ÖZETİ: Davanın tarafları, taraf ehliyetine sahip olmalıdır. 6100 sayılı Kanun’un 50 nci maddesine göre “Medenî haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahiptir”. Hak ehliyetine sahip her gerçek ve tüzel kişi, davada taraf olabilme ehliyetine sahiptir. Zira taraf ehliyeti, medeni hukukun haklardan istifade ehliyetine tekabül eder (Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, C. I-II, İstanbul, Yedinci Baskı, 2000, s.288; aynı yönde bkz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 15.11.2023 tarihli ve 2022/747 Esas, 2023/1080 Karar sayılı karar).
Dava ehliyeti, kişinin bizzat veya vekili aracılığıyla bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme ve usuli işlemleri yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir. 6100 sayılı Kanun’un 51 inci maddesinde “Dava ehliyeti, medenî hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir” denilmektedir. Bir kimsenin taraf ehliyetinin bulunması, tarafı bulunduğu davayı yürütebilmesi için tek başına yeterli değildir. Taraf ehliyetiyle beraber dava ehliyetine de sahip olması gerekmektedir. Davanın açılmasıyla başlayan usul hukuku ilişkisinin yürütülebilmesi için, dava ehliyetinin bulunması şarttır.
Taraf sıfatında ise bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bir hakkın sahibinin kim olduğu, dolayısıyla o hakkı dava etme yetkisinin kime ait olduğu, (o davada davacı sıfatının kime ait olacağı) tamamen maddi hukuk kurallarına göre belirlenir. Ancak bir davanın davacısının o dava yönünden davacı sıfatına sahip bulunmadığının belirlenmesi hâlinde, mahkeme dava konusu hakkın mevcut olup olmadığını inceleyemeyeceği ve sıfat yokluğundan davanın reddine karar vermek zorunda olduğu için, taraf sıfatı usul hukukunun da düzenleme alanındadır.
Müvekkilin ölümü hâlinde taraflar arasındaki sözleşme ilişkisi sona erdiğinden avukat, artık müvekkili adına yeni bir dava açamayacağı gibi müvekkilinin ölümünden önce açılmış ve derdest olan davada onu temsil edemez (Özcan Günergök “Avukatlık Sözleşmesinin Ölüm Nedeniyle Sona Ermesi Durumunda Avukatlık Ücreti”, Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Y. 2024, C.19, S.1, s.61). 6098 sayılı Kanun’un 513 üncü maddesindeki düzenleme gereği, vekâletin sona ermesi nedeniyle mirasçıların hakları tehlikeye düştüğü takdirde avukatın, mirasçılar işlerini görebilecek duruma gelinceye kadar vekâlet görevine devam etmesi gerekir. Örneğin derhal işlem yapılmadığı takdirde takip düşecek veya alacak zamanaşımına uğrayacaksa avukat takibin düşmesini önleyen ya da zamanaşımı kesen işlemi gerçekleştirmelidir. Avukatın müvekkilinin ölümü üzerine yaptığı işlemlere mirasçılar tarafından sonradan muvafakat edilmiş ise işlemin geçerli olduğu kabul edilmelidir. Ölen müvekkilin mirasçılarının çıkarlarına uygun işlemler yapılabilmesi avukatın takdirinde olan bir husus olmayıp Kanun gereği yükümlülüğüdür. Bu yükümlülüğe aykırı davranılması durumunda avukatın müvekkilinin mirasçılarına karşı sorumlu tutulması mümkündür. Ancak Kanun’un avukata yüklediği yükümlülükler sadece gecikmesinde sakınca bulunan hâllerle sınırlıdır. (Günergök s.62).
