ÖZETİ: İş ilişkisinde işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebep olarak karşımıza çıkmaktadır. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Şüphe, fesih anında mevcut belirli objektif vakıa ve emarelere dayanmalıdır. İşverenin sırf sübjektif değerlendirmesi yeterli olmayıp, yapılan incelemede işçinin şüphe edilen eylemi işlediğinin büyük bir ihtimal dahilinde olduğu sonucunun ortaya çıkması gerekir.
Anayasa mahkemenin hak ihlali sebebiyle yeniden yargılanması karar verilen davada, tüm dosya kapsamından, Anayasa Mahkemesi kararında bahsi geçmeyen, davacının 2010 yılında yapılan KPSS Genel Kültür ve Genel Yetenek testlerinde yaşanan usulsüzlükler ile ilgili olarak yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütüne üye olma, resme belgede sahtecilik, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık suçundan açılan ağır ceza mahkemesindeki 2020/27 Esas sayılı davası ve dosya kapsamındaki deliller, gerek davacının katalog evlilik yapması olasılığı sebebiyle eşi hakkındaki tutuklamanın varlığı, gerekse gerekse davacı-sanığını firari olması birlikte değerlendirildiğinde davalı işverenin şüphesinin makul düzeyde olduğu, bu nedenle de varolan şüphenin taraflar arasında iş ilişkisinin devamının mümkün kılmayacak derecede zedelendiği kabulü ile, ceza davasının sonuçlanması beklenmeden davanın reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
Davacı işçi, iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiğini ileri sürerek işe iadesine ve tazminatlara karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı işveren, feshin haklı nedene dayandığını beyan ederek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi tarafından, davalı tarafça davacının iş akdinin eşinin FETÖ/PDY soruşturması kapsamında tutuklanması sebebiyle işçi ile işveren arasındaki güven ilişkisinin sarsılması nedeni ile sona erdirildiği belirtilmiş ise de dosyaya celb edilen emniyet ve savcılık yazılarından davacı hakkında FETÖ/PDY soruşturması kapsamında herhangi bir işlem yapılmadığının bildirildiği yine dinlenen davalı tanık beyanlarından davacının işyerinde güven ilişkisini sarsacak herhangi bir olumsuz davranışının bulunmadığı, bu nedenle işverence yapılan feshin haklı nedene dayanmadığı gerekçesiyle;
“Davanın kabulü ile,
1-Feshin geçersizliğine davacının Pancar Ekicileri Kooperatifin’deki işine iadesine,
2-Davacı yasal sürede işe başvurmasına rağmen işverenin süresi içinde işe başlatmaması halinde ödenmesi gereken tazminat miktarının davacı işçinin 5 aylık ücreti olarak belirlenmesine,
3-Davacının işe iade için işverene süresi içinde başvurması halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar en çok 4 aylık ücret ve diğer haklarının davacıya ödenmesi gerektiğinin belirlenmesine,
4-İşe başlatılması halinde varsa ödenen ihbar ve kıdem tazminatlarının bu alacaktan mahsubuna” karar verilmiştir.
Kararın davalı tarafça istinafı üzerine Dairemizin 04.10.2017 gün2017/2855 E.-2017/1959 K. sayılı kararı ile “Somut olayda, davacı özel hukuk tüzel kişisi olan, davalı Sınırlı Sorumlu Kayseri Pancar Ekicileri Koop.’nde çalışırken, eşinin FETÖ/PYD ile ilişkisi sebebiyle tutuklanmış olması ve yayınlanan KHKlar gerekçe gösterilerek iş akdinin feshedildiği yazılı bildirim ile sabittir. Davalının kamu kurumu olmaması sebebiyle, KHKlar kapsamında iş akdinin feshi nedeniyle işe iade edilmemesi hükümlerinin olayda uygulanma yeri bulunmamaktadır. Bu nedenle olay 4857 sayılı İş Kanunu çerçevesinde değerlendirilmelidir.
