İlgili Kanun / Madde
4857 S. İşK/18-21
T.C
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
Esas No. 2023/159
Karar No. 2023/883
Tarihi: 25/04/2023
İŞÇİNİN İSTİFASININ GERÇEK İRADESİNİ YANSITMADIĞI
İRADE SAKATLIĞI
GERÇEKTE İŞVEREN FESHİNİN BULUN-DUĞU
İŞE İADE
ÖZETİ: İşletmesel kararlara dayalı fesihlerin geçerli olabilmesi için diğer şartların yanında aynı zamanda tutarlı ve objektif bir biçimde uygulanmış olmaları gereklidir.
A) DAVACININ İSTEMİNİN ÖZETİ
Davacı vekili; müvekkilinin, davalı işyerinde 22/05/2007-17/03/2020 tarihleri arasında çalıştığını, en son 2.870,00 TL net ücret aldığını, üç ayda bir en az 400,00 TL prim ödendiğini, yol ve yemek yardımı, bayramlarda 150,00 TL hediye çeki ve gıda yardımı, kış dönemi 500,00 TL yakacak yardımı, 200,00 TL eğitim yardımı yapıldığını, 17/03/2020 tarihinde Covid-19 salgını gerekçe gösterilerek işçilerinin bir kısmının ücretsiz izne zorlandığını, kabul etmeyen işçilerin istifaya zorlandığını, 13 yıl gibi uzun süre çalışan davacının bütün haklarından feragat ederek istifa etmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu beyan ederek feshin geçersiz olduğunun tespiti ile davacının işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
B) DAVALININ CEVABININ ÖZETİ
Davalı vekili; davacının 17/03/2020 tarihli dilekçe ile istifa ettiğini, işveren feshi olmadığını, pandemi ilanı sonrasında kısa çalışma ödeneğine başvuru yapıldığını, 22/06/2020 tarihinde ise 2/3 personel ile faaliyete devam etmeye başlandığını, bir kısım çalışanın kısmi çalışma ödeneğinden faydalandığını, şartları uygun olmayan personel için zorunlu ücretsiz izin prosedürünün işletildiğini, emekli olup müvekkili şirket bünyesinde çalışmaya devam edenler kısa çalışma ödeneğinden faydalanamayacağından ücretsiz izne yönlendirildiğini, zorla istifa dilekçesi alındığı iddiasının doğru olmadığını beyan ederek davanın reddini talep etmiştir.
C) İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; "Davanın reddine" karar verilmiştir.
D) İSTİNAF NEDENLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde; Yerel Mahkemece dosyada toplanan delillerin eksik değerlendirildiğini, sadece tanık anlatımlarının değerlendirildiğini, dosyada toplanan diğer deliller, sunulu emsal dosyalara itibar edilmediğini, davalı şirketin cevap dilekçesi ekinde delil olarak sunduğu mail yazışmasının davalı işvereninin müvekkili çalışan hakkında açık ikrarını içeren iş bu mail yazısının Yerel Mahkemece dikkate alınmadığını, müvekkilinin, davalı işveren bünyesinde uzun yıllar çalıştığını, 2003 yılında çalışmaya başladığı işyerinden emekli olduktan sonra da 22/05/2007 tarihinden istifasının alındığı 17/03/2020 tarihine dek aralıksız 13 yıl çalıştığını, 13 yıllık çalışmasını ve emeğini hiçe sayarak istifa etmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, istifa evrakı ile diğer emekli çalışma arkadaşlarından toplu olarak alınan istifa ile aynı olup, istifa yazısında hiçbir gerekçe belirtilmediğini, matbu metin şeklinde olduğunu, müvekkilinin emekli olduktan sonra çalışmaya devam etmesi ile kendisinden senet alındığını, müvekkilinin istifası alındıktan sonra vermiş olduğu senedi almak için ertesi gün 18/03/2020 tarihinde davalı işverenin yanına gittiğini, senede ilişkin dosyaya sundukları yazı verildiğini, ertesi gün verilen bu evrak ile de istifanın özgür iradeye dayalı olmadığını, baskı aracı olarak tarihsiz senedin bulunduğunu, yine çalışanın zorunlu ücretsiz izin uygulamasına maruz bırakılması ve akabinde çalışanın istifa etmesi dahi istifanın irade sakatlığı ile alındığına delil olduğunu, dinlenen tanıklarının ifadelerinde belirttiği Mustafa adlı kişinin dosyasında da tanıklık yaptıklarını, Yerel Mahkemenin Mustafa Akgöl'ün dosyasında davanın kabulüne karar verilirken bu dosyada eksik inceleme ile reddine karar verildiğini, alınan istifaların iradelerinin sakatlanması ile alındığını, istinaf denetiminden geçen emsal dosyalar ile de davalı işverenin haksız ve hukuka aykırı tutumunun sabit olduğunu, gerçek bir istifadan söz edilemeyeceğini, pandemi gibi zorlu sürecin başında 13 yıllık hak ve alacağını gözden çıkarmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davalarının kabulü gerektiğini ileri sürerek istinaf yoluna başvurmuştur.
E) GEREKÇE
Dava işe iade ve yasal sonuçlarına ilişkin olup, İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama neticesinde davanın reddine karar verildiği, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır.
Dosya kapsamı, dosyadaki yazı, bilgi ve belgeler, kanuni gerektirici sebepler, dosyadaki delil durumu, Dairemizin süre yönünden yapılan değerlendirmeye ilişkin16/3/2022 tarihli HMK 353/1-a-6 kapsamındaki kararı, toplanan deliller, tüm dosya içeriği ile her ne kadar İlk Derece Mahkemesince istifa dilekçesinin davacıdan iradesi sakatlanarak alındığı, gerçek iradesinin istifa olmadığı davacı tarafça ispat edilemediğinden davanın reddi yönünde hüküm kurulmuş ise de dosyadaki delil durumu, dosyaya sunulan deliller ile aynı gün diğer işçilerden de dilekçe alınması, bu dilekçeler ve davaya ilişkin dilekçe içeriği, genel ifade kullanılması, kendisini bağlayıcı mahiyette fesih sebebi gösterilip bildirilmemesi, davacının uzun yıllar çalışma süresi, hayatın olağan akışı, taraflara yönelik ve dosyaya sunulan tarihsiz olduğu belirtilen senede ilişkin verilen yazının dilekçenin hemen akabindeki tarihi içermesi, bu hususu destekler mahiyetteki tanık İ. Ç.'ın yargılama sırasındaki beyanları, emsal İlk Derece ve Bölge Adliye Mahkemesi kararları (İzmir 4. İş Mahkemesinin 2020/242 Esas – 2021/97 Karar sayılı ilamı ve onanmasına ilişkin İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 2021/1218 Esas – 2021/1449 Karar sayılı ilamı, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 2023/694 Esas – 2023/640 Karar sayılı ilamı) ile iradenin gerçek istifa iradesi taşımadığı anlaşılmakla bu kapsamda İlk Derece Mahkemesi kararı yerinde görülmemekle, açıklanan tüm bu hususlar, dosya kapsamı, kanuni gerektirici sebepler, delil durumu ile davacı işçinin işe iade talebinin kabulü gerekmiş, deliller, denetime açık bilirkişi raporu ile bu davaya konu edilen çalışma dönemi, süresi (yaklaşık 13 yıl) ile 5 aylık işe başlatmama tazminatı ve 4 aya kadar boşta geçen süre ücretinin hüküm altına alınması gerekmiştir.
Açıklanan sebeplerle ve tüm dosya kapsamına göre ilk derece mahkemesi kararı hatalı olup, ancak bu yanlışlığın HMK. 353/b-2 maddesi uyarınca duruşma açılmadan giderilmesi mümkün olduğundan, İzmir 11. İş Mahkemesinin 2022/112 Esas – 2022/400 Karar sayılı kararının ortadan kaldırılmasıyla yeniden esas hakkında karar verilmesi gerektiği kanaatiyle istinaf sebepleriyle sınırlı ve HMK 357. maddesi ile yapılan inceleme ile aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
F) HÜKÜM
A-Davacının istinaf başvurusunun kabulü ile İzmir 11. İş Mahkemesinin 15/11/2022 tarih ve 2022/112 Esas – 2022/400 Karar sayılı kararının HMK. 353/b-2 maddesi uyarınca ORTADAN KALDIRILMASINA,
B-Yeniden esas hakkında;
1-Davanın KABULÜNE;
a-Davalı işverence yapılan feshin geçersizliğine ve davacının İŞE İADESİNE,
b-Davacının yasal süre içerisinde başvurusuna rağmen işverence süresi içinde işe başlatılmaması halinde ödenmesi gereken işe başlatmama tazminatı miktarının, davacının kıdemi, fesih nedeni dikkate alınarak takdiren davacının 5 aylık brüt ücreti tutarı olan 15.420,00-TL brüt olarak BELİRLENMESİNE,
c-Davacının işe iadesi için işverene süresi içinde müracatı halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar en çok 4 aylık boşta geçen süre ücreti ve diğer hakları tutarının 14.416,80-TL brüt olduğunun TESPİTİNE,
2-Alınması gereken 179,90-TL karar harcından, peşin alınan 54,40-TL harcın mahsubu ile bakiye 125,50-TL harcın davalıdan alınarak Hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafça karşılanan 54,40-TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT gereğince 9.200,00-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafça yapılan başvurma harcı dahil toplam 1.054,40-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davalı tarafça yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
7-Ödenekten karşılanan 680,00-TL arabuluculuk ücretinin davalıdan alınarak Hazineye irat kaydına,
8-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
C-Davacının yatırdığı 80,70-TL peşin istinaf karar harcının isteği halinde ve hüküm kesinleştiğinde iadesine,
D-Davacının istinaf masrafı olarak yaptığı 220,70-TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ve 72,00-TL tebligat/posta giderinden ibaret toplam 292,70-TL'nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 7036 sayılı Yasa'nın 8. maddesi uyarınca KESİN olmak üzere OYÇOKLUĞU ile karar verildi. 25/04/2023
KARŞI OY:
4857 SY'nın 12/10/2017 tarih 7036 SY'nın 11. maddesi ile değişik 20/1. maddesinde: "İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde işe iade talebiyle, İş Mahkemeleri Kanunu hükümleri uyarınca arabulucuya başvurmak zorundadır. Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamaması hâlinde, son tutanağın düzenlendiği tarihten itibaren, iki hafta içinde iş mahkemesinde dava açılabilir. Taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık aynı sürede iş mahkemesi yerine özel hakeme de götürülebilir. Arabulucuya başvurmaksızın doğrudan dava açılması sebebiyle davanın usulden reddi hâlinde ret kararı taraflara resen tebliğ edilir. Kesinleşen ret kararının da resen tebliğinden itibaren iki hafta içinde arabulucuya başvurulabilir. .." denilmiş olup; söz konusu yasal düzenlemede yer alan süreler hak düşürücü sürelerdir. Diğer taraftan işe iade davası açılabilmesi için iki aşamalı hak düşürücü süre düzenlemesi yapılmış olup, davanın süresi içerisinde açıldığının kabul edilebilmesi için her iki süreye de uyulduğunun saptanması zorunludur. Yani iş akdi feshedilen davacı işçi, öncelikle "fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde işe iade talebiyle, arabulucuya başvurmak" zorundadır. Ayrıca Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamaması hâlinde ise, son tutanağın düzenlendiği tarihten itibaren, iki hafta içinde iş mahkemesinde dava açmak" zorundadır. Bu sürelerden yalnızca bir tanesinin ihlal edilmesi halinde dahi işe iade davası açma hakkı, hak düşümüne uğrar. Diğer taraftan söz konusu süreler birbirinden bağımsız sürelerdir; davacı işçi, fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren (örn.) bir hafta içinde işe iade talebiyle, arabulucuya başvurup; buradan arttırdığı 3 haftalık süreyi dava açma süresine ekleyemez. Her halükarda arabuluculuk anlaşmazlık son tutanağının düzenlendiği tarihten itibaren, iki hafta içinde İş Mahkemesinde dava açmak zorundadır.
7226 sayılı Yasa'nın geçici 1. maddesi "(1) Covid-19 salgın hastalığının ülkemizde görülmüş olması sebebiyle yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi amacıyla;
a) Dava açma, icra takibi başlatma, başvuru, şikâyet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri, hak düşürücü süreler ve zorunlu idari başvuru süreleri de dâhil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler; 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile usul hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim tarafından tayin edilen süreler ile arabuluculuk ve uzlaştırma kurumlarındaki süreler 13/3/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden, …… itibaren 30/4/2020 (bu tarih dâhil) tarihine kadar durur. Bu süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden itibaren işlemeye başlar. Durma süresinin başladığı tarih itibarıyla, bitimine on beş gün ve daha az kalmış olan süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün uzamış sayılır. Salgının devam etmesi halinde Cumhurbaşkanı durma süresini altı ayı geçmemek üzere bir kez uzatabilir ve bu döneme ilişkin kapsamı daraltabilir. Bu kararlar Resmî Gazete’de yayımlanır." düzenlemesi getirilmiştir.
30 Nisan 2020 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 2480 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile 7226 sayılı Yasa'nın geçici 1. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen durma süresi 01/05/2020(bu tarih dahil) tarihinden 15/06/2020(bu tarih dahil) tarihine kadar uzatılmıştır.
7226 sayılı Yasa'nın 4. maddesinde: "(4) Durma süresince duruşmaların ve müzakerelerin ertelenmesi de dahil olmak üzere alınması gereken diğer tüm tedbirler ile buna ilişkin usul ve esasları;
a) Yargıtay ve Danıştay bakımından ilgili Başkanlar Kurulu,
b) İlk derece adli ve idari yargı mercileri ile bölge adliye ve bölge idare mahkemeleri bakımından Hâkimler ve Savcılar Kurulu,
c) Adalet hizmetleri bakımından Adalet Bakanlığı, belirler.” denilmiş olup,
Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Daire Başkanlığı, 7226 sayılı Kanun Resmî Gazete’de yayınlanmadan önce, 16.03.2020 tarihli duyurusu ile: "Daha önceden başlanmış olup da devam eden arabuluculuk sürecine ilişkin uyuşmazlıklarda tarafların şehir içi ya da şehir dışından olup olmadığına bakılmaksızın telekonferans yönteminin kullanılmasına ağırlık verilmesini,
Yeni başlayan arabuluculuk sürecinde ise yasada belirtilen sürelerin sonuna doğru toplantı günü verilerek durumun takip edilmesi ile riskli ve acil durumların devam etmesi halinde tarafların şehir içi ya da şehir dışından olup olmadığına bakılmaksızın telekonferans yönteminin kullanılması hususunda, arabuluculuk görüşmelerinin telekonferans yöntemi ile yapılması gerektiğini" ilan etmiş, yasal düzenleme sonrasında bu duyuru kapsamında bir değişiklik olduğuna ilişkin yeni bir duyuru yayınlamamıştır.
Davacı tarafından dava dilekçesi ekinde ibraz edilen arabulucu anlaşmazlık tutanağı incelendiğinde; davacı yan iş akdinin, 7226 sayılı Yasa'nın geçici 1. maddesi gereğince durma süresi içerisinde 17/03/2020 tarihinde feshedilmesine rağmen, yine anılı yasa gereği sürelerin durduğu döneme denk gelen 14/05/2020 tarihinde arabulucuya başvuruda bulunmuş, Arabulucu tarafından 11/05/2020 tarihinde başvurucu vekili Av. Pınar Kandemir ve karşı taraf vekili Av. M. U.'in Covid 19 nedeni ile alınan önlemler kasamında muvafakatleri alınarak telekonferans yolu ile yapılan toplantı sonucunda 11/05/2020 tarihinde anlaşmazlık tutanağının düzenlendiği; tutanak sonunda Covid 19 nedeni ile alınan önlemler kasamında zorunluluk nedeni ile taraflardan fiziki imzanın alınamadığı, yalnızca arabulucunun fiziki imzası ile yetinildiği, bu hususta tarafların da sözlü ve dijital ortamda muvafakatinin alındığının yazıldığı, anlaşılmaktadır.
Davacı vekili, söz konusu arabuluculuk tutanağını, 7036 SY'nın 3/2. maddesi gereğince, dava şartını yerine getirdiği belgelemek amacı ile dava dilekçesi ekinde mahkemeye ibraz etmiş olup, anlaşmazlık tutanağının düzenlendiği tarihe ilişkin bir itirazı da yoktur.
Burada irdelenmesi gereken konu, 7226 sayılı Yasa'nın geçici 1. maddesi gereğince durma süresi içerisinde, durmasına karar verilen işlemlerden birinin yapılmış olmasının, süreye etkisinin değerlendirilmesidir.
7226 sayılı Yasa'nın geçici 1. maddesi ile; Covid-19 salgın hastalığının ülkemizde görülmesi sebebiyle yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi amacıyla yargısal sürelerin durmasına karar verilmiş olmakla birlikte, bu hususta yasak getirilmemiş olup, tarafların anılı yasal düzenleme kapsamında sürelerin durmasından doğan haklarını kullanması mümkün olmakla birlikte, bu haklarını kullanmayarak işlem yapmaları mümkündür.
Prof. Dr. Adnan Deynekli 01.04.2020 tarihli "7226 Sayılı Kanunla Yapılan Düzenlemenin Sürelere Etkisi Yönünden Değerlendirme" konulu makalesinde " …Keza her ne kadar düzenleyici nitelikte olsa da mahkeme usûl işlemleri için öngörülen süreler de işlemeye devam eder. Örneğin, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294’üncü maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan ve kısa kararın tefhiminden itibaren gerekçeli kararın en geç bir ay içerisinde yazılmasına ilişkin süre işlemeye devam etmektedir. Nitekim Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 30.03.2020 tarihli kararının 13 numaralı bendinde de hâkimlerin kararlarını süresi içerisinde yazmaya devam etmeleri gerektiği belirtilmiştir.
Ayrıca mahkeme usûl işlemleri açısından süreler durmadığı gibi, bu süre içerisinde söz konusu işlemlerin de yapılması gerekir. Örneğin, bu süreçte dava açılması durumunda, dava dilekçesinin davalıya tebliğ edilmesi gerekir. Keza mahkemece dosya üzerinden yapılabilecek incelemelerin yapılması mümkündür. Örneğin, dava şartları veya ilk itirazlara ilişkin olarak dosya üzerinden karar verilebilmesinin mümkün olduğu hallerde, mahkemece buna dair karar verilebilir. Ancak yukarıda yer verilen Hakimler ve Savcılar Kurulu kararının da mutlaka dikkate alınması gerekir. Buna göre, ivedi sayılacak iş ve işlemler haricinde ilk derece adli yargı mercileri ile bölge adliye mahkemelerine ait duruşma, müzakere ve keşiflerin yapılması 15.06.2020 tarihine kadar ertelenmiştir. Dolayısıyla, mahkemece duruşma yapılarak gerçekleştirilmesi gereken incelemeler açısından 15.06.2020 sonrası beklenmelidir. Keza Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun kararı gereği müzakere 31.05.2020 tarihine ve mürafaalar 15.06.2020 tarihine kadar ertelenmiştir. Temyiz başvurusu yapılsa da inceleme zikredilen tarihlerden sonra gerçekleştirilecektir.
Bu noktada işaret edilmesi gereken bir husus, taraf usûl işlemleri bakımından öngörülmüş sürelerin durmuş olması, söz konusu işlemlerin yapılmasına da mâni değildir. Dolayısıyla, bu süre içerisinde cevap dilekçesi verilebilmesi, bilirkişi raporuna itiraz edilebilmesi, istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulabilmesi mümkündür.
…7226 Sayılı Kanun’un Arabuluculuk Sürelerine Etkisi: 7226 sayılı Kanun’un Geçici 1’inci maddesinin birinci fıkrasının a bendinde, arabuluculuk ve uzlaştırma kurumlarındaki sürelerin de 13.03.2020 tarihi itibariyle duracağı öngörülmüştür. Bu noktada, yargılamaya ilişkin sürelerden farklı olarak, sürelerin taraflara ilişkin olması gibi bir koşul aranmamıştır.
Arabuluculuk kapsamında sürelerin durması özellikle dava şartı olarak arabuluculuk açısından önem taşımaktadır.
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 3’üncü maddesinde, iş uyuşmazlıklarına ilişkin dava şