SAYILAR

Esas No : 2024/12328
Karar No : 2024/14957
Tarihi : 20.11.2024
İlgili Kanun/Madde : 854 S. DİşK/16, 20, 40
Yargı Yeri: T.C YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ

Ek Başlıklar :

 

 ORGANİK BAĞ
 TÜZEL KİŞİLİK PERDESİ
 GÜVEN TEORİSİ

Law / Article

T.C
SUPREME COURT
9. Legal Department

Main No.
Decision No.
Date:

Tam Metin

ÖZETİ: Tüzel kişiler arasında sadece organik bağ bulunması, çalışma döneminin tamamına ilişkin alacaklardan işçinin çalışmış olduğu her bir tüzel kişinin müteselsilen sorumlu olması sonucunu doğurmaz. Zira sadece organik bağın varlığı tüzel kişilik perdesinin kaldırılması için yeterli değildir.
Diğer yandan güven kavramı; temelinde dürüstlük, samimiyet kavramlarını barındıran ekonomik, sosyal ve kültürel bir kavramdır. Hukuk, uyuşmazlıkların çözümünü zaman zaman güven kavramında ve taraflar arasındaki kaynağını dürüstlük kuralından alan güven ilişkisinde bulmaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.12.2019 tarihli ve 2015/21-2372 Esas, 2019/1420 Karar sayılı; 06.10.2020 tarihli ve 2016/(21)10-1602 Esas, 2020/711 Karar sayılı kararları).
(…)
Dosyadaki deliller ve bilhassa taraf tanıklarının beyanları dikkate alındığında, davalı tarafça, işvereni olduğu hususunda davacı tarafta güven oluşturulduğundan bahsedilmesi de mümkün değildir.
Açıklanan nedenlerle davalının davacının Kargo Kıran Gemicilik AŞ’ye ait gemideki çalışması haricinde diğer işverenlere ait gemilerde geçen çalışması yönünden davalının sorumlu tutulması yerinde değildir.
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 03.07.2009 tarihinden Kasım 2014 tarihine kadar münhasıran ve kesintisiz olarak davalı Kıran Denizcilik Grubu Kıran Holding Şirketlerine ait veya onun tarafından işletilmekte olan gerek Türk bayraklı gerek yabancı bayraklı gemilerinde aşçı olarak çalıştığını, davacının Türk bayraklı gemilerdeki çalışmasının hizmet sürelerinin Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) bildirildiğini, yabancı bayraklı gemilerdeki çalışmasının ise 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 10 uncu maddesi kapsamında geçici görevlendirme ile yurt dışında istihdam edilme olarak kabul edildiğinden (yabancı bayraklı geminin yurt dışında bir işyeri olduğu kabul edilmektedir) işbu gemilerdeki çalışmalarının SGK’ya bildirilmediğini yasal uygulama gereğince davacının SGK kayıtlarında gözükmeyen yabancı bayraklı gemilerdeki çalışmalarının dilekçe ekinde bulunan 4 adet hizmet belgesi içeriğinde sabit olduğunu SGK hizmet dökümüne bakıldığında davacının Türk bayraklı gemilerde geçen çalışmalarında işvereni olarak kayden Kargo Kıran Gemicilik Tic. AŞ, Kırantaş Gemicilik, Tasfiye Hâlinde Kırtan Gemicilik AŞ unvanlı Şirketler görülmekte ise de davacının 5 yılı aşkın hizmetinde kendisini Kıran Denizcilik Grubu veya Kıran AŞ çalışanı olarak bildiğini ve resmî arabuluculuk görüşmelerinde de Kıran Holding AŞ (Kıran Holding Şirketi) vekili olarak kayden işveren olarak gözükmekte olan Şirketlerden Kargo Kıran AŞ’nin Kıran Holding Şirketine devredildiğini, Kırantaş Denizcilik Tic. AŞ ile Tasfiye Hâlinde Kırden Den. AŞ’nin de Kır Tur. Uls. Gem. ve Tic. AŞ ile birleştiği adı geçen Şirketin de 23.08.2018 Şirketinde tasfiye olduğunu, hukuken sadece Kıran Holding Şirketinin