Yargı Kararları

SAYILAR

Esas No : 2022/9-713
Karar No : 2022/1726
Tarihi : 13.12.2022
İlgili Kanun/Madde : 4857 S.İşK /32
Yargı Yeri: T. C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Ek Başlıklar : lİLAVE TEDİYE lSOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA VAKIFLARININ İLAVE TEDİYE ÖDEMESİNİN GEREKTİĞİ

Tam Metin

İlgili Kanun / Madde
4857 S.İşK /32

T.C
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No. 2022/9-713
Karar No. 2022/1726
Tarihi: 13.12.2022

lİLAVE TEDİYE
lSOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA VAKIFLARININ İLAVE TEDİYE ÖDEMESİNİN GEREKTİĞİ

ÖZETİ: Sonuç olarak, Devlet tarafından kanun ve kanunun verdiği yetki ile idari işlemle kurulan, kamusal yetki ve ayrıcalıklardan yararlanan kamu tüzel kişilikleri ile bunlara bağlı kuruluşlarda iş sözleşmesi ile çalışanlar sözü edilen alacağa hak kazanacaktır. Buna göre de gelirlerinin %50 sinden fazlası kamu kurumuna ait olan, kamu kurumu şeklinde örgütlenen davalı Vakıf 6772 sayılı Kanun kapsamındadır.
Öğretide de Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının 3294 sayılı Kanun ile kurulmuş olmaları ve vali veya kaymakamın kanun gereği vakıf başkanı olması, mütevelli heyetinin büyük kısmının kamu görevlilerinden oluşması, vergi muafiyeti, mallarının haczedilemeyeceği ve alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un uygulanması gibi bir takım kamu gücü ayrıcalıkları ile yükümlülüklerine sahip olduklarından özel hukuku aşan şart ve hükümlere tâbi kılındıkları belirtilerek kamu tüzel kişiliği statüsünde oldukları ileri sürülmüştür (Gözler, Kemal /Kaplan, Gürsel: İdare Hukuku Dersleri, Bursa 2017, s. 96; Oğuz, Ali:Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları, Türk İdare Dergisi, 1999, S. 384, s. 76; Ermumcu, s.2147).
Öte yandan özel bir kanunla kurulmuş olmaları ve yönetimi de bu kanunda belirtilmiş olduğundan vakıf kuranın bizzat Devletin kendisi olduğu da ileri sürülmüştür (Özbilgin, M. Yücel/ Hatipoğlu, M. Doğan: “Mülki İdare Amirlerinin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına İlişkin İcraatlarının Değerlendirilmesi ve Denetlenmesi”, Türk İdare Dergisi,1987, S. 376, s. 98).
Hâl böyle olunca, kamu kurumu niteliği 3294 sayılı Kanun’un 7. maddesine eklenen fıkra ile de açıklığa kavuşturulan davalı Vakıf, 6772 sayılı Kanun kapsamında ilave tediye ile yükümlü olup aksi yöndeki Özel Daire bozma kararı yerinde bulunmamıştır.

DAVA: Taraflar arasındaki “İşçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Baykan Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) davanın kısmen kabulüne ilişkin kararına yönelik davalı Baykan İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Başkanlığının istinaf başvurusunun esastan reddine ancak kamu düzeni yönünden yapılan inceleme ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne dair Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesince verilen karar, davalı Baykan İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Başkanlığının temyizi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı Baykan İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Başkanlığı tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I.YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 18.10.2012 tarihinde sosyal yardım ve inceleme görevlisi olarak davalı Baykan İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında (Vakıf) çalışmaya başladığını ve çalışmasının hâlen devam ettiğini, davalı Vakfın niteliği itibariyle kamu kurumu vasfını taşıdığından müvekkiline 6772 sayılı Kanun gereği ilave tediye ödenmesi gerektiğini ileri sürerek ilave tediye alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:
Davalı Baykan İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı davaya cevap vermemiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
Baykan Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 20.08.2020 tarihli ve 2019/81 E., 2020/174 K. sayılı kararı ile; davacının 18.10.2012- 30.03.2019 tarihleri arasında iş sözleşmesi ile davalı Vakıfta çalıştığı, davalı Vakfın 6772 sayılı Kanun kapsamında olduğu ve davacının ilave tediye alacağına hak kazandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
Baykan Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Vakıf tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Diyarbakır Bölge AdliyeMahkemesi7. Hukuk Dairesinin 03.06.2021 tarihli ve 2021/322 E., 2021/977 K. sayılı kararı ile; 18.10.2012 tarihinde davalı Vakfa ait işyerinde işçi olarak çalışmaya başlayan davacının çalışmasının hâlen devam ettiği, kamu kurumu niteliği 3294 sayılı Kanunun 7. maddesine eklenen fıkra ile de açıklığa kavuşturulan davalı Vakfın 6772 sayılı Kanun kapsamında ilave tediye ile yükümlü olduğu, dosyaya ibraz edilen bordrolarda ikramiye ödemesi bulunmadığı, bu nedenle ilk derece mahkemesince ilave tediye alacağının hüküm altına alınması isabetli olmakla birlikte 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi uyarınca kamu düzeni yönünden yapılan incelemede 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ile getirilen dava şartı olan arabuluculuk ücretinin Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan kısmının yargılama gideri olarak haksız çıkan tarafa re’sen yükletilmesi gerekirken eksik olarak hüküm altına alınmasının isabetsiz olduğu gerekçesiyle davalının istinaf başvurusunun esastan reddi ile kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak düzeltilmesine ve davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Vakıf tarafından temyiz isteminde bulunmuştur.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 12.01.2022 tarihli ve 2021/9366 E., 2022/210 K. sayılı kararı ile; “…İzah edilen sebeplerle, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan ayrı birer özel hukuk tüzel kişisi olan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının6772 sayılı Kanun bakımından kamu tüzel kişi olarak kabulü mümkün değildir. Davacı tarafın, 6772 sayılı Kanundan kaynaklanan ilave tediye alacağı talebinin reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.
Diğer taraftan bölge adliye mahkemesince, Fon Kurulu kararı gereğince davacıya yapılması gereken ikramiye ödemelerinin “ilave tediye” niteliğinde olduğu, ancak dosya kapsamına göre davacıya ikramiye ödemesi yapılmadığının anlaşıldığı, bu itibarla ilk derece mahkemesi kararının yerinde olduğu sonucuna varılmıştır. Gerçekten de 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat Ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye dayanılarak yürürlüğe konulan“Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Personelinin Norm Kadro Standartları, İş Tanımları, Nitelikleri, Özlük Hakları ve Çalışma Şartlarına İlişkin Esaslar” ın “İkramiye Ödemesi” başlıklı 11'inci maddesinde, personele her yılın Ocak ve Temmuz aylarında birer sözleşme ücreti tutarında ikramiye ödeneceği, ödenen bu ikramiyelerin ilave tediye niteliğinde olduğu ve personele ayrıca ilave tediye ödemesi yapılamayacağı kuralına yer verilmiştir. Aynı şekilde davacı ile davalı Vakıf arasındaki belirsiz süreli iş sözleşmesinin 