, çelişkinin Adli Tıp Kanunu’nun 15. maddesi gereği Adli Tıp Üst Kurullarınca giderilmesi gereklidir. Çelişkinin Yüksek Sağlık Kurulu ile Tıp Fakültelerinin ilgili ana bilim dalından alınan sağlık kurulu arasında çıkması halinde de, amacın uyuşmazlığı en geniş katılımlı bir kurul kararı ile sona erdirmek, yeni çelişkilerin ortaya çıkıp uyuşmazlığı çözümsüzlüğe itmeyi engellemek olduğu dikkate alındığında, ilgili Adli Tıp Üst Kuruluna başvurulmalı ve alınacak raporla uyuşmazlık sona erdirilmelidir. Mahkemece, yukarıdaki maddi ve hukuki olgular dikkate alınarak açıklanan mevzuat hükümleri çerçevesinde prosedür işletilmeksizin, eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması, usûl ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…..” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesinden sigortalının vefat etmesi nedeniyle mevzuatın aradığı anlamda rapor temin edilemediği, bu nedenle Kurum Sağlık Kurulu ve Yüksek Sağlık Kurulunca da konuyla ilgili karar verilmediği, prosedürün işletilmesine Kurumun engel olduğu, Kanun’da öngörülen prosedürün işletilmesinin mümkün olması hâlinde dahi yine hastalığın meslek hastalığı olup olmadığı ve ölümün meslekhastalığından kaynaklanıp kaynaklanmadığının Adli Tıp Kurumunun ilgili kurulu ve itiraz hâlinde de üst kuruldan rapor alınarak belirlenmesi gerekeceği, bağlayıcılığı olan Adli Tıp Kurumu raporunun da dosyada mevcut olduğu, dosyanın Adli Tıp Kurumuna gönderilmesinin Kurum yetkili kurullarınca karar verilmemesinden kaynaklanan zorunluluk olduğu, kişinin ölümü üzerine yasanın öngördüğü prosedürün işletilme imkânının bulunamadığı, prosedür işletilse bile yine Adli Tıp Kurumunca inceleme yapılması gerekeceğinden bozma ilâmında belirtilen prosedürün işletilmesinin yargılamanın uzamasına ve gereksiz gider yapılmasına da neden olacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davalılar vekilleri tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1.Davalı şirket vekili; müvekkiline ait işyerinde asbest kullanılmadığı gibi kullanıldığına dair tek bir delil bulunmadığını, 16.03.1999 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Merkezi tarafından yapılan araştırma ve inceleme raporunda asbest kullanıldığına dair tespitin yer almadığı, 28.02.2007 tarihli İş Teftiş Kurulu raporunda da asbest kullanılıp kullanılmadığının tespit edilemediğine yönelik rapor düzenlendiğini, aynı şekilde 17.03.2011 tarihli Kurum teftiş raporunda da asbeste maruz kaldığına dair tespit yapılamadığının belirtildiği, Mehmet Çınar’ın hastalığının meslek hastalığı değil doğup büyüdüğü Hekimhan çevresine ait asbestten kaynaklı olduğunu, 35 yıldır işyerinde çalışan hiç kimsede mezotelyoma hastalığına rastlanmadığını, meslek hastalığının tespiti yönünden sağlık kurulu raporu alınmadığını, işyerinde asbest kullanıldığına dair araştırma yapılmaksızın tek hekim raporuna itibar edilmesinin hatalı olduğunu, yasal prosedürün işletilmemesine mahkemenin sebep olduğunu, yasal mevzuat ve içtihatlarının dikkate alınmadığını, Adli Tıp 1. İhtisas Kurulu raporunun hüküm kurmaya elverişli olmadığını, karar veren üyeler arasında meslek hastalığı ve mezotelyoma konusunda uzman bulunmadığını, asbest kullanılmayan işyerinde asbeste bağlı hastalığın oluştuğuna dair illiyet bağının nasıl kurulduğuna yönelik açıklamaya yer verilmediğini, öte yandan hastalık ile işverenin eylemi arasında illiyet bağı da bulunmadığını, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek delillerin toplanmadığını, bilimsel mütalaaya itibar edilmediğini, Adli Tıp 3. İhtisas Kurulunun özel görevli kurul olması nedeniyle buradan rapor alınması gerektiğini belirterek direnme kararının bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili; yazılı delillerinin dikkate alınmadığını, kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda Kurum Sağlık Kurulu ve Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulundan rapor alınmadan doğrudan Adli Tıp İhtisas Kurullarından alınan raporlarla sonuca gidilmesinin yerinde olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre 5510 sayılı Kanun’un 95 inci maddesi kapsamında prosedür işletilerek yapılacak inceleme sonucu karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) 14, 25, 95 inci maddeleri, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun (506 sayılı Kanun) 11, 18, 53 ve 109 uncu maddeleri ve Bakanlıklara Bağlı, İlgili, İlişkili Kurum ve Kuruluşlar ile Diğer Kurum ve Kuruluşların Teşkilatı Hakkında 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin (4 sayılı Kararname) 7 ve 16 ncı maddeleri
2. Değerlendirme
1. Öncelikle konuyla ilgili kavramlar ve mevzuat hükümlerine kısaca değinmekte fayda bulunmaktadır.
2. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 506 sayılı Kanun’da olduğu gibi her sosyal riski güvence altına alan bir sosyal sigorta sistemi benimsememiş, sosyal tehlikeleri kendi içinde gruplandırarak uzun vadeli sigorta kolu ile kısa vadeli sigorta kolu olmak üzere iki sigorta kolu içinde düzenlemiştir ( Ali Güzel/Ali Rıza Okur/Nurşen Caniklioğlu, Sosyal Güvenlik Hukuku, Yenilenmiş 18. Bası, İstanbul 2020, s.463).
3. Mülga 506 sayılı Kanun kısa vadeli sigorta kollarından olan iş kazası ve meslek hastalığını birlikte, hastalık ve analık sigortalarını ayrı ayrı düzenlemiş iken 5510 sayılı Kanun bu sigorta kollarını “Kısa Vadeli Sigorta Hükümleri” başlığı altında birlikte düzenlemiş ve aynı Kanun’un “Tanımlar” başlıklı 3 üncü maddesinde kısa vadeli sigorta kollarının iş kazası ve meslek hastalığı, hastalık ve analık sigortası kollarını; uzun vadeli sigorta kollarının malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortası kollarını ifade ettiği belirtilmiştir.
4. Belirtilmelidir ki kısa vadeli sigorta kolları anlık oluşabilecek riskleri kapsamakta, sigortalıları kısa vadede oluşabilecek risklere karşı koruma fonksiyonunu yerine getirmektedir. Kısa vadeli sigorta kollarından olan iş kazası ve meslek hastalığı sigortası mesleki risk grubunu oluşturmaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 29.09.2022 tarihli ve 2022/10-649 Esas, 2022/1190 Karar sayılı kararı ).
5. Öte yandan 1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun geçici 1 inci maddesinde malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortasına ilişkin bazı geçiş hükümleri düzenlenmiş ancak kısa vade sigorta kollarına yönelik geçiş hükmü öngörülmemiştir.
6. Mülga 506 sayılı Kanun’un 11 inci maddesinde de aynı tanıma yer verilmiş olmakla meslek hastalığı, sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik hâlleridir (5510 s. Kanun m. 14).
7. Mülga 506 sayılı Kanun’un 11 inci maddesinin son fıkrasında bu kanuna göre tesbit edilmiş olan hastalıklar listesi dışında herhangi bir hastalığın meslek hastalığı sayılıp sayılmaması üzerinde çıkabilecek uyuşmazlıkların Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanacağı hüküm altına alınmış, aynı Kanun’un 18 inci maddesinde meslek hastalığı hâlinde bu Kanunda yazılı yardımlardan yararlanmak için sigortalının çalıştığı işte veya işyerinde meslek hastalığına tutulduğunun ilgili Sosyal Sigortalar Kurumu meslek hastalıkları hastanesince düzenlenecek usulüne uygun sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbi belgelerle tespit edilmesi gerektiği düzenlenmiştir. 5510 sayılı Kanun’un 14 üncü maddesinde ise sigortalının çalıştığı işten dolayı meslek hastalığına tutulduğunun Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmet sunucuları tarafından usulüne uygun olarak düzenlenen sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbi belgelerin incelenmesi veya Kurumca gerekli görüldüğü hâllerde işyerindeki çalışma şartlarını ve buna bağlı tıbbi sonuçlarını ortaya koyan denetim raporları ve gerekli diğer belgelerin incelenmesi sonucu Kurum Sağlık Kurulu tarafından tespit edilmesinin zorunlu olduğuna yer verilmiştir.
8. Yine 506 sayılı Kanun’un 53 üncü maddesinde meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücü azalma oranının tespitinin Kurumun meslek hastalıkları hastanelerince yapılacağı, 5510 sayılı Kanun’un 25 inci maddesinde ise sigortalının veya işverenin talebi üzerine Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurullarınca usulüne uygun düzenlenecek raporlar ve dayanağı tıbbi belgelerin incelenmesi sonucu, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını, (c) bendi kapsamındaki sigortalılar için çalışma gücünün en az %60’ını veya vazifelerini yapamayacak şekilde meslekte kazanma gücünü kaybettiği Kurum Sağlık Kurulunca tespit edilen sigortalının malûl sayılacağı düzenlenmiştir.