Taraflar arasında görülen alacak davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Mahkeme kararı davacı mirasçılarından E. K. vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı Bayındır Orman İşletme Müdürlüğünde 17.05.1993- Ekim 2010 tarihleri arasında kesintisiz olarak yangın işçisi olarak çalıştığını, ulusal bayram genel tatil günlerinde çalıştığı gibi fazla çalışma da yaptığını ancak karşılığının ödenmediğini ileri sürerek fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili, davanın zamanaşımına uğradığını, davacının herhangi bir hak ve alacağının bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 18.02.2015 tarihli ve 2012/300 Esas, 2015/44 Karar sayılı kararı ile; alınan bilirkişi raporları dikkate alınarak davacının fazla çalışma ve ulusal bayram genel tatili alacak taleplerinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Birinci Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalı vekilleri temyiz isteminde bulunmuşlardır.
2. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 05.02.2018 tarihli ve 2017/9293 Esas, 2018/1674 Karar sayılı kararı ile; tarafların diğer temyiz itirazlarının reddine karar verilerek, davalı tarafından günlük 3 saatlik çalışma için fazla çalışmaların ödendiği iddia edilmiş olup davacının yangın dönemlerinde haftalık 18 saat üzerinden fazla çalışma yaptığı kabul edilerek davalı tarafından varsa yapılan ödemeler mahsup edilip sonucuna göre karar verilmesi ve davacının ulusal bayram ve genel tatil günlerinin hangilerinde çalıştığının belirlenmesi gerektiği gerekçeleriyle Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
B. Mahkemece Birinci Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 17.10.2019 tarihli ve 2018/152 Esas, 2019/462 Karar sayılı kararı ile; bozma kararı doğrultusunda yapılan bilirkişi raporu tespitleri göz önünde tutularak davacının haftalık 18 saat üzerinden fazla çalışma yaptığı ancak karşılığının ödendiğine ilişkin belge sunulmadığından mahsup işlemi uygulanmadığı, davacının ulusal bayram genel tatil günlerinin hangilerinde çalıştığı belirtilerek bilirkişice tekrar yapılan hesaplamanın hükme esas alındığı gerekçeleriyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
C. İkinci Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairemizin 05.10.2020 tarihli ve 2020/3040 Esas, 2020/10508 Karar sayılı kararı ile; davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine karar verilerek, işyerinde yürürlükte bulunan toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre davacıya haftanın 6 günü toplam 18 saat fazla çalışma ücretinin ödendiği, bu nedenle fazla çalışma alacağının reddine karar verilmesi ayrıca davalının harçtan muaf olduğunun dikkate alınması gerektiği gerekçeleriyle kararın ikinci kez bozulmasına karar verilmiştir.
D. Mahkemece İkinci Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararı ile davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı mirasçısı E. K. vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı mirasçısı E. K. vekili; Mahkemece davacının mirasçılarının davadan haberdar edilmeden verilen kararın hatalı olduğunu ileri sürerek temyiz yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dosya içeriğine, bozmanın mahiyeti ve kapsamına göre taraflar arasındaki uyuşmazlık; Mahkemece davanın açılmamış sayılmasına dair verilen kararın hukuka uygun olup olmadığı hususundadır.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (1086 sayılı Kanun) 428 inci maddesi ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrası.
2. 6100 sayılı Kanun’un 27 ve 50, 51 ve 55 inci maddeleri.
3. 4721 sayılı Türk Medeni Kanun’un (4721 sayılı Kanun) 7, 8 ve 28 inci maddeleri.
4. 6100 sayılı Kanun’un “Tarafların duruşmaya gelmemesi, sonuçları ve davanın açılmamış sayılması” kenar başlıklı 150 nci maddesi şöyledir:
“(1) Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflar, duruşmaya gelmedikleri veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir.
(2) Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflardan biri duruşmaya gelir, diğeri gelmezse, gelen tarafın talebi üzerine, yargılamaya gelmeyen tarafın yokluğunda devam edilir veya dosya işlemden kaldırılır. Geçerli bir özrü olmaksızın duruşmaya gelmeyen taraf, yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemez.
(3) Duruşma gününün belli edilmesi için tarafların başvurması gereken hâllerde gün tespit ettirilmemişse, son işlem tarihinden başlayarak bir ay geçmekle dosya işlemden kaldırılır.
(4) Dosyası işlemden kaldırılmış olan dava, işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde taraflardan birinin dilekçe ile başvurusu üzerine yenilenebilir. Yenileme dilekçesi, duruşma gün, saat ve yeri ile birlikte taraflara tebliğ edilir. Dosyanın işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak bir ay geçtikten sonra yenileme talebinde bulunulursa, yeniden harç alınır, bu harç yenileyen tarafça ödenir ve karşı tarafa yüklenemez. Bu şekilde harç verilerek yenilenen dava, eski davanın devamı sayılır.
(5) İşlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde yenilenmeyen davalar, sürenin dolduğu gün itibarıyla açılmamış sayılır ve mahkemece kendiliğinden karar verilerek kayıt kapatılır.
(6) İşlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve sonradan yenilenmiş olan dava, ilk yenilenmeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılamaz. Aksi hâlde dava açılmamış sayılır.
(7) Hangi sebeple olursa olsun açılmamış sayılan davadaki talep dahi vaki olmamış sayılır.”
5. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanun’un (6098 sayılı Kanun) 513 üncü maddesi şu şekildedir:
“Sözleşmeden veya işin niteliğinden aksi anlaşılmadıkça sözleşme, vekilin veya vekâlet verenin ölümü, ehliyetini kaybetmesi ya da iflası ile kendiliğinden sona ermiş olur. Bu hüküm, taraflardan birinin tüzel kişi olması durumunda, bu tüzel kişiliğin sona ermesinde de uygulanır.
Vekâletin sona ermesi vekâlet verenin menfaatlerini tehlikeye düşürüyorsa, vekâlet veren veya mirasçısı ya da temsilcisi, işleri kendi başına görebilecek duruma gelinceye kadar, vekil veya mirasçısı ya da temsilcisi, vekâleti ifaya devam etmekle yükümlüdür”.
3. Değerlendirme
1. Davanın tarafları, taraf ehliyetine sahip olmalıdır. 6100 sayılı Kanun’un 50 nci maddesine göre “Medenî haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahiptir”. Hak ehliyetine sahip her gerçek ve tüzel kişi, davada taraf olabilme ehliyetine sahiptir. Zira taraf ehliyeti, medeni hukukun haklardan istifade ehliyetine tekabül eder (Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, C. I-II, İstanbul, Yedinci Baskı, 2000, s.288; aynı yönde bkz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 15.11.2023 tarihli ve 2022/747 Esas, 2023/1080 Karar sayılı karar).
2. Dava ehliyeti, kişinin bizzat veya vekili aracılığıyla bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme ve usuli işlemleri yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir. 6100 sayılı Kanun’un 51 inci maddesinde “Dava ehliyeti, medenî hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir” denilmektedir. Bir kimsenin taraf ehliyetinin bulunması, tarafı bulunduğu davayı yürütebilmesi için tek başına yeterli değildir. Taraf ehliyetiyle beraber dava ehliyetine de sahip olması gerekmektedir. Davanın açılmasıyla başlayan usul hukuku ilişkisinin yürütülebilmesi için, dava ehliyetinin bulunması şarttır.
3. Taraf sıfatında ise bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bir hakkın sahibinin kim olduğu, dolayısıyla o hakkı dava etme yetkisinin kime ait olduğu, (o davada davacı sıfatının kime ait olacağı) tamamen maddi hukuk kurallarına göre belirlenir. Ancak bir davanın davacısının o dava yönünden davacı sıfatına sahip bulunmadığının belirlenmesi hâlinde, mahkeme dava konusu hakkın mevcut olup olmadığını inceleyemeyeceği ve sıfat yokluğundan davanın reddine karar vermek zorunda olduğu için, taraf sıfatı usul hukukunun da düzenleme alanındadır. Eş söyleyişle sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu hâlde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir (Baki Kuru, Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, Ankara, Yedinci Baskı, 1995, s.231).