13. maddesinde de, personele ödenecek aylık ücret, ikramiye ve diğer sosyal yardımların Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fon Kurulu tarafından belirleneceği, personelin bu belirlemeye itiraz hakkı bulunmadığı kararlaştırılmıştır. Sözleşmenin ilgili maddesinde ayrıca 16.02.2012 tarih ve 2012/1 sayılı Fon kurulu kararı uyarınca “personele her yılın Ocak ve Temmuz aylarında birer sözleşme ücreti tutarında ikramiye ödenir. Personele bu ikramiye dışında Mütevelli Heyetince teşvik amaçlı olarak her ne ad altında olursa olsun ayni veya nakdi ödeme yapılamaz” şeklinde düzenleme yer almaktadır. Bu açıklamalara göre, somut olayda davacının Fon Kurulu kararında ‘ilave tediye’ olarak nitelendirilen ikramiye alacağını talep hakkı bulunmakta ise de, dava dilekçesinde açıkça bu yönde bir iddia ileri sürülmediği anlaşılmaktadır. Dosya kapsamına göre, davacı “6772 sayılı Kanundan kaynaklanan ilave tediye alacağını” talep etmiş olup, davalı Vakfın 6772 sayılı Kanun kapsamında olmaması sebebiyle, davacının 6772 sayılı Kanundan doğan ilave tediye alacağına hak kazanması mümkün değildir. Mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne dair hüküm kurulması, bölge adliye mahkemesince de davalı tarafın istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi hatalı olup, kararın açıklanan sebeplerle bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin 26.04.2022 tarihli ve 2022/857 E., 2022/1014 K. sayılıkararı ile; önceki gerekçeye ilaveten Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.11.2021 tarihli ve 2016/(22)9-2292 E., 2021/1494 K. sayılı ile 14.12.2021 tarihli ve 2018/(22)9-551 E., 2021/1662 K. sayılı emsal kararlarında da sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının 6772 sayılı Kanun kapsamında ilave tediye ile yükümlü olduğunun kabul edildiği belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
Direnme kararı süresi içinde davalı Vakıf tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı Baykan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının 6772 sayılı Kanun kapsamında kamu tüzel kişisi olup olmadığı, ilave tediye yükümlülüğünün bulunup bulunmadığı ve buradan varılacak sonuca göre davacının ilave tediye alacağına hak kazanıp kazanamayacağı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
İlave tediye alacağının kapsamı, yararlanacaklar, yararlanma şartları, miktarı ve ödeme zamanı 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması ve 6452 sayılı Kanunla 6212 sayılı Kanunun 2'nci maddesinin Kaldırılması Hakkında Kanun (6772 sayılı Kanun) ile düzenlenmiş olup Kanun’da ilave tediyenin tanımı yapılmamıştır. İlave tediye, yasaca aranan koşullara sahip kamu kuruluşlarında işçi sıfatıyla çalışan personelin çalıştığı iş ve işyerine göre her yıl kanunen gösterilen tutarda ödenmesi gereken ve ayrıca istenirse ödenebilen bir ödeme olarak tanımlanmaktadır (Süzek, Sarper: İş Hukuku, Yenilenmiş 18. Baskı, İstanbul 2020, s. 367; Akyiğit, Ercan: “İlave Tediye ve Sosyal Sigortalar Priminin Kesilmesi”, Legal Hukuk Dergisi, 2011, Sayı. 30, s. 549).
6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması ve 6452 sayılı Kanunla 6212 sayılı Kanunun 2'nci maddesinin Kaldırılması Hakkında Kanunun 1. maddesine göre; “Umumi, mülhak ve hususi bütçeli dairelerle mütedavil sermayeli müesseseler, sermayesinin yarısından fazlası Devlete ait olan şirket ve kurumlarla belediyeler ve bunlara bağlı teşekküller, 3460 ve 3659 sayılı kanunların şümulüne giren İktisadi Devlet Teşekkülleri ve diğer bilcümle kurum, banka, ortaklık ve müesseselerinde müstahdem olanlardan İş Kanununun şümulüne giren veya girmiyen yerlerde çalışmakta olan ve İş Kanununun muaddel birinci maddesindeki tarife göre işçi vasfında olan kimselere, ücret sistemleri ne olursa olsun, her yıl için birer aylık istihkakları tutarında ilave tediye yapılır”.
Yukarıda belirtilen kurumlarca, sermayesinin yarısından fazlasına iştirak suretiyle kurulan kuruluşlar ve bunların aynı nispette iştirakleriyle vücut bulan kurumlar, ticaret ve sanayi odaları, borsalar veya satın alınıp belediyelere bağlanan müesseselerin kanun kapsamında olduğu belirtilmiştir.
5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu’nda, merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri, sosyal güvenlik kurumları ve mahalli idarelerden oluşan genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri ekli cetvelde sayılmıştır. Bu cetvellerde belirtilen genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri, özel bütçeli idareler, düzenleyici ve denetleyici kurumlar ve sosyal güvenlik kurumlarında çalışanların da kanun kapsamında olduğunun kabulü gerekmektedir.
Aynı maddede İş Kanunu’nun şümulüne giren veya girmeyen yerlerde çalışmakta olan ve İş Kanunu’nun muaddel 1. maddesindeki tarife göre işçi vasfında olan kimselerin bu alacaktan yararlanacağı belirtilmiş ise de Kanun, 1475 sayılı İş Kanunu ile 4857 sayılı İş Kanunu’ndan önceki 3008 sayılı İş Kanunu’na atıfta bulunmuştur. 4857 sayılı İş Kanunu’nda ise işçi tanımına 2. maddede yer verilmiş olup buna göre de bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi denilmektedir. O hâlde Devlet ve ona bağlı kurumlarda bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan her işçi ilave tediyeye hak kazanacaktır. Burada bağlı kuruluşun özel hukuk hükümlerine tâbi olmasının sonucu yoktur. Sermayesinin % 50’sinin kamu kurumuna ait olması yeterlidir.
Yine maddenin son cümlesinde ücret sistemleri ne olursa olsun her yıl için birer aylık istihkakları tutarında ilave tediye yapılacağı düzenlenen işçilere, 3. maddede ise her yıl için birer aylık ilave tediye dışında, birer aylık ücret istihkaklarını geçmemek üzere 02.07.2018 tarihine kadar İcra Vekil Heyeti (Bakanlar Kurulu) kararı ile aynı nispette bir ilave tediye yapılacağı daha belirtilmiş, 02.07.2018 tarihli ve 698 sayılı 477 sayılı Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin (698 sayılı KHK) 21. maddesi ile maddedeki “İcra Vekil Heyeti” “Cumhurbaşkanı” olarak değiştirilmiştir.
Bu aşamada Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının 6772 sayılı Kanun kapsamındaki konumundan bahsetmek gerekmektedir.
Türk toplumu sosyal dayanışma ve yardımlaşmaya çok büyük önem veren bir toplum olmakla sosyal yardımlaşma toplumumuzun temel unsurlarından biridir.
Öte yandan 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin “sosyal devlet” olduğu belirtilmiştir.
Sosyal devlet, toplumda sosyal barışı ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla, Devletin sosyal ve ekonomik hayata aktif bir şekilde müdahalesini gerekli ve meşru gören bir devlet anlayışıdır (Özbudun, Ergun: Türk Anayasa Hukuku, 2010, s. 135).
Sosyal eşitsizlikleri giderme işlevini yüklenmiş olan sosyal devlet, vatandaşlarının ekonomik ve sosyal durumlarıyla ilgilenir ve onlara asgari bir yaşam düzeyi sağlamaya çalışır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin “sosyal devlet” olduğunu belirten Anayasa herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğunu da vurgulayarak bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alma görevini Devlete yüklemiştir. Sosyal devlet ilkesinin gereği olarak Devlet, oluşturduğu kurum ve kuruluşlarıyla yoksullukla mücadele etmekte ve bu kapsamda sosyal yardımlar devlet politikasının en önemli aracı olarak görülmektedir.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları, 14.06.1986 tarihinde yürürlüğe giren 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu (3294 sayılı Kanun) ile kurulmuştur. Kanun'un 1. maddesinde kanunun amacı, yoksul ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlara yardım etmek, gelir dağılımında adaleti sağlayıcı tedbirler alarak sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmek olarak belirtilmiş; bu amaca uygun çalışma yapmak üzere de Kanun'un 7. maddesinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları kurulacağı düzenlenmiştir. Aynı maddede, anılan vakıfların karar organı olan mütevelli heyetlerinin nasıl teşekkül edeceği ayrıntılı olarak ifade edilmiş, maddenin 4. fıkrasında da vakıf senetlerinin, mahallin en büyük mülki idare amiri tarafından Medeni Kanun’daki hükümlere göre tescil ettirileceği öngörülmüştür.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16.05.1986 tarihli Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyon raporunda yer verilen kanunun genel gerekçesinde; gelir seviyesi yükseldikçe sosyal güvenlik kuruluşlarının da kapsamını genişlettikleri ancak bu esnada hiçbir sosyal güvenlik kuruluşunun gücünün ulaşamadığı, yetmediği bazı münferit durumların ortaya çıkabildiği belirtildikten sonra bu durumun sosyal adalet ilkeleri çerçevesinde hâlledilebilmesi ve bu gibi hiçbir kişi ya da kuruluşun el uzatamadığı kimselere ulaşılması için yeni bir sosyal kuruma ihtiyaç olduğu ileri sürülmüştür. Bu yeni sisteminde yerel idarelerdeki yöneticiler merkez idaredeki yöneticilere göre halkın ihtiyaçlarından daha kolay ve rahat haberdar olacaklarından merkezden yönetimle değil halkın yakından faydalanacağı ve katkıda bulunabileceği bir yapıda olması gerektiği düşüncesiyle mülki ve mahalli idareciler tarafından yürütülmesinin yerinde olacağı belirtilmiştir.
Aynı gerekçede halkın kendi köy, şehir ve kasabalarında yardımları kanalize edebilecek bir kuruluşun olduğunu görmesinin yardımları gönül rahatlığıyla suistimal endişesi olmadan sunabilmelerinin sağlanması açısından önemli olduğu, zira halkın yardımın yerine ulaşacağından tereddüt ettiği için potansiyeli olmasına rağmen bazı yardım kuruluşu ve vakıflarına katkıda bulunmaktan çekindiği ifade edilerek Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ile hem bu sakıncaları ortadan kaldırarak yardımların daha iyi kullanılması hem de sosyal güvenlik kuruluşlarının el uzatamadığı kişilere yardım edilmesi hedeflenmiştir.
Bu amaçlanan hedefe ulaşmak için ise İslam-Türk medeniyetinin en köklü ve kalıcı kurumu yardımlaşma ve dayanışmasına en güzel örneği olan vakıf müesseselerinin yerel idarelerde oluşturulmasının araç olarak belirlendiği gerekçede yer bularak bu şekliyle Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının kuruluşu gündeme getirilmiştir.
Öte yandan 3294 sayılı Kanunun 1. maddesinde belirtilen amaçların gerçekleştirilmesinde aracı olarak neden vakıf kurumunun öngörüldüğü Başbakanlığın 17.07.1986 tarihli ve 11 numaralı Genelgesinde; “Türk halkı ve idaresi tarih boyunca sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın en güzel örneklerini vermiştir. Milli, sosyal ve kültürel değerlerimizin korunup yaşatılmasında vakıf müessesesinin çok önemli bir rolü ve mevkii vardır. Bu bakımdan, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’nun uygulanmasında ana görev, il ve ilçelerde kurulacak vakıflara verilmiştir.” şeklinde ifade edilmiştir.
Sonuç itibariyle; kamu yararını amaçlayarak hizmet göreceği anlaşılan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları söz konusu düzenlemeler gereğince kanunla teşkil olunmuştur (Akyıldız, Ali : İmparatorluktan Günümüze Türk Vakıf Hukuku Gelişmelerine Kamusal Bakış, Ankara 2009, s. 1019-1020).
3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’nun 3. maddesinin ilk hâli “Bu Kanunda öngörülen hizmetlerin gerçekleştirilmesi için Başbakanlığa bağlı ve T.C. Merkez Bankası nezdinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu kurulmuştur.” şeklinde düzenlenmiştir. Ancak Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesinin ardından 02.07.2018 tarihli ve 700 sayılı Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin (700 sayılı KHK) 104. maddesi ile “Başbakanlığa” ibaresi “Cumhurbaşkanınca görevlendirilen Cumhurbaşkanı yardımcısına veya bir bakana” şeklinde değiştirilmiştir. Maddede ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası nezdinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun (Fon) kurulduğu düzenlenmiştir. Sosyal politikaların yerine getirilmesinde büyük önem taşıyan Fon’un kurulmasıyla birlikte sosyal yardımlar alanına önemli kaynak aktarılarak yoksul ve yardıma muhtaç kesimlerin desteklenmesi yönünde kalıcı çözümlerin tesis edilmesi amaçlanmıştır.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, uzun bir süre Başbakanlığa bağlı şekilde idare edildikten sonra 09.12.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5263 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun (5263 sayılı Kanun) ile ihdas edilen “Fon Kurulu” tarafından yönetilmesi uygun bulunmuştur. Yine aynı kanun ile fonun idari işlerini yürütmek üzere Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü kurularak fon idaresi kurumsal bir yapıya kavuşturulmuştur.
