RÖDEVANS SÖZLEŞMELERİNDE İŞÇİ ALACAKLARINDAN SORUMLULUĞUN ESAS-LARI

SAYILAR

Esas No : 2018/6407
Karar No : 2018/15789
Tarihi : 13.09.2018
İlgili Kanun/Madde : 1475 S. İşK/14 4857 S. İşK/2 3213 S. MadenK/Ek-7 6100 S. HMK/142
Yargı Yeri: T.C YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ

Ek Başlıklar : RÖDEVANS SÖZLEŞMELERİNDE İŞÇİ ALACAKLARINDAN SORUMLULUĞUN ESAS-LARI ZAMANAŞIMI ZAMANAŞIMI DEFİ’NİN CEVAP SÜRESİ İÇERİSİNDE İLERİ SÜRÜLMESİNİN GEREK-MESİ CEVAP SÜRESİ GEÇTİKTEN SONRA VEYA HİÇ CEVAP DİLEKÇESİ VERİLMEMESİ HALİN-DE ZAMANAŞIMI DEFİ’NİN DİNLENMESİNİN KARŞI TARAFIN AÇIK MUVAFAKATİNE BAĞLI OLDUĞU

Tam Metin

İlgili Kanun / Madde
1475 S. İşK/14
4857 S. İşK/2
3213 S. MadenK/Ek-7
6100 S. HMK/142

T.C
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ

Esas No. 2018/6407
Karar No. 2018/15789
Tarihi: 13.09.2018

l RÖDEVANS SÖZLEŞMELERİNDE İŞÇİ ALACAKLARINDAN SORUMLULUĞUN ESAS-LARI
l ZAMANAŞIMI
l ZAMANAŞIMI DEFİ’NİN CEVAP SÜRESİ İÇERİSİNDE İLERİ SÜRÜLMESİNİN GEREK-MESİ
l CEVAP SÜRESİ GEÇTİKTEN SONRA VEYA HİÇ CEVAP DİLEKÇESİ VERİLMEMESİ HALİN-DE ZAMANAŞIMI DEFİ’NİN DİNLENMESİNİN KARŞI TARAFIN AÇIK MUVAFAKATİNE BAĞLI OLDUĞU

ÖZETİ Maden ruhsat sahiplerinin, ruhsat sahalarının bir kısmında veya tamamında üçüncü kişilerle yapmış oldukları rödevans sözleşmelerinde, bu alanlarda yapılacak madencilik faaliyetlerinden doğacak İş Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili idari, mali ve hukuki sorumlulukların rödövansçıya ait olacağı, ancak bu durumun ruhsat sahibinin Maden Kanunu'dan doğan sorumluluklarını ortadan kaldırmayacağı” bildirilmiş olup söz konusu hüküm yürürlük tarihi itibariyle somut olaya uygulandığında, bu tarihten, iş sözleşmesinin sona erdiği tarihine kadar olan dönemdeki işçilik alacaklarından sadece rödövans sözleşmesi ile çalışan firma sorumlu olacaktır. Anılan ya…ın yürürlük tarihinden önceki dönemdeki dava konusu alacaklardan davalıların müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğuna karar verilmesi gerekir. Buna göre davalıların sorumluluk dönemlerine göre hesaplamalar yeniden yapılarak… karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalıdır.” şeklinde açıklama yer almaktadır
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliği”ni ortadan kaldırır.
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.
Cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemiş ya da süresi içince cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141/2 maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir.

DAVA: Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalılardan … Madencilik Elektrik … …. Ve Tic. A.Ş. vekili tarafından istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
A) Davacı isteminin özeti: Davacı vekili, davalılar tarafından işletilmekte olan ve …
… Köyünde faaliyet gösteren maden ocağında işe başlayıp, fesih tarihine kadar aralıksız olarak çalıştığını, hiçbir neden yokken haksız ve sebepsiz olarak davalı işverenler tarafından işine son verildiğini, maden ocağı davalı … Madencilik Elektrik … …. ve Tic. A.Ş. tarafından Devletten yani … Genel Müdürlüğü'nden kiralandığını, işletmesini yani madenin çıkarılmasını taşeron olarak diğer davalı … Madencilik İnş. Kimya …. ve Tic. Ltd. Şti.’ye verildiğini, davalı … Madencilik İnş. Kimya …. ve Tic. Ltd. Şti. tarafından maden ocağından çıkarılan madenler diğer davalı … Madencilik Elektrik … …. ve Tic. A.Ş. tarafından …'da bulunan fabrikasına götürülerek orada işlendiğini, maden ocağının asıl işvereninin … Madencilik Elektrik … …. ve Tic. A.Ş., … Madencilik İnş. Kimya …. ve Tic. Ltd. Şti. ise alt işveren konumunda ve her iki davalı arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunmakla davalıların müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu, bir kısım işçilik alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai ücreti, ulusal bayram genel tatil ücreti alacaklarını istemiştir.
B)Davalı cevabının özeti: 
Davalı … Şirketi vekili, söz konusu maden ocağında bulunan işletme ve ruhsat hakkını diğer davalıya kiraladığını, yani diğer davalı ile aralarında rödövans sözleşmesi bulunduğunu, bu sözleşme uyarınca … Şirketi’nin mevcut iş yerinde kendi adına … ve işletme yapmakta olup üretmiş olduğu malı kendilerine veya başka firmalara fatura ettiğini, diğer davalının söz konusu işyerini kendi nam ve hesabına işlettiğini, kendilerinin sorumluluğu bulunmadığını, firmaları ile diğer davalı arasında asıl-alt işveren ilişkisi bulunmadığını, iddia ve taleplerin yersiz olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı … Şirketi vekili, müvekkili şirket tarafından ödemelerde bulunulduğunu, iddia ve taleplerin yersiz olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
C)Yerel Mahkeme kararının özeti:
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, Mahkeme'nin ilk kararının davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 7. Hukuk Dairesi'nin 2013/24581 Esas ilâmı ile "Uyuşmazlık 3213 sayılı Maden Kanunu'nda değişiklik yapan 10/06/2010 – 5995 sayılı Kanunu'nun 17. maddesi uyarınca bu tarihten öncesi ve sonrasına ilişkin davalıların sorumluluğu, aralarındaki hukuki ilişkinin niteliği, davalılar arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. 3213 sayılı Maden Kanunu'nun Ek 7. maddesinde “(Ek madde: 10/06/2010 – 5995 S.K./17. md.) Maden ruhsat sahiplerinin, ruhsat sahalarının bir kısmında veya tamamında üçüncü kişilerle yapmış oldukları rödövans sözleşmelerinde, bu alanlarda yapılacak madencilik faaliyetlerinden doğacak İş Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili idari, mali ve hukuki sorumlulukların rödövansçıya ait olacağı, ancak bu durumun ruhsat sahibinin Maden Kanunu'ndan doğan sorumluluklarını ortadan kaldırmayacağı” bildirilmiş olup söz konusu hüküm yürürlük tarihi itibariyle somut olaya uygulandığında, bu tarihten, iş sözleşmesinin sona erdiği tarihine kadar olan dönemdeki işçilik alacaklarından sadece rödövans sözleşmesi ile çalışan firma sorumlu olacaktır. Anılan Ya…ın yürürlük tarihinden önceki dönemdeki dava konusu alacaklardan davalıların müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğuna karar verilmesi gerekir. Buna göre davalıların sorumluluk dönemlerine göre hesaplamalar yeniden yapılarak, süresinde ve yerinde olan zamanaşımı def'i değerlendirilerek çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalıdır. Öte yandan dosyaya sunulan banka hesap ekstrelerinde gözüken ödemelerin neye dair olduğu davalılara açıklatılıp sonucuna göre yapılacak değerlendirme ile karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi de hatalı olup bozmayı gerektirmiştir." gerekçesiyle bozulduğu, bozma ilâmına uyulduğu, Yargıtay bozma ilâmı doğrultusunda raporların aldırıldığı, buna göre ilk olarak bilirkişi …'ın 09/02/2015 tarihli raporu yine aynı bilirkişinin 14/09/2015 tarihli ek raporu, …'ın 22.04.2016 havale tarihli raporu ve aynı bilirkişinin 15.07.2016 havale tarihli ek raporunun dosya kapsamına alındığı, 3213 sayılı Maden Kanunu'na 10.06.2010 tarihinde 5995 sayılı Kanun'un 17. maddesi ile eklenen Ek 7. maddesinde "maden ruhsat sahiplerinin, ruhsat sahalarının bir kısmında veya tamamında üçüncü kişilerle yapmış oldukları rödovans sözleşmelerinde, bu alanlarda yapılacak madencilik faaliyetlerinden doğacak İş Kanunu, İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili idari, mali ve hukuki sorumluluklar rödovansçıya aittir. Ancak bu durum ruhsat sahibinin Maden Kanunu'ndan doğan sorumluluklarını ortadan kaldırmaz" hükmüne amir bulunduğu, yine aynı Kanun'un geçici 23. maddesine göre mevcut rödövans sözleşmeleri "Mevcut rödövans sözlesmelerinin, bu maddenin yürürlüge girdigi tarihten itibaren üç ay içinde Genel Müdürlüğe verilmesi zorunludur. Aksi takdirde rödövans sözlesmesi ile yapılan madencilik faaliyetleri durdurulur. Kamu kurum ve kuruluşları ile istirakleri hariç olmak üzere, yer altı kömür madenciliğine dair rödövans sözlesmeleri sona erdirilmeyen ruhsat sahalarının süre uzatım talepleri kabul edilmez." hükmüne amir bulunduğu, bozma ilâmı doğrultusunda rödövans sözleşmesi yönünden davalı şirketler arasında (2006-2012) yılları arasında yapılmış bir rödövans sözleşmesi bulunup bulunmadığı, maden siciline kaydedilip kaydedilmediğinin Enerji ve Tabii kaynaklar Bakanlığı'ndan sorulduğu ancak verilen cevabi yazıda … Madencilik ile … Madencilik arasında yapılmış rödövans sözleşmesi kaydına rastlanmadığının bildirildiği, bunun aksi de davalılar tarafından ispat edilemediği, Kanun'da da açıkça izah edildiği üzere rödövans sözleşmelerinin maden siciline kaydedilmesi yasal zorunluluk olduğu, bu çerçevede davalılar arasında işyerinin devri hükümleri uygulanacak olup işçi alacaklarından her iki davalının müştereken ve müteselsilen sorumlu olması gerektiği kanaatine varıldığı, bu çerçevede yapılan araştırma doğrultusunda önceki karardan farklı olarak davalı … Madencilik'in ıslah talebine karşı zamanaşımı def'i bulunduğu dikkate alınarak alacak kalemlerinden re'sen hesaplanan resmi tatil alacağından 88,36 TL'nin zaman aşımına uğradığı, bu miktardan yalnızca davalı … madenciliğin sorumlu tutulması gerektiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
D)Temyiz: 
Karar süresi içinde davalı … Madencilik Elektrik … …. Ve Tic. A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
E)Gerekçe: 
1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalı … Şirketi’nin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 
2-Davalı … Şirketi vekilinin vekaletnamesinin süresinin dolduğundan bahis ile Dairemizin geri çevirme kararında güncel vekaletname istenmiş ise de eldeki dosyaya geri çevirme kararı üzerine yapılan tebligata rağmen güncel vekaletname ibraz edilmemiştir. Bu eksiklik tamamlanmalı, davalı … Şirketi vekilinin güncel vekaletnamesinin olmadığının anlaşılması halinde davalı asil şirkete veya vekaletname veren yeni bir avukat vekil olması halinde o vekile tebligatlar yapılarak yargılama sürdürülmelidir. 
3-Mahkeme’nin ilk kararı üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesi tarafından verilen 2013/24581 Esas sayılı bozm ilâmının gerekçesinde “3213 sayılı Maden Kanunu'un Ek 7. maddesinde “(Ek madde: 10/06/2010 – 5995 S.K./17. md.) Maden ruhsat sahiplerinin, ruhsat sahalarının bir kısmında veya tamamında üçüncü kişilerle yapmış oldukları rödevans sözleşmelerinde, bu alanlarda yapılacak madencilik faaliyetlerinden doğacak İş Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili idari, mali ve hukuki sorumlulukların rödövansçıya ait olacağı, ancak bu durumun ruhsat sahibinin Maden Kanunu'dan doğan sorumluluklarını ortadan kaldırmayacağı” bildirilmiş olup söz konusu hüküm yürürlük tarihi itibariyle somut olaya uygulandığında, bu tarihten, iş sözleşmesinin sona erdiği tarihine kadar olan dönemdeki işçilik alacaklarından sadece rödövans sözleşmesi ile çalışan firma sorumlu olacaktır. Anılan ya…ın yürürlük tarihinden önceki dönemdeki dava konusu alacaklardan davalıların müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğuna karar verilmesi gerekir. Buna göre davalıların sorumluluk dönemlerine göre hesaplamalar yeniden yapılarak… karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalıdır.” şeklinde açıklama yer almaktadır.
Bozma gerekçesinden de anlaşılacağı üzere, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin bozma ilâmında, davalılar arasında rödevans sözleşmesi olduğu kabul edilmiş, sadece rödevans sözleşmesi ile çalışan firmanın sorumlu olduğu dönem ile davalıların müşterek müteselsil sorumlu oldukları dönem tespit edilerek sorumlulukların buna göre ayrı ayrı -yani müşterek müteselsil sorumlu oldukları miktar ile sadece rödevans sözleşmesi ile çalışan firmanın sorumlu olduğu miktarın- belirlenmesi ve hükmün buna göre kurulması gerekmektedir.
Mahkeme tarafından hükmüne uyulan bozma ilâmına göre karar verilmemesi ve bunun sonucunda davalının usuli müktesep hakkına aykırı davranılması hatalıdır. 
4-Taraflar arasında, işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. 
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır.
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.
Zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp, istenmesini önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır.
Hemen belirtmelidir ki, gerek İş Kanunu'da, gerekse Borçlar Kanunu'da, kıdem ve ihbar tazminatı alacakları için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir.
Uygulama ve öğretide kıdem tazminatı ve ihbar tazminatına ilişkin davalar, hakkın doğumundan itibaren, eski 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 125'nci maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi tutulmuştur. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren yeni 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146'ncı maddesinde de genel zamanaşımı 10 yıl olarak belirlenmiştir. 
Tazminat niteliğinde olmaları nedeni ile sendikal tazminat, kötüniyet tazminatı, işe başlatmama tazminatı, 4857 sayılı İş Kanunu'un; 5'nci maddesindeki eşit işlem borcuna aykırılık nedeni ile tazminat, 26/2 maddesindeki maddi ve manevi tazminat, 28'nci maddedeki belgenin zamanında verilmemesinden kaynaklanan tazminat, 31/son maddesi uyarınca askerlik sonrası işe almama nedeni ile öngörülen tazminat istekleri on yıllık zamanaşımına tabidir. 
Bu noktada, zamanaşımı başlangıcına esas alınan kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı hakkının doğumu ise, işçi açısından hizmet aktinin feshedildiği tarihtir.
Zamanaşımı, harekete geçememek, istemde bulunamamak durumunda bulunan kimsenin aleyhine işlemez. Bir hakkın, bu bağlamda ödence isteminin doğmadığı bir tarihte, zamanaşımının başlatılması hakkın istenmesini ve elde edilmesini güçleştirir, hatta olanaksız kılar.
İşveren ve işçi arasındaki hukuki ilişki iş sözleşmesine dayanmaktadır. İşçinin sözleşmeye aykırı şekilde işverene zarar vermesi halinde, işverenin zararının tazmini amacı ile açacağı dava da tazminat niteliğinde olduğundan on yıllık zaman aşımına tabidir.
4857 sayılı Kanun'un daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasada ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 32/8 maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanun'an önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır ba… işçilik alacakları ise 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 126/1 maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir. 01.06.2012 tarihinden sonra yürürlüğe giren 6098 Sayılı TBK’un 147. maddesi ise ücret gibi dönemsel nitelikte ödenen alacakların beş yıllık zamanaşımına tabi olacağını belirtmiştir. 
Kanundaki zamanaşımı süreleri, 6098 sayılı TBK 148. maddesi gereğince tarafların iradeleri ile değiştirilemez.
İş sözleşmesi devam ederken kullanılması gereken ve iş sözleşmesinin feshi ile alacak niteliği doğan yıllık izin ücreti alacağının zamanaşımı süresinin fesih tarihinden başlatılması gerekir (HGK. 05.07.2000 gün ve 2000/9-1079 E, 2000/1103 K).
Sözleşmeden doğan alacaklarda, zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihten başlar. (TBK. m. 149(818.BK.128). Türk Borçlar Kanunu'nun 117'inci maddesi uyarınca, borcun muaccel olması, ifa zamanının gelmiş olmasını ifade eder. Borcun ifası henüz istenemiyorsa muaccel bir borçtan da söz edilemez.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 151'inci maddesinde zamanaşımının nasıl hesaplanacağı belirtilmiştir. Bu maddenin birinci fıkrası, zamanaşımının alacağın muaccel olduğu anda başlayacağı kuralını getirmiştir(818 sayılı BK.128). Aynı yönde düzenleme 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 151'inci maddesinde yer almaktadır. 
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 152. maddesi gereğince, asıl alacak zaman aşımına uğradığında faiz ve diğer ek haklar da zamanaşımına, uğrar. Diğer bir deyişle faiz alacağı asıl alacağın tabi olduğu zamanaşımına tabi olur(818 sayılı BK.131). 
Türk Borçlar Kanunu’nun 154. maddesi (818 Sayılı BK 133/2) uyarınca, alacaklının dava açmasıyla zamanaşımı kesilir. Ancak zaman aşımının kesilmesi sadece dava konusu alacak için söz konusudur.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 153/4 maddesinde “Hizmet ilişkisi süresince, ev hizmetlilerinin onları çalıştıranlardan olan alacakları için" zamanaşımının işlemeyeceği ve duracağı belirtilmiştir. Bu maddenin iş sözleşmesiyle bağlı her kişiye uygulanması olanağı bulunmamaktadır. Hizmetçiden kastedilen, kendisine ev işleri için ücret ödenen, iş sahibiyle aynı evde yatıp kalkan, aileden biriymiş gibi ev halkı ile sıkı ilişkileri olan kimsedir(818 sayılı BK. Mad.132). 
6098 Sayılı TBK 154. maddesinde (818 sayılı BK. 133) zamanaşımını kesen nedenler gösterilmiştir. Bunlardan borçlunun borcunu ikrar etmesi (alacağı tanıması), zamanaşımını kesen nedenlerden biridir. Borcun tanınması, tek yanlı bir irade bildirimi olup; borçlunun, kendi borcunun devam etmekte olduğunu kabul anlamındadır. Borç ikrarının sonuç doğurabilmesi için, eylem yeteneğine ve malları üzerinde tasarruf yetkisine sahip olan borçlunun veya yetkili kıldığı vekilinin, bu iradeyi alacaklıya yöneltmiş bulunması ve ayrıca zamanaşımı süresinin dolmamış olması gerekir. Gerçekte de borç ikrarı, ancak, işlemekte olan zamanaşımını keser; farklı anlatımla zamanaşımı süresinin tamamlanmasından sonraki borç ikrarının kesme yönünden bir sonuç doğurmayacağından kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. 
Aynı maddenin 2.fıkrası uyarınca, dava açılması veya icra takibi yapılması zamanaşımını kesen nedenlerdendir. Kanunun 156. maddesi ise, zamanaşımının kesilmesi halinde yeni bir sürenin işlemesi gerektiğini açıkça belirtmiştir. Madde açıkça düzenlemediğinden ihtiyati tedbir istemi ile mahkemeye başvurma veya işçilik alacaklarının tespiti ve ödenmesi için Bölge Çalışma İş Müfettişliğine şikâyette bulunma zamanaşımını kesen nedenler olarak kabul edilemez. Ancak işverenin, şikâyet üzerine Bölge Çalışma Müdürlüğünde alacağı ikrar etmesi, zamanaşımını keser. 
Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir. 
Zamanaşımı, dava devam ederken iki tarafın yargılamaya ilişkin her işleminden ve hâkimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden işlemeye başlar ve kesilmeden itibaren yeni bir süre işler. 
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 155. maddesi hükmü, "Zamanaşımı müteselsil borçlulardan veya bölünemeyen borcun borçlularından birine karşı kesilince, diğerlerine karşı da kesilmiş olur." kuralını içermektedir. Bu maddeye göre, müteselsil borçlulardan birine karşı zamanaşımının kesilmesi diğer müteselsil borçlulara karşı da zamanaşımını keser. (818 sayılı BK. Mad.134) 
Türk Borçlar Kanunu'nun 160. maddesinde (818 Sayılı BK 139), zamanaşımından feragat düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre, borçlunun zamanaşımı defini ileri sürme hakkından önceden feragati geçersizdir. Önceden feragatten amaç, sözleşme yapılmadan önce veya yapılırken vaki feragattir. Oysa daha sonra vazgeçmenin geçersiz sayılacağına ilişkin yasada herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. O nedenle borç zamanaşımına uğradıktan sonra borçlu zamanaşımı defini ileri sürmekten feragat edebilir. Zira, burada doğmuş bir defi hakkından feragat söz konusudur ve hukuken geçerlidir. Bu feragat; borçlunun, ileride dava açılması halinde zamanaşımı definde bulunmayacağını karşılıklı olarak yapılan feragat anlaşmasıyla veya tek yanlı iradesini açıkça bildirmesiyle veyahut bu anlama gelecek iradeye delalet edecek bir işlem yapmasıyla mümkün olabileceği gibi, açılmış bir davada zamanaşımı definde bulunmamasıyla veya defi geri almasıyla da mümkündür.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 7'nci maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447'inci maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı ya…ın 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir. 
Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def'i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319'uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı defi cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin iler sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir. 
Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir. 
Cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemiş ya da süresi içince cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141/2 maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir.
1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı defi dikkate alınmaz. 
Zamanaşımı definin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesi de mümkündür (Yargıtay HGK. 04.06.2011 gün 2010/ 9-629 E. 2011/ 70. K.).
Somut uyuşmazlıkta, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin eldeki dosyada verilen ilk Mahkeme kararının bozulmasına ilişkin 2013/24581 Esas sayılı bozma ilâmında bozma gerekçelerinden biri de “Buna göre davalıların sorumluluk dönemlerine göre hesaplamalar yeniden yapılarak, süresinde ve yerinde olan zamanaşımı def'i değerlendirilerek çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalıdır. ” şeklindedir.
Eldeki dosyada ulusal bayram genel tatil ücretindeki ıslah zamanaşımı bakımından , ıslaha karşı zamanaşımının gözetildiği Mahkeme kararının gerekçesinde belirtilmiş ise de ıslah zamanaşımına uğrayan ulusal bayram genel tatil ücreti miktarının Mahkeme tarafından re’sen hesaplandığı ancak bu hesaplamanın nasıl yapıldığının, hatalı hesaplama olup olmadığının anlaşılamadığı, Mahkeme kararının gerekçesinin ve sonucun bu noktada denetime elverişli olmadığı görülmüştür. Denetime elverişsiz şekilde re’sen yapılan hesaplamaya dayanılarak hüküm kurulması hatalıdır. 
5-Ulusal bayram genel tatil ücreti bakımından hangi bilirkişi raporunun ya da hangi hesaplama unsurlarının hükme esas alındığı belirsiz olup bu konuda denetime elverişsizlik ve ayrıca usuli müktesep hakka da aykırılık ihtimali bulunmaktadır. Şöyle ki;
Bozma öncesi hükme esas alınan bilirkişi raporunda örnek olarak 2011 yılı için 4 gün hesaplanmıştır. Bozma sonrası alının birden fazla bilirkişi raporu bulunmaktadır ve bir kısım bilirkişi raporunda örneğin 2011 yılı için 6 gün hesaplanmıştır. Mahkeme tarafından re'sen yapılan hesaplamada hangi bilirkişi raporundaki verilerin ya da veriler de Mahkeme tarafından re'sen tespit edildi ise Mahkeme tarafından re'sen yapılan hesaplamaya esas alınan ve re'sen tespit edilen verilerin neler olduğu belirsizdir. Bu nedenle de usuli müktesep hakka aykırılık olup olmadığı da denetlenememektedir. 
Bozma konusu karara esas olan bilirkişi raporundaki hesaba esas unsurlar yönünden bozma yapılmadığı için bozma konusu karara esas alınan bilirkişi raporundaki hesaba esas unsurlar aynen korunarak sadece ıslah zamanaşımı bakımından denetime elverişli hesaplama yapılarak sonuca gidilmelidir.
6-Ulusal bayram genel tatil ücreti bakımından, hüküm fıkrasında toplam alacak 530,40 TL olarak tespit edildikten sonra bunun 88,36 TL’sinin ıslah zamanaşımı savunması nedeni ile davalı … Şirketinden istenemeyeceği gerekçesi ile davalı … Şirketi 530,40 TL’nin sadece 442,04 TL’sinden sorumlu tutulmuş, ancak hükümde "100 TL alacak" ödendikten sonra "kalan 430,40 TL’nin 442,04 TL’si" şeklinde belirtilerek hüküm içinde çelişki oluşturmuştur. 442,04 rakamı 430,40 rakamından büyük olduğundan, 430,40 TL’nin 442,04 TL’lik kısmından bahsedilmesi mümkün değildir. Kabule göre, ulusal bayram genel tatil ücreti bu bakımdan da hatalıdır.
F) SONUÇ:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 13/09/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.