tüzel kişiliğinin devam ediyor olması nedeniyle bu davada davalı olarak sadece Kıran Holding Şirketine husumet yönelttiğini, esasen bahsi geçen Şirketin yönetim kurulu üyelerinin ve yetkililerin aynı kişiler olduğunu ve hepsinin aynı adreste faaliyette bulunduğunu, bu hususa ilişkin gerek davalı Şirkete gerekse hukuki olarak tüzel kişilikleri son bulmuş diğer davalı Şirketlere ait sicil kayıtlarının durumu aydınlattığını ve ekte sunulduğunu Kıran Holding Şirketinin her yeni gemi satın almasının akâbinde geminin işletmesi için ayrı bir şirket kurduğunu, Holding bünyesinde 40′ dan fazla şirket bulunduğunu bu hususun sektörde olan herkesin malumu olduğunu, ancak davacı gibi çalışanların fiilî durum itibarıyla Kıran Denizcilik Kıran Holding Şirketi çalışanı olduklarını bildiklerini, davacının en son Malta Bayraklı M/V Kıran İstanbul adlı gemide çalışmış olduğunu, son aldığı ücretin 1.700,00 USD olduğunu, bu ücretin TCMB döviz kuru üzerinden hesaplanarak Türk lirası olarak davacının İş Bankası hesabına ödendiğini, aylık ücreti hâlinde yaklaşık 6-7 ay süren her sefer sonunda bir ücret de ikramiye verildiğini, ayrıca sefer boyunca gemide bulunmaları nedeniyle sabah kahvaltı öğlen ve akşam yemeğinin de işveren tarafından verilmekte olduğunu, bu hususun brüt ücret hesabında göz önünde tutulması gerektiğini iddia ederek kıdem ve ihbar tazminatı, asgari geçim indirimi, yıllık ücretli izin, fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ile hafta tatili alacaklarının tahsilini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının davalı olarak gösterilen Kıran Holding Şirketinin davacının çalıştığı işyerlerinden yalnızca Kargo Kıran firmasının Kıran Holding Şirketi ile birleşmesinden dolayı bu açıdan hasım durumunda olduğunu, davacının diğer çalıştığı işverenlerin tamamen tasfiye edilmiş olması sebebiyle diğer işverenler bakımından hasım olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını, bu dönem yönünden davanın husumet nedeniyle reddini talep ettiklerini, 854 sayılı Deniz İş Kanunu (854 sayılı Kanun) çerçevesinde gemi adamlarının muhtelif şirketlerde gerek sefer başına gerekse 854 sayılı Kanun çerçevesinde belirli süreli iş sözleşmeleri yapılarak çalıştıklarını, davacının Kırantaş Denizcilik Tic. AŞ bünyesinde 07.03.2009-14.08.2009 tarihleri arasında M/V Gökay Kıran gemisinde çalıştığını, istifa ederek bu Şirketi ibra ettiğini, esasen bu Şirketin daha sonra Kırtur firması ile birleştiğini ve bu firmanın da 22.03.2018 tarihinde tasfiye edilmiş olması sebebiyle bu Şirketle ilgili bir talebin davalı Kıran Holding Şirketinden talep edilmesinin mümkün olmadığını, söz konusu dönemle ilgili taleplerin reddine karar verilmesi gerektiğini, 15.05.2010-25.06.2010 tarihleri arasında ise Kırden Denizcilik firmasına ait M/V Tamer Kıran adlı gemide çalışmış olduğunu, çalışma süresi sonunda istifa ederek ve ibraname vererek iş sözleşmesini sona erdirdiğini, esasen bu Şirketin de daha sonra Kır-Tur Şirketi ile birleştiğini ve 22.03.2018 tarihinde tasfiye edildiğini, bu çalışma dönemine ilişkin taleplerin de Kıran Holding Şirketinden talep edilmesi mümkün olmadığından reddinin gerektiğini, 20.07.2011 – 28.02.2012 tarihleri arasında davacının Kırden Denizcilik Firmasına ait M/V Tamer Kıran unvanlı