ÖZETİ: Anayasa’nın 34. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin önceden izin almadan barışçıl nitelikte toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olduğu yönündeki düzenleme ile bu hak güvenceye bağlanmıştır. Anılan bireylerin bir fikri açıklamak, ortak çıkarları savunmak, belli fikir ve kanaatler çerçevesinde kamuoyu oluşturmak ve siyasal karar organlarını etkilemek amacıyla açık veya kapalı mekânlarda kamu otoriteleri ile üçüncü kişilerin müdahalesi olmaksızın geçici olarak bir araya gelebilme serbestîsini korumaktadır. Bu nedenle söz konusu hak, ifade özgürlüğüyle de yakından ilgili olup ifade özgürlüğü ile birlikte demokratik toplumun temelini oluşturmaktadır (benzer nitelikte değerlendirme için bkz. AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017, §§ 21, 22; AYM E.2020/12, K. 2020/46, 10/9/2020, §§ 5, 6).
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının tanımı, amacı ve mahiyeti dikkate alındığında bu hakkın unsurlarından biri de toplantı veya gösteri yürüyüşünün yapılacağı mekânı veya güzergâhı seçme serbestîsidir. Nitekim toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemenin amacına ve açıklanan düşüncenin muhataplarına ulaşabilmesi ve tesir oluşturabilmesi bakımından gösteri ve toplantı yürüyüşünün düzenlendiği mekân önem taşımaktadır. Bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılacağı mekânın seçiminin kural olarak düzenleyicilerin takdirinde olması gerekmektedir (yasal düzenlemeler bağlamında yapılan açıklamalar için bkz. AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017, § 25; Figen Yüksekdağ Şenoğlu (5), § 51).
Bununla birlikte toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı devlete, hakkın korunması ve kamu düzeninin korunması amacıyla pozitif yükümlülükler de yüklemektedir. Devlet, yüklenen pozitif yükümlülüklerin zorunlu kıldığı tedbirler kapsamında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenecek mekânı yasaklayabilir, böyle bir mekâna erişime sınırlı olarak izin verebilir veya alternatif bir toplantı mekânı sunabilir. Tedbirler toplantı ve gösterinin büyüklüğü, mahiyeti ve katılımcı sayısı yanında toplantı veya gösterinin yapıldığı mekân gözetilerek değerlendirilmelidir (AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017 § 34). Ancak anılan hakka yönelik müdahalenin ancak kaçınılmaz zorunluluklar ile haklı kılınabileceği hâllerde ve bu hakka getirilen sınırlamaların dar yorumlanarak uygulanması gerektiği de gözetilmelidir.
Amerika Birleşik Devletleri’nde işçilerin 1 Mayıs 1886’dan beri iş gününün sekiz saat olması için başlattığı mücadeleyle ortaya çıkan süreçte 1 Mayıs günü, Milletlerarası İşçi Kardeşliği Teşkilatının 1889’da yaptığı Paris Kongresi’nde (II. Enternasyonalin I. Kongresi) işçilerin ortak bayramı ilan edilmiştir. 1 Mayıs, ülkemizde de 2429 sayılı Kanun’da yapılan değişiklikle 22/4/2009 tarihinden itibaren Emek ve Dayanışma Günü olarak kabul edilmiştir (Ahmet Korkmaz ve diğerleri, § 43). TBMM’nin İçişleri Komisyonu raporunda “birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de 1 Mayısın tatil ilan edilmesinin ve bunun yasal dayanağının oluşturulmasının olumlu bir düzenleme olacağı ve çalışma barışına katkı sağlayacağı” ifade edilmiştir.
Somut olayda 1 Mayıs, Emek ve Dayanışma Günü ile bağlantılı ele alındığında toplantı mekânı olarak tercih edilen ve toplantı yapılması talebinin yetkililer tarafından reddedildiği Taksim Meydanı’nın başvurucular, diğer sendikalar ve işçiler açısından önemi açıktır. Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs 1977 İşçi Bayramı’nda gerçekleştirilen ve yetkililerce o tarihte yaklaşık beş yüz bin kişinin katıldığı toplantı ve gösteride çıkan kargaşada ve gerçek mermilerin kullanıldığı şiddet olaylarında otuz dört kişi hayatını kaybetmiş ve çok sayıda kişi yaralanmıştır. Bu tarihten sonra Taksim Meydanı, başta işçiler ve sendikalar olmak üzere farklı kesimler için 1 Mayıs kutlamalarında sembolik bir değer ifade etmeye başlamıştır. Meydana gelen olaylar toplumsal hafızaya kazınmış, uzun yıllar devam eden soruşturmalar ve yargılamalardan hiç kimse ceza almamıştır. Sendikalar ile devlet yetkilileri arasındaki karşılıklı suçlamalar bugüne kadar canlılığını korumuştur.