Bilindiği üzere 15/07/2016 tarihinde FETÖ/PDY terör örgütünün silahlı darbe kalkışmasından dolayı ülkemizde 20/07/2016 tarihinde olağanüstü hal ilan edilmiştir. FETÖ/PDY terör örgütü tarafından 15 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına ve birliğine karşı başarısız bir darbe girişiminde bulunulduğu, bu girişimden sonra Bakanlar Kurulu tarafından olağanüstü hal ilan edildiği, gerek askeri gerekse sivil kesimdeki tüm sorumluların tespiti ve cezalandırılması için tüm ülke kapsamında görevden alma, meslekten ihraç, uzaklaştırma, gözaltına alma ve tutuklama gibi adli ve idari tedbir ve uygulamalar yapıldığı herkesin bilgisi dahilindedir. Davacının da bu kapsamda terör örgütüyle bağlantılı bulunarak tutuklanan eşi sebebiyle işten çıkarılması haklı değilse de, geçerli bir fesih nedeni olup, davacının işe iade talebinin reddi gerekirken kabulü hatalı olmuştur.” gerekçesiyle davalının istinaf talebinin kabulü ile mahkeme kararının kaldırılarak işe iade talebinin reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı tarafından istinafı üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin 22/02/2018 tarih2017/45522 E. 2018/4723 K. sayılı kararı ile onanmıştır.
Davacının Anayasa Mahkemesine hak ihlali iddiası ile başvurması sebebiyle 2018/11836 başvuru numaralı 11.01.2023 tarihli kararı ile “Somut olayda, işveren nezdinde 2005 yılında çalışmaya başlayan başvurucunun iş sözleşmesi, FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu şüphesiyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini belirterek işveren aleyhine işe iade istemiyle dava açmıştır. Başvurucu, kendisi ile ilgili bir tespit olmadığı hâlde iş akdinin feshedildiğinden yakınmakta; bu yöndeki iddia ve itirazlarının derece mahkemelerince incelenmediğini ileri sürmüştür.
Bölge Adliye Mahkemesi 4/10/2017 tarihli gerekçeli kararında, başvurucunun emniyet amiri olan eşi hakkında FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında tutuklama tedbiri uygulandığını belirterek başvurucunun iş akdinin geçerli nedenle feshedildiğini, işçi ile işveren arasındaki güven ilişkisinin sarsıldığını, iş akdinin devamının beklenemeyeceği derecede işverende şüphe meydana geldiğini ifade etmiş ve davanın reddine karar vermiş bu karar temyiz incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.
Başvuruya konu olayda, derece mahkemelerince -işverenin kamu kurumu olmaması sebebiyle- olağanüstü hâl döneminde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelere dayanılamayacağı gerekçesiyle mevcut davada iş akdinin feshi 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu çerçevesinde ve şüphe feshi kapsamında değerlendirilmiştir. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç konumundadır. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedirler.
Öte yandan Yargıtay, şüphe feshi kapsamında açılacak davalarda taraflarca hazırlama ilkesine üstünlük tanınamayacağını belirtmiştir. Bu itibarla şüphe feshi kapsamında açılan işe iade davalarında, taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesi uygulanmaktadır (bkz. $ 21). Yani derece mahkemelerinin tarafların ileri sürdüğü yahut ortaya koyduğu tespitlerden bağımsız olarak ayrıca araştırma yapması ve yine tarafların iddia ve itirazlarını bu kapsamda değerlendirerek bir sonuca varması gerekmektedir.
Şüphe gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda şüpheye neden olan durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması, milli güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfiliğin önüne geçebilmek adına önem arz etmektedir.
Somut olayda başvurucu hakkında işvereni şüphe feshine götüren olgunun, başvurucuya değil eşine/kocasına ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Hukuk devletinde bir kimsenin başkalarının fiillerinden sorumlu tutulması -kanunda öngörülen- çok istisnai hâller dışında kabul edilemez. Çağdaş hukuk sistemleri bireyin özerkliğini esas alarak ona haklar bahşetmekte ve sorumluluklar yüklemektedir. Bir kimsenin hukuken ve fiilen davranışlarını kontrol etme gücü ve yükümlülüğünü haiz olmadığı başka bir bireyin fiillerden dolayı kamu otoritelerinin yaptırımına maruz kalması bireysel özerklik düşüncesiyle bağdaşmamaktadır. (Sebiha Kaya, B. No: 2108/34124, 20/5/2021, $ 54).
Başvuruya konu yargılamada, başvurucunun eşi/kocasıyla ilgili tespitin mesleki anlamda ne gibi bir tehdit oluşturduğu hususlarının ortaya konulamadığı, işveren tarafından tanık olarak gösterilen kişilerin beyanlarında dahi başvurucu aleyhine bir ifade geçmediği görülmektedir (bkz. $ 10). Başvurucunun eşi/kocası hakkında devam eden yargısal sürecin nihayete ermediği, kaldı ki başvurucunun bu süreç ile hiçbir bağlantısının bulunmadığına dair iddialarının derece mahkemeleri tarafından karşılanmadığı gibi bahsi geçen yargısal sürecin başvurucuyla olan somut bağlantısı da ortaya konulamamıştır.
Sonuç olarak gerekçeli kararda, işveren yönünden başvurucu ile aralarındaki güven ilişkisinin sarsılmasına neden olan olay ve olgulara dair yeterli açıklamanın yapılmadığı görülmektedir. Diğer bir ifadeyle iş akdinin feshinin geçerli bir sebebe dayanıp dayanmadığı, tarafların iddia ve savunmaları değerlendirilerek gerekçelendirilmemiştir. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36 maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir” gerekçesiyle dosya mahkemesine gönderilmiştir. Dosya yeni esasa kaydedilerek yeniden yargılamaya başlanmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 26/09/2017 gün ve 2017/956 Esas-2017/370 Karar sayılı ilamıyla kesinleşen Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 2015/3 Esas-2017/3 Karar ve 2017/1443 Esas- 2017/4758 sayılı kararlarında FETÖ/PDY silahlı terör örgütü olarak kabul edilmiştir. Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasının, kesin hükme bağlanan birçok mahkeme kararı ve yukarıda belirtilen Yargıtay ilamlarıyla silahlı terör örgütü olduğunun belirlenmiş olması karşısında; Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2010 yılında yapılan KPSS Genel Kültür ve Genel Yetenek testlerinde yaşanan usulsüzlükler ile ilgili olarak yürütülen soruşturma neticesinde, yapılan soruşturma sonucunda; iptal edilmeyen Genel Yetenek ve Genel Kültür ile iptal edilen Eğitim Bilimleri sorularının sınavdan günler önce elde edildiğine dair ikrarlar, tanık beyanları, teknik tespitler, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre, şüphelinin sınav sorularını sınav tarihinden önce temin ettiği, bu teminin FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü üyeliği nedeniyle olduğu, şüphelinin usulsüz olarak temin ettiği sorular ile doldurduğu optik formun içeriği itibariyle sahte olduğu ve bu sınav ile kamu kurumunda işe giren şüphelinin bu tarihten sonra kamu maliyesinden aldığı maaşın kamu zararına neden olduğu, bu şekilde şüphelinin üzerine atılı suçları işlemiş bulunduğu tüm dosya münderecatından anlaşılmakla yargılanması talepli dava açılmıştır.
Davacı hakkında Ankara 29. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2020/27 Esas sayılı dosyası ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 02/01/2020 tarih 2018/116532 Soruşturma nolu iddianamesiyle TCK 314/2, 158/1-e, 204/1, 53, 3713 sayılı Kanun 5. maddesi gereği dava açıldığı, davanın derdest olduğu ve27.05.2021 tarihinde davacı-sanık hakkında Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma, Resme Belgede Sahtecilik, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Zararına Dolandırıcılık suçundan (Suç Tarihi: 2010) yakalama kararı çıkarıldığı, son celsede “1-Sanık hakkında çıkartılan yakalama emrinin infazının beklenilmesine” karar verildiği görülmüştür.