gemide çalışıp bu çalışmanın sonunda iş sözleşmesinin davacının istifası ve ibrası suretiyle sona erdiğini, esasen bu firmanın da Kır-Tur Şirketi ile birleşerek 22.03.2018 tarihinde tasfiye edildiğini, bu Şirketle ilgili alacakların davalı Kıran Holding Şirketinden talep edilmesinin mümkün olmadığını ve taleplerin reddi gerektiğini, davacının 18.04.2012 – 18.12.2012 tarihleri arasında Kargo Kıran Gemicilik Tic. AŞ’ye ait M/V Gökhan Kıran gemisinde çalıştığını, bu Şirketin daha sonra davalı Kıran Holding Şirketi ile birleşmiş olmakla bu Şirketle ilgili talepler bakımından mezkur çalışmanın ekteki belgelerden de görüldüğü gibi kıdem ve ihbar tazminatı hak etmeyecek şekilde sona erdiğini diğer bir deyişle belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışan davacının hizmetinin sonunda işten ayrılacağını ve işe devam etmek istemediğini bildirerek ve işyerini ibra ederek işten ayrıldığını, belirli süreli sözleşme olması sebebiyle herhangi bir şekilde ihbar tazminatına hak kazanamayacağını, iş sözleşmesinin sona erişi ve hizmet süresi dikkate alındığında kıdem tazminatı hak etmeyeceğini, kaldı ki bu sözleşmelerdeki sürelerin kıdem tazminatını hak etmeyecek süreler olduğunu, davacının kıdem ve ihbar tazminatı isteme hakkı bulunmadığı gibi çalıştığı gemilerin ve Şirketlerin üçünün de tasfiye edilmiş ve hükmü şahsiyetlerinin kalmamış olması sebebiyle bu dönemlerdeki çalışmalar bakımından da davalı Kıran Holding Şirketinden talepte bulunmasının yasal olarak mümkün olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davacı vekilinin 07.03.2022 tarihli dilekçesi ekinde davacının yabancı bayraklı gemilerde geçen çalışmaları yönünden bu gemilere ilişkin web sayfalarından alınan kayıtları sunduğu, bu bağlamda davacının aynı organizasyon bütünlüğü içinde hizmetinin geçtiği kabul edilerek davalı Şirketin davacının tüm çalışma dönemine ilişkin işçilik alacaklarından sorumlu olduğu, SGK kayıtlarına göre davacının 03.07.2009-05.06.2014 tarihleri arasında belirli süreli iş sözleşmeleri ile kesintili olarak toplamda 3 yıl 11 ay 10 gün süreyle çalıştığı, Yargıtay kararlarına göre tekrarlayan belirli süreli iş sözleşmelerinin belirsiz süreli iş sözleşmesine dönüşmüş sayılacağı, iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğinin ve davacıya ihbar öneli kullandırıldığının davalı işveren tarafından ispatlanamadığı belirlendiğinden dosya kapsamına uygun 23.09.2022 tarihli bilirkişi raporunun (I) inci seçeneğine göre kıdem tazminatı talebinin kısmen kabulüne; ihbar tazminatı talebinin ise kabulüne karar verildiği, davacının zamanaşımına uğramayan dönemde Malta bayraklı gemilerde çalıştığı, dosya kapsamında bordro bulunmamakla birlikte yabancı bayraklı gemilerdeki çalışmalarda vergi kesintisi olmadığı, dolayısıyla asgari geçim indirimi alacağının da bulunmadığı, 23.09.2022 tarihli bilirkişi raporuna göre davacının hizmet süresine göre hak kazandığı ve kullanmadığı 45 gün yıllık izin hakkına sahip olduğu, ayrıca fazla çalışmasının ücrete dâhil olduğu hükmü kapsamında, 23.09.2022 tarihli bilirkişi raporunun (I) inci seçeneğine itibar edilerek sübut bulmayan fazla çalışma ücreti alacağı talebinin reddine karar verildiği, bilirkişi raporunda belirtilen hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil çalışmasını yaptığı ancak karşılığının ödendiğinin davalı işverence ispatlanamadığından, dosya kapsamına uygun 23.09.2022 tarihli bilirkişi raporuna göre işçinin raporlu, mazeretli, izinli olduğu günler ile çalışılmayan günler gözönünde bulundurularak takdiren %30 indirim yapıldıktan sonra davacının ulusal bayram ve genel tatil ücreti ile hafta tatili ücreti alacağına ilişkin taleplerinin kısmen kabulüne karar verildiği, 854 sayılıKanun’da faizin türüne ilişkin özel bir düzenleme bulunmadığından 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un (3095 sayılı Kanun) 4 üncü maddesinin (a) bendine göre arabuluculuk son tutanak tarihinden itibaren faiz işletilerek belirlenmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davalı vekili, İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve kanuna aykırı olduğunu, ıslaha, bilirkişi raporlarına itirazları ile zamanaşımı def’inin dikkate alınmadığını, kararın husumet ve uygulanan kanun hükümleri yönünden hatalı olduğunu, konunun değerlendirilmesi için 854 sayılı Kanun çerçevesinde gemiadamı olarak çalışan kişilerin çalışma şekillerinin Mahkemeye izahının gerektiğini, yabancı bayraklı gemide çalışan Türk personeline 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (6098 sayılı Kanun) hükümlerinin uygulanacağı da Yargıtayın kökleşmiş içtihadı ortada iken bu şekilde bir yorum ile yabancı bir Şirkete ait yabancı bayraklı bir gemide geçen hizmette 854 sayılı Kanun’un uygulanarak rapor tanziminin tamamen kanunlara aykırı olup buna rağmen bilirkişinin tüm çalışma dönemine 854 sayılı Kanun hükümlerini uygulayarak yaptığı hesaba itibar edilerek kurulan bir hükmün uygulanan kanun bakımından kanuna aykırı olup kaldırılması gerektiğini, Mahkemenin davacı ile yapılan iş sözleşmelerinin belirsiz süreli olduğu sefer için yapılmadığı gibi sözleşme sürelerinin bitiminden evvel seyrüseferlerin sona erdiğinden bahisle belirsiz süreli iş sözleşmesi olarak kabul ederek ihbar tazminatına hükmetmiş ise de sözleşmelerin sona eriş biçimine göre kararın kanuna aykırı olduğunu, davacı dava dilekçesinde fazla çalışma, hafta sonu, resmî ve dinî bayram adı altında talepte bulunduğunu, izin ücreti bakımından ise yine yabancı bayraklı ve yabancı Şirket nezdinde geçen hizmetler bakımından da 854 sayılı Kanun’un 1 inci maddesinin amir hükmüne aykırı şekilde aynı kanun gereği izin ücreti hesabı yapılmasının da yerinde olmadığını ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki nitelendirmesinde usul ve esas yönünden kanuna aykırılık bulunmadığı, davacının Türk bayraklı gemilerde geçen çalışmalarında 854 sayılı Kanun’un, yabancı bayraklı gemilerde geçen çalışmalarında ise 6098 Kanun’un uygulandığı, iş sözleşmeleri incelendiğinde davacının çalışmasının sözleşmelerin sürelerini aşar ya da sözleşme sürelerinin bitiminden evvel seyrüseferin sona ermesi sebebiyle daha önce sona erdiği, davacı ile çalıştığı süre boyunca birden fazla sözleşme imzalandığı, bu durumda iş sözleşmesinin belirsiz süreli niteliğine dönüştüğünün kabulünün yerinde olduğu, en son sözleşmedeki ücretin davacının ücreti olarak esas alındığı, davacı iş sözleşmesinin davalı tarafından haksız feshedildiği iddiasında bulunmasına rağmen davalının haklı nedeni ispatlayamadığı, bu nedenle davacının