Yargı Kararları

TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ YETKİ TESPİTİNE İTİRAZ

SAYILAR

Esas No : 2021/12369
Karar No : 2022/232
Tarihi : 12/01/2022
İlgili Kanun/Madde : 6356 S. STK/41
Yargı Yeri: T.C. YARGITAY 9. Hukuk Dairesi

Ek Başlıklar : lTOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ YETKİ TESPİTİNE İTİRAZ lMUVAZAALI İŞÇİ ALIMI İLE SENDİKANIN YETKİSİNİN BERTARAF EDİLMEK İSTENMESİ lDÜRÜSTLÜK KURALI lHAKKIN KÖTÜYE KULLANIMI lHAK KAVRAMI lMUVAZAANIN ARAŞTIRILMASININ ZORUN-LU OLDUĞU

Tam Metin

İlgili Kanun / Madde
6356 S. STK/41

T.C
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ

Esas No. 2021/12369
Karar No. 2022/232
Tarihi: 12/01/2022

lTOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ YETKİ TESPİTİNE İTİRAZ
lMUVAZAALI İŞÇİ ALIMI İLE SENDİKANIN YETKİSİNİN BERTARAF EDİLMEK İSTENMESİ
lDÜRÜSTLÜK KURALI
lHAKKIN KÖTÜYE KULLANIMI
lHAK KAVRAMI
lMUVAZAANIN ARAŞTIRILMASININ ZORUNLU OLDUĞU

ÖZETİ: Bununla birlikte 18/04/2018 tarihli işe giriş bildirgeleri ile 19/04/2018 tarihinde işe girişi yapıldığı gözüken 28 işçinin yetki tespitine dahil edilmesi gerektiği kabul edilmiş ise de, bu işçiler bakımından ileri sürülen muvazaa iddiasına dair araştırma yapılmaması doğru olmamıştır.
Bu bağlamda, hukukumuzda yer alan en önemli ilkelerden biri olan “Hakkın kötüye kullanım yasağı” ilkesine değinmek gerekmektedir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Dürüst Davranma” başlıklı 2 nci maddesine göre “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır” ilkesine yer verilmiş, devamında da “Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz”.
Bir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılması suretiyle başkasına bir zarar verilmesi hakkın kötüye kullanımını oluşturur. TMK’nun 2/1 hükmü herkesin haklarını, toplumda geçerli doğruluk dürüstlük ve iş ilişkilerinin gerektirdiği karşılıklı güven anlayışına uygun olarak kullanmasını emreder. Hakkın kullanımı ölçütünü TMK'na göre dürüstlük kuralları verir. Bunun yanında ayrıca hak sahibinin başkasını ızrar kastıyla hareket etmiş olup olmadığını araştırmaya gerek yoktur. Önemli olan başkasına zarar vermek kastı değil; hakkın dürüstlük kurallarına aykırı olarak kullanılması sonucunda başkasının zarar görmüş olmasıdır.
Hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığı, “dürüstlük kurallarına aykırı davranılıp davranılmadığı” ile ilgili olduğuna göre, dürüstlük kuralının da kısaca açıklanmasında fayda vardır. Dürüst davranma “bir hak sahibinin hakkını kullanırken veya bir borçlunun borcunu yerine getirirken iyi ve doğru hareket etmesi yani dürüst, namuskar, makul, fiilinin neticesini bilen, orta zekalı her insanın benzer hadiselerde takip edecek olduğu yolda hareket etmesi” anlamındadır. O halde bir hak sahibi hakkını kullanırken veya bir borçlu borcunu yerine getirirken, belirtilen ilkelere uygun hareket etmek durumundadır; aksi halde, haklarını kötüye kullandıkları sonucuna varılabilecektir.
Objektif iyiniyet olarak da tanımlanan ve dürüstlük kuralını düzenleyen TMK’nın 2 nci maddesi, bütün hakların kullanılmasında dürüstlük kuralı çerçevesinde hareket edileceğini ve bir kimsenin başkasını zararlandırmak ya da güç duruma sokmak amacıyla haklarını kötüye kullanmasını yasanın korumayacağını belirtmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında düzenlenen, hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralının amacı, hakime özel ve istisnai hallerde (adalete uygun düşecek şekilde) hüküm verme olanağını sağlamaktadır.
Bir hakkın kullanılmasının açıkça adaletsizlik oluşturduğu, gerçek hakkın tanınması ve bireyin korunması için tüm hukuki yolların kapalı bulunduğu zorunluluk hallerinde, TMK'nın 2 nci maddesi uygulama alanı bulur ve olağanüstü bir imkan sağlar; haksızlığı düzeltici, kanundaki kuralları tamamlayıcı fonksiyonunu yerine getirir (25.1.1984 gün ve 1983/3 E., 1984/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı).
Diğer taraftan, kullanılan hak soyut değil somut olaylara dayanmalıdır. Eğer bir olayda, objektif iyiniyet kurallarına aykırılık varsa, burada hakkın kötüye kullanımı söz konusudur. Objektif iyiniyet kurallarını, her olayda geçerli kabul edilebilecek bir ölçü bulmak mümkün değildir. Hak sahibinin hakkını kullanmada iyi yada kötü niyetli olduğunu saptamak kullananın iç dünyası ile ilgili olduğundan bunu belirlemek oldukça güçtür. Dolayısıyla her somut olayda, iyiniyet kurallarına aykırılığın olup olmadığının kendi şartları içerisinde değerlendirilmesi gerekir.
Kuşkusuz hakkın kötüye kullanımının söz konusu olması durumunda, herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda olduğundan, bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı ve evrensel hukuk ilkeleri arasında yer alan “hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı” ilkesi iş hukuku alanında da göz önünde bulundurularak varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
Açıklanan bu maddi ve hukuki olgulara göre, mahkemece 19/04/2018 tarihinde işe girişi yapıldığı gözüken 28 işçi bakımından gerekli araştırma yapılmalı, bu işçilerin istihdamının gerçek bir ihtiyaca dayalı olup olmadığı belirlenmeli, bu işçilerin sigortalı hizmet döküm cetvelleri getirtilerek işyerindeki çalışma süreleri tespit edilmeli, bu işçilerin nitelikleri ile işyerinde istihdam edildikleri birime dair kayıtlar getirtilmeli, işyerinin mali kayıtları ile üretim miktarına dair kayıtlar getirtilerek uyuşmazlık konusu dönemde işçi istihdam ihtiyacının bulunup bulunmadığı belirlenmeli, açıklanan hususlar kapsamında işyerindeki faaliyetin niteliğine göre uzman bilirkişi incelemesi icra edilmeli ve bu suretle değerlendirme yapıldıktan sonra oluşacak sonuca göre karar verilmelidir.
