İlgili Kanun / Madde
4857 S.İşK /2
T.C
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No. 2022/9-381
Karar No. 2022/1788
Tarihi: 20.12.2022
lMUVAZAALI ASIL İŞVEREN ALT İŞVEREN İLİŞKİSİ
lMUVAZAA NEDENİYLE ASIL İŞVEREN İŞÇİSİ OLDUĞU KABUL EDİLEN İŞÇİNİN TİS FARK ALACAĞININ BELİRSİZ ALACAK DAVASI OLARAK AÇILABİLECEĞİ
lBELİRSİZ ALACAK DAVASINDA DAVA KONUSU ALACAĞIN TAMAMI İÇİN ZAMAN-AŞIMININ KESİLECEĞİ
ÖZETİ: Öncelikle davacının davalılar aleyhine muvazaa iddiası ile açtığı davada İETT ve KİPTAŞ arasındaki hukukî ilişkinin muvazaalı olduğu ve davalılar arasında geçerli bir asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunmadığı, kayıtlarda davalı KİPTAŞ işçisi olarak görünen davacının başından beri diğer davalı İETT işçisi olduğu konusunda Mahkeme ile Özel Daire arasında ihtilaf bulunmamakta olup davacının davalı İETT’nin işçisi olarak işyerinde uygulanan toplu iş sözleşmesinden yararlanması gerektiği dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Bu itibarla davacının talep ettiği toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan fark işçilik alacaklarının hesaplanabilmesi için kanunda öngörülen kayıt ve belgeleri tutma ve işçinin bilgisine sunmakla yükümlü olan davalı işverenlerin sunacağı bordrolara, belgelere ve toplu iş sözleşmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü fark işçilik alacaklarının belirlenebilmesi muhasebe işlemini gerektirmektedir.
O hâlde muvazaalı çalışma sebebiyle toplu iş sözleşmesi artışlarından kaynaklanan alacaklarını belirlemesi davacı işçiden beklenemeyeceği gibi söz konusu alacakların miktarının tespiti için işverende bulunan bilgi ve belgelerin verilmesi ve tahkikata ihtiyaç duyulduğundan davanın belirsiz alacak davası olarak görülmesi gerekmekte olup direnme kararı yerinde değildir.
Bununla birlikte dava belirsiz alacak davası olduğuna göre, bu davanın açılması ile alacağın tamamı için zamanaşımı kesileceğinden, mahkemece talep artırım dilekçesi ile artırılan miktarlar dâhil alacakların tümünün dava tarihinden itibaren zamanaşımına uğramadığı gözetilerek hüküm altına alınması gerekmektedir.
DAVA: Taraflar arasındaki “İşçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 13. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü.
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
Davacı vekili dava dilekçesinde; davanın belirsiz alacak ve tespit davası olduğunu, müvekkilinin davalı İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nde (İETT) şoför olmasına rağmen muvazaalı olarak işe girdiği 02.02.1998 tarihinde dava dışı Ulaşım A.Ş., 20.04.2001 tarihinden itibaren de davalı İstanbul Konut İmar Plan Turizm Ulaşım San. ve Tic. A.Ş. (KİPTAŞ) işçisi olarak gösterildiğini, bu nedenle davalı İETT’ye bağlı iş ve işyerlerinde uygulanan Toplu İş Sözleşmesinden (TİS) yararlanamadığını ileri sürerek davalı İETT’nin kadrolu işçisi sayılarak bir kısım fark işçilik alacaklarının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar Cevabı:
Davalı KİPTAŞ vekili cevap dilekçesinde; davalı İETT ile arasındaki hukukî ilişkinin muvazaalı olmadığını, müvekkilinin işçisi olan davacıya toplu iş sözleşmesi ile belirlenen ücret ve sosyal hakların eksiksiz ödendiğini, alacakların zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Davalı İETT vekili cevap dilekçesinde; alacakların zamanaşımına uğradığını, davacının öncelikle iş müfettişlerine başvurması gerektiğinden davanın görev yönünden reddi gerektiğini, yetki itirazında bulunduklarını, davalı KİPTAŞ ile hizmet alım ihalesi yapıldığını, ihaleyi üstlenen KİPTAŞ ile yapılan sözleşmenin işçi teminine yönelik sözleşme olmadığını, ihale ile çalışan işçilerin diğer davalı KİPTAŞ’ın işçisi olduğunu, hizmeti sunan KİPTAŞ ile davacının üyesi olduğu sendika arasında imzalanan toplu iş sözleşmesi bulunduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı:
Bakırköy 13. İş Mahkemesinin 08.10.2012 tarihli ve 2012/68 E., 2012/568 K. sayılı kararı ile; davalılar arasında yapılan ihale sözleşmesinin muvazaalı olduğunun ispatlanamadığı, bu nedenle davalılardan fark alacak talep edemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
Bakırköy 13. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8.Yargıtay 9. Hukuk Dairesince 25.02.2014 tarihli ve 2013/5940 E., 2014/5815 K. sayılı kararı ile; davalılar arasında işçi teminine yönelik bir ilişki olduğu, geçerli bir asıl işveren- alt işveren ilişkisi bulunmadığı, kayden KİPTAŞ işçisi olarak gözüken davacının başından itibaren İETT işçisi olması karşısında muvazaanın olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu, davacının başından beri İETT’nin işçisi olduğu kabul edilerek davalı İETT’nin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden yararlanması için gerekli diğer şartların mevcut olup olmadığı ile talep ettiği alacaklara hak kazanıp kazanmadığı değerlendirildikten sonra sonucuna göre davacının talepleri hakkında karar verilmesi gerektiğinden bahisle eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeye dayalı hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemenin İkinci Kararı:
Bakırköy 13. İş Mahkemesinin 30.06.2015 tarihli ve 2014/165 E., 2015/281 K. sayılı kararı ile bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda; davalılar arasında geçerli bir asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunmayıp işçi temini söz konusu olduğu, davacının baştan itibaren davalı İETT’nin işçisi sayılması gerektiğinden aynı işi yapan İETT işçilerinin yararlandığı haklardan yararlanacağı, davalı İETT nezdindeki kadrolu işçilerin haklarının İETT ile Hizmet-İş Sendikası arasında yapılan toplu iş sözleşmelerinde düzenlendiği, davacının Hizmet-İş Sendikası üyesi olup davalı KİPTAŞ bünyesindeki işçilerin haklarının da ilgili sendika ile imzalanan toplu iş sözleşmesi ile belirlendiği, her iki toplu iş sözleşmesi hükümlerinin birbirine yakın olduğu, birçok hakkın ve sosyal yardımların aynen verildiği, ancak davacının günlük ücretinin İETT’nin kadrolu şoförlerinden daha düşük ödendiğinden ücret ve ikramiye farkı alacakları ile kıdemli işçi teşvik primi, fazla çalışma ücreti, bayram ve genel tatil ücreti fark alacaklarının bulunduğu, diğer taleplerinin ise yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
Bakırköy 13. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 08.10.2015 tarihli ve 2015/26849 E., 2015/27952 K. sayılı kararı ile; “…1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalıların tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir
2-Somut uyuşmazlıkta; açılan dava belirsiz alacağı tespit davası olup, kısmi eda külli tespit şeklinde açılan bu davada, davacı vekili talep konusu alacakların miktarı tespit edildikten sonra kalan kısmını ıslah suretiyle talep etmiştir. Belirsiz alacak davasının her türünde, zamanaşımı dava tarihine göre dikkate alınır ve davanın açılması ile tüm alacak için zamanaşımını keser. Mahkemece bu husus dikkate alınmadan, davanın niteliği gözden kaçırılarak ıslah dilekçesi üzerine zamanaşımı itirazı nedeniyle, alacakların bir kısmının reddi hatalıdır. Islah edilen miktar dava tarihine göre zamanaşımına uğramadığından hüküm altına alınmalıdır…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
Bakırköy 13. İş Mahkemesinin 17.03.2016 tarihli ve 2015/637 E., 2016/131 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ilaveten belirsiz alacak davasına değinildikten sonra işçinin dava konusu yaptığı tüm işçilik alacaklarının miktarını bilebileceği, hesap bilgisinin olmamasının alacağı belirsiz hâle getirmeyeceği kendisi hesaplayamıyorsa hesaplattırıp dava açabileceği, yargılama sonunda ispat durumuna göre çıkan miktarların farklı olabileceği, davasını kısmen veya tamamen reddinin ispat sorunu ile ilgili olup alacağın belirsiz olduğu anlamına gelmediği, sürekli iş göremezlik veya destekten yoksun kalma tazminatı davalarının belirsiz alacak davası olarak kabulü gerektiği, işçilik alacaklarının belirsiz olduğundan söz edilemeyeceği, bu nedenle davanın kısmi dava olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Bakırköy 13. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen bu kararına karşı süresi içinde taraf vekillerinin temyiz isteminde bulunması üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.12.2019 tarihli ve 2016/9-2173 E., 2019/1407 K. sayılı kararı ile; kararın gerekçe kısmı ile hüküm fıkrası arasında çelişki bulunması nedeniyle işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin karar usulden bozulmuştur.
Bakırköy 13. İş Mahkemesinin 17.09.2020 tarihli ve 2020/158 E., 2020/241 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilip Yargıtay Hukuk Genel Kurul bozma kararına uyulmasının zorunlu olması nedeniyle bozmaya uyulduğu, Hukuk Genel Kurulunun belirsiz alacak davası hakkındaki görüşü ile Özel Dairenin görüşünün birbiri ile örtüştüğü, yargıya güvenin zedelenmemesi ve davanın daha fazla uzamaması için Özel Dairenin bozma kararına direnilmesinden vazgeçilerek bozma doğrultusunda davanın belirsiz alacak davası olarak kabul edildiği belirtilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 24.03.2021 tarihli ve 2021/2656 E., 2021/6799 K. sayılı kararı ile; direnme kararı verildikten sonra söz konusu karar esas yönünden bozulmadan başka bir karar verilmesinin mümkün olmadığı, Hukuk Genel Kurulunca direnme kararının esastan incelenmediği gözetilerek direnmeye uygun karar verilmesi gerekirken direnmeden dönülerek bozma kararı doğrultusunda hüküm kurulmasının usulî kazanılmış hak ihlâline yol açtığı gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Bakırköy 13. İş Mahkemesinin 30.09.2021 tarihli ve 2021/205 E., 2021/208 K. sayılı kararı ile; Özel Daire bozma kararı doğrultusunda önceki direnme kararında yer alan gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
Direnme kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalılar arasındaki asıl işveren-alt işveren ilişkisinin muvazaalı olduğunun ve davacının baştan itibaren davalı İETT işçisi olup olmadığının tespiti ile toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan fark işçilik alacaklarının tahsili istemiyle açılan davanın belirsiz alacak davası olarak görülmesinin mümkün olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre mahkemece davanın kısmi dava olarak nitelendirilip talep konusu alacakların miktarı tespit edildikten sonra kalan kısmın ıslah suretiyle arttırılması üzerine arttırılan miktarlar yönünden ıslah tarihi itibariyle zamanaşımının dikkate alınıp alınmayacağı noktasında toplanmaktadır.
III.GEREKÇE
A. Davalı KİPTAŞ ve davalı İETT vekillerinin temyizi yönünden;
Bilindiği üzere hukukî yarar, dava şartı olduğu gibi, temyiz istemi için de gereken bir şarttır.
Mahkemenin ilk hükmünü temyiz edip, bu istemi Özel Dairece reddedilen taraf yönünden karar kesinleşmiş olmakla, artık bu tarafın direnme kararını temyiz etmekte hukukî yararı bulunmamaktadır.
O hâlde davalı KİPTAŞ ve davalı İETT vekillerinin direnme kararına yönelik temyiz istemlerinin hukukî yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.
B.Davacı vekilinin temyizi yönünden;
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun/HMK) 107. maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 107. maddesi;
"1-Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
2-Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
3-Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir." şeklinde düzenlenmiş olup 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un (7251 sayılı Kanun) 7. maddesi ile 2. fıkra değiştirilmiş, 3. fıkra ise yürürlükten kaldırılmıştır.
7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 7. maddesiyle değişik HMK’nın 107. maddesi; “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir
(2) (Değişik:22/7/2020-7251/7 md.) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.
(3) (Mülga:22/7/2020-7251/7 md.)” şeklindedir.
Hükümet tasarısında yer almayan belirsiz alacak davasını düzenleyen 107. madde Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır.
Madde gerekçesinde; “Bu davanın kabul edilmesinin artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olmasının da bunu gerektirdiği belirtildiği gibi, hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilecektir. Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir.” şeklindeki açıklamayla alacağın belirsiz olup olmadığı ile ilgili olarak bazı kıstaslar kabul edilmiştir.
Bu kıstaslar; davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin;
i. Davacının kendisinden beklenememesi,
ii. Bunun olanaksız olması,
iii. Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.
Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak arama özgürlüğüne hizmet etmesi yanında davacının yüksek yargılama giderlerine katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskini azaltmasıdır.
İşçilik alacakları bakımından, dava konusu edilen alacağın belirli olup olmadığı ile ilgili olarak davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacıdan beklenememesi kıstası ile açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktar ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması kıstasının birlikte değerlendirilip sonuca gidilmesi gerekir.
Kural olarak kişinin alacağını belirleyebilmesi için aynı zamanda belgeye bağlama yetkisinin olması veya bu konuda belge düzenlenip kendisine verilmesi gerekir.
4857 sayılı İş Kanunu’nun (İş Kanunu) 8. maddesinin 3. fıkrası ile işverene yazılı sözleşme yapılmayan hâllerde en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını, günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini, ücret ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih hâlinde tarafların uymak zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belgeyi işçiye verme yükümlülüğü getirilmiştir.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 32. maddesinin 2. fıkrası ile ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın kural olarak Türk parası ile işyerinde veya özel olarak açılan bir banka hesabına ödeneceği, çalıştırdığı işçilerin söz konusu alacaklarını özel olarak açılan banka hesapları vasıtasıyla ödeme zorunluluğuna tabi tutulan işverenler veya üçüncü kişilerin özel olarak açılan banka hesapları dışında bu alacakları ödeyemeyeceği belirtilmiştir.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 37. maddesi ile işverene işyerinde veya bankaya yaptığı ödemelerde işçiye ücret hesabını gösterir imzalı veya işyerinin özel işaretini taşıyan bir pusula verme yükümlülüğü hükme bağlanmıştır. Söz konusu pusulada ödemenin günü ve ilişkin olduğu dönem ile fazla çalışma, hafta tatili, bayram ve genel tatil ücretleri gibi asıl ücrete yapılan her çeşit ekleme tutarlarının ve vergi, sigorta primi, avans mahsubu, nafaka ve icra gibi her çeşit kesintilerin ayrı ayrı gösterilmesi zorunluluğu hüküm altına alınmıştır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 67. maddesinde, günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri ile dinlenme saatlerinin işyerlerinde işçilere duyurulacağı; 75. maddesinde ise işverene çalıştırdığı her işçi için işçinin kimlik bilgilerinin yanında, İş Kanunu’nun ve diğer kanunlar uyarınca düzenlemek zorunda olduğu her türlü belge ve kayıtları saklamak ve bunları istendiği zaman yetkili memur ve mercilere göstermek zorunda olduğu bir özlük dosyası düzenlemesi gerektiği yükümlülükleri getirilmiştir.
İş sözleşmesi ile iş görme edimini yerine getiren, belge düzenleme yetkisi ve yükümlülüğü bulunmayan işçinin, alacaklarını belirleyebilmesi için işveren tarafından düzenlenen kanuna uygun belgelere ihtiyacı vardır. Diğer yandan iş ilişkisindeki alacak kalemlerinin hesaplanmasında çıplak ücret ya da giydirilmiş ücrete göre hesaplanan farklı alacak türleri bulunmaktadır. Örneğin kıdem tazminatı giydirilmiş ücretten hesaplanırken diğer işçilik alacakları (fazla çalışma, hafta tatili, yıllık ücretli izin alacakları gibi) çıplak ücretten hesaplanmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.10.2012 tarihli ve 2012/9-838 E., 2012/715 K. sayılı kararında belirtildiği üzere işçilik alacaklarının özelliği dikkate alınarak alacakların belirli olduğunu söylemek mutlak olarak doğru olmadığı gibi aksinin kabulü de doğru değildir. Aynı şekilde bu nedenle talep konusu işçilik alacaklarının belirli olup olmadığının somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesi daha doğru olacaktır.
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.12.2019 tarihli ve 2016/22-2227 E., 2019/1402 K; 08.12.2020 tarihli ve 2015/(22)9-3234 E., 2020/1005 K. ile 16.03.2021 tarihli ve 2021/(22)9-178 E., 2021/284 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.
Öte yandan işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı konusunda Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunca yapılan değerlendirme sonucunda 15.12.2017 tarihli ve 2016/6 E., 2017/5 K. sayılı karar ile “İşçilik alacaklarının çok çeşitli tür, nitelik ve kapsamda olması, somut olayın özelliklerine göre oldukça değişkenlik göstermesi, hatta aynı tür işçilik alacaklarında dahi somut olayın özellikleri itibariyle işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı konusunda soyut ve genel nitelikte, her bir olayda geçerli olacak ölçüde bir karar alınamayacağından içtihadı birleştirmeye gerek olup olmadığı ön sorun olarak tartışılmış ve sonuç olarak içtihadı birleştirmeye gerek olmadığı” yönünde karar verilmiştir.
Açılan davanın belirsiz alacak davası olarak belirlenmesi talep edilen işçilik alacaklarına ilişkin işleyen zamanaşımı süresinin kesilmesi yönünden önemlidir.
Belirsiz alacak davasında kısmi davanın aksine zamanaşımının dolma riski bertaraf edilmektedir. Zamanaşımı süresi belirsiz alacak davasının açılması ile alacağın tamamı için kesildiğinden, davacının belirleyemediği alacağının zamanaşımına uğrama riski bulunmamaktadır. Zira, 6100 sayılı HMK’nın 107. maddesinin 2. fıkrası çerçevesinde davacı alacak miktarının mahkemece tam ve kesin olarak belirlenmesinin ardından iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talep sonucunu artırabilir; bu hâlde davanın ıslahı kurumundan bahsedilemez ve artırılan talep yönünden davalının zamanaşımı def’î de dinlenmez. Islah kurumundan farklı olarak belirsiz alacak davasında talep artırım yöntemi de öngörülmüştür.
Yukarıda açıklanan bu maddi ve hukukî olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde, öncelikle davacının davalılar aleyhine muvazaa iddiası ile açtığı davada İETT ve KİPTAŞ arasındaki hukukî ilişkinin muvazaalı olduğu ve davalılar arasında geçerli bir asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunmadığı, kayıtlarda davalı KİPTAŞ işçisi olarak görünen davacının başından beri diğer davalı İETT işçisi olduğu konusunda Mahkeme ile Özel Daire arasında ihtilaf bulunmamakta olup davacının davalı İETT’nin işçisi olarak işyerinde uygulanan toplu iş sözleşmesinden yararlanması gerektiği dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Bu itibarla davacının talep ettiği toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan fark işçilik alacaklarının hesaplanabilmesi için kanunda öngörülen kayıt ve belgeleri tutma ve işçinin bilgisine sunmakla yükümlü olan davalı işverenlerin sunacağı bordrolara, belgelere ve toplu iş sözleşmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü fark işçilik alacaklarının belirlenebilmesi muhasebe işlemini gerektirmektedir.
O hâlde muvazaalı çalışma sebebiyle toplu iş sözleşmesi artışlarından kaynaklanan alacaklarını belirlemesi davacı işçiden beklenemeyeceği gibi söz konusu alacakların miktarının tespiti için işverende bulunan bilgi ve belgelerin verilmesi ve tahkikata ihtiyaç duyulduğundan davanın belirsiz alacak davası olarak görülmesi gerekmekte olup direnme kararı yerinde değildir.
Bununla birlikte dava belirsiz alacak davası olduğuna göre, bu davanın açılması ile alacağın tamamı için zamanaşımı kesileceğinden, mahkemece talep artırım dilekçesi ile artırılan miktarlar dâhil alacakların tümünün dava tarihinden itibaren zamanaşımına uğramadığı gözetilerek hüküm altına alınması gerekmektedir.
Özel Dairece davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığına ilişkin kabulü yerinde ise de talep artırım dilekçesinin ıslah dilekçesi olduğunun kabulü ile ıslah edilen miktarların zamanaşımına uğramadığının belirtilmesi doğru olmamıştır
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, dava dilekçesinde toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan fark işçilik alacaklarının neden kaynaklandığının açıkça belirtildiği, toplu iş sözleşmesi hükümleri ile çalışma süresi ve ücret miktarına göre davacının fark işçilik alacaklarını belirleyebileceği, belirsiz alacak davasının koşullarının bulunmadığı, açıklanan nedenlerle direnme kararının yerinde olduğu ve onanması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmiştir.
IV.SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Davalılar İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve İstanbul Konut İmar Plan Turizm Ulaşım San. ve Tic. A.Ş. vekillerinin temyiz itirazlarının hukukî yarar yokluğundan REDDİNE oy birliği ile, (III-A)
2- Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA oy çokluğu ile, (III-B)
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 20.12.2022 tarihinde yapılan görüşmede kesin olarak karar verildi.