ÖZETİ: Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukuki anlamda sorumluluk ise, taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.
İşçi ve işverenin hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sıkı iş ilişkisi, işçi yönünden işverene içten bağlılık (sadakat borcu), işveren yönünden işçiyi korumak ve gözetmek borcu şeklinde ortaya çıkar. Gerçekten işçi, işverenin işi ve iş yeri ile ilgili çıkarlarını korumak, çıkarlarına zarar verebilecek davranışlardan kaçınmak, buna karşı işveren de, işçinin kişiliğine saygı göstermek, işçiyi korumak, iş yeri tehlikelerinden zarar görmemesi için iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak, işçinin özlük hakları ve diğer maddi çıkarlarının gerektirdiği uygun bildirimlerde ve davranışlarda bulunmak, işçinin çıkarına aykırı davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür.
Sanayi ve teknolojideki gelişmeler, yeni işletmelerin açılması, fabrikaların kurulması iş yerlerindeki makinalaşmanın artmasına yol açmış, bu durum iş kazaları ile meslek hastalıklarında artışlara neden olmuştur. Bu gelişme, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin daha etkili şekilde alınması gereğini ortaya çıkarmıştır.
İşveren, gözetme borcu gereği, çalıştırdığı işçileri, iş yerinde meydana gelen tehlikelerden korumak, onların yaşam, bedensel ve ruhsal sağlık bütünlüklerini korumak için iş yerinde teknik ve tıbbi önlemler dahil olmak üzere bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı tüm önlemleri almak zorundadır.
(…)
Bundan başka işveren, mevzuatta öngörülmemiş olsa dahi bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak zorundadır. Bilim, teknik ve örgütlenme düşüncesi yönünden alınabilme olanağı bulunan, yapılacak gider ve emek ne olursa olsun bilimin, tekniğin ve örgütlenme düşüncesinin en yeni verileri göz önünde tutulduğunda işçi sakatlanmayacak, hastalanmayacak ve ölmeyecek ya da bu kötü sonuçlar daha da azalacaksa her önlem işverenin koruma önlemi alma borcu içine girer.
Bu önlemler konusunda işveren iş yerini yeni açması nedeniyle tecrübesizliğini, bilimsel ve teknik gelişmeler yönünden bilgisizliğini, ekonomik durumunun zayıflığını, benzer iş yerlerinde bu iş güvenliği önlemlerinin alınmadığını savunarak sorumluluktan kurtulamaz. Gerçekten, çalışma hayatında süregelen kötü alışkanlık ve geleneklerin varlığı işverenin önlem alma borcunu etkilemez. İşverenlerce, iş güvenliği açısından yaşamsal önem taşıyan araç ve gereçlerin işçiler tarafından kullanılması sağlandığında, kaza olasılığının tamamen ortadan kalkabileceği de tartışmasız bir gerçektir.
12.Nitekim, günümüzde gelişen sanayi ve teknoloji karşısında yukarıda açıklanan hükümler yeterli görülmemiş, insan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işverenin, iş yerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu 4857 sayılı İş Kanunu’nun 77 nci maddesinin açık buyruğu iken, İş Kanunu’nun 77 nci ve devamı bir kısım maddeler 30.06.2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 37 nci maddesiyle yürürlükten kaldırılmış olup, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işverenin sağlık ve güvenlik önlemlerini alma yükümlülüğünü daha ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir.
Bu açıklamalar doğrultusunda işverenin işçiyi gözetim borcundan kaynaklı sorumluluğu Yargıtay’ın kökleşmiş içtihatları çerçevesinde hukuk doktrininde de yerini bulan “objektifleştirilmiş kusur sorumluluğu” olarak ifade edilmektedir.
Taraflar arasındaki iş kazasından kaynaklanan tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabul ve kısmen reddine dair karar verilmiştir.
Kararın davalılardan Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi, Allianz Sigorta A.Ş., Tekirova Turizm Yatırımları A.Ş. ve Zemzem Turizm Otomotiv Petrol İnşaat Taşımacılık İthalat İhracat Sanayi Ticaret Ltd. Şti. vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurularının esastan reddine dair karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın, davalılardan Allianz Sigorta A.Ş., Tekirova Turizm Yatırımları A.Ş. ve Zemzem Turizm Otomotiv Petrol İnşaat Taşımacılık İthalat İhracat Sanayi Ticaret Ltd. Şti. vekilleri tarafından temyiz edildiği yapılan ilk inceleme kapsamında tespit edilen noksanların ikmali için dosya mahalline geri çevrildikten, dosyadaki noksanlar ikmal edilerek dairemize gelmekle; süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi Güner Durmuş tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle: davacının 02.07.2012 tarihinde davalı Tekirova Turizm Şirketinin servis aracı olarak davalı Zemzem Turizm Şİrketine temine ettiği 07 GZ 036 plakalı araç ile Antalya’dan Kemer’e yolcu olarak gitmekteyken trafik kazası meydana geldiğini, kazanın meydana gelmesinde 07 GZ 036 plakalı araç sürücüsü olan davalı Murat Ak’ın tam kusurlu olduğunu, kazanın tek taraflı olduğunu, meydana gelmesinde başkaca bir etken bulunmadığını, davacının kaza sonucu sağ kolu ile elinde doku ve fonksiyon kaybı meydana geldiğini, sağ elini kullanamadığını, ayrıca alnında çökme ve yüzünde sabit iz kaldığını, travmaya bağlı olarak gözlerinde görme bozukluğu oluştuğunu ve ileride görme kaybı yaşayabileceğini, davacının sakatlandığı için çalışamadığını, bekar olarak yalnız yaşadığı evinin işlerini yapamadığını, giyinme, yemek yapma gibi günlük basit ihtiyaçlarını dahi karşılayamadığını, ihtiyaçları için yardımcı gerektiğini, davacının fiziksel ve manevi olarak büyük acılar içinde kaldığını, işveren, araç maliki ve sürücüsü maddi ve manevi tazminattan, aracın sigortacıları poliçe kapsamları ve limitleri ile maddi tazminattan müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını, yaralanmanın ağır sonuçları sebebiyle SGK’nın karşılamadığı bir kısım tedavi giderleri ile benzin ve şoför masrafları olduğunu, davacının kaza sebebiyle çalışamaz hale geldiğini, malulen emekli maaşı bağlanması durumunda dahi davacının düşük emekli maaşı alacak olması nedeniyle çalışarak elde ettiği yüksek gelirden mahrum kalacağını, bu mahrumiyetin iş göremezlik tazminatı olarak davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ettiğini, davacının bedensel ve ruhsal olarak çok acı çektiğini, hayatının geri kalan kısmında sürekli başkalarının bakımına muhtaç ve işine dönemeyecek olması nedenleriyle manevi tazminat talebinin davalılar Tekirova Turizm, Zemzem Turizm ve Murat Ak’tan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
II. CEVAP
1.Davalı Tekirova Turizm vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının 01.08.2011 – 01.08.2012 tarihleri arasında Axa Sigorta Aonim Şirketine sigorta ettirildiğini, davacı alacaklarının sigorta şirketinin sorumluluğunda olduğunu, davacının iddialarının asılsız olduğunu, kaza tarihinden sonra davacının 197 gün iş yerinde çalışmaya devam ettiğini, otelin kış sezonlarında kapalı tutulması nedeniyle 31.10.2013 tarihinde diğer çalışanlar gibi davacının da tüm yasal hakları ödenerek iş yeri ile ilişiğinin kesildiğini, davacının raporlu olduğu ve çalışmadığı günlerin ücretlerin SGK’ya bir kısmının ödendiğini, kalan ücret farkının ise müvekkil şirket tarafından ödendiğini, davacının tedavi masraflarının SGK tarafından karşılandığını, davacının aradan 1,5 yıl geçmesine rağmen sağlık durumu ile ilgili kesin rapor almadığını beyanla davanın reddine dair karar verilmesini talep etmiştir.
2.Davalı Anadolu Anonim Türk Sigorta şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; 07 GZ 036 plakalı aracın sigortalı şirket tarafından 28.04.2012 – 28.04.2013 tarihleri arasında 239244012 numaralı sigorta poliçesi ile güvence altına alındığını, poliçe gereği taşımanın şehirlerarası olması ve kazazedenin biletli yolcu olmasının gerektiği, ancak dava konusu olayda servis taşımasının yapıldığını, davacının biletli yolcu olmadığını ve taşımanın şehirlerarası yapılmadığını, 6111 sayılı Kanun gereği tedavi giderlerinden doğan yükümlülüklerin SGK’nın sorumluluğunda olduğunu beyanla davanın reddine dair karar verilmesini talep etmiştir.
3.Davalı (Yapı Kredi Sig.A.Ş.)Allianz Sigorta şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; 07 GZ 036 plakalı aracın 02.07.2012 tarihinde yaptığı kaza neticesinde ilgili firmanın taşımacılık belgesine sahip olup olmadığının ve davacıya ait sigortalı şirketçe düzenlenmiş bilet bulunmadığı hususlarının araştırılması gerektiğini, bu şartlardan birinin yokluğu halinde açılan davanın müvekkil şirket yönünden reddi gerektiğini, 6111 sayılı Kanun gereği tedavi giderlerinden doğan yükümlülüklerin SGK’nın sorumluluğunda olduğunu, Karayolu Yolcu Taşımacılığı Zorunlu Koltu Ferdi Kaza Sigortası Genel Şartları gereği davacının manevi tazminat talebinin teminat kapsamı dışında kaldığını beyanla davanın reddine dair karar verilmesini talep etmiştir.
4.Davalı Zemzem Turizm Şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; davaya konu olayla ilgili ceza davasının derdest olduğunu ve ceza davasında müvekkil şirketin taraf olmadığını, müvekkil şirketin olayda herhangi bir kusurunun bulunmadığını beyanla davanın reddine dair karar verilmesini talep etmiştir.
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle: davacının 02.07.2012 tarihinde davalı Tekirova Turizm Şirketinin servis aracı olarak davalı Zemzem Turizm Şirketine temine ettiği 07 GZ 036 plakalı araç ile Antalya’dan Kemer’e yolcu olarak gitmekteyken trafik kazası meydana geldiğini, kazanın meydana gelmesinde 07 GZ 036 plakalı araç sürücüsü olan davalı Murat Ak’ın tam kusurlu olduğunu, kazanın tek taraflı olduğunu, meydana gelmesinde başkaca bir etken bulunmadığını, davacının kaza sonucu sağ kolu ile elinde doku ve fonksiyon kaybı meydana geldiğini, sağ elini kullanamadığını, ayrıca alnında çökme ve yüzünde sabit iz kaldığını, travmaya bağlı olarak gözlerinde görme bozukluğu oluştuğunu ve ileride görme kaybı yaşayabileceğini, davacının sakatlandığı için çalışamadığını, bekar olarak yalnız yaşadığı evinin işlerini yapamadığını, giyinme, yemek yapma gibi günlük basit ihtiyaçlarını dahi karşılayamadığını, ihtiyaçları için yardımcı gerektiğini, davacının fiziksel ve manevi olarak büyük acılar içinde kaldığını, işveren, araç maliki ve sürücüsü maddi ve manevi tazminattan, aracın sigortacıları poliçe kapsamları ve limitleri ile maddi tazminattan müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını, yaralanmanın ağır sonuçları sebebiyle SGK’nın karşılamadığı bir kısım tedavi giderleri ile benzin ve şoför masrafları olduğunu, davacının kaza sebebiyle çalışamaz hale geldiğini, malulen emekli maaşı bağlanması durumunda dahi davacının düşük emekli maaşı alacak olması nedeniyle çalışarak elde ettiği yüksek gelirden mahrum kalacağını, bu mahrumiyetin iş göremezlik tazminatı olarak davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ettiğini, davacının bedensel ve ruhsal olarak çok acı çektiğini, hayatının geri kalan kısmında sürekli başkalarının bakımına muhtaç ve işine dönemeyecek olması nedenleriyle manevi tazminat talebinin davalılar Tekirova Turizm, Zemzem Turizm ve Murat Ak’tan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARLARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve numarası belirtilen kararında özetle; “davanın kısmen kabul kısmen reddine, davacının geçici ve sürekli iş göremezlik zararından oluşan maddi tazminat talebinin kabulü ile, 2.025.134,73 TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 02.07.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte (davalı Allianz Sigorta A.Ş ve davalı Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi’nin ise dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ve sigorta poliçelerinin sakatlık teminatları limitiyle sorumlu olmak üzere) davalılar Allianz Sigorta A.Ş., Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi, Tekirova..A.Ş., Zemzem. Ltd. Şti. ve Murat Ak’dan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, davacının tedavi gideri talebinin Reddine, Davacının manevi tazminat talebinin kabulü ile, 70.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 02.07.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılar Tekirova..A.Ş., Zemzem..Ltd. Şti. ve Murat Ak’dan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine .” karar verildiği görülmüştür.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.
B. İstinaf Sebepleri
1.Davalı Allianz Sigorta A.Ş. vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; ferdi kaza sigorta poliçesindeki talep için kazazedenin maluliyeti zorunlu koltuk ferdi kaza sigortası genel şartları uyarınca hesaplanması gerektiğini, maluliyet raporlar arasındaki çelişkinin giderilmeksizin karar verildiğini, kaza nedeniyle birden fazla şahsın tazminat talebi sözkonusu olduğunda proporsiyon ilkesinin uygulanması gerektiğini, zarar gören başka kişilerin şirkete başvurup başvurmadıkları hususları araştırılıp garamaten paylaşım/proporsiyon uygulanması gerektiğini, poliçeye teminat limitinin kararda belirtilmediğini, davacının emniyet kemerinin takılı olmadığını, müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, iş kazası nedeniyle davacıya SGK tarafından ödeme yapılıp yapılmadığını ve aylık bağlanıp bağlanmadığını araştırılması gerektiğini, sürekli maluliyet ilişkin Adli Tıp Kurumu raporunda servis araçları koltuk ferdi kaza poliçesi yönetmeliğine göre düzenleme yapılmadığını, müvekkili şirketin sorumluluğunun ancak sigortalısının kusuru oranında olabileceğini, kalıcı iş göremezlik, geçici iş göremezlik, bakıcı bakım gideri, ulaşım gideri, yardımcı gideri ve tedavi giderlerinin poliçe kapsamı dışında olduğunu, karayolu zorunlu koltuk ferdi kaza poliçesinin bir meblağ sigortası olup, zarar sigortası için yapılan hesaplama esas alınarak karar verilmesinin hatalı olduğunu, İlk Derece Mahkemesinin kararının yerinde olmadığını, İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın reddi gerektiğini ileri sürmüştür.
2.Davalı Zemzem Turizm Otomotiv Petrol İnşaat Taşımacılık İthalat İhracat Sanayi Ticaret Limited Şirketi vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; olaya ilişkin ceza dosyasında müvekkil şirketin dahil edilmediğini, yokluğunda yargılama yapıldığını, beyanda bulunma imkanı olmayan ceza dosyasında toplanan delil ve alınan rapora itibar edilemeyeceğini, gerekçeli kararda da ceza davasına atıfta bulunulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkil şirketin olayda kusurunun olmadığını, araç sürücüsü Murat Ak’ın tam kusuruyla olayın meydana geldiğini, davacının emniyet kemeri takmamış olması nedeniyle müterafik kusurun değerlendirilmediğini, maluliyet raporlar arasında bulunan açık ve bariz çelişkinin giderilmeden hüküm kurulduğunu, davacıya PSD ödemesi yapılıp yapılmadığının araştırılmadığını, SGK tarafından aylık bağlanıp bağlanmadığı hususu araştırılarak aylık bağlanmış ise davacının gelir elde etmeye devam ettiği ve zararın meydana gelmediğini, ıslah Kurumunun bir kere kullanılabilecek olmasına karşın davacı tarafından iki kez ıslah yoluna başvurulduğunu, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı belirtilmiş ise de talep sonuç kısmında bu hususun açıkça yazılmadığını, zamanaşımı itirazlarının göz önünde bulundurulmadığını, İlk Derece Mahkemesinin kararının yerinde olmadığını, İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın reddi gerektiğini ileri sürmüştür.
3.Davalı Tekirova Turizm Yatırımları Anonim Şirketi vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Zemzem … Ltd. Şti.’ye ait 07 GZ 036 plakalı araç sürücüsü davalı Murat Ak’ın tam kusuruyla tek taraflı meydana gelen trafik kazasında müvekkili davalı şirketin kusurunun olmadığını, iş kazasından kaynaklanan tazminat davalarında sorumluluğun kusura dayandığını, illiyet bağının kesilmesi halinde zararın tazminat yükümlülüğünden söz edilemeyeceğini, yüksek hızda viraja giren, telefonla uğraşan davalı sürücü Murat Ak’ın üçüncü kişi niteliğinde bulunduğu hususunu müvekkil şirket ile Murat Ak arasnda hukuki ilişki bulunmadığının gözden kaçırıldığını, Zemzem … Ltd. Şti. ile aralarında asıl/alt işveren ilişkisi bulunmadığını, müvekkili şirketin iştigal olmayan bir işi diğer bir şirkete anahtar teslimi şeklinde verildiğini, maaş artışlarının varsayımsal hesaplandığını, davacının bir kez ıslah hakkını kullandığını, tekrar arttırım dilekçesi veremeyeceğini, tam kusurlu olduğunu, İlk Derece Mahkemesinin kararının yerinde olmadığını, İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın reddi gerektiğini ileri sürmüştür.
4.Davalı Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; aktüerya raporuna yapılan itirazların dikkate alınmadığını, hükme esas sorumluluk tutarının teminat limiti olarak belirtilmekle yetinilerek tutar belirtilmeksizin hüküm kurulduğunu, SGK tarafından yapılan PSD ödemesine de aynı artan maluliyet oranının yansıtılması gerektiğini, Antalya 2. İş Mahkemesinin 2016/133 Esas sayılı dosyasının incelemeye konu dosyayla birleştirilip şirket sorumluluğunun her iki dosya bakımından değerlendirilmesi gerektiğini, 13.08.2015 tarihli bilirkişi raporunda bakiye ömrün 27 yıl hesaplandığını, rapora itiraz edilmeyip dava değerinin arttırıldığını, hükme esas alınan raporda ise bakiye ömrün daha uzun süre üzerinden hesaplandığını, davalılar yönünden kazanılmış hak doğduğunu, İlk Derece Mahkemesinin kararının yerinde olmadığını, İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın reddi gerektiğini ileri sürmüştür.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile “Davacının davalı Tekirova Tur. Yat. A.Ş. çalışanı olduğu, işveren Tekirova Tur. Yat. A.Ş.’nin servis aracı olarak temin ettiği maliki Zemzem … Ltd. Şti. olan 07 GZ 036 plakalı araç sürücüsü Murat Ak yönetimindeyken 02.07.2012 tarihinde meydana gelen trafik – iş kazasında araç içinde bulunan davacı işçinin yaralandığı, olaya ilişkin Antalya 16. Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/27 Esas, 2014/254 Karar sayılı dosyasında davalı Murat Ak’ın taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçundan mahkumiyetine ilişkin verilen kararın kesinleştiği, ceza dosyasındaki kusur raporunda Murat Ak’ın tam kusuruyla olayın meydana geldiğinin belirtildiği görülmüştür. Olay nedeniyle SGK tarafından verilen raporda %23,2, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu raporunda %43,2, Adli Tıp Kurumu 2. Üst Kurulu raporunda %46,00 maluliyet oranının bulunduğu belirtilmiş, davacı tarafından Antalya 2. İş Mahkemesinin 2014/295 Esas sayılı dosyasında meslekte kazanma gücü kaybı oranının tespiti yönünden dava açıldığı, Zemzem … Ltd. Şti. tarafından Antalya 2. İş Mahkemesinin 2016/294 Esas sayılı dosyasında maluliyete ilişkin dava açıldığı, İlk Derece Mahkemesi tarafından maluliyet oranı tespiti yönünden açılan davanın bekletici mesele yapıldığı, olay nedeniyle davacının meslekte kazanma gücü kaybının %46,00 olarak kesinleştiği görülmekle tarafların maluliyet oranına ilişkin raporlar arasındaki çelişkinin giderilmediği yönünden istinaf sebepleri yerinde bulunmamıştır. Antalya 2. İş Mahkemesinin 2016/133 Esas sayılı dosyasında SGK tarafından davalı Murat Ak Tekirova … A.Ş, Zemzem …. A.Ş., Anadolu…. A.Ş. hakkında açılan rucüen tazminat davası açıldığı, işçinin kusursuz olduğuna ilişkin rapor verildiği görülmüştür. Hükme esas alınan kusur raporu, maddi olgular, olay ve sigortalıya ilişkin veriler ile iş güvenliği mevzuatına uygun olduğu değerlendirilmiştir. Olayın oluş şekli, kaza tespit tutanağı kapsamı, davalı Murat Ak’ın araç kullanırken cep telefonu ile uğraşması, viraja girmesine rağmen yola gereken dikkat ve özeni göstermemesi nedeniyle meydana gelen trafik iş kazasında davacının iş yeri servis aracında bulunduğu, davacıya adfedilecek kusur olmadığı, davacının emniyet kemeri takmadığı hususunun ispatlanamadığının kabulüyle sonuca varılması yerinde bulunmuştur. Davacının işveren konumundaki Tekirova şirketinin diğer davalı Zemzem … Ltd. Şirketi arasında yapılan sözleşme ve dosya kapsamı itibariyle iki şirket arasında asıl/alt işveren ilişkisi bulunduğunun kabulüyle Murat Ak’ın kusurundan kaynaklı 4857 sayılı Kanun’un 2/6 ncı maddesince hüküm altına alınan alacaklardan sorumlu tutulmaları yerinde bulunmuştur. somut olayda, davacı tarafın birden fazla kez maluliyetin kesinleştirilmesi amacıyla dosyanın ATK’ya gönderilmesine dair sözlü ve yazılı talepte bulunduğu, Mahkemece talebin reddine karar verilmesi ve aktüer rapor alınması nedeniyle davacı tarafın talep artırım dilekçesi sunmak durumunda kaldığı, daha sonra davalı tarafın aynı yöndeki itirazlarının da Mahkemece reddedilmesi üzerine davalı tarafın maluliyet tespit talepli dava açtığı, davacı tarafın da maluliyetin %46 olduğunun tespitine dair dava açtığı, iki davanın Antalya 2. İş Mahkemesinin 2016/294 Esas sayılı dava dosyası üzerinde birleştirilmesine karar verildiği, Mahkemece bu dava sonucunun bekletici mesele yapılmasına karar verdiği ve dava neticesinde maluliyet oranının %46 olarak kesinleştiği görülmekle alacağın ilk talep artırım dilekçesinin sunulduğu tarihte tam ve kesin olarak belirli hale geldiğinin söylenemeyeceği, davacının maluliyet oranın artış gösterdiği ve %46’ya ulaştığı, maddi tazminat miktarının da hükme esas alınan 20.02.2023 tarihli aktüer bilirkişi 2. ek raporu ile tam ve kesin olarak belirli hale geldiği, davacı tarafın sunduğu 09.03.2023 tarihli 2. talep artırım dilekçesine Mahkemece itibarla karar verilmesi yerinde bulunmuştur. 20.02.2023 tarihli aktüerya bilirkişi raporu somut olaya uygun, denetime elverişli, hüküm kurmaya yeterli olup hükme esas alınmasına ilişkin Mahkeme uygulaması yerinde bulunmuştur. TRH 2010 tablosunun iş kazası ve meslek hastalığından kaynaklı maddi tazminat davalarında bakiye ömrün belirlenmesinde nazara alınması gerektiğine ilişkin Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin son uygulamaları itibariyle rapor tarihi itibariyle hesaplamaya esas alınan yaşam tablosu isabetlidir. SGK tarafından yapılan PSD ödemelerin dosya kapsamında mevcut olup, maluliyet aylığı tazminat miktarından düşümü söz konusu değildir. Trafik iş kazasına dayalı dava konusu maddi tazminat alacağı yönünden belirsiz alacak davası açılmış olup, dosya kapsamına göre değişen ve gelişen durum dolayısıyla (maluliyet oranı) dosyada zamanaşımı sorunu bulunmadığı değerlendirilmiştir. Davalı sigorta şirketleri yönünden poliçe teminat limiti ile sınırlı olmak üzere karar verilmiş olup bu yöndeki istinaf istemi yerinde bulunmamıştır” gerekçeleriyle “istinaf başvurularının HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine” dair karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılardan Allianz Sigorta A.Ş., Tekirova Turizm Yatırımları A.Ş. ve Zemzem Turizm Otomotiv Petrol İnşaat Taşımacılık İthalat İhracat Sanayi Ticaret Ltd. Şti. vekilleri tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1.Davalı Allianz Sigorta A.Ş. vekili temyiz dilekçesinde özetle; teminat limiti gösterilmeden karar verilmesinin hatalı olduğunu, poliçede teminat limiti kişi başı 150.000,00 TL olduğunu, kaza kapsamında davacı yan haricinde yaralanan şahıslar söz konusu olması nedeni ile garameten hesaplama yapılmaksızın müvekkil şirketin poliçe teminat limiti ile sorumlu olduğuna ilişkin hüküm kurulması hukuka aykırılık teşkil edeceğini, sürekli iş göremezlik oranları arasında çelişkinin giderilmediğini, Zorunlu Ferdi Kaza Koltuk Sigortası açısından dava dosyasına konu olan trafik kazasında yaralanan kazazedenin maluliyet halinin tespiti için Zorunlu Ferdi Kaza Sigortası, 8.B Daimi Maluliyet Teminatı bölümünde yer alan liste açısından değerlendirme yapılıp söz konusu maluliyetin Zorunlu Ferdi Kaza Sigortası kapsamında yer alıp almadığına ilişkin tespitin yapılması gerekmekteyken Meslekte Kazanma Gücü Kaybı oranına göre tespit yapılmadığını, sürücü kusuru kadar sorumluluğuna karar verilmesi gerektiğini, davacı emniyet kemerinin bağlı olmadığını, peşin sermaye değerli gelirler tespit edilip tazminattan tenzil edilmesi gerekirken bu hususta gereğinin yerine getirilmemiş olmasının bozma sebebi olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
2.Davalı Tekirova Turizm Yatırımları A.Ş. vekili temyiz dilekçesinde özetle; müvekkilinin kusuru olmadığı halde tazminattan sorumlu tutulmasının hatalı olduğunu, müvekkili ile diğer davalı Zemzem Şirketi arasında asıl -alt işveren ilişkisi olmadığını, aracın diğer davalı Zemzem Şirketine ait olması ve sürücünün tam kusurlu olması nedeniyle 3. kişi eylemi nedeniyle illiyet bağının kesildiğini, davacının emniyet kemerini takmamak nedeniyle müterafik kusurlu olduğunu, davacı, her ne kadar, 2012 yılı itibarı ile asgari ücretin 4,027 katı oranında brüt ücrete tabi olarak çalışıyor olsa da bu durum, (davaya konu kaza gerçekleşmese idi) bugün itibarı ile de asgari ücretin 4,027 brüt ücretle çalışacağını gösterdiğini, bu sebeple, varsayımsal olarak, genel gerçeklik de göz önünde bulundurulmaksızın, davacı lehine böyle bir hesaplama yapılmasının ne hukuk ne de hakkaniyetle bağdaşmadığını, aynı davada birden fazla talep artırım ve ıslaha itibar edilmesinin hatalı olduğunu beyanla kararın bozulmasını talep etmiştir.
3. Davalı Zemzem Turizm Otomotiv Petrol İnşaat Taşımacılık İthalat İhracat Sanayi Ticaret Ltd. Şti. vekili temyiz dilekçesinde özetle; müvekkilinin kusuru olmadığını, araçta emniyet kemeri mevcut olduğunu takmayan davacıya kusur verilmesi gerektiğini; bu hususta araç üzerinde keşif yapılması gerektiğini dosya dikkatli bir şekilde incelendiği takdirde müvekkil tarafından defaten ve ısrarla araç üzerinde keşif yapılması gerektiği, araçta emniyet kemeri tertibatının bulunup bulunmadığının incelenmesi talep edilmiş ise de İlk Derece Mahkemesi tarafından bu yönde bir değerlendirme yapılmadığını, davacının malulen emekliliğinin hesapta gözetilmesi gerektiğini, kesinlikle kabul anlamına gelmemekle birlikte şayet davacının 30.09.2015 tarihli dilekçesi değer artırım talebi olarak değerlendirilecek ise dahi bu aşamada da değer artırım talebine ilişkin tamamlama harcı yatırılmasının gerektiğini, ancak davacı tarafından ıslah harcı yatırıldığını, buna göre davacı tarafından sunulan 30.09.2015 tarihli dilekçe gerekli usuli şartları taşımamakta olup usul kuralı eksikliği söz konusu olduğunu, zamanaşımı itirazının dikkate alınmadığını, manevi tazminatın fazla olduğunu beyanla kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, sigortalının iş kazasından vefatı ile desteğinden yoksun kalanların maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
“Temyiz incelemesinin kapsamı” açısından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleridir. “Olayın iş kazası olarak tespiti ile SGK yönünden sonuçları” açısından 5510 sayılı Kanun’un 13, 16, 19, 20 ve 21 inci maddeleridir. “Tazminat miktarının tayin ve tespiti” açısından kaza tarihi itibariyle yürürlükte olan kanun hükümleri gözetildiğinde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420, 417. ve 114. maddesi delaletiyle 49,50,51,52,53,54,55 ve 56 ncı maddeleridir. “İş Sağlığı ve Güvenliğine ilişkin alınacak tedbirler” açısından olayın gerçekleştiği tarihte yürürlükte bulunan kanun hükümlerine göre 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve ilgili mevzuat hükümleridir.
3. Değerlendirme
a) Kusur oran ve aidiyetleri yönünden yapılan incelemede;
1.Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukuki anlamda sorumluluk ise, taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.
2.İşçi ve işverenin hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sıkı iş ilişkisi, işçi yönünden işverene içten bağlılık (sadakat borcu), işveren yönünden işçiyi korumak ve gözetmek borcu şeklinde ortaya çıkar. Gerçekten işçi, işverenin işi ve iş yeri ile ilgili çıkarlarını korumak, çıkarlarına zarar verebilecek davranışlardan kaçınmak, buna karşı işveren de, işçinin kişiliğine saygı göstermek, işçiyi korumak, iş yeri tehlikelerinden zarar görmemesi için iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak, işçinin özlük hakları ve diğer maddi çıkarlarının gerektirdiği uygun bildirimlerde ve davranışlarda bulunmak, işçinin çıkarına aykırı davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür.
3.Sanayi ve teknolojideki gelişmeler, yeni işletmelerin açılması, fabrikaların kurulması iş yerlerindeki makinalaşmanın artmasına yol açmış, bu durum iş kazaları ile meslek hastalıklarında artışlara neden olmuştur. Bu gelişme, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin daha etkili şekilde alınması gereğini ortaya çıkarmıştır.
4.İşveren, gözetme borcu gereği, çalıştırdığı işçileri, iş yerinde meydana gelen tehlikelerden korumak, onların yaşam, bedensel ve ruhsal sağlık bütünlüklerini korumak için iş yerinde teknik ve tıbbi önlemler dahil olmak üzere bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı tüm önlemleri almak zorundadır.
5.Anayasanın 17 nci maddesinde; “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.” hükmü getirilerek yaşama hakkı güvence altına alınmış, bu yasal güvencenin yaşama geçirilmesinde İş ve Sosyal Güvenlik Mevzuatında da işçilerin korunması, işin düzenlenmesi, iş güvenliği, sosyal düzen ve adaletin sağlanması düşüncesi ile koruyucu bir takım hükümler getirilmiştir.
6.Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 332 nci maddesinde; “İş sahibi, aktin özel halleri ve işin mahiyeti noktasından hakkaniyet dairesinde kendisinden istenilebileceği derecede çalışmak dolayısıyla maruz kaldığı tehlikelere karşı icap eden tedbirleri ittihaza ve münasip ve sıhhi çalışma mahalleri ile, işçi birlikte ikamet etmekte ise sıhhi yatacak bir yer tedarikine mecburdur. İş sahibinin yukarıdaki fıkra hükmüne aykırı hareketi neticesinde işçinin ölmesi halinde onun yardımından mahrum kalanların bu yüzden uğradıkları zararlara karşı isteyebilecekleri tazminat dahi akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabi olur.” hükmü düzenlenmiştir.
7.Yasa koyucu 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 332 nci maddesinin karşılığını 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren yeni 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 417 nci maddesinin 2 nci fıkrasında düzenlemiştir.
8.Anılan fıkrada “İşveren, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli olan her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür.” hükmü yer almaktadır. Bu fıkraya göre, işverenin, işçinin yaşam, sağlık ve bedensel bütünlüğünü korumak için gerekli önlemleri alma yükümlülüğü öngörülmektedir. Burada işverenin özellikle iş kazalarına karşı gerekli önlemleri alma yükümlülüğü söz konusudur. Buna göre işveren, hizmet ilişkisinin ve yapılan işin niteliği göz önünde tutulduğunda, hakkaniyet gereği kendisinden beklenen; deneyimlerin zorunlu kıldığı, teknik açıdan uygulanabilir ve iş yerinin özelliklerine uygun olan önlemleri almakla yükümlüdür.
9.Aynı maddelere paralel olarak, 4857 sayılı İş Kanunu’nun “İşverenlerin ve İşçilerin Yükümlülükleri” kenar başlıklı 77 nci maddesinin 1. fıkrasında da benzer bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu fıkraya göre “İşverenler iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.”
10.Bundan başka işveren, mevzuatta öngörülmemiş olsa dahi bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak zorundadır. Bilim, teknik ve örgütlenme düşüncesi yönünden alınabilme olanağı bulunan, yapılacak gider ve emek ne olursa olsun bilimin, tekniğin ve örgütlenme düşüncesinin en yeni verileri göz önünde tutulduğunda işçi sakatlanmayacak, hastalanmayacak ve ölmeyecek ya da bu kötü sonuçlar daha da azalacaksa her önlem işverenin koruma önlemi alma borcu içine girer.
11.Bu önlemler konusunda işveren iş yerini yeni açması nedeniyle tecrübesizliğini, bilimsel ve teknik gelişmeler yönünden bilgisizliğini, ekonomik durumunun zayıflığını, benzer iş yerlerinde bu iş güvenliği önlemlerinin alınmadığını savunarak sorumluluktan kurtulamaz. Gerçekten, çalışma hayatında süregelen kötü alışkanlık ve geleneklerin varlığı işverenin önlem alma borcunu etkilemez. İşverenlerce, iş güvenliği açısından yaşamsal önem taşıyan araç ve gereçlerin işçiler tarafından kullanılması sağlandığında, kaza olasılığının tamamen ortadan kalkabileceği de tartışmasız bir gerçektir.
12.Nitekim, günümüzde gelişen sanayi ve teknoloji karşısında yukarıda açıklanan hükümler yeterli görülmemiş, insan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işverenin, iş yerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu 4857 sayılı İş Kanunu’nun 77 nci maddesinin açık buyruğu iken, İş Kanunu’nun 77 nci ve devamı bir kısım maddeler 30.06.2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 37 nci maddesiyle yürürlükten kaldırılmış olup, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işverenin sağlık ve güvenlik önlemlerini alma yükümlülüğünü daha ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir.
13.Bu açıklamalar doğrultusunda işverenin işçiyi gözetim borcundan kaynaklı sorumluluğu Yargıtay’ın kökleşmiş içtihatları çerçevesinde hukuk doktrininde de yerini bulan “objektifleştirilmiş kusur sorumluluğu” olarak ifade edilmektedir.
14. Öte yandan objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, onu kusursuz sorumluluk haline dönüştüremez. Çünkü, bazı istisnalar dışında işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Ancak Türk Borçlar Kanunu’nun 417/2 nci maddesi, Anayasa ve 6331 sayılı Kanun hükümleri objektifleştirilmiş kusur sorumluluğu ilkesi gereğince işverenin sorumluluğunu oldukça genişletmiştir.
15.Öte yandan işvereni, zararlandırıcı olay nedeniyle sorumluluktan kurtaracak olan durum, eylem ile meydana gelen zarar arasındaki uygun illiyet rabıtasının kesilmesidir. Kusursuz sorumlulukta olduğu gibi kusur sorumluluğunda da illiyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin ve üçüncü kişinin ağır kusuru nedenleriyle kesilebilir. Uygun illiyet bağının kesildiğinin ispatı halinde, işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir. (HGK, 20.03.2013 tarih, 2012/21-1121 Esas, 2013/386 Karar)
16. Ayrıca dava konusunun trafik iş kazası niteliği de gözetildiğinde 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’ndan kaynaklı işveren ve sigortalı ve üçüncü kişilerin sorumluluklarının da değerlendirilmesi gerekmekte olup; anılan Kanun’un “Sürücülerin ve yolcuların koruyucu tertibat kullanma zorunluluğu” başlığını taşıyan 78 inci maddesinde “Belirli sürücülerin ve yolcuların, araçların sürülmesi sırasında koruyucu tertibat kullanmaları zorunludur. Kullanma ve yolların özelliği gözetilerek hangi tip araçlarda sürücülerinin ve yolcularının şehiriçi ve şehirlerarası yollarda hangi şartlarda hangi koruyucu tertibatı kullanacakları ve koruyucuların nitelikleri ve nicelikleri ile emniyet kemerlerinin hangi araçlarda hangi tarihten itibaren kullanılacağı yönetmelikte belirtilir.” hükmüne yer verilmiştir.
17. Öte yandan HMK’nun 281 inci maddesinin 1 inci fıkrasında “Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını Mahkemeden talep edebilirler. (Ek cümle:22.07.2020-7251/24 md.) Bilirkişi raporuna karşı talebin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor veya imkânsız olması ya da özel yahut teknik bir çalışmayı gerektirmesi hâlinde yine bu süre içinde Mahkemeye başvuran tarafa, sürenin bitiminden itibaren işlemeye başlamak, bir defaya mahsus olmak ve iki haftayı geçmemek üzere ek süre verilebilir”. aynı maddenin 2 nci fıkrasında “Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir.”
18. Somut olayda; davacı sigortalının işveren Tekirova Turizm Şirketinde çalışırken 02.07.2012 günü, işverenin diğer davalı Zemzem Turizm Şirketinden temin ettiği ve bu şirket çalışanı Murat Ak tarafından kullanılan 07 GZ 036 plakalı serviste yolcu olarak bulunduğu esnada, aracın hızlı olarak viraja girmesi ile direksiyon hakimiyetinin yitirilmesi sonucu, aracın devrilmesi ile meydana gelen trafik kazasında sürekli iş göremezliğe maruz kalacak şekilde yaralandığı, davalı taraf savunmalarında davacının yolcu olarak kullanması gereken emniyet kemerini kullanmadığı gerekçeleriyle kusur raporlaruna itirazda bulunulduğu halde Mahkemece işbu itirazın dikkate alınmadığı hükme esas itiraza uğrayan 05.09.2014 tarihli kusur raporunda ise davalı şoför Murat Ak’ın %100 oranında kusurlu olduğu kabul edilirken aracı işleten ve şoförün işvereni olarak Zemzem Turizm şirketi ile bu aracı iş yeri servisi olarak temin eden Tekirova Turizm Şirketinin müteselsil sorumlu olacağının benimsendiği anlaşılmıştır.
19. Bu açıklamalar doğrultusunda kusur oran ve aidiyetinin tespiti açısından Mahkemece yapılacak iş, kaza tarihinde davacının içinde bulunduğu 07 GZ 036 plakalı araçta o tarih itibariyle emniyet kemeri bulunup bulunmadığını tespitine imkan tanıyan delillerin ibrazı sağlandıktan sonra, emniyet kemeri bulunması halinin varlığı halinde, iş kazasının gerçekleşme şekli de gözetilerek davacının işbu emniyet kemerini kullanmamaktan kaynaklı kusurlu sayılıp sayılmayacağının değerlendirilmesi açısından A sınıf iş güvenliği uzmanlarından oluşturulacak heyetten rapor alınarak bir karar verilmesi gerekirken davalı tarafın bu husustaki itirazları giderilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olmuştur. Öte yandan davalı tarafın araçta emniyet kemeri bulunduğunu ispat edemediğinin anlaşılması halinde ise davacının iş kazasının gerçekleşmesinde şimdiki kararda esas alındığı üzere bir kusurunun olmadığı gözetilerek davalıları %100 kusurdan yazılı gerekçelerle sorumlu tutmaktan ibarettir.
b) Hesap raporu yönünden yapılan incelemede;
20. 6100 sayılı HMK’nın 266 ncı maddesine göre Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir.(Değişik cümle:03.11.2016-6754/49 md.) Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. (Ek cümle: 03.11.2016-6754/49 md.) Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez. Aynı Kanun’un 281/1 inci maddesine göre “Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını Mahkemeden talep edebilirler.(Ek cümle:22.07.2020-7251/24 md.) Bilirkişi raporuna karşı talebin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor veya imkânsız olması ya da özel yahut teknik bir çalışmayı gerektirmesi hâlinde yine bu süre içinde Mahkemeye başvuran tarafa, sürenin bitiminden itibaren işlemeye başlamak, bir defaya mahsus olmak ve iki haftayı geçmemek üzere ek süre verilebilir düzenlemesi yer almaktadır.
21. Bilindiği üzere HMK’nın 30 uncu maddesi kapsamında düzenleme altına alınmış olan “Usul Ekonomisi” ilkesine göre de Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.
22. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.02.2021 tarih ve 2018/10(21)-94 E.- 2021/111 K. sayılı ilamında da açıkça belirtildiği gibi “Bir tarafın bilirkişi raporuna itiraz etmemesi ile, diğer (bilirkişi raporuna itiraz eden) taraf lehine usulî kazanılmış hak doğar. Yani, bir taraf bilirkişi raporuna itiraz etmez, diğerinin itirazı üzerine yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılır ve ikinci bilirkişi raporu birinci rapora itiraz edenin daha da aleyhine olursa, ilk rapora itiraz etmeyen taraf bakımından ilk bilirkişi raporu kesinleştiğinden ve bununla diğer taraf lehine usulî kazanılmış hak doğduğundan, Mahkemenin ilk bilirkişi raporuna göre karar vermesi gerekir (Kuru, B., Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt:3, s. 2753)”
23. Somut olayda maddi tazminat alacağının hesabı için hesap bilirkişiden alınan 13.08.2015 tarihli hesap raporunda %23,2 sürekli iş göremezlik oranı üzerinden hesap yapılmakla beraber ücret olarak davacının kaza tarihindeki bordrolarına göre tespit edildiği belirtilerek 3,55 kat üzerinden hesap yapıldığı, sürekli iş gmremezlik oranının tespitine dair dava sonucunda sürekli iş göremezlik oranın %46 olarak kesinleşmesi üzerine alınan ve hükme esas alındığı anlaşılan 20.02.2023 tarihli hesap raporunda ise ücret olarak kaza tarihinden önceki son 3 aylık bordroların ortalaması alındığı belirtilerek 4,02 kat üzerinden hesap yapılmış ise de varılan sonuç hatalı olmuştur.
24. Bu açıklamalar doğrultusunda; davacı tarafın yargılama sürecinde sürekli iş göremezlik oranına itirazının olduğu nitekim açılan tespit davası neticesinde de bu oranın ilk hesap raporundan sonra %23,2’den %46 oranına yükselmesi nedeniyle %46 üzerinden hesap raporu düzenlenmesinde davalı tarafın usuli kazanılmış hakkının ihlalinden bahsedilemeyeceği açıktır. Ne var ki davacı tarafın 13.08.2015 tarihli kök rapordaki ücret katsayısına itiraz etmemiş olduğu anlaşılmakla bu oran yönünden davalı taraf lehine usuli kazanılmış hak oluştuğu anlaşılmakla hükme esas alınan 20.02.2023 tarihli hesap raporu için dikkate alınması gereken ücret katının 4,02 yerine 3,55 kat olması gerekirken davalı taraf lehine bu yönden oluşan usuli kazanılmış hak ihlal edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olmuştur.
25. O halde bozmadan sonra yapılacak yargılamada hesap yönünden gözetilmesi gereken husus; 20.02.2023 tarihli hesap raporuna ücret katı olarak 3,55 kat düzeyindeki ücreti ve kusur yönündeki tespiti uygulamak giderek kararın davacı tarafça temyiz edilmediği anlaşılmakla işlemiş devre (bu hesap raporunda esas alınan bilinen son asgari ücret verilerini güncellemeden) tarihini ileri çekmeden yapılacak hesabı hükme esas almaktan ibarettir.
c) Sigorta şirketinin sorumluluğu yönünden
26. Somut olayda temyiz başvurusunda bulunan Allianz Sigorta A.Ş.’nin dosya içeriğinden tespit edildiği üzere Yapı Kredi Sigorta A.Ş.’yi devralmaktan kaynaklı, işbu devralınan şirketin 28.04.2012- 28.04.2013 tarihleri için geçerli olmak üzere düzenlediği (P-0050649190-2) numaralı “Karayolu Yolcu Taşımacılığı Zorunlu Ferdi Kaza Sigorta Poliçesi” kapsamında (meblağ sigortası olarak) koltuk başına 150.000,00 TL’lik poliçe limitiyle sorumlu olduğu anlaşılmaktadır. Ancak davacının trafik iş kazası neticesinde sürekli iş göremezliğe uğradığı anlaşılmış olup bu kapsamda da anılan sigorta poliçesinin bağlı olduğu Genel Şartların A.3.2 nci maddesi gereğince “Bu sigorta ile teminat altına alınan bir kaza, sigortalının kaza tarihinden itibaren iki yıl içinde sakatlığına yol açtığı takdirde, tıbbi tedavinin sona ermesi ve sakatlığın kesin olarak tespiti sonucunda, sakatlık tazminatı aşağıda belirtilen oranlar dahilinde kendisine ödenir.” düzenlemesi kapsamında sürekli iş göremezlik oranının genel şartlarda karşılığı bulunan yüzdelik oranı poliçe miktarına uygulanmak suretiyle davalı sigorta şirketinin sorumluluğu yoluna gidilmesi gerekirken kararda yazılı şekilde bu hususun ilamın icrasına bırakacak ve infazda tereddüt yaratacak şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olmuştur.
27. Mahkemece bu hususlar gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma sebebidir.
28.O halde, temyiz eden davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları gözetilerek, bozma sebeplerine göre bu aşamada sair temyiz itirazları incelenmeksizin, istinaf başvurusunun esastan reddine dair Bölge Adliye Mahkemesi kararı ortadan kaldırılarak, İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
VI. KARAR:
Açıklanan sebeplerle;
1. Davalı Allianz Sigorta A.Ş., Tekirova Turizm Yatırımları A.Ş. ve Zemzem Turizm Otomotiv Petrol İnşaat Taşımacılık İthalat İhracat Sanayi Ticaret Ltd. Şti. vekillerince temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgililere iadesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
10.09.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.