DAVA: Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y  K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından, diğer davalı Birleşik Metal-İş Sendikasına işyerinde toplu iş sözleşmesi yapabilecek çoğunluğa sahip olduğuna dair verilen tespit öncesinde anılan sendikanın kurulu olduğu işkolunda Türkiye genelinde %1 çoğunluğu sahip olduğunun belirlenmesi gerektiğini, ayrıca yetki tespitinin kanuna, usule ve ilgili yetki tespiti ve grev oylaması yönetmeliği 8. maddesi hükümlerine uygun olarak ilgililerine tebliğ edilmediğini, yetki tespit yazısında toplu iş sözleşmesi düzeyinin ve yetkili makamın bildirilmediğini, ayrıca sendikanın yetki almak için başvurduğu 19.04.2018 tarihi dikkate alındığında, müvekkili işverene 6 iş günü geçtikten sonra bildirildiğini, bildirimin süresinde yapılmadığını, ayrıca davalı sendikanın bakanlığa müracaat ettiği 19.04.2018 tarihinde işyerinde çoğunluğunun bulunmadığını, Bakanlığın yetki belgesinde, başvuru tarihi itibariyle işyerinde çalışan işçi sayısının 272 kişi olduğunu, sendika üyesi 141 işçinin bulunduğunu tespit ettiğini bildirmişse de gerçekte işyerinde bağlı işyerleri ve eklentilerde çalışan işçilerle toplam 296 kişinin çalıştığını, böylece işyerinde çalışanların yarıdan fazlasının davalı sendika üyesi olmadığını, davalı sendikanın, Bakanlığa başvuruda bulunduktan sonra 3 iş günü içerisinde, üye fişlerinin birer nüshasını müvekkili şirkete vermediğini, işyerinde davalı sendikaya üye olduğu sırada başka sendikaya da üye olan işçilerin bulunduğunu, bu konunun işkolunda bulunan diğer sendikalardan araştırılmak suretiyle tespiti gerektiğini, yetki tespiti başvurusu sırasında 141 işçinin çoğunun sendika üyesi olmadığını, sendikaya üye kaydedilen işçilerden bazılarının iradeleri ifsat edilerek, üye yapıldığını, bu üyeliklerin de geçersiz sayılması gerektiğini, sendikaya verilen toplu iş sözleşmesi yapmak için yeterli çoğunluğa sahip olduğuna dair tespit ve kararın hatalı olduğunu ileri sürerek 24/04/2018 tarih ve 32488 sayılı yetki tespit kararının iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar Cevabının Özeti:
Davalılar, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti:
Mahkemece, davanın kabulü ile yetki tespitinin iptaline karar verilmiştir.
Temyiz:
Mahkeme kararına karşı davalılar temyiz kanun yoluna başvurmuştur.
Gerekçe:
Toplu iş sözleşmesi kavramı Anayasa'nın 53 üncü maddesinde düzenlenmiştir. “Toplu iş sözleşmesi ve toplu sözleşme hakkı” başlıklı maddenin birinci fıkrasına göre “İşçiler ve işverenler, karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahiptirler.”
Toplu iş sözleşmesi yetkisi ise, toplu iş sözleşmesi ehliyetine sahip kuruluş veya kişinin belli bir toplu iş sözleşmesi yapabilmesi için Kanunun aradığı niteliğe sahip olmasını gösterir (GÜNAY, Cevdet İlhan: İş Hukuku Yeni İş Yasaları, Ankara 2013, s.942).
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun “Yetki” başlıklı 41 inci maddesinin birinci fıkrasına göre “Kurulu bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde birinin üyesi bulunması şartıyla işçi sendikası, toplu iş sözleşmesinin kapsamına girecek işyerinde başvuru tarihinde çalışan işçilerin yarıdan fazlasının, işletmede ise yüzde kırkının kendi üyesi bulunması hâlinde bu işyeri veya işletme için toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkilidir.”
6356 sayılı Kanun'un “Yetki Tespiti İçin Başvuru” başlıklı 42 nci maddesi ise;
“(1) Toplu iş sözleşmesi yapmak isteyen işçi sendikası Bakanlığa başvurarak yetkili olduğunun tespitini ister. İşveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren de Bakanlığa başvurarak yetkili işçi sendikasının tespitini isteyebilir.
(2) Bakanlık, kayıtlarına göre başvuru tarihi itibarıyla bir işçi sendikasının yetkili olduğunu tespit ettiğinde, başvuruyu, işyeri veya işletmedeki işçi ve üye sayısını, o işkolunda kurulu işçi sendikaları ile taraf olacak işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işverene altı iş günü içinde bildirir.
(3) İşçi sendikasının yetki şartlarına sahip olmadığının ya da işyerinde yetki şartlarına sahip bir işçi sendikasının bulunmadığının tespiti hâlinde, bu bilgiler sadece başvuruyu yapan tarafa bildirilir.