Bu nedenle işçi ve sendika kültürünün yapı taşlarından biri olan Taksim Meydanı yalnızca 1 Mayıs günü orada bulunanların dayanışmasını değil aynı zamanda emekçilerin ortak hafızasının varlığını göstermektedir. Bu durumda kendisini o kültürün bir parçası olarak gören her kişinin 1 Mayıs günlerinde Taksim Meydanı’nın ifade ettiği anlamı doğrudan tecrübe etmek ve edindiği tecrübeyi kuşaklar boyunca aktarmak için orada bulunma hakkı vardır. 1 Mayıs’ın Taksim Meydanı ile özdeşleştirilmesi nedeniyle anılan mekânın sınırlanması aktarılmak istenen düşüncenin de sınırlanmasına neden olmaktadır.
Ancak somut olayda idare ve yargı mercii, toplantı veya gösteri yürüyüşünün amacını, mahiyetini ve katılımcı sayısını gözönünde bulundurarak -anılan mekân, özellikleri itibarıyla kısıtlamaya elverişli olsa bile- etkinliğin gerçekleştirilme imkânı olup olmadığını ve somut müdahalenin kamu düzeninin ve üçüncü kişilerin haklarının korunması amacı çerçevesinde gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceğini değerlendirmemiştir.
Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda, 5442 sayılı Kanun’un ilgili maddelerine atıf yapılarak kişilerin can ve mal güvenliğinin sağlanmasının mülki amirin yetki ve sorumluğunda olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca kararda, geçmiş tarihli 1 Mayıs etkinliklerinde yaşanan olaylar ile nüfus ve araç trafiği yoğunluğu da gözetilerek somut müdahalenin hukuka uygun bir tedbir olduğu değerlendirilmiştir. Sonuç olarak Başsavcılık; Başbakan, Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı’nın görevleriyle ilgili suçlarda ceza hukuku anlamında soruşturmanın Anayasa’nın 100. ve TBMM İçtüzüğü’nün 107. maddelerine göre ancak meclis soruşturması usulüyle başlatılabileceği, diğer kamu görevlileri hakkında ise şikâyetin 4483 sayılı Kanun’un 4. maddesi uyarınca soyut ve genel nitelikte olduğu, alınan ve uygulanan tedbirlere karşı idari yargı yoluna başvurulabileceği gerekçeleriyle kovuşturmaya yer olmadığı ve şikâyetin işlemden kaldırılması kararı vermiştir (bkz. § 19). Buna göre Cumhuriyet Başsavcılığı, incelediği suç isnadı bağlamında başvuruya konu müdahalenin zorunlu bir ihtiyaca karşılık gelip gelmediğine ve orantılı olup olmadığına ilişkin değerlendirme çabası içine girmemiştir. Ayrıca kararda olayda başvurucuların toplantıya katılma faaliyeti dışında bu hakkına yönelik müdahaleyi gerektirecek ödev ve sorumluluğuna aykırı olan eylemlerine ilişkin bir tespit ve değerlendirmede de bulunmamıştır.
Öte yandan kamu makamları, 1 Mayıs’ın Emek ve Dayanışma Günü ilan edilmesinden sonra 2019 yılı 1 Mayıs kutlamasının Taksim Meydanı’nda gerçekleştirildiğini, bununla birlikte 2010, 2011 ve 2012 yıllarının 1 Mayıs günlerinde de Taksim Meydanı’nda, 1977 yılında yaşanan olaylarda hayatını kaybeden veya yaralananların anılmasına, Emek ve Dayanışma Bayramı’nın kutlanmasına izin verildiğini, alınan önlemler neticesinde anılan toplantılarda kamu düzeninin korunması için müdahale edilebilecek nitelikte bir şiddet olayı yaşanmadığını da gözetmemiştir. Toplantının Taksim Meydanı’nda gerçekleştirilmesi hâlinde alınabilecek her tür tedbire rağmen mevcut olduğu iddia edilen tehdit ve tehlikelerin bertaraf edilmesinin mümkün olmadığı ortaya konulmamıştır.
