RÜCUAN TAZMİNAT DAVALARINDA ZAMAN AŞIMI SÜRESİNİN ON YIL OLDUĞU

SAYILAR

Esas No :  2015/6025
Karar No : 2015/8000
Tarihi : 28.04.2015
İlgili Kanun/Madde : 506 S. SSK. /26
Yargı Yeri: YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ

Ek Başlıklar : RÜCUAN TAZMİNAT DAVALARINDA ZAMAN AŞIMI SÜRESİNİN ON YIL OLDUĞU

Tam Metin

YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
   
Esas No.
Karar No.
Tarihi:
 2015/6025
2015/8000
28.04.2015
İlgili Kanun / Madde

506 S. SSK. /26

 

   

  • RÜCUAN TAZMİNAT DAVALARINDA ZAMAN AŞIMI SÜRESİNİN ON YIL OLDUĞU
 
  ÖZETİ   Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanun'un 26'ncı maddesinin birinci fıkrasında işverenin sorumluluğu, ikinci fıkrasında ise üçüncü kişilerin sorumluluğu düzenlenmiştir. Zararlandırıcı sigorta olayında; devlet adma sosyal güvenlik kanunlarını uygulamakla görevli Sosyal Güvenlik Kurumu birinci kişi, risklerin gerçekleşmesi halinde sigortalının ya da hak sahiplerinin Kurumdan yardım görmesi için primleri ödeyen işveren ikinci kişi konumundadır. Bunun dışında kalanlar ise üçüncü kişi olarak tanımlanmaktadır.
818 sayılı Borçlar Kanununun 332/1'inci maddesinde belirtilen işçi – işveren arasındaki akde aykırılık eylemleri ve bu çerçevede maddenin 2'nci fıkrası gereğince işverenin akde aykırı davranışları (işçi sağlığı ve iş güvenliğinin gerektirdiği önlemlerin alınmaması vs.) sonucu 26/1'inci maddeyle yapılan ilişkilendirme ile bir bakıma akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabii olmakla; zamanaşımının, işverenler açısından uygulanması gereken Borçlar Kanununun 125'inci maddesine göre on yıl olduğu belirtilmelidir.
506 sayılı Kanun'un 26'ncı maddesinde üçüncü kişiler aleyhine açılan rücu davalarının tabi olduğu zamanaşımı süresine ilişkin açık hüküm bulunmamaktadır. Üçüncü kişi ile sigortalı arasında akdi bir ilişki söz konusu değildir. Ancak anılan maddenin ikinci fıkrasında Borçlar Kanununa yollamada bulunulmuştur. Hal böyle olunca; üçüncü kişiler aleyhine açılan davaların, Borçlar Kanunu'nun 60'mcı maddesinde gösterilen bir ve on yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
Öte yandan işveren vekili, 506 sayılı Yasanın 4'üncü maddesinde, "işveren nam ve hesabma işin yönetimi görevini yapan kimseler, "İşveren vekili" dir." şeklinde tanımlanmış, anılan maddenin devamındaki, "Bu kanunda geçen işveren deyimi işveren vekilini de kapsar. İşveren vekili, bu Kanunda belirtilen yükümlülüklerinden dolayı aynen işveren gibi sorumludur." hükmü ile işveren vekilinin sorumluluğunun kapsamı belirlenmiştir. Bu kapsamda işveren vekilinin de, zamanaşımı yönünden aynen işveren gibi sorumlu olacağı gözetilmelidir.
.
 
 
     
               