kıdem ve ihbar tazminatına hak kazandığı, davacının 14.07.2011 tarihinden sonraki çalışmalarına ilişkin her bir çalışma süresine nazaran yıllık izin ücreti ödendiği, bakiye 45 gün yıllık izin alacağı bulunduğu, davacının hafta tatili ve genel tatillerde çalıştığının tanık beyanlarıyla ispatlandığı ve ücretlerinin ödenmediği, 854 sayılı Kanun’da, fazla çalışma ücretinin ücrete dâhil olduğunun sözleşme ile kararlaştırılabileceği kabul edilmiş olduğundan davacının çalışmasının bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği ve fazla çalışma alacağı talebinin reddinin yerinde olduğu, asgari geçim indirimi alacağının ise davacının zamanaşımına uğramayan dönemde Malta bayraklı gemilerde çalışması, dosya kapsamında bordro bulunmamakla birlikte yabancı bayraklı gemilerdeki çalışmalarda vergi kesintisi olmaması nedeniyle reddinin yerinde olduğu, davalının husumet itirazının bulunduğu, davacının yabancı bayraklı gemilerde geçen çalışmaları yönünden bu gemilere ilişkin davacı vekili tarafından web sayfalarından alınan kayıtlar sunulduğu, bu kayıtlarda Deodar Shipping Ltd., O Black Eagle Mantine Ltd. adresinin “Pasific Gemi işletmeciliği Ord. Prof. Fahrettin Kerim Gokay Cad., 18/12 Altunizade Mah. Üsküdar 34662 İstanbul” olduğu, Baltic Pearl Shipping Ltd. adresinin “Kat 2 Blok B Denizciler İş Merkezi Ord. Prof. Fahrettin Kerim Gokay Cad. 14 Altunizade Mah, Üsküdar 34662” olduğunun görüldüğü, bu hâlde davacının aynı organizasyon bütünlüğü içinde hizmetinin geçtiği kabul edilerek davalı Şirketin davacının tüm dönem işçilik alacaklarından sorumlu olduğu kanaatine varıldığı, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı, buna göre talep konusu alacakların tamamı yönünden dava tarihinde zamanaşımının kesildiği, bu nedenle yargılama sırasında artırılan taleplere karşı zamanaşımı def’inin sonuca etkili olmadığı, faiz türü yönünden ise 854 sayılı Kanun’da faizin türüne ilişkin özel bir düzenleme bulunmaması, davacının ücretinin yabancı para ile ödenmesi ve bu para birimi üzerinden dava konusu alacakların talep edilmesi dikkate alındığında uygulanacak olan faizin türünün, 3095 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesinin (a) bendine göre belirlenmesi gerektiği, ilgili düzenlemede “Sözleşmede daha yüksek akdi veya gecikme faizi kararlaştırılmadığı hallerde, yabancı para borcunun faizinde Devlet Bankalarının o yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı uygulanır.” kuralına yer verildiği, bu durumda uygulanan faiz türünün de yerinde olduğu anlaşılmakla hükme esas alınan bilirkişi raporundaki hesaplamaların dosya kapsamına uygun olduğu, İlk Derece Mahkemesinin kararında bir isabetsizlik bulunmadığından davalının istinaf sebeplerinin yerinde görülmediği gerekçesiyle başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili; istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebepleri tekrar ederek Bölge Adliye Mahkemesi kararının ortadan kaldırılması ve davanın kabulüne karar verilmesi istemi ile temyiz yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık; davacının talep edilen alacaklara hak kazanıp kazanmadığı ve söz konusu alacaklardan davalının sorumlu olup olmadığı noktalarındadır.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 371 inci maddesi.
2. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2 nci maddesi, 854 sayılı Kanun’un 16, 20, 40, 41, 42 ve 43 üncü maddeleri.
3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.09.2021 tarihli ve 2017/(22)9-3109 Esas, 2021/1075 Karar sayılı kararında birlikte istihdam, organik bağ, tüzel kişilik perdesinin aralanması kavramları şu şekilde açıklanmıştır:
“…
Birlikte istihdam olgusunun varlığı her ne kadar daha çok şirket grupları içinde ortaya çıkmakta ise de bu ilişkinin kurulması için birlikte işverenlerin aynı şirket grubu içerisinde yer alması zorunlu değildir. Önemli olan aynı grup içinde yer alma değil, birlikte işverenlerin işçi ile olan ilişkilerini ayrı ayrı değerlendirebilme olanağını ortadan kaldıracak şekilde işçi ile hukukî bir bağlantı içinde olmalarıdır. Ayrıca işçinin birlikte işverenlerle ayrı ayrı iş sözleşmesi yapmasına da gerek olmayıp, aynı iş sözleşmesi kapsamında birden fazla işverene aynı zaman ve nitelikte iş için iş görme borcunu yüklenmesi mümkündür (Süzek, s.150).
Birlikte istihdamın varlığı hâlinde işverenlerin her biri, işveren hak ve yetkilerine sahip olmakla birlikte işverenin borç ve sorumluluklarına da ayrı ayrı sahiptirler. Bir diğer anlatımla işçiye karşı işverenler müteselsil sorumlu olup, işçi de ücret ve diğer haklarının tümünü her bir işverenden talep etme hakkına sahiptir.
Uygulamada işverenler iş hukukundan doğan yükümlülüklerden kaçınmak için bazı durumlarda bir holding veya şirketler topluluğunda ya da bunların dışında kalan şirketlerde işçiler görünüşte bir şirketin işçisi olarak gösterilmektedir. Bu duruma engel olmak için tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi geliştirilmiştir (Süzek, s.152).

Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasına benzeyen bir başka kavram organik bağ kavramıdır. Tüzel kişilik perdesinin aralanmasında olduğu gibi organik bağ kavramında da bir tüzel kişinin borçlarından bir başka tüzel kişinin sorumluluğuna gidilmektedir. Bu hâliyle organik bağ kavramının da kaynağını TMK’nin 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı oluşturmaktadır (Öztek/Memiş, s. 210). Ancak organik bağ kavramı, tüzel kişilik perdesinin aralanmasına göre daha geniş bir anlama sahip olsa da organik bağın varlığı, tek başına tüzel kişilik perdesinin aralanmasını gerektirmemektedir. Başka bir deyişle şirketler arasında organik bağ tespit edilse dâhi tüzel kişilik perdesinin aralanması ve alacağın perdenin arkasındakinden de istenebilmesi için sırf alacaklıdan mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötü niyetli işlemler yapıldığının da somut verilerle ispatlanması gerekmektedir.
Şirketler arasında ortakların akraba olması tek başına organik bağ veya tüzel kişilik perdesinin kaldırılması için yeterli değildir veya şirketlerin aynı faaliyeti yürütüyor olması organik bağ için yeterli değildir (Baycık, G.: İşverenin Tespitinde Birlikte İstihdam ve Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Kurumları, İş Uyuşmazlıklarında Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemeleri Kararları Değerlendirme Toplantısı (Seminer Bolu/Abant – 06 Nisan 2019), Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası, Ankara 2019, s. 20).