Bugün yürürlükte bulunmayan 5263 sayılı Kanun'un 5. maddesinin 1. fıkrasına göre Fon Kurulunun, Başbakanın görevlendireceği Bakanın başkanlığında Başbakanlık Müsteşarı, İçişleri ve Sağlık Bakanlıklarının müsteşarları ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürü ve Vakıflar Genel Müdüründen oluşacağı, 2. fıkrasında da Kurulun sekretarya hizmetlerinin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünce yerine getirileceği hüküm altına alınmıştır.
Ardından 08.06.2011 tarihinde yürürlüğe giren 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (633 sayılı KHK) 35. maddesi ile 5263 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmış, bakanlık merkez teşkilatı KHK’nın ekli (I) sayılı cetvelinde gösterilmiş, bunların arasında sayılan Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü, Bakanlık bünyesinde teşkil edilerek görevleri aynı KHK’nın 11. maddesinin (b) bendinde, “3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununun amaçlarını gerçekleştirmek ve uygulanmasını sağlamak için gerekli idarî ve malî tedbirleri almak”, yine (ç) bendinde, “3294 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulan vakıfların harcamalarını, iş ve işlemlerini araştırmak, incelemek, izlemek ve denetlemek, görülen aksaklıklarla ilgili gerekli tedbirleri almak, vakıfların çalışma usûl ve esasları ile sosyal yardım programlarının ölçütlerini belirlemek” olarak belirtilmiştir.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kurulu ise 633 sayılı KHK'nın 34. maddesinde yeniden düzenlenmiştir. Anılan maddenin 1. fıkrasında Kurulun “Bakanın başkanlığında Başbakanlık Müsteşarı, Müsteşar, İçişleri, Maliye ve Sağlık bakanlıklarının müsteşarları ile Sosyal Yardımlar Genel Müdürü ve Vakıflar Genel Müdürü”nden oluşacağı belirtilmiş ve 2. fıkrasında da Kurulun toplanma zamanları düzenlendikten sonra aynı fıkranın son cümlesinde Kurulun sekreterya hizmetlerinin Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü tarafından yerine getirileceği belirtilmiştir.
2012 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevlerine İlişkin Yönerge hazırlanarak Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü bünyesindeki teşkilatlanmalara ilişkin görevlendirmeler ve hizmet alanları belirlenmiştir. Yönergenin 13. maddesinde de vakıfların personel norm kadroları ile vakıf personelinin çalışma ve esaslarını belirlemek, Fon Kurulu kararları doğrultusunda vakıf personelinin görev, yetki ve sorumluluklarını belirlemek görevi Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığına verilmiştir.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kurulu hem vakıfların sosyal yardım hem de personel istihdamı amacıyla istedikleri bütçeye karar veren kuruldur. Bunun yanı sıra vakıflar ihtiyacı olan personel istihdamı için yine Fon Kurulu’na talepte bulunulmaktadır. Ayrıca personellerin maaş, ikramiye ve tazminat ödemelerinde bu Fon dolayısıyla Fon Kurulu yetkilidir.
Ancak 633 sayılı KHK’daki ilgili düzenleme 02.07.2018 tarihli ve 703 sayılı Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (703 sayılı KHK) ile yürürlükten kaldırılmıştır. 09.07.2018 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanan hükümet sistemi ile hâli hazırda bir Fon Kurulu bulunmamaktadır. Fon Kurulunun görevlerinin ise 02.08.2018 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 2018/3 Nolu Cumhurbaşkanlığı Genelgesiyle (Genelge) “Cumhurbaşkanı”, “Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığı” ile “Cumhurbaşkanlığı Sosyal Politikalar Kurulu” arasında ayrıştırılarak yerine getirilmesi düzenlenmiştir.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı lağvedilerek 2018 yılında Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı kurulmuştur. 21.04.2021 tarihinde ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının kurulmasıyla Bakanlığın adı “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı” olarak değiştirilmiştir. 2018 yılında kurulan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında da Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü ve Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığı aynı isim ve görevleriyle hizmet vermeye devam etmekte iken Bakanlığın adının değişmesi ile bu genel müdürlük ve daire başkanlığı Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında hizmet vermeye başlamıştır.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarında idari yapı Vakıf Başkanı ve Vakıf Mütevelli Heyeti olmak üzere ikili bir yapıya sahiptir. 3294 sayılı Kanunun 7. maddesinde mülki idari amirin vakfın tabii başkanı olduğu belirtilerek mütevelli heyetinin nasıl oluşacağı ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Mütevelli heyet başkanının ilçelerde kaymakam, illerde vali olacağı, mütevelli heyetinin bir kısmının atanmışlardan bir kısmının ise seçilenlerden oluşacağı hüküm altına alınmıştır. Düzenlemeye göre, illerde valilerin başkanlığındaki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının mütevelli heyeti, belediye başkanı, defterdar, il milli eğitim müdürü, il sağlık müdürü, il tarım müdürü, il sosyal hizmetler ve çocuk esirgeme kurumu müdürü, il müftüsü, biri köy, biri mahalle muhtarı olmak üzere iki muhtar üye, 3294 sayılı Kanun’da belirtilen amaçlara yönelik faaliyette bulunan iki sivil toplum kuruluşu temsilcisi ve iki hayırsever vatandaştan oluşmakta olup ilçelerde de kaymakam başkanlığında aynı şekilde teşekkül etmiştir.
Bilindiği gibi vakıflar belli bir amaca özgülenen mal topluluğu olup kazanç amacı gütmeyen tüzel kişiliklerden biridir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 101. maddesine göre vakıf, “gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal toplulukları” şeklinde tanımlanmıştır. Vakıfların nasıl kurulacağı ise TMK’nın 102. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile vakıf kurma iradesi, resmî senetle veya ölüme bağlı tasarrufla açıklanır. Vakıf, yerleşim yeri mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescil ile tüzel kişilik kazanır.
Vakıflarla ilgili düzenleme sadece Türk Medeni Kanunu’nda yer almamış, bu Kanun yanında ayrıca 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nda (5737 sayılı Kanun/Vakıflar Kanunu) da önemli düzenlemelere yer verilmiştir. 5737 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile bu Kanun’un, mazbut, mülhak ve yeni vakıflar, cemaat ve esnaf vakıfları ile Vakıflar Genel Müdürlüğünü kapsayacağı vurgulandıktan sonra “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinde yeni vakfın, “Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi ile 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre kurulan vakıfları” ifade ettiği belirtilmiştir. Yine 4. maddesinde vakıfların, özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduğu açıklanmıştır.
Öte yandan sadece adlarının sonunda bulunan “vakıf” unvanlarına sahip olması Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının diğer vakıflar gibi özel hukuk tüzel kişileri ile aynı niteliğe sahip olduğu sonucuna ulaştırmamaktadır. Zira TMK’da düzenlenen “vakıfların özel hukuk tüzel kişisi” olduklarına dair hükmün bu vakıflar içinde söz konusu olabilmesi için TMK’da vakıflara ilişkin diğer tüm özelliklerin bu vakıflar ile örtüşmesi gerekmektedir. Oysa TMK’da düzenlenen ve özel hukuk tüzel kişisi olan vakıflar ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının karşılaştırıldığında farklılıkları bulunmaktadır (Ermumcu, Senem: “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Çalışanlarına İlave Tediye Alacağı Ödenmeli midir? Yargıtay Kararları Çerçevesinde bir Değerlendirme”, &Ccedil