(4) Sigortalılığın başlangıcı ile sona ermesine ilişkin bildirimlerden yasal süresi içinde Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılmayanlar, yetkili işçi sendikasının tespitinde dikkate alınmaz.
(5) Yetki tespiti ile ilgili usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir.”
Şeklindedir.
Yine aynı Kanun'un “Yetki İtirazı” başlıklı 43 üncü maddesine göre de;
“(1) Kendilerine 42 nci madde uyarınca gönderilen tespit yazısını alan işçi veya işveren sendikaları veya sendika üyesi olmayan işveren; taraflardan birinin veya her ikisinin yetki şartlarına sahip olmadığı veya kendisinin bu şartları taşıdığı yolundaki itirazını, nedenlerini de göstererek yazının kendilerine tebliğ edildiği tarihten itibaren altı iş günü içinde mahkemeye yapabilir.
(2) İtiraz dilekçesi görevli makama kayıt ettirildikten sonra mahkemeye verilir. Kurulu bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin yüzde birinden daha az üyesi bulunan işçi sendikası, yetki itirazında bulunamaz.
(3) İtiraz dilekçesinde veya ekinde somut delillerin yer almaması hâlinde itiraz incelenmeksizin reddedilir. İşçi ve üye sayılarının tespitinde maddi hata ve süreye ilişkin itirazları mahkeme altı iş günü içinde duruşma yapmaksızın kesin olarak karara bağlar. (Değişik cümle: 12/10/2017-7036/34 md.) Bunların dışındaki itirazlar için mahkeme, duruşma yaparak karar verir ve bu karar hakkında istinaf yoluna başvurulması hâlinde bölge adliye mahkemesi bir ay içinde kararını verir. (Ek cümle: 12/10/2017-7036/34 md.) Bu karara karşı temyiz yoluna başvurulması hâlinde Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir.
 (4) 42 nci maddenin üçüncü fıkrası uyarınca kendisine yetki şartlarına sahip olmadığı bildirilen işçi sendikası, altı iş günü içinde yetkili olup olmadığının tespiti için dava açabilir. Mahkeme açılan davayı o işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde birini üye kaydeden işçi sendikaları ile işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işverene de bildirir. Mahkeme davayı iki ay içinde sonuçlandırır.
(5) İtiraz, karar kesinleşinceye kadar yetki işlemlerini durdurur.”
Bu genel açıklamalar ışığında temyiz itirazlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
1-Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2-Somut uyuşmazlıkta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 24/04/2018 tarih ve 32488 sayılı yetki tespit kararı ile davacı işverene ait işyerinde başvuru tarihi olan 19/04/2018 tarihi itibariyle 272 işçinin çalıştığı ve davalı sendika üyesi sayısının da 141 olduğu gerekçesiyle davalı sendikanın toplu iş sözleşmesi yapabilmek için yarıdan fazla çoğunluğu sağladığı tespit edilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince davanın reddine ve Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun esastan reddine dair verilen karar, Dairemizin 17/12/2020 tarihli ilâmıyla özetle yetki başvuru tarihindeki işçi sayısının duraksamaya yer vermeyecek şekilde tespiti gerektiği gerekçesiyle araştırmaya yönelik olarak bozulmuştur.
Bozma üzerine ilk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiş ise de yapılan araştırma eksik ve hüküm kurmaya yeterli bulunmamaktadır.
Öncelikle 19/04/2018 tarihinde işten çıkışı yapılan 8 işçinin işten ayrılış bildirgelerinin yetki tespit başvurusundan sonra Sosyal Güvenlik Kurumuna verildiği görüldüğünden, bu işçilerin yetki tespitinde dikkate alınması yerindedir.
Diğer taraftan bozma ilâmında da ifade edildiği üzere, yetki tespit kararında çalışan işçi listesinde belirtilen Tunç Kopçacı, Okay Harç ve Emre Dolaz isimli işçilerin yetki tespit başvuru tarihinden önce iş sözleşmesinin feshedildiği anlaşıldığından belirtilen işçiler yetki tespitinde dikkate alınmamalıdır. Buna göre başvuru tarihindeki işçi sayısı 269, sendika üye sayısı ise 139 olmaktadır.
Bununla birlikte 18/04/2018 tarihli işe giriş bildirgeleri ile 19/04/2018 tarihinde işe girişi yapıldığı gözüken 28 işçinin yetki tespitine dahil edilmesi gerektiği kabul edilmiş ise de, bu işçiler bakımından ileri sürülen muvazaa iddiasına dair araştırma yapılmaması doğru olmamıştır.
Bu bağlamda, hukukumuzda yer alan en önemli ilkelerden biri olan “Hakkın kötüye kullanım yasağı” ilkesine değinmek gerekmektedir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Dürüst Davranma” başlıklı 2 nci maddesine göre “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır” ilkesine yer verilmiş, devamında da “Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz”.