Şirketler arasında organik bağ olup olmadığı; şirketlerin adreslerinin aynı olması, ortaklık yapılarının ve yönetim kurullarının benzer olması veya temsilcilerinin aynı olması, faaliyet alanları, hisse devirleri, muvazaalı işlemler gibi hususlar ve somut olayın özellikleri de gözetilerek tespit edilebilir. Ancak tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasında her iki şirketin faaliyet alanı, ortaklık yapısı, ortakları gibi konularda öyle büyük ve derin bir kesişme vardır ki; bu şirketlerle iş yapan kişiler nezdinde iktisadi bir bütünlük içerisinde tek bir şirketle iş yapılıyor algısı oluşmaktadır. Ayrıca üçüncü kişiler nezdinde uyandırılan bu algı neticesinde, ticaret yaparken güçlü bir yapıya sahip görüntüsü oluşturularak, şirketlerden birinin borca batırılması ya da içinin boşaltılıp iş alanının diğerine kaydırılması işlemleri tipik bir hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilmelidir.
…”
3. Değerlendirme
1. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davalı vekilinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. Tüzel kişiler arasında sadece organik bağ bulunması, çalışma döneminin tamamına ilişkin alacaklardan işçinin çalışmış olduğu her bir tüzel kişinin müteselsilen sorumlu olması sonucunu doğurmaz. Zira sadece organik bağın varlığı tüzel kişilik perdesinin kaldırılması için yeterli değildir.
3. Diğer yandan güven kavramı; temelinde dürüstlük, samimiyet kavramlarını barındıran ekonomik, sosyal ve kültürel bir kavramdır. Hukuk, uyuşmazlıkların çözümünü zaman zaman güven kavramında ve taraflar arasındaki kaynağını dürüstlük kuralından alan güven ilişkisinde bulmaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.12.2019 tarihli ve 2015/21-2372 Esas, 2019/1420 Karar sayılı; 06.10.2020 tarihli ve 2016/(21)10-1602 Esas, 2020/711 Karar sayılı kararları).
4. Somut uyuşmazlıkta davacı vekili; SGK hizmet dökümüne bakıldığında müvekkilinin Türk bayraklı gemilerde geçen çalışmalarında işvereni olarak kayden “Kargo Kıran Gemicilik ve Tic. AŞ”, “Kırantaş Denizcilik ve Tic. AŞ”, “Tasfiye Hâlinde Kırden Denizcilik ve Tic. AŞ” unvanlı Şirketler görülmekte ise de 5 yılı aşkın hizmet süresince kendisini her zaman Kıran Denizcilik Grubu veya Kıran Holding AŞ çalışanı olarak bildiğini, esasen huzurdaki davanın açılması öncesinde yapılan resmî arabuluculuk görüşmeleri esnasında, Kıran Holding AŞ vekili tarafından SGK kayıtlarında kayden işveren olarak gözükmekte olan şirketlerden “Kargo Kıran Gemicilik ve Tic. AŞ” nin “Kıran Holding AŞ” ye devredildiğini, “Kırantaş Denizcilik ve Tic. AŞ” ile “Tasfiye Hâlinde Kırden Denizcilik ve Ticaret AŞ” nin de “Kırtur Uluslararası Gemicilik ve Tic. AŞ” ile birleştiğini ve adı geçen Şirketin de 23.03.2018 tarihinde tasfiye olduğunu, hukuken sadece Kıran Holding AŞ’nin tüzel kişiliğinin devam etmekte olduğunu beyan ederek eldeki davada davalı olarak sadece Kıran Holding AŞ’ye husumet yöneltildiğini açıklamış, davalı vekili ise müvekkilinin davacının çalıştığı işyerlerinden sadece Kargo Kıran Gemicilik AŞ ile birleşmeden kaynaklı hasım durumunda olup diğer işyerlerindeki çalışmalar yönünden davacı ile davalı Şirket arasında herhangi bir iş ilişkisinin mevcut olmadığını, şirketler arasında organik bağın da bulunmadığını savunarak bu dönem bakımından davanın husumet nedeniyle reddini istemiştir.
5. İlk Derece ve Bölge Adliye Mahkemelerince; davacı vekili tarafından sunulan web sayfalarından davacının hem Türk bayraklı hem de yabancı bayraklı gemilerde aynı organizasyon bütünlüğü içinde hizmetinin geçtiği kabul edilerek tüm dönem işçilik alacaklarından sorumlu olduğu kabul edilmiştir.
6. Somut uyuşmazlıkta davacının Türk bayraklı Kırantaş Denizcilik AŞ’ye ait gemide 1 ay 11 gün, Tasfiye Hâlinde Kırden Denizcilik AŞ’ye ait gemide 1 ay 11 gün, Kargo Kıran Gemicilik AŞ’ye ait gemide de 8 ay olmak üzere toplam 1 yıl 5 ay 25 gün; yabancı bayraklı Baltic Pearl Shipping Ltd. Malta/M/V TK Venice adlı gemide 6 ay 29 gün, Deodar Shipping Ltd/Malta/M/V Med Espress adlı gemide 8 ay 9 gün, Mutual Shipping Ltd/Malta/M/V Kıran Eurasia adlı gemide 6 ay 11 gün, Black Eagle Ltd./Malt- M/V Kıran İstanbul adlı gemide de 7 ay 26 gün olmak üzere toplam 2 yıl 5 ay 15 gün çalıştığı dosya kapsamı ile sabittir.
7. Yargılama safhasında Mahkemece yazılan müzekkerelere ilgili liman başkanlığı ve gümrük müdürlüklerinden alınan cevabî yazılarda, yabancı bayraklı gemilerin sicil kayıtlarının kendi bayrak ülkelerince tutulmakta olduğu ve bu gemilere ait işlem kaydına rastlanılmadığı da bildirilmiştir.
8. Dosyadaki deliller ve bilhassa taraf tanıklarının beyanları dikkate alındığında, davalı tarafça, işvereni olduğu hususunda davacı tarafta güven oluşturulduğundan bahsedilmesi de mümkün değildir.
9. Açıklanan nedenlerle davalının davacının Kargo Kıran Gemicilik AŞ’ye ait gemideki çalışması haricinde diğer işverenlere ait gemilerde geçen çalışması yönünden davalının sorumlu tutulması yerinde değildir.
10. Bu durumda talep edilen alacakların gerek ispatı gerekse hesaplanması bakımından, davacının Kargo Kıran Gemicilik AŞ’de 18.04.2012-18.12.2012 tarihleri arasında çalıştığı toplam 8 aylık süre ile sınırlı olarak değerlendirme yapılması gerekmektedir. Buna göre davacının çalışma süresi 8 ay ile sınırlı olup kıdem tazminatına hak kazanmadığından talebin reddine karar verilmesi gerekmektedir.
11. İhbar tazminatı bakımından, 854 sayılı Kanun gereğince davalının sorumlu olduğu çalışma dönemine göre davacıya verilmesi gereken ihbar öneli dört haftadır. Mahkemece dört hafta üzerinden ve davacının bu dönemdeki ücreti esas alınarak hesaplanan ihbar tazminatına hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
12. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda davalının sorumlu olduğu 8 aylık dönem yönünden gerek ödeme gerekse zamanaşımı nedeniyle yıllık izin ücreti, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti ile asgari geçim indirimi alacaklarının hesaplanmadığı anlaşılmaktadır. Davacı tarafça İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf ve temyiz yoluna başvurulmaması karşısında davalı taraf lehine usuli kazanılmış hak oluştuğunun kabulü gerekir. Mahkemece bozma üzerine verilecek kararda davalı taraf lehine oluşan usuli müktesep hak gözetilerek bu alacakların reddi gerektiği gözden kaçırılmamalıdır. Açıklanan ilke ve esaslara uyulmadan karar verilmesi hatalı olup kararın belirtilen sebeplerle bozulması gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
20.11.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.