Rücuan tazminat davalarının yapılan yargılaması sonunda; davalı Hakim Yılgın yönünden ret, diğer davalılar yönünden kabule ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesini davacı ile davalılar Uğursan Liman İşletmeciliği Nak. Tur. ve Tic. A.Ş., Halil Demir, Ahmet Kalegil, MIP (Mersin Uluslararası Liman İşletmeciliği) A.Ş. ve Mehmet Uzuner avukatlarının istemesi ve Uğursan Liman İşletmeciliği Nak.Tur. ve Tic.A.Ş., Halil Demir ve Ahmet Kalegil avukatının duruşma talep etmesi üzerine, dosya incelenerek işin duruşmaya tâbi olduğu anlaşıldığından duruşma İçin 28.04.2015 günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderildi. Duruşma günü davacı adma Av. Adnan Başkan geldi. Davalılar adlarına gelen olmadı. Duruşmaya başlandı. Hazır bulunanın açıklamaları dinlenip duruşmaya son verilerek aynı günde Tetkik Hâkimi Mustafa Arınmış tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
l-)Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacının ve davalılar Uğursan Liman İşletmeciliği Nak. Tur. ve Tic. A.Ş.S MIP (Mersin Uluslararası Liman İşletmeciliği) A.Ş. ve Mehmet Uzuner avukatlarının tüm; davalılar Halil Demir ve Ahmet Kalegil avukatının sair temyiz İtirazlarının reddine;
2-) Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanun'un 26'ncı maddesinin birinci fıkrasında işverenin sorumluluğu, ikinci fıkrasında ise üçüncü kişilerin sorumluluğu düzenlenmiştir. Zararlandırıcı sigorta olayında; devlet adma sosyal güvenlik kanunlarını uygulamakla görevli Sosyal Güvenlik Kurumu birinci kişi, risklerin gerçekleşmesi halinde sigortalının ya da hak sahiplerinin Kurumdan yardım görmesi için primleri ödeyen işveren ikinci kişi konumundadır. Bunun dışında kalanlar ise üçüncü kişi olarak tanımlanmaktadır.
818 sayılı Borçlar Kanununun 332/1'inci maddesinde belirtilen işçi – işveren arasındaki akde aykırılık eylemleri ve bu çerçevede maddenin 2'nci fıkrası gereğince işverenin akde aykırı davranışları (işçi sağlığı ve iş güvenliğinin gerektirdiği önlemlerin alınmaması vs.) sonucu 26/1'inci maddeyle yapılan ilişkilendirme ile bir bakıma akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabii olmakla; zamanaşımının, işverenler açısından uygulanması gereken Borçlar Kanununun 125'inci maddesine göre on yıl olduğu belirtilmelidir.
506 sayılı Kanun'un 26'ncı maddesinde üçüncü kişiler aleyhine açılan rücu davalarının tabi olduğu zamanaşımı süresine ilişkin açık hüküm bulunmamaktadır. Üçüncü kişi ile sigortalı arasında akdi bir ilişki söz konusu değildir. Ancak anılan maddenin ikinci fıkrasında Borçlar Kanununa yollamada bulunulmuştur. Hal böyle olunca; üçüncü kişiler aleyhine açılan davaların, Borçlar Kanunu'nun 60'mcı maddesinde gösterilen bir ve on yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
Öte yandan işveren vekili, 506 sayılı Yasanın 4'üncü maddesinde, "işveren nam ve hesabma işin yönetimi görevini yapan kimseler, "İşveren vekili" dir." şeklinde tanımlanmış, anılan maddenin devamındaki, "Bu kanunda geçen işveren deyimi işveren vekilini de kapsar. İşveren vekili, bu Kanunda belirtilen yükümlülüklerinden dolayı aynen işveren gibi sorumludur." hükmü ile işveren vekilinin sorumluluğunun kapsamı belirlenmiştir. Bu kapsamda işveren vekilinin de, zamanaşımı yönünden aynen işveren gibi sorumlu olacağı gözetilmelidir.
Borcu ortadan kaldırmamakla birlikte yerine getirmekten kaçınma yetkisi veren zamanaşımı defi, ancak bunu ileri süren taraf yönünden sonuç doğurmakta olup, bir başka anlatımla, mahkemece kendiliğinden gözetilemeyen ancak yasal süre içerisinde ileri sürüldüğü takdirde değerlendirilmesi gerekir ve başlangıcı da; "zarar ve faile ıttıla" tarihidir. Bilindiği üzere zarar ve faile ıttılamn birlikte gerçekleşmesi gerekir ve sadece birinin gerçekleşmesi zamanaşımı süresinin başlaması için yeterli değildir. Zarara ve faile ıttıla, Kurumun yetkili organının ıttılaı olduğundan, zararın ıttıla tarihi sigortalı ya da hak sahibine bağlanan gelirler yönünden tahsis onay tarihi, masraf ve ödemeler yönünden sarf ve ödeme tarihidir. Faile ıttılamn ise özel bir duyarlılıkla araştırılıp incelenmesi gerekmektedir. Uygulamada, devam eden ceza davasında verilen mahkûmiyet kararının kesinleştiği tarih, Kurum sigorta müfettişi veya Çalışma Bakanlığı iş müfettişi raporunun Kurumun yetkili makamlarına intikal tarihi ya da ilk rücu davasının açıldığı tarih, faile ıttıla tarihi olarak kabul edilmektedir.
Ayrıca özellikle belirtilmelidir ki, zamanaşımı defi davanın esası hakkında her türlü muameleye manidir. Bu sorun halledilmeden davanın esası incelenemez (11.1.1940 tarihli 15/70 sayılı İçt. Bir. Kararı) ve yargı kararları ile öğretide kısmi davada dava edilmeyen alacak kesimi için, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmuş olmasının zamanaşımını kesmeyeceği kabul edilmektedir. (Prof.Dr.Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü Altıncı Baskı Ciltrîl sayfa: 1541 v.d) Kısmi dava açılması halinde zamanaşımı yalnız alacağın kısmi dava konusu yapılan miktarı için kesilir. Y.HGK.20.3.1968 gün ve 1968/9-210 E. ve 151 K., 3.7.2002 gün ve 2002/9-564 E. ve 572 K.,09.10.2002 gün ve 2002/9-808 E. ve 2002/801 K.sayılı ilamları da bu yöndedir.
Eldeki davada; ıslahla arttınlan miktara karşı yasal süre içerisinde ileri sürdükleri zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğine ilişkin davalılar Halil Demir ve Ahmet Kalegil'in; işveren Uğursan Liman İşletmeciliği Nak. Tur. ve Tİc. A.Ş.' deki davaya konu işkazasmın meydana geldiği tarih itibariyle hukuki statülerinin ne olduğu Ticaret Sicil Memurluğuna sorulmak suretiyle kuşku ve duraksamaya yer kalmayacak şekilde belirlendikten sonra açıklanan yasal mevzuat çerçevesinde yapılacak irdeleme sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalılar Halil Demir ve Ahmet Kalegil avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde Halil Demir ve Ahmet Kalegü'e iadesine, 28.04.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.