SENDİKANIN KURULUŞ KOŞULLARININ EKSİKLİĞİNE İLİŞKİN USULÜNE UYGUN DAVA DİLEKÇESİ HAZIRLANMASI İÇİN SÜRE VERİLİP DURUŞMA AÇILARAK KARAR VERİLMESİNİN GEREKTİĞİ

SAYILAR

Esas No : 2020/1624
Karar No : 2020/9240
Tarihi : 24/09/2020
İlgili Kanun/Madde : 6356 S. STK/2,6,7
Yargı Yeri: T.C. YARGITAY 9. Hukuk Dairesi

Ek Başlıklar : l SENDİKANIN KURULUŞ KOŞULLARININ EKSİKLİĞİNE İLİŞKİN USULÜNE UYGUN DAVA DİLEKÇESİ HAZIRLANMASI İÇİN SÜRE VERİLİP DURUŞMA AÇILARAK KARAR VERİLMESİNİN GEREKTİĞİ

Tam Metin

İlgili Kanun / Madde
6356 S. STK/2,6,7

T.C.
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi
 
Esas No. 2020/1624
Karar No. 2020/9240 
Tarihi: 24/09/2020

l SENDİKANIN KURULUŞ KOŞULLARININ EKSİKLİĞİNE İLİŞKİN USULÜNE UYGUN DAVA DİLEKÇESİ HAZIRLANMASI İÇİN SÜRE VERİLİP DURUŞMA AÇILARAK KARAR VERİLMESİNİN GEREKTİĞİ

ÖZETİ: Belirtmek gerekir ki 6356 sayılı Kanun’un 7 nci maddesi gereğince bir sendikanın kuruluş koşullarının gerçekleşmediği iddiasıyla valilik tarafından mahkemeye yapılacak başvuru, kuşkusuz bir dava dilekçesi ile yapılmalıdır
Somut uyuşmazlıkta başvurucu Valilik tarafından hasımsız olarak mahkemeye hitaben yazılan dilekçe ile Ticaret ve Büro İşverenleri Sendikasının kapatılması talep edilmiş ise de Valilik tarafından ibraz edilen dilekçenin bir dava dilekçesinde bulunması gereken unsurları taşımadığı açıktır.
Bu itibarla öncelikle mahkemece, başvurucuya kanuni unsurları taşıyan bir dava dilekçesi sunması için bir haftalık kesin süre verilmeli, kesin süre içinde eksiklik ikmal ettirilmeli ve bu suretle yargılamaya başlanılmalı, başvurucu tarafından bir haftalık kesin süre içinde kanuni unsurları taşıyan bir dava dilekçesi verilmemesi durumunda ise davanın açılmamış sayılmasına karar verilmelidir. Eksik inceleme ile verilen karar isabetsizdir.

Y A R G I T A Y K A R A R I
DAVACI İSTEMİNİN ÖZETİ:
Davacı İstanbul Valiliği İl Dernekler Müdürlüğünün 10/01/2018 tarihli yazısında, ilgide kayıtlı yazı ile işveren sendikası olarak kuruluş talebinde bulunan “Ticaret ve Büro işverenleri Sendikası”nın başvuru evraklarının Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca incelenmesi neticesinde, Bakanlığın ilgi sayılı yazıları ile kurucuların işveren sendikası olarak başvurmalarına rağmen bazılarının halen fiilen işçi olarak çalıştıklarının tespit edildiğinin bildirildiğini, bunun üzerine ilgililerden adı geçen sendika kurucularının fiilen işveren olduklarına dair belge talep edildiğini ve Valilik İl Dernekler Müdürlüğüne bildirilen evrakların incelenmek üzere Bakanlığa ulaştırıldığını, ancak gönderilen belgelerin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca incelenmesi neticesinde belgelerin fotokopi ve güncel olmaması nedeniyle söz konusu sendikaların kurucularının fiilen işveren olup olmadıkları hakkında Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığından bilgi talep edildiğini, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının cevabi yazılarında kuruculardan Nasır Baydar, Hüseyin Karabeyoğlu, Betül Karataş, Mehmet Ay, Yalçın Bayram, Hüseyin Çakar ve Onur Gezici’nin bir işkolunda, Ali Tokmak, Sedat Coşkun’un ise iki işkolunda fiilen işveren oldukları, diğer kurucuların ise fiilen işveren olmadıklarının bildirildiğini, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 2'nci maddesinin (ğ) bendinde sendikanın, işçilerin veya işverenlerin çalışma ilişkilerinde, ortak ekonomik ve sosyal hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için en az yedi işçi veya işverenin bir araya gelerek bir işkolunda faaliyette bulunmak üzere oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşlar olarak tanımlandığını, 6'ncı maddesinde de; fiil ehliyetine sahip ve fiilen çalışan gerçek veya tüzel kişilerin sendika kurma hakkına sahip olduklarının hükme bağlandığını, yine aynı Kanunun “Kuruluş usulü” başlıklı 7'nci maddesinin birinci fıkrasında, kuruluşların kurucularının, kuruluşun merkezinin bulunacağı ilin valiliğine dilekçelerine ekli olarak kuruluş tüzüğünü vermeleriyle tüzel kişilik kazanacağı, sendikalar için kurucuların kurucu olabilme şartlarına sahip olduklarını ifade eden yazılı beyanlarının ekleneceği; ikinci fıkrasında da valiliğin, tüzük ve kurucuların listesini on beş gün içerisinde Bakanlığa göndereceği, Bakanlığın; kuruluşun adını, merkezini ve tüzüğünü on beş gün içinde resmi internet sitesinde ilan edeceği; üçüncü fıkrasında ise, tüzüğün veya bu maddede sayılan belgelerin içerdikleri bilgilerin kanuna aykırılığının tespit edilmesi ya da bu Kanunda öngörülen kurulu; şartlarının sağlanmadığının anlaşılması halinde ilgili valiliğin kanuna aykırılık veya eksikliklerin bir ay içinde giderilmesini isteyeceği, bu süre içinde kanuna aykırılığın veya eksikliğin giderilmemesi halinde Bakanlığın veya ilgili valiliğin başvurusu üzerine mahkemenin, gerekli gördüğü takdirde kurucuları da dinleyerek üç iş günü içinde kuruluşun faaliyetinin durdurulmasına karar verebileceği, mahkemenin kanuna aykırılığın veya eksikliğin giderilmesi için altmış günü aşmayan bir süre vereceğinin hüküm altına alındığı, bu itibarla beş iş kolunda sendika kuruluşu başvurusunda bulunmakla birlikte Kanunda öngörülen kuruluş koşullarını sağlayamayan sendikal kuruluş hakkında 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu Iş Sözleşmesi Kanunu nun 7'nci maddesinin üçüncü fıkrasına göre konunun tetkiki ile yasal gereğinin yerine getirilerek neticesinden Valiliğe bilgi verilmesini arz ettiklerini belirtmiştir.
DAVALI CEVABININ ÖZETİ:
Dava dilekçesi davalıya tebliğ edilmemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece, dosya üzerinden yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF BAŞVURUSU:
İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı davacı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Bölge Adliye Mahkemesince, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ:
Bölge Adliye Mahkemesinin kararına karşı davacı vekili temyiz kanun yoluna başvurmuştur.
GEREKÇE:
I. Hukuki Dayanak
Dava işveren sendikasının kapatılması istemine ilişkindir.
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun (STİSK) 2 nci maddesinde sendika kavramı “İşçilerin veya işverenlerin çalışma ilişkilerinde, ortak ekonomik ve sosyal hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için en az yedi işçi veya işverenin bir araya gelerek bir işkolunda faaliyette bulunmak üzere oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşlar” olarak tanımlanmıştır.
STİSK’nın 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında da fiil ehliyetine sahip ve fiilen çalışan gerçek veya tüzel kişilerin sendika kurma hakkına sahip olduğu ifade edilmiştir.
STİSK’nın “Kuruluş Usulü” başlıklı 7 nci maddesinde yer alan düzenlemelere göre ise;
“(1) Kuruluşlar, kurucularının kuruluşun merkezinin bulunacağı ilin valiliğine dilekçelerine ekli olarak kuruluş tüzüğünü vermeleriyle tüzel kişilik kazanır. Sendikalar için kurucuların kurucu olabilme şartlarına sahip olduklarını ifade eden yazılı beyanları; üst kuruluşlar için ilgili kuruluşların genel kurul kararları dilekçeye eklenir.
(2) Vali, tüzük ve kurucuların listesini on beş gün içerisinde Bakanlığa gönderir. Bakanlık; kuruluşun adını, merkezini ve tüzüğünü on beş gün içinde resmî internet sitesinde ilan eder.
(3) Tüzüğün veya bu maddede sayılan belgelerin içerdikleri bilgilerin kanuna aykırılığının tespit edilmesi ya da bu Kanunda öngörülen kuruluş şartlarının sağlanmadığının anlaşılması hâlinde ilgili valilik kanuna aykırılık veya eksikliklerin bir ay içinde giderilmesini ister. Bu süre içinde kanuna aykırılığın veya eksikliğin giderilmemesi hâlinde, Bakanlığın veya ilgili valiliğin başvurusu üzerine mahkeme, gerekli gördüğü takdirde kurucuları da dinleyerek üç iş günü içinde kuruluşun faaliyetinin durdurulmasına karar verebilir. Mahkeme kanuna aykırılığın veya eksikliğin giderilmesi için altmış günü aşmayan bir süre verir.
(4) Tüzük ve belgelerin kanuna uygun hâle getirilmesi üzerine mahkeme durdurma kararını kaldırır. Verilen süre sonunda tüzük ve belgelerin kanuna uygun hâle getirilmemesi hâlinde ise mahkeme kuruluşun kapatılmasına karar verir.”
II. Dosya Kapsamı ve Değerlendirme
Somut uyuşmazlıkta dosya içeriği ve yargılama süreci dikkate alındığında iki hususun öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir.
1) Belirtmek gerekir ki 6356 sayılı Kanun’un 7 nci maddesi gereğince bir sendikanın kuruluş koşullarının gerçekleşmediği iddiasıyla valilik tarafından mahkemeye yapılacak başvuru, kuşkusuz bir dava dilekçesi ile yapılmalıdır.
Bir dava dilekçesinde bulunması gereken unsurlar ise 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanun’nun “Dava dilekçesinin içeriği” başlıklı 119 uncu maddesinde belirtilmiştir. Söz konusu maddeye göre;
“(1) Dava dilekçesinde aşağıdaki hususlar bulunur:
a) Mahkemenin adı.
b) Davacı ile davalının adı, soyadı ve adresleri.
c) Davacının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası.
ç) Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin ve davacı vekilinin adı, soyadı ve adresleri.
d) Davanın konusu ve malvarlığı haklarına ilişkin davalarda, dava konusunun değeri.
e) Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri.
f) İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği.
g) Dayanılan hukuki sebepler.
ğ) Açık bir şekilde talep sonucu.
h) Davacının, varsa kanuni temsilcisinin veya vekilinin imzası.
(2) Birinci fıkranın (a), (d), (e), (f) ve (g) bentleri dışında kalan hususların eksik olması hâlinde, hâkim davacıya eksikliği tamamlaması için bir haftalık kesin süre verir. Bu süre içinde eksikliğin tamamlanmaması hâlinde dava açılmamış sayılır.”
Somut uyuşmazlıkta başvurucu Valilik tarafından hasımsız olarak mahkemeye hitaben yazılan dilekçe ile Ticaret ve Büro İşverenleri Sendikasının kapatılması talep edilmiş ise de Valilik tarafından ibraz edilen dilekçenin bir dava dilekçesinde bulunması gereken unsurları taşımadığı açıktır.
Bu itibarla öncelikle mahkemece, başvurucuya kanuni unsurları taşıyan bir dava dilekçesi sunması için bir haftalık kesin süre verilmeli, kesin süre içinde eksiklik ikmal ettirilmeli ve bu suretle yargılamaya başlanılmalı, başvurucu tarafından bir haftalık kesin süre içinde kanuni unsurları taşıyan bir dava dilekçesi verilmemesi durumunda ise davanın açılmamış sayılmasına karar verilmelidir. Eksik inceleme ile verilen karar isabetsizdir.
2) İlk Derece Mahkemesi tarafından duruşma açılmaksızın dosya üzerinden karar verildiğinden ikinci olarak da bu hususun değerlendirilmesi gerekmektedir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun “Hukuki Dinlenilme Hakkı” başlıklı 27 nci maddesi uyarınca davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hak, yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını da içerir. Bu kapsamda kural olarak, duruşma yapılması zorunlu olan çekişmeli yargıda hakim, Kanunun gösterdiği istisnalar dışında tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez.
Hukuki dinlenilme hakkının gereği olarak taraflar duruşmaya çağrılmadan, eş anlatımla; taraf teşkili sağlanmadan hüküm verilememesi, Anayasanın 36 ncı maddesi ile düzenlenen iddia ve savunma hakkının kullanılmasına olanak tanınması ilkesinin doğal bir sonucudur ve aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının da en önemli unsurudur.
Gerçekten savunma hakkını güvence altına alan T.C. Anayasası’nın 36 ncı maddesi ile 6100 sayılı HMK’nın 27 nci maddesinde de açıkça belirtildiği üzere, mahkemece davalı taraf, dinlenilmek ve savunması alınmak üzere kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesi mümkün bulunmamaktadır.
Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden haberdar edilmesi ile mümkün olur. Kişinin hangi yargı merciinde duruşması bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilmesi, 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Yönetmeliğinde açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile sağlanabilir.
Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir (Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Özekes, Muhammet: Medeni Usul Hukuku, 11. Bası, 2011, s.273).
Dava ile ilgili olan kişilerin davaya ilişkin bir işlemi öğrenebilmesi için, tebligatın usulüne uygun olarak yapılması, duruşma gün ve saatinin muhataba bildirilmesi gerekmektedir. Duruşma günü ile tebligatın çıkarıldığı tarih arasında makul bir süre olmalıdır. Aksi takdirde tarafların hukuki dinlenilme hakkı kısıtlanmış olur.
Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir. Bu hak çerçevesinde, tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir.
Bu noktada iş mahkemelerinde uygulanan yargılama usulüne de değinmek gerekmektedir.
İş mahkemelerinde uygulanacak yargılama usulü basit yargılama usulüdür. Basit yargılama usulünde; dava ve cevap dilekçesi dışında cevaba cevap (replik) ve ikinci cevap (düplik) dilekçeleri verilmez (HMK md.317/3). İddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı dava açılması ve cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesi ile başlar (HMK md.319). Bu yargılama usulünde; dilekçeler aşaması, ön inceleme, tahkikat ve hüküm aşaması dışında, yazılı yargılamada olduğu gibi tahkikatın tamamlanmasından sonra sözlü yargılama için ayrıca bir aşama öngörülmemiştir (Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s.736). Bu aşamalar içinde yeni olan ise “ön inceleme” aşamasıdır.
Yargılamanın gereksiz yere uzamasının engellenmesi, mahkemenin ve tarafların yargılamada gereken hazırlığı davanın başında yapmasının sağlanması bakımından Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile dilekçelerin verilmesinden sonra ve tahkikat aşamasından önce gelmek üzere “ön inceleme” adıyla yeni bir yargılama aşaması kabul edilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 137 nci maddesinde ön incelemenin kapsamı, HMK’nın 138 inci maddesinde ön inceleme aşamasında dosya üzerinden dava şartları ve ilk itirazlar hakkında verilecek kararlar, HMK’nın 139 uncu maddesinde ön inceleme duruşmasına davet, HMK’nın 140 ıncı maddesinde ise yapılması zorunlu olan ön inceleme duruşması düzenlenmiştir.
Basit yargılama usulünde uygulama alanı bulan “Ön inceleme ve tahkikat” başlıklı HMK’nın 320 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre de “Daha önce karar verilemeyen hâllerde mahkeme, ilk duruşmada dava şartları ve ilk itirazlarla hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında tarafları dinler; daha sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder. Uyuşmazlık konularının tespitinden sonra hâkim, tarafları sulhe veya arabuluculuğa teşvik eder. Tarafların sulh olup olmadıkları, sulh olmadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanağa yazılır; tutanağın altı hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür.”
Yargıtay’ın müstekar kararları kural olarak ön incelemenin de duruşmalı yapılması gerektiği yönündedir.
Yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan hukuki olgulara göre ilk derece mahkemesi tarafından hukuki dinlenilme hakkını ihlal eder şekilde, duruşma icra edilmeksizin dosya üzerinden yapılan inceleme ile yargılamanın sonuçlandırılması isabetsizdir.
Yapılacak iş kanuni unsurları taşıyan bir dava dilekçesi verildikten sonra dava dilekçesinin davalıya tebliği, daha sonra ön inceleme oturumu için tarih belirlenmesi ve taraflara usulüne uygun şekilde davetiye tebliği ile ön inceleme duruşmasının icrası suretiyle yargılamaya devam etmekten ibarettir.
Anılan hususlar gözetilmeksizin, dosya üzerinden İlk Derece Mahkemesince yazılı şekilde hüküm tesisi ve bu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddi kararı hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç:
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının ortadan kaldırılarak İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair hususların bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 24/09/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.