Davacının iş akdinin işverence “Eşiniz R. K. Fetullahçı Terör Örgütü ile ilişkisi sebebiyle tutuklanmıştır. Olağanüstü Hal ile ilgili Başbakanlık Genelgesi yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu kapsamda Yönetim Kurulumuzun 04.08.2016 tarih v 62/20 uyarınca iş akdinizin feshedilmesine karar verilmiştir.” içerikli bildirim ile feshedilmiştir.
Yargıtay ceza dairelerinin kabulünde olduğu üzere, örgütsel bağı kuvvetlendirmek ve muhafaza etmek amacıyla daha önce aralarında sosyal bir ilişki ve tanışıklık bulunmayan aynı meslekten veya örgüt için stratejik öneme sahip askeri hâkim savcı, asker kişiler, mülki idare amirleri ve diğer kariyer meslek kurumlarında çalışan örgüt mensuplarının birbiriyle evlenmeye teşvik edilmesi yönünde bir sistem oluşturulduğu ve bu yönde katalog evlilikler yaptırıldığı, örgüt mensubu birinin örgüt mensubu olmayan bir bayanla evlenmesinin örgüt tarafından benimsenmeyen bir eylem olarak kabul edildiği, bu kişilerin ya örgütten uzaklaştırıldığı ya da bu kişilere mesafeli davranıldığı, bu şekilde davranma amacının ilgili kişinin örgütten uzaklaşmasını ve üçüncü kişilerin örgütün sırlarına vakıf olmasını engellemek olduğu kabul edilmiştir.
İş ilişkisinde işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebep olarak karşımıza çıkmaktadır. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Şüphe, fesih anında mevcut belirli objektif vakıa ve emarelere dayanmalıdır. İşverenin sırf sübjektif değerlendirmesi yeterli olmayıp, yapılan incelemede işçinin şüphe edilen eylemi işlediğinin büyük bir ihtimal dahilinde olduğu sonucunun ortaya çıkması gerekir.
Anayasa mahkemenin hak ihlali sebebiyle yeniden yargılanması karar verilen davada, tüm dosya kapsamından, Anayasa Mahkemesi kararında bahsi geçmeyen, davacının 2010 yılında yapılan KPSS Genel Kültür ve Genel Yetenek testlerinde yaşanan usulsüzlükler ile ilgili olarak yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütüne üye olma, resme belgede sahtecilik, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık suçundan açılan ağır ceza mahkemesindeki 2020/27 Esas sayılı davası ve dosya kapsamındaki deliller, gerek davacının katalog evlilik yapması olasılığı sebebiyle eşi hakkındaki tutuklamanın varlığı, gerekse gerekse davacı-sanığını firari olması birlikte değerlendirildiğinde davalı işverenin şüphesinin makul düzeyde olduğu, bu nedenle de varolan şüphenin taraflar arasında iş ilişkisinin devamının mümkün kılmayacak derecede zedelendiği kabulü ile, ceza davasının sonuçlanması beklenmeden davanın reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere,
1-Davanın REDDİNE,
Davacı tarafından yatırılması gereken 427,60 TL karar ve ilam harcından peşin yatırılan 29,20 TL’nin mahsubu ile bakiye 398,40 TL karar ve ilam harcının davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan 30.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
Davalı tarafından yapılan 82,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Artan gider avanslarının ilgilisine iadesine,
2-Alınan 31,40 TL istinaf harcının istinaf talebinde haklı çıkan davalıya talep halinde iadesine,
Davalı tarafından yapılan 119,60 TL istinaf yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
Taraflarca yatırılıp kullanılmayan gider avansının sonra ilgilisine iadesine,
Kararın tebliği, kesinleşme şerhi ve harç işlemlerinin ilk derece Mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair oybirliğiyle verilen taraf vekillerinin yokluklarında 7036 sayılı yasanın 8/a.maddesi gereğince KESİN olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı. 09/10/2024