4. Yargılama süresince tarafların taraf ve dava ehliyetine sahip bulunmaları usul hukukunun temel ilkelerindendir ve dava şartıdır. Diğer taraftan 4721 sayılı Kanun’un 28 inci maddesine göre, ölüm ile kişilik son bulur. Ölü bir kişi herhangi bir hakkın sujesi olamayacağına göre onun açmış olduğu davaya devam edilemez. Bu şekilde yürütülen bir dava sonunda ölü kişi aleyhine hüküm kurulamaz. Bilindiği üzere, miras yoluyla intikali mümkün hakların konusunu oluşturduğu bir davada taraflardan birinin ölümü hâlinde, 6100 sayılı Kanun’un 55 inci maddesi gereğince Mahkemece, mirasçıların tamamı tespit edilerek davadan haberdar edilmeli ve bu şekilde taraf teşkili sağlandıktan sonra yargılamaya devam edilmelidir. Nitekim, 6100 sayılı Kanun’un 27 nci maddesi uyarınca taraf teşkili sağlanmadan yargılamaya devam olunamaz. Taraf teşkili kamu düzeni ile ilgili olup bu hususun yargılamanın her aşamasında temyiz edenin sıfatına bakılmaksızın kendiliğinden ve öncelikle dikkate alınması gerektiği açıktır.
5. Belirtmek gerekir ki 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nda (1136 sayılı Kanun) avukatın ya da müvekkilinin ölümü hâlinde avukatlık sözleşmesinin devam edip etmeyeceği hususunda özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Özel kanun olan 1136 sayılı Kanun’da hüküm bulunmayan hâllerde, 6098 sayılı Kanun’un 502 nci maddesi ve devamı maddelerinde düzenlenen vekâlete ilişkin hükümlerin uygulanması gerekir.
6. Buna göre 6098 sayılı Kanun’un İlgili Hukuk kısmının (5) numaralı paragrafında yer verilen 513 üncü maddesinde; taraflardan birinin ölümü hâlinde, vekâlet ilişkisinin kendiliğinden son bulacağı düzenlenmiştir.
7. Müvekkilin ölümü hâlinde taraflar arasındaki sözleşme ilişkisi sona erdiğinden avukat, artık müvekkili adına yeni bir dava açamayacağı gibi müvekkilinin ölümünden önce açılmış ve derdest olan davada onu temsil edemez (Özcan Günergök “Avukatlık Sözleşmesinin Ölüm Nedeniyle Sona Ermesi Durumunda Avukatlık Ücreti”, Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Y. 2024, C.19, S.1, s.61). 6098 sayılı Kanun’un 513 üncü maddesindeki düzenleme gereği, vekâletin sona ermesi nedeniyle mirasçıların hakları tehlikeye düştüğü takdirde avukatın, mirasçılar işlerini görebilecek duruma gelinceye kadar vekâlet görevine devam etmesi gerekir. Örneğin derhal işlem yapılmadığı takdirde takip düşecek veya alacak zamanaşımına uğrayacaksa avukat takibin düşmesini önleyen ya da zamanaşımı kesen işlemi gerçekleştirmelidir. Avukatın müvekkilinin ölümü üzerine yaptığı işlemlere mirasçılar tarafından sonradan muvafakat edilmiş ise işlemin geçerli olduğu kabul edilmelidir. Ölen müvekkilin mirasçılarının çıkarlarına uygun işlemler yapılabilmesi avukatın takdirinde olan bir husus olmayıp Kanun gereği yükümlülüğüdür. Bu yükümlülüğe aykırı davranılması durumunda avukatın müvekkilinin mirasçılarına karşı sorumlu tutulması mümkündür. Ancak Kanun’un avukata yüklediği yükümlülükler sadece gecikmesinde sakınca bulunan hâllerle sınırlıdır. (Günergök s.62).
8. Gerçekten avukatlık sözleşmesi vekâlet temeline dayalı bir sözleşme olup avukatlık sözleşmesinde Bu belge 5070 sayılı Yasa hükümlerine göre elektronik olarak imzalanmıştır. taraflar arasındaki güven ilişkisi hukuki ilişkiye damgasını vuran olgudur. Bu nedenle avukatın ya da müvekkilin ölümü hâlinde avukatlık sözleşmesi kendiliğinden sona erer. Bu sözleşmedeki güven ilişkisi çift taraflıdır. Avukata duyulan güven gibi müvekkile duyulan güven de önemlidir. Müvekkilinin ölümü hâlinde avukatın güven duymadığı mirasçıları temsil etmekle yükümlü tutulmaması gerektiği gibi ölenin mirasçıları da kendi güven duydukları avukatla çalışabilmeli, mirasçının güven duyduğu avukatla çalışmak zorunda bırakılmamalıdırlar (Günergök s.59).
9. Diğer yandan yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini içeren hukuki dinlenilme hakkının ve yargılamanın aleniliği ilkelerinin gerçekleşmesinin en önemli aracı, duruşma yapılmasıdır. Duruşma günü duruşmaya katılma imkânı olmayan taraf, buna ilişkin mazeretini bildirip belgeleyerek duruşmanın ertelenmesini isteme olanağına sahiptir. O hâlde duruşma tayin edilerek usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflardan yalnız biri duruşmaya katılırsa gelmeyen tarafın geçerli mazeret gönderip göndermediği incelenerek buna göre dosyanın işlemden kaldırılmasına ya da yargılamaya devam edilmesine karar verilecektir. Anılan hususların uygulanabilmesi için, her şeyden önce tarafların usulüne uygun şekilde duruşmaya davet edilmiş olmaları gerekmektedir. Bu bağlamda tebligat, iddia ve savunma hakkının tam olarak kullanılmasının zorunlu unsurudur.
10. Somut uyuşmazlıkta bozma sonrası yapılan yargılamada; vefat eden davacı asılın vekili tarafından 01.03.2021 havale tarihli dilekçe ile davacı asılın vefat ettiği ve henüz vekâletname alma imkânının olmadığı, duruşma gününün mirasçılara tebliği talep edilmiş; 20.05.2021 tarihli mazeret dilekçesinde de aynı hususlar tekrarlanmıştır. Mahkemece 20.05.2021 tarihli celsede “Davacı mirasçılarına davayı takip edip etmeyecekleri hususunda beyanda bulunmak üzere gelecek celseye kadar süre verilmesine, bu hususta mirasçılara davetiye çıkarılmasına” karar verilmiş; 30.09.2021 tarihli celsede ise dosyada avans bulunmaması nedeniyle davetiyenin tebliğ edilmediği zapta geçirilerek “Davacı tarafın duruşma gününden haberdar olduğu halde gelmediği, mazeret de bildirmediği” gerekçesiyle 6100 sayılı Kanun’un 150 nci maddesi gereğince yenileninceye kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildikten sonra 31.12.2021 tarihinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
11. Yukarıda açıklanan ilkeler dikkate alındığında; Mahkemece, vefat eden davacı asılın avukatının 6098 sayılı Kanun’un 513 üncü maddesinde kendisine yüklenmiş olan sorumluluğu yerine getirdiği göz ardı edilerek ve 20.05.2021 tarihli celsedeki ara karara da aykırı olarak, taraf teşkili sağlanmadan davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi hukuki dinlenilme hakkının ihlaline neden olmuştur.
12. Mahkemece mirasçıların tamamı tespit edilerek davadan haberdar edilmeleri ve bu şekilde taraf teşkili sağlandıktan sonra yargılamaya devam edilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Mahkeme kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine, Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,
07.10.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.