Mevcut olayda idarenin yasaklama ve dolayısıyla müdahale gerekçelerinden bir diğeri, İstanbul’da yapılacak toplantı ve gösteri yürüyüşleri alanları içinde Taksim Meydanı’nın yer almamasıdır. Ancak toplantı ve gösterinin düzenlenmesi ile hedeflenen amaçlara ulaşılabilmesi için mekânın önemi gözetildiğinde mekân seçme serbestîsinin kategorik olarak yasaklanması Anayasa bakımından kabul edilemez. Nitekim yukarıda da açıklandığı üzere hedef kitlenin ilgisini çekebilmek için toplantının belli yerlerde yapılması gerekebilir. Bu nedenle hangi mekânın toplantıya en uygun olacağını seçme serbestîsi, toplantının düzenleyicilerine tanınmalıdır (bkz. § 62). Dolayısıyla kamu otoritelerinin bu yöndeki sınırlaması ve müdahalesinin somut olayın şartlarına göre demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olması gerekir. Nitekim Anayasa Mahkemesi Şerafettin Can Atalay kararında, katılımcılarca tercih edilen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme mekânının önceden belirlenen yer ve güzergâhlardan olmadığı şeklinde ilgili ve yeterli olmayan bir gerekçeyle idarece reddedilmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını ihlal ettiği sonucuna varmıştır (mekân tercih etme serbestîsine ve sınırlanmasına ilişkin ayrıntılı açıklamalar için bkz. Şerafettin Can Atalay §§ 36-42). Buna göre mekân yasağına ilişkin bir karar verilebilmesi ancak somut ve haklı gerekçelerin ortaya konulmasıyla mümkündür. Dolayısıyla Taksim Meydanı’nın idarece önceden belirlenen toplantı alanlarından biri olmadığı şeklindeki gerekçe, tercih edilen mekânda toplantı yapılmasını tamamen yasaklamak için yeterli kabul edilemez.
Somut olayda gösteri yürüyüşü henüz başlamadan kolluk güçlerince müdahale edilmiştir. Düzenlenen tutanak ve belgelerde etkinliğin bazı faaliyetlerin aksamasına neden olduğu, kamu düzenini bozduğu veya alınan güvenlik önlemlerini zaafa uğrattığı yönünde herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır. Ayrıca başvuruya konu toplantının içeriği, şekli, amacı, süresi, katılımcı sayısı, Taksim Meydanı’nda yapılacak bir toplantının gündelik yaşamı aşırı ve katlanılamaz düzeyde zorlaştırıp zorlaştırmayacağı, bu yerde etkinlik yapılmasını mümkün kılacak şekilde bir tedbir alınıp alınamayacağı, sunulacak alternatif mekânın toplanma hakkını etkisiz hâle getirip getirmeyeceği idare ve yargı mercii tarafından değerlendirilmemiştir. Bu doğrultuda mevcut olayda idarenin 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nda toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılmasını mutlak surette yasaklamasını gerektirecek gerçek bir tehlikenin varlığını açıklamadan ve katılımcıların anılan yerde etkinlik yapabilmeleri için mümkün olan önlemler bulunup bulunmadığını irdelemeden tercih edilen mekânda toplanmayı yasakladığı; bu karara dayanan kolluk güçlerinin de derhâl müdahale etmesini gerektirecek makul bir sebep bulunmadan ve anılan hakkın kullanılabilmesine yönelik bir tolerans göstermeden gruba müdahale ettiği anlaşılmıştır.
Sonuç olarak 1 Mayıs’ı Taksim Meydanı’nda kutlamak isteyen başvurucuların gösteri ve yürüyüş hakkına yönelik olarak zor kullanılmak suretiyle dağıtılması şeklindeki müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı ve demokratik bir toplumda gerekli olduğu ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulmamıştır.
Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü etkinlikleri çerçevesinde Taksim Meydanı’nda yapılmak istenen gösteri yürüyüşünün engellenmesi, müdahale sırasında kolluk görevlilerinin orantısız güç kullanması ve bu olaya ilişkin yürütülen soruşturmanın etkili olmamasının, başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile kötü muamele yasağını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/8/2016 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuşlardır.
4. İkinci Bölüm başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucular Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Kani Beko, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Genel Başkanı Lami Özden, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Başkanı Mehmet Soğancı, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Ahmet Özdemir Aktan ile tüzel kişiler olan DİSK ve KESK’tir.
A. Olayın Arka Planı
7. Başvurucu DİSK Başkanı 3/4/2014 tarihinde, diğer Konfederasyon ve Birlik yöneticileri ise 10/4/2014 tarihinde 1 Mayıs 2014 Emek ve Dayanışma Günü (İşçi Bayramı) etkinlikleri kapsamında İstanbul Taksim Meydanı’nda gösteri yapılacağını kamuya duyurmuştur.
8. Başvurucular 10/4/2014 tarihinde kutlamaların yapılacağı alanın belirlenmesi amacıyla İstanbul Valisi ile görüşmüştür. Başvurucular; yapılan görüşme sonucunda idarece Taksim Meydanı’nda etkinlik yapılmasına izin verilmediğini, Yenikapı veya Kadıköy’deki toplanma alanlarında kutlama yapabileceklerinin taraflarına bildirildiğini ifade etmiştir.
9. Basına göre hükûmet yetkilileri, 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nda kutlama yapılmasına izin verilmeyeceği yönünde açıklamalarda bulunmuştur.
10. 2014 yılı İşçi Bayramı etkinlikleri çerçevesinde İstanbul Valiliğinin (Valilik) 14/4/2014 tarihli ve 2014/492 sayılı kararı ile İstanbul’un Kadıköy İskele Meydanı, Kadıköy yeni salı pazarı, Kadıköy Meydanı otobüs durakları, Maltepe sahil alanı, Fatih sahil alanı, Kartal Meydanı toplantı ve gösteri alanı olarak belirlenmiş; bu durum çeşitli iletişim araçları ile duyurulmuştur.
11. Başvurucular 21/4/2014 tarihinde Taksim Gezi Parkı merdivenlerinde yapmayı planladıkları basın açıklamasının kolluk güçlerinin hukuka aykırı müdahalesi ile engellendiğini ve dokuzu sendika yöneticisi olmak üzere on üç kişinin gözaltına alındığını iddia etmiştir.
B. Başvuruya Konu Olaya İlişkin Bilgiler
12. Başvurucu DİSK, KESK ile TMMOB ve TTB28/4/2014 tarihli dilekçesiyle, 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı Taksim Meydanı’nda kutlamak istemiştir. Başvurucular bu amaçla Valiliğe hitaben yazdıkları “1 Mayıs 2014 anması ve kutlamaları” konulu dilekçe ile 1 Mayıs 2014 Perşembe günü saat 13.00’te Taksim Anıtı’na çelenk ve Kazancı Yokuşu başına karanfil bırakılarak saygı duruşunda bulunulacağını ve kutlama gerçekleştirileceğini bildirmiştir.
13. Valilik 29/4/2014 tarihli ve 15342297-492-20222 sayılı kararıyla 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu hükümleri çerçevesinde 2014 yılı içinde İstanbul’da yapılacak toplantı ve gösteri yürüyüşleri alanları içinde Taksim Meydanı’nın olmamasından, bu amaçla altı yerde alan tahsis edilmesinden, Taksim Meydanı’na dar ve dik yokuşlardan çıkılmasından, geçmişte olduğu gibi acı olayların yaşanabileceği ihtimali bulunmasından, turistik, ekonomik faaliyetler ile araç ve yaya trafiğinin yoğun yaşandığı bir yer olmasından, toplantının kontrol edilememesi hâlinde müdahale ve tahliyede zorluklar yaşanacağından kamu düzeni ve güvenliği gerekçesiyle kutlama yapılmasına ilişkin talebi uygun görmemiştir. Başvurucular, idarenin bu kararına karşı idari yargı yoluna başvurduklarına dair herhangi bilgi ve belge sunmamıştır.
14. Anılan kararda Valilik 17/3/1981 tarihli ve 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatilleri Hakkında Kanun’un 2. maddesi uyarınca konfederasyonlar ve bağlı sendikaların, siyasi partilerin, meslek odaları ile çeşitli sivil toplum kuruluşlarının bayram kutlaması amacıyla Taksim Meydanı’na çelenk bırakma, basın açıklaması yapma ve anma etkinliğinin sembolik katılımla yapılabileceğini belirtmiştir.
15. DİSK, Valiliğe gönderdiği 30/4/2014 tarihli ve 180/GB-010 sayılı yazıda, idarenin anılan kararının Anayasa’ya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına aykırı olduğunu ifade etmiştir.
16. Valiliğin 30/4/2014 tarihli ve “1 Mayıs 2014 Perşembe Günü İlimizde Alınacak Ulaşım Tedbirleri” başlıklı duyurusu kapsamında Taksim Meydanı’na çıkan bazı caddeler trafiğe kapatılmış ve alternatif güzergâhlar belirlenmiştir.
17. Başvurucular kendi beyanlarına göre 1 Mayıs 2014 Emek ve Dayanışma Günü kutlamalarını İstanbul Taksim Meydanı’nda gerçekleştirmek üzere yürüyüşe geçmiştir. Ancak kortejin önü meydana çıkan yollara konuşlandırılan kolluk güçleri ve toplumsal olaylara müdahale araçlarıyla (TOMA) kesilmiştir. Ayrıca başvurucular, Atatürk Anıtı’na koymak üzere ellerinde taşıdıkları çelenk dışında herhangi bir şey bulunmamasına rağmen TOMA’lardan tazyikli ve boyalı su sıkıldığını, göstericilere göz yaşartıcı gaz fişeği ve plastik mermi atıldığını ileri sürmüştür. Bununla birlikte dağıtılan topluluğun bir kısmı DİSK Genel Merkezine sığındığı hâlde kolluk güçlerinin müdahalesinin devam ettiğini, bina içine atılan gazlardan pek çok kişinin olumsuz şekilde etkilendiğini, atılan gaz fişekleri ve plastik mermiler nedeniyle pek çok kişinin yaralandığını da belirtmiş; 2014 yılı 1 Mayıs günü gerçekleştirilen müdahaleler ile toplam 206 kişinin gözaltına alındığını ifade etmiştir. Başvurucular, bireysel başvuru formu ekinde hükûmet yetkililerinin 1 Mayıs’ın Taksim Meydanı’nda kutlanmasına izin verilmeyeceğine ilişkin açıklamaları ile gösteriler sırasındaki olaylara ilişkin haberlerin yer aldığı gazete kupürlerini sunmuştur.
18. DİSK, KESK, TMMOB, TTB ile anılan Birlik ve Konfederasyonların yöneticileri 9/5/2014 tarihinde; başvurucu Birlik ve Sendika başkanları ve Yönetim Kurulu üyeleri de dâhil olmak üzere toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmak isteyen birçok kişinin gaz bombası, plastik mermi veve tazyikli su kullanımı nedeniyle yararlandıkları iddiasıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) şikâyette bulunmuşlardır. Anılan suç duyurusunda başvurucular; kolluk güçlerinin orantısız şekilde müdahale etmesi, Taksim Meydanı’na gitmelerini engellemesi, hukuka aykırı olarak gözaltı işlemleri yapması nedeniyle Başbakan, Başbakan Yardımcısı, İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi, İstanbul İlEmniyet Müdürü hakkında işkence, Anayasa’yı ihlal, görevi kötüye kullanma, kasten yaralama ve genel güvenliği kasten tehlike sokma suçlarını işlediklerini iddia etmiştir. Başvurucular şikâyet dilekçesine ek olarak olaya ilişkin haberler ve fotoğrafları Başsavcılığa vermiştir. Kendilerine yapılan müdahaleye ilişkin olarak herhangi bir sağlık raporu sunmadıkları gibi şikâyet dilekçesinde muayene talebinde de bulunmamıştır.
19. Başsavcılık, suç duyurularını konuya ve suçlanan şahısların statülerine göre incelemek amacıyla üç kısma ayırmıştır:
i. Genel Değerlendirmeye İlişkin Bölüm
– 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 3. ve devamı maddeleri uyarınca illerin yönetimi ile burada yaşayan kişilerin can ve mal güvenliklerini korumasının il valisinin yetki ve sorumluğunda olduğunu açıklamıştır. Topluluğun tüm uyarılara rağmen idarece belirlenen mekânlar dışında olan Taksim Meydanı’na gitmek için direnç göstermesi nedeniyle müdahalenin gerçekleştiğini belirtmiştir.
– Geçmişte Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs etkinlikleri sırasında meydana gelen ölüm ve yaralanmalar ile nüfus yoğunluğu ve trafik sorunları açısından güçlükler gözetildiğinde idarenin can ve mal güvenliğini sağlamaya yönelik olarak aldığı tedbirlerin hukuka aykırı olmadığını ifade etmiştir. Bununla birlikte idari işlemler hakkında idare mahkemesine dava açılabileceği hususunu da hatırlatmıştır.
– Son olarak kolluğun güç kullanma sınırını aşması suretiylekişileri maddi veya manevi bir zarara uğrattığına ilişkin şikâyetin zarar görenler tarafından yapılması gerektiğini vurgulamıştır.
ii. Bakanlar Kurulu Üyesi Kamu Görevlileri Hakkındaki Suç Duyurusu
– Başbakan, Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı aleyhine yapılan şikâyet hakkında Anayasa’nın 100. maddesine göre ilgilileri soruşturmakla yetkili tek organın Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) olduğunu ve başvurunun TBMM Başkanlığına yapılması gerektiğini ifade etmiştir.
iii. İstanbul Valisi ve İstanbul Emniyet Müdürü Hakkında Yapılan Suç Duyurusu
– Vali veİl Emniyet Müdürü hakkındaki şikâyetlerin soyut nitelikte olduğunu, şikâyet dilekçesinde maddi olayın delili olabilecek belge ve bilgi sunulmadığını, talimat ve emir verildiğine dair delillerin açıklanmadığını, iddia konusu eylem ile şikâyet edilenler arasında uygun illiyet bağı olmadığını, şikâyetin soyut olduğunu, iddiaların ciddi bulgu ve belgelere dayanmadığını belirtmiştir. Kamu makamlarınca alınan ve uygulanan tedbirlere karşı idari yargı yoluna başvurulabileceğini vurgulamıştır. Sonuç olarak kovuşturmaya yer olmadığına ve şikâyet evrakının işlemden kaldırılmasına sulh ceza hakimliğine itiraz yolu açık olmak üzerekarar vermiştir.
20. Başvurucuların Başsavcılığın kovuşturmaya yer olmadığı kararına karşı yaptığı itiraz, kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliği’nin (Hâkimlik) 28/6/2016 tarihli ve 2016/3118 D. İş sayılı kararıyla reddedilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
21. 2911 sayılı Kanun’un “İstisnalar” kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Aşağıda belirtilen toplantı ve faaliyetler bu Kanun hükümlerine tabi değildir.
…
b) Kanunlara uymak, kendi kural ve sınırları içinde kalmak şartıyla kanun veya gelenek ve göreneklere göre yapılacak toplantı, tören, şenlik, karşılama ve uğurlamalar,
…”
22. 2911 sayılı Kanun’un “Toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergahı” kenar başlıklı 6. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Toplantı ve gösteri yürüyüşleri, tüm il ve ilçe sınırları içerisinde aşağıdaki hükümlere uyulmak şartıyla her yerde yapılabilir.
İl ve ilçelerde toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhı, kamu düzenini ve genel asayişi bozmayacak, vatandaşların günlük yaşamını aşırı ve katlanılamaz derecede zorlaştırmayacak (…)(2) şekilde ve 22 nci maddenin birinci fıkrasında sayılan sınırlamalara uyulması kaydıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasi partilerin il ve ilçe temsilcileri ile güzergâhın geçeceği ilçe ve il belediye başkanlarının, en çok üyeye sahip üç sendikanın ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının il ve ilçe temsilcilerinin görüşleri alınarak mahallin en büyük mülki amiri tarafından belirlenir. İl ve ilçenin büyüklüğü, gelişmişliği ve yerleşim özellikleri dikkate alınarak birden fazla toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhı belirlenebilir.”
23. 2911 sayılı Kanun’un “Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri” kenar başlıklı 23. maddesinin ilgili kısmı şöyledir :
” d) 6 ve 10 uncu maddeler gereğince belirtilen yerler dışında,
…
Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır.”
24. 2911 sayılı Kanun’un “Toplantı veya gösteri yürüyüşünün dağıtılması” kenar başlıklı24. maddesinin son fıkrası şöyledir:
“Toplantı veya gösteri yürüyüşlerinin Kanuna aykırı olarak başlaması hallerinde; güvenlik kuvvetleri mensupları, olayı en seri şekilde mahallin en büyük mülki amirine haber vermekle beraber, mevcut imkanlarla gerekli tedbirleri alır ve olaya müdahale eden güvenlik kuvvetleri amiri, topluluğa dağılmaları, aksi halde zor kullanılarak dağıtılıcakları ihtarında bulunur ve topluluk dağılmazsa zor kullanılarak dağıtılır.”
25. 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un “Olayın yetkili mercie iletilmesi, işleme konulmayacak ihbar ve şikayetler” kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Cumhuriyet başsavcıları, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin bu Kanun kapsamına giren suçlarına ilişkin herhangi bir ihbar veya şikayet aldıklarında veya böyle bir durumu öğrendiklerinde ivedilikle toplanması gerekli ve kaybolma ihtimali bulunan delilleri tespitten başka hiçbir işlem yapmayarak ve hakkında ihbar veya şikayette bulunulan memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesine başvurmaksızın evrakın bir örneğini ilgili makama göndererek soruşturma izni isterler.
…
(Değişik üçüncü fıkra: 17/7/2004-5232/2 md.) Bu Kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikâyetlerde kişi veya olay belirtilmesi, iddiaların ciddî bulgu ve belgelere dayanması, ihbar veya şikâyet dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile iş veya ikametgâh adresinin bulunması zorunludur.
(Değişik dördüncü fıkra: 17/7/2004-5232/2 md.) Üçüncü fıkradaki şartları taşımayan ihbar ve şikâyetler Cumhuriyet başsavcıları ve izin vermeye yetkili merciler tarafından işleme konulmaz ve durum, ihbar veya şikâyette bulunana bildirilir…”
B. Uluslararası Hukuk
26. 1/7/2014 tarihinde Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu (Venedik Komisyonu) Avrupa Konseyi tarafından yayımlanan toplantı özgürlüğü hakkındaki “Venedik Komisyonu Görüşlerinin Derlemesi” başlıklı belgenin ilgili kısmı şöyledir:
“4.2. Toplantı yapma özgürlüğüne zaman, mekân ve yöntem açısından uygulanan kısıtlamalar
Mekân, toplantı yapma özgürlüğünün en önemli unsurlarından birisidir. Toplantıyı düzenleyenlerin, toplantının amacına en uygun hizmet edecek mekânı seçme ayrıcalığı, toplantı yapma özgürlüğünün özünü oluşturan parçalardan birini teşkil eder. Kamusal alanlarda düzenlenen toplantılar, o alanın rutin kullanımına izin vermek zorunda olmamalıdır, zira kamusal alanların bir toplantı için kullanılmasının herhangi başka bir kullanım ile aynı meşruiyete sahip olduğu uzun bir süre önce kabul edilmiştir. Dahası, bir toplantının amacı sıklıkla belli bir konumla bağlantılıdır ve toplantı yapma özgürlüğü, toplantıyı hedef objesinin “gör&uu
Relevant Law / Article
2911 S. TGK/2
T.R.
CONSTITUTIONAL COURT
GENERAL ASSEMBLY
RIGHT TO ORGANIZE MEETINGS AND DEMONSTRATIONS
THE RIGHT TO ORGANIZE MEETINGS AND DEMONSTRATIONS REQUIRES THE FREEDOM TO CHOOSE THE MEETING PLACE AND ROUTE.
THE STATE IS OBLIGED TO POSITIVE ACTION REGARDING THE REALIZATION OF THE RIGHT TO MEETING AND DEMONSTRATION.
LIMITATIONS ON MEETINGS AND DEMONSTRATIONS SHOULD BE Narrowly INTERPRETED.
Application No. 2016/14518
Date: 12/10/2023
RG. T. and S. 15/12/2023-32400