Bir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılması suretiyle başkasına bir zarar verilmesi hakkın kötüye kullanımını oluşturur. TMK’nun 2/1 hükmü herkesin haklarını, toplumda geçerli doğruluk dürüstlük ve iş ilişkilerinin gerektirdiği karşılıklı güven anlayışına uygun olarak kullanmasını emreder. Hakkın kullanımı ölçütünü TMK'na göre dürüstlük kuralları verir. Bunun yanında ayrıca hak sahibinin başkasını ızrar kastıyla hareket etmiş olup olmadığını araştırmaya gerek yoktur. Önemli olan başkasına zarar vermek kastı değil; hakkın dürüstlük kurallarına aykırı olarak kullanılması sonucunda başkasının zarar görmüş olmasıdır.
Hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığı, “dürüstlük kurallarına aykırı davranılıp davranılmadığı” ile ilgili olduğuna göre, dürüstlük kuralının da kısaca açıklanmasında fayda vardır. Dürüst davranma “bir hak sahibinin hakkını kullanırken veya bir borçlunun borcunu yerine getirirken iyi ve doğru hareket etmesi yani dürüst, namuskar, makul, fiilinin neticesini bilen, orta zekalı her insanın benzer hadiselerde takip edecek olduğu yolda hareket etmesi” anlamındadır. O halde bir hak sahibi hakkını kullanırken veya bir borçlu borcunu yerine getirirken, belirtilen ilkelere uygun hareket etmek durumundadır; aksi halde, haklarını kötüye kullandıkları sonucuna varılabilecektir.
Objektif iyiniyet olarak da tanımlanan ve dürüstlük kuralını düzenleyen TMK’nın 2 nci maddesi, bütün hakların kullanılmasında dürüstlük kuralı çerçevesinde hareket edileceğini ve bir kimsenin başkasını zararlandırmak ya da güç duruma sokmak amacıyla haklarını kötüye kullanmasını yasanın korumayacağını belirtmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında düzenlenen, hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralının amacı, hakime özel ve istisnai hallerde (adalete uygun düşecek şekilde) hüküm verme olanağını sağlamaktadır.
Bir hakkın kullanılmasının açıkça adaletsizlik oluşturduğu, gerçek hakkın tanınması ve bireyin korunması için tüm hukuki yolların kapalı bulunduğu zorunluluk hallerinde, TMK'nın 2 nci maddesi uygulama alanı bulur ve olağanüstü bir imkan sağlar; haksızlığı düzeltici, kanundaki kuralları tamamlayıcı fonksiyonunu yerine getirir (25.1.1984 gün ve 1983/3 E., 1984/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı).
Diğer taraftan, kullanılan hak soyut değil somut olaylara dayanmalıdır. Eğer bir olayda, objektif iyiniyet kurallarına aykırılık varsa, burada hakkın kötüye kullanımı söz konusudur. Objektif iyiniyet kurallarını, her olayda geçerli kabul edilebilecek bir ölçü bulmak mümkün değildir. Hak sahibinin hakkını kullanmada iyi yada kötü niyetli olduğunu saptamak kullananın iç dünyası ile ilgili olduğundan bunu belirlemek oldukça güçtür. Dolayısıyla her somut olayda, iyiniyet kurallarına aykırılığın olup olmadığının kendi şartları içerisinde değerlendirilmesi gerekir.
Kuşkusuz hakkın kötüye kullanımının söz konusu olması durumunda, herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda olduğundan, bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı ve evrensel hukuk ilkeleri arasında yer alan “hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı” ilkesi iş hukuku alanında da göz önünde bulundurularak varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
Açıklanan bu maddi ve hukuki olgulara göre, mahkemece 19/04/2018 tarihinde işe girişi yapıldığı gözüken 28 işçi bakımından gerekli araştırma yapılmalı, bu işçilerin istihdamının gerçek bir ihtiyaca dayalı olup olmadığı belirlenmeli, bu işçilerin sigortalı hizmet döküm cetvelleri getirtilerek işyerindeki çalışma süreleri tespit edilmeli, bu işçilerin nitelikleri ile işyerinde istihdam edildikleri birime dair kayıtlar getirtilmeli, işyerinin mali kayıtları ile üretim miktarına dair kayıtlar getirtilerek uyuşmazlık konusu dönemde işçi istihdam ihtiyacının bulunup bulunmadığı belirlenmeli, açıklanan hususlar kapsamında işyerindeki faaliyetin niteliğine göre uzman bilirkişi incelemesi icra edilmeli ve bu suretle değerlendirme yapıldıktan sonra oluşacak sonuca göre karar verilmelidir.
Anılan hususlar gözetilmeksizin, eksik inceleme sonucunda İlk Derece Mahkemesince yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç:
Temyiz olunan İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde davalı Birleşik Metal İşçileri Sendikası'na iadesine, 12/01/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.