9. Sürekli iş göremezlik ve malullük hâlinin belirlenmesinde izlenecek usul mülga 506 sayılı Kanun’un 109 uncu, 5510 sayılı Kanun’un 95 inci maddesinde düzenlenmiştir.
10. 5510 sayılı Kanun’un 95 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, usulüne uygun sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbi belgeler ile gerekli diğer belgelerin incelenmesiyle; vazife malullüğü iş kazası veya meslek hastalığı sonucu tespit edilen meslekte kazanma gücünün kaybına veya meslekte kazanma gücünün kaybı derecelerine ilişkin usulüne uygun düzenlenmiş sağlık kurulu raporları ve diğer belgelere istinaden Kurumca verilen karara ilgililerin itirazı hâlinde, durum Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanır.
11. Meslek hastalığının ve meslek hastalığına bağlı maluliyetin meydana geldiğinin iddia edildiği tarihte yürürlükte bulunan 506 sayılı Kanun da aynı yönde düzenleme içermektedir. Gerçekten de 506 sayılı Kanun’un 109 uncu maddesinde; sigortalının sürekli işgöremezlik, malullük ve erken yaşlanma hâllerinin saptanmasında, Kurum sağlık tesisleri sağlık kurullarınca verilecek raporlarda belirtilen hastalık ve arızaların esas tutulacağı, kurumca verilen kararlara ilgililer tarafından itiraz edilmesi hâlinde durumun Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanacağı hüküm altına alınmıştır.
12. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 28.06.1976 tarihli ve 1976/6 Esas, 1976/4 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere Kurulun kararları, Sosyal Sigortalar Kurumunu (Sosyal Güvenlik Kurumunu) bağlayıcı ise de diğer ilgililer yönünden bir bağlayıcılığı yoktur.
13. İlgililerce Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunun kararına itiraz edilmesi hâlinde uygulamada genellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmakta olup Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasından sonra iki olasılık ortaya çıkmaktadır. İlk olarak, Adli Tıp Kurumu raporunun Yüksek Sağlık Kurulu raporunu doğrulamasıdır. Bu durumda Adli Tıp Kurumu raporunu çürütecek önemli bir neden, somut bir veri yoksa Adli Tıp Kurumu raporuna itibar edilebilir. Çünkü, iki üst sağlık kuruluşunun görüşü birbirini doğrulamaktadır. İkinci olasılık ise Adli Tıp Kurumu raporu ile Yüksek Sağlık Kurulu raporunun birbirine aykırı olmasıdır. Bu durumda, çelişkinin giderilmesi gerekmektedir.
14. Diğer yandan 14.04.1982 tarihli ve 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu’nun (2659 sayılı Kanun) 1 inci maddesinde diğer görevleri yanında adalet işlerinde bilirkişilik yapmak üzere Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumu kurulduğu ve Adli Tıp Grup Başkanlıkları bünyesinde bir veya daha çok adli tıp ihtisas daireleri kurulabileceği belirtilmiştir. Kanun’un 2 nci maddesinin (a) bendinde mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklar ile Kurumun uygun gördüğü alanlarda kamu kurum ve kuruluşları tarafından gönderilen adli tıpla ilgili konularda bilimsel ve teknik görüş bildirmek Adli Tıp Kurumunun görevleri arasında sayılmış ayrıca Adli Tıp Genel Kurulunun görevlerinin düzenlendiği 15 inci maddenin (f) bendinde Adli Tıp İhtisas Daireleri ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri inceleyip kesin olarak karara bağlamak da bu görevler arasında gösterilmiştir.
15. Daha sonra 24.11.2016 tarih ve 29898 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun (6754 sayılı Kanun) 30 uncu maddesi ile 2659 sayılı Kanun’un 15 inci maddesi değiştirilerek Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu yerine Adli Tıp Kurumu bünyesinde Üst Kurullar kurulmuştur. 2659 sayılı Kanun’un 6754 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile değişik Adli Tıp Üst Kurullarının Görevleri başlıklı 15 inci maddesinin (f) bendi uyarınca Adli Tıp Üst Kurulları, “Adlî Tıp İhtisas Kurulları ile Adlî Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının heyet hâlinde verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri, konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceler ve kesin karara bağlar.” düzenlemesi getirilmiştir.

16. 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu’nun başlığı 02.07.2018 tarihli ve 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 61 inci maddesi ile Adli Tıp Kurumu ile İlgili Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun olarak değiştirilmiş, Kanun’un 1 ila 28 inci maddeleri aynı Kanun Hükmünde Kararname ile yürürlükten kaldırılmıştır.
17. Nihayet 15.07.2018 tarihli ve 30479 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Bakanlıklara Bağlı, İlgili, İlişkili Kurum ve Kuruluşlar ile Diğer Kurum ve Kuruluşların Teşkilatı Hakkında 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (4 sayılı Kararname) ile de Adli Tıp Kurumu yeniden düzenlenmiştir.
18. Nitekim 4 sayılı Kararname’nin 7 nci maddesinde Adli Tıp Üst Kurulları hakkında düzenleme yapılmış olup Kararnamenin 16 ncı maddesinin (d) bendinde Adli Tıp İhtisas Kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının heyet hâlinde verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri inceleyip kesin karara bağlamak Adli Tıp Üst Kurullarına verilen görevlerden biri olarak hükme bağlanmıştır.
19. Anılan düzenlemeden de açıkça anlaşılacağı üzere, Adli Tıp Üst Kurulları çeşitli sağlık kuruluşları ile Adli Tıp İhtisas Kurulları raporları arasında çıkabilecek çelişkileri son merci olarak inceleyip kesin olarak karara bağlamakla görevli kılınmıştır.
20. Gelinen bu noktada usul ekonomisi üzerinde de durmakta fayda vardır.
21. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30 uncu maddesinde usul ekonomisi ilkesi yargılamaya hakim olan ilkeler içinde sayılmış hâkime yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamayı bir yükümlülük olarak yüklemiştir.
22.2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141 inci maddesinin dördüncü fıkrasına göre, davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir. Bu kapsamda usul ekonomisi ilkesinin düzenlendiği 6100 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesinde de hâkimin, yargılamanın makul bir süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlü olduğu ifade edilmiştir. Anılan hükümler uyarınca usul ekonomisi ilkesinin bir unsuru olan makul sürede yargılama hakkı, ülkemizin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde de hüküm altına alınmıştır. Buna göre herkes, davasının makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir (AİHS md. 6/1). Dolayısıyla sürelere ilişkin hükümlerin, özellikle yargılamanın makul sürede sona ermesini sağlama işlevi bulunduğunu belirtmek gerekir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 28.04.2023 tarihli ve 2021/5 Esas, 2023/2 Karar sayılı kararı).
23. Somut olayda 15.04.1996 tarihinde davalı şirkette çalışmaya başlayan davacılar murisinin 18.02.2007 tarihinde vefat etmesi üzerine mirasçıları tarafından ölüme asbest maruziyeti kaynaklı mezotelyoma meslek hastalığının sebep olduğu iddiası ile eldeki davanın açıldığı, davalı Kurum tarafından dava dilekçesi ihbar kabul edilerek tahkikat başlatıldığı, Rehberlik ve Teftiş Başkanlığının 17.03.2011 tarihli inceleme raporunda müteveffa Mehmet Çınar’ın asbeste maruz kaldığına ilişkin bir tespit yapılamadığı ancak mezkür işyerinde cam elyaf lifine maruz kaldığı, hastalığının (mezotelyoma) meslek hastalığı sayılıp sayılamayacağına Sağlık Kurulunca karar verilmesi gerektiği sonucuna varıldığı, mahkemece yazılan müzekkereye cevaben gönderilen Konak Sosyal Güvenlik Merkezinin 24.05.2011 tarihli yazısı ile de sigortalının rahatsızlığının mesleki olup olmadığı hususunda dosyanın İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesine gönderildiği anlaşılmıştır.
24. Konak Sosyal Güvenlik Merkezinin 18.11.2013 tarihli yazısı ekinde gönderilen İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesinin Dr. Özkan Kaan Karadağ tarafından düzenlenen hekim görüş formunda sigortalının ölümüne yol açan hastalığın mesleki olduğu yönünde kanaat bildirilmiştir. Kocatepe Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezi Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespitine İlişkin 18.11.2015 tarihli Sağlık Kurulu Kararında “Kurulumuz 5510 sayılı Kanun yürürlüğe girdiği 01.10.2008 tarihinden sonra meslek hastalığı yönünden müracaat eden sigortalılar hakkında tekemmül ettirilmiş dosyaları inceleyerek karara bağlamaktadır. Müteveffa sigortalı 01.10.2008 tarihinden önce mezotelyoma hastalığının meslek hastalığı olarak kabul edilmesi ve sürekli iş göremezlik derecesinin belirlenmesini talep ederek dava açtığı dikkate alındığında Marmara ve Ege bölgelerindeki sigortalılar hakkında meslek hastalığı tespiti yönünden kararın yürürlükteki mevzuat uyarınca İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi tarafından verilmesi gerektiğine” karar verilmiştir. Anılan bu karar üzerine müteveffanın dosyasının yeniden İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesine gönderildiği, bu hastane tarafından 14.04.2016 tarihli üst yazı ekinde Dr. Özkan Karadağ tarafından düzenlenen hekim görüşünde sigortalının hastalığının ilk tespit kayıt tarihi olan 28.07.2006 tarihinden ölüm tarihine kadar mesleğini yürüterek kazanç sağlaması mümkün olmayacağından geçen süreçte meslekte kazanma gücü kaybı oranının %100 olarak kabul edilmesi gerektiği; yine anılan Hastanenin 02.02.2017 tarihli yazısı ekinde gönderilen üç hekim tarafından “Sağlık Kurulu Görüşü” başlığı altında düzenlenen raporda müteveffa Mehmet Çınar’ın ölümüne yol açan hastalığın meslek hastalığı olduğu yönünde kanaat bildirilmiştir.
25. İlk Derece Mahkemesince müteveffa sigortalıya ait İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesince düzenlenen sağlık kurulu görüşünün bir örneği de eklenmek suretiyle sigortalının vefatının meslek hastalığından kaynaklanıp kaynaklanmadığı ayrıca meslek hastalığı varsabuna ilişkin malûliyet oranının ne olduğu hususunda Kocatepe Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezine ve İzmir SGK Meslek Hastalıkları Servisine müzekkere yazılmış, Kocatepe Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezince 18.11.2015 tarihli Sağlık Kurulu kararı ile aynı içerikte cevap verilmiştir. İlk Derece Mahkemesince bu cevabi yazı üzerine İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi tarafından düzenlenen Sağlık Kurulu Görüşü örneği İzmir SGK Meslek Hastalıkları Servisine gönderilerek belge içeriğine konu meslek hastalığının tespiti yönünden kabul edilmesinin mümkün olup olmayacağı, meslek hastalığı kabul edilir ise davacıların murisinin malûliyet oranının ne olduğu, ayrıca daha sonra vefat ettiği de anlaşılmakla ölümünün meslek hastalığından kaynaklanıp kaynaklanmadığı konusunda bir değerlendirme yapılarak tahkikatın sonuçlandırılmasının tahkikatının yaklaşık 10 yıldır sürdüğüne değinilerek istenilmesi sonrası Konak Sosyal Güvenlik Merkezi tarafından 29.06.2017 tarihli yazı ile İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesinden herhangi bir cevap alınamadığından meslek hastalığı yönünden işlem yürütülemediğinin bildirildiği ve İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesinin 05.07.2017 tarihli yazısında ise malûliyet oranı tespit işlemlerinin Sosyal Güvenlik Merkezi Yüksek Sağlık Kurulu tarafından yapıldığının belirtildiği görülmüştür.
26. İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesinin 05.07.2017 tarihli yazısı üzerine Mahkemece Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kuruluna murisin hastalığının meslek hastalığı olup olmadığı ve malûliyet oranının bildirilmesinin istendiği, Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunun 06.11.2017 tarihli yazısında ise Konak Sosyal Güvenlik Merkezinin 29.06.2017 tarihli yazısında işlemlerin devam ettiğinin belirtilmesi nedeniyle Kurum Sağlık Kurulunca bir karar alınmasının sağlanması, alınacak karara itiraz olunması hâlinde değerlendirme yapılabileceğinin bildirildiği, Konak Sosyal Güvenlik Merkezinin 05.04.2018 tarihli yazısında ise sigortalı vefat ettiğinden dolayı İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesince talep edilen sağlık kurulu raporunun düzenlenemediği, müteveffa Mehmet Çınar’ın hastalığının mesleki olup olmadığı ve ölüm sebebinin meslek hastalığına bağlı olup olmadığı hususlarının İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesince tespiti mümkün olmadığından meslek hastalığı sigortasından gelir bağlanamadığı yönünde cevap verildiği, İlk Derece Mahkemesince yeniden Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulundan rapor talep edilmesi üzerine Kurulun 11.07.2018 tarihli cevabi yazısında Sosyal Güvenlik Kurumu mevzuatı gereği 5510 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 01.10.2008 tarihinden önce talepte bulunan sigortalılarla ilgili meslek hastalığına ilişkin kararların meslek hastalıkları hastanesince verilmesi nedeniyle sigortalı hakkında öncelikle İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesince karar alındıktan sonra dava dosyası ile birlikte gönderilmesi hâlinde değerlendirme yapılabileceğinin belirtildiği görülmüştür.
27. İlk Derece Mahkemesince Kurumdan rapor alınamaması sonrası Adli Tıp ilgili ihtisas kurulundan rapor talep edilmesi üzerine, 1. Adli Tıp İhtisas Kurulu tarafından 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu Göğüs Hastalıkları üyesi uzman doktor da kurula davet edilerek heyete katılımı ile yapılan değerlendirme sonucu düzenlenen 16.09.2019 tarihli ve 4409 sayılı raporda “kişide meslek hastalığının (mezotelyoma) bulunduğu, yıllar içinde ilerleme gösterdiği, kişinin ölümünün; meslek hastalığı (mezotelyoma) ve gelişen komplikasyonları sonucu meydana gelmiş olduğuna” karar verildiği,davalılar vekillerinin itirazı üzerine Adli Tıp 3. İhtisas Kurulunun 02.03.2020 tarihli ve 3900 sayılı raporunda ise “..müteveffa Mehmet Çınar’a 22.09.2006 tarihinde malign mezotelyoma (meslek hastalığı) tanısı konduğu, kişinin vefat ettiği tarih olan 18.02.2007 tarihine kadar tetkik ve tedavilerinin devam ettiği, bu süre zarfında meslekte kazanma gücü kaybı oranının %100 olarak kabulü gerektiğinin” belirtildiği, İlk Derece Mahkemesince bu rapor doğrultusunda değerlendirme yapılarak davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmıştır.
28.Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacılar murisinin meslek hastalığının ve malûliyet oranının tespiti amacıyla İlk Derece Mahkemesince yargılama sürecinde 506 ve 5510 sayılı Kanunlar’da düzenlenen prosedürün takip edildiği, Yüksek Sağlık Kurulu ve Kurum Sağlık Kurulunun rapor düzenlemeyerek prosedürün işletilmesine engel oldukları, Mahkemece prosedür işletilmeye çalışılarak sonuç alınamaması üzerine usul ekonomisi de gözetilerek uzun yıllar süren davanın neticelendirilmesi amacıyla Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas kurullarından rapor alınarak sonuca varıldığı, öte yandan İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi tarafından düzenlenen tek hekim ve sağlık kurulu görüşleri ile Adli Tıp Kurumu 1. ve 3. İhtisas Kurulları tarafından düzenlenen raporlar arasında çelişki bulunmadığı ve tüm raporların birbirini teyit ettiği ayrıca Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 28.06.1976 tarihli ve 1976/6 Esas, 1976/4 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere Kurulun kararları, Kurumu bağlayıcı ise de diğer ilgililer yönünden bağlayıcılığının bulunmadığı, davalı Kurumun da kendi yönünden bağlayıcı olan raporun düzenlenmesine kendisinin engel olduğu gözetildiğinde Özel Daire bozma kararının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
29. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında meslek hastalığı, meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücü kaybı oranının tespiti ve malûllük hâlinin belirlenmesinde izlenecek usulün 5510 ve mülga 506 sayılı Kanunlar’da düzenlendiği, Kurum Sağlık Kurulunun 2011/49 sayılı Genelgeye yanlış anlam vererek 01.10.2008 tarihinden önceki döneme ilişkin taleplerin ilgili meslek hastalıkları hastanesince değerlendirilmesi gerektiğinden bahisle meslek hastalığı ve meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücü kaybı oranı ve malûliyet oluşup oluşmadığı konusunda karar vermekten imtina ettiği, ancak 5510 sayılı Kanun’un 14 ve 25 inci maddeleri uyarınca bu konularda Kurum Sağlık Kurulunun yetkili ve görevli olduğu, bu nedenle bu hususa vurgu yapılmak suretiyle meslek hastalıkları hastanesince düzenlenen hekim görüşü ve sağlık kurulu görüşünün Kurum Sağlık Kuruluna gönderilmesi ve meslek hastalığı konusunda karar verilmesi, itiraz hâlinde Yüksek Sağlık Kurulundan karar alınması, Yüksek Sağlık Kurulu kararının Kurum yönünden bağlayıcı olduğu, diğer ilgililer yönünden bağlayıcı olmadığı gözetilerek itiraz hâlinde Adli Tıp İhtisas Kurulundan rapor alınması, Yüksek Sağlık Kurulu raporu ile Adli Tıp İhtisas Kurulu raporları arasında çelişki oluştuğu takdirde çelişkinin Adli Tıp Üst Kurulundan alınacak rapor ile giderilerek sonuca varılması gerektiği, prosedür izlenmeden verilen kararın eksik araştırma ve incelemeye dayandığı, bu nedenlerle direnme kararının bu ilave gerekçe ile bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
30. Hâl böyle olunca usul ve yasaya uygun olan direnme kararı onanmalıdır.

VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan direnme kararının ONANMASINA,
Gerekli temyiz harcı peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,
25.09.2024 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
“K A R Ş IO Y”
Uyuşmazlık meslek hastalığının tespitine ilişkindir.
Meslek hastalığı sigorta kollarından yararlanılabilmesi için iki ayrı unsurun tespit edilmesi gerekir. Birincisi meslek hastalığı teşhisinin konulması, ikincisi Kurum tarafından hastalığın meslekle ilişkili olduğuna karar verilmesidir.
1. Meslek hastalığı teşhisinin kim tarafından konulacağı
Mülga 506 sayılı Kanun ve mevzuatının uygulandığı dönemde meslek hastalığı teşhisini koymaya yetkili sağlık kuruluşunun münhasıran meslek hastalıkları hastanesi olduğu belirtilmiştir (506/m.28). 01.10.2008’den sonra yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun ve mevzuatının uygulanacağı yeni dönemde ise meslek hastalıkları hastaneleri ile birlikte Devlet Üniversitesi Hastaneleri ile Sağlık Bakanlığı Eğitim ve Araştırma Hastaneleri de yetkilendirilmiştir (MKGKOT Yön. m.5).
5510 sayılı Kanunda, bu konuda geçiş hükümleri düzenlenmemişse de Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit Yönetmeliği geçici 1 inci maddesinde mülga dönemde meydana gelen olaylarda, mülga mevzuat hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Bu bakımdan mülga dönemde meydana gelen olaylarda, meslek hastalıkları hastanesi tarafından rapor düzenlenmesi sonucuna varılmalıdır. 2011/49 sayılı Kurum genelgesi m.3.2.2 hükmünde 01.10.2008 öncesi hastalıklar bakımından meslek hastalıkları hastanesinin yetkili olduğu belirtilmiştir.
Somut olayda meslek hastalığı, 01.10.2008’den önce ortaya çıktığından, meslek hastalıkları hastanesi tarafından rapor verilmesi gerekmektedir. Taraflar arasında bu konuda önemli bir uyuşmazlık yaratılmamıştır. Fiilen de meslek hastalıkları hastanesinden ‘hekim görüşü’ ve ‘sağlık kurulu görüşü’ başlıklı raporlar alınmıştır. Bu raporlarda hastalığın meslek hastalığı olduğu belirtilmiştir.
2. Meslek hastalığı kararının kim tarafından verileceği
Meslek hastalıkları hastanesinden alınan raporlar üzerine meslek hastalığına karar vermesi gereken merciinin hangisi olduğu uyuşmazlığın önemli konularından birisi olmuştur.
Mülga 506 sayılı Kanun ve mevzuatının uygulandığı dönemde, meslek hastalığı konusunda karar verme yetkisinin Kuruma ait olduğu belirtilmiştir (506/m.30). 01.10.2008’den sonra ise yeni mevzuat dönemi itibariyle meslek hastalığına karar verme yetkisi Kurum bünyesinde yer alan Kurum Sağlık Kuruluna verilmiştir (5510/m.14). Konuyla ilgili olarak yönetmelikte özel bir geçiş hükmü düzenlenmediğinden, Kurum Sağlık Kurulu, mülga dönemde meydana gelen olaylar bakımından da yetkilidir.
Somut olayda İlk Derece Mahkemesi, belirtilen prosedürü işletmek istemiştir. Meslek hastalıkları hastanesinin ‘hekim görüşü’ ve ‘sağlık kurulu görüşü’ başlıklı raporları Kurum Sağlık Kuruluna gönderip meslek hastalıkları konusunda karar verilmesini istemiştir. Kurum Sağlık Kurulu ise 2011/49 sayılı Kurum Genelgesi m.3.2.2’ye dayanarak ve bu maddeye yanlış anlam vererek, mülga dönemde meydana gelen hastalıklar hakkında, meslek hastalığı kararı verecek merciinin, meslek hastalıkları hastanesi olduğu, kendilerinin yetkisiz olduğunu belirterek reddetmiştir.
Kurum Sağlık Kurulu tarafından dayanılan 10.06.2011 gün 2011/49 sayılı ‘Çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı tespit işlemleri’ hakkındaki Kurum Genelgesi’nin 3.2.2 maddesinin ifadesi şu şekildedir: “01/10/2008 tarihinden önce meslek hastalığı nedeniyle tespit talebinde bulunan ve haklarında henüz karar verilmeyen 4/1(a) sigortalılarının meslek hastalığı ve oran tespit işlemleri mülga mevzuat çerçevesinde Sağlık Bakanlığı Meslek Hastalıkları Hastanelerince… yapılacaktır.”. Maddenin ifadesi hatalı olduğundan, Kurum Sağlık Kurulu’nun belirttiği gibi bir anlam da çıkmaktadır. Fakat gerçekte mülga dönemde gerçekleşen meslek hastalıkları konusunda yetkili sağlık hizmet sunucusunun sadece meslek hastalıkları hastaneleri olduğu, meslek hastalığı ve oranı hakkında raporların bu hastanelerce verileceği anlamında düzenleme yapılmak istenmiştir. Buradan alınacak sağlık raporu, tabii ki Kurum Sağlık Kurulu tarafından değerlendirilecek ve meslek hastalığı konusunda bir karar verilecektir. Bu karara itiraz hâlinde, Yüksek Sağlık Kurulunda incelenecektir. Zira mülga 506/m.30’da meslek hastalığı tespitinin doğrudan Kurum tarafından yapılacağı belirtilmiştir.
Genelgenin farklı yorumu, somut olayda olduğu gibi Kurumun hiçbir işlem yapmamasına sebep olacaktır. Ayrıca kanun gereği karar verme yetkisi Kuruma verilmişken; genelge ile meslek hastalıkları hastanesine devredilmesi sonucuna yol açacaktır. İdari işlem yapma yetkisi kanunla verilmiş olup ancak kanunla devri mümkündür. Genelgeye böyle bir anlam verilemez. Genelgede yetki devrine dair bir hüküm de olmadığı hâlde bu şekilde yorumlanması hatalıdır. Genelgenin, mülga 506/m.30’a işlerlik kazandıracak şekilde yorumlanması gereklidir.
Bu sebeple 506/m.109 ve 30 ile Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği geçici madde 1 inci hükümlerinde belirlenen prosedür izlenerek; 2011/49 sayılı genelge 3.2.2 maddesine ise farklı ve yanlış anlam verilmeyerek; meslek hastalıkları hastanesinden alınan ‘hekim görüşü’ ve ‘sağlık kurulu görüşü’ ile Kurum müfettişlerince düzenlenen işyeri teftiş raporları, Kurum Sağlık Kuruluna gönderilerek meslek hastalığı konusunda karar alınması, itiraz hâlinde Yüksek Sağlık Kurulundan itirazlar hakkında karar alınması, Yüksek Sağlık Kurulu kararına Kurum dışındaki kişiler tarafından itiraz edilirse evvelce Adli Tıp 3. İhtisas Kurulundan rapor alındığından eğer bu raporla Yüksek Sağlık Kurulu kararı çelişirse Adli Tıp 2. Üst Kurulundan rapor alınması yoluna gidilmesi suretiyle uyuşmazlığın çözülmesi gereklidir. Belirtilen prosedür izlenmeden verilen karar eksik inceleme ve araştırmaya dayalı olup hatalıdır.
Yukarıda belirtildiği gibi prosedür uygulanarak meslek hastalığı konusunda Kurum Sağlık Kurulundan karar alınması ve itiraz hâlinde ilgili prosedürün izlenmesi yönünde direnme kararının bozulması gerekliydi.
3. HGK’nın yüksek çoğunluk görüşüne göre ise belirtilen prosedürün işletilmesi asıl olmakla birlikte; somut olayda prosedürün işletilmesine engel olan bizzat Kurum olmuştur. Bu nedenle Adli Tıp İhtisas Dairesinden alınan rapor yeterli görülerek meslek hastalığı kabul edilmelidir. Bu kabul usul ekonomisi ve dürüstlük ilkelerine de uygundur.
Fakat sosyal güvenlikle ilgili davalar, üç tarafı ilgilendirir. Belirtilen gerekçeler, somut olayda SGK ve sigortalı yönünden doğru olabilir, fakat işverenin durumunu da gözden kaçırmamak gerekir. Usul ekonomisi ve dürüstlük ilkesi ile yorum yapılırken, yargılamanın diğer tarafı olan işverene haksızlık yapmamalıdır. Bunun yegâne yolu kanunda düzenlenen prosedürü izlemektir. Prosedürün takibi tüm tarafların menfaatini koruyan tek yoldur.
Nitekim olayda davalı işveren, hastalığın meslek hastalığı olmadığı, işyerinde hastalığa sebep olduğu belirtilen asbest malzemesinin hiçbir zaman kullanılmadığı, başka kimsenin hasta olmadığı, hastalığın sigortalının özel çevresinden kaynaklandığı yönünde iddialarda bulunmuştur. Fiilen de işyerinde değişik tarihlerde üç defa müfettiş incelemesi yapılmıştır. Bu incelemelerde işyerinde asbest malzemesinin bulunmadığı ve kullanılmadığı tespit edilmiştir. Ancak 1999 öncesi çalışma şartları konusunda belirsizlik bulunmaktadır. Prosedürün göz ardı edilmesi, işveren savunmalarının dikkate alınmamasına ve direkt olarak işverenin sorumluluğuna yol açmaktadır.
Bu sebeplerle, bozma kararı verilmesi gerekirken, çoğunluğun direnme kararının onanmasına yönelik kararına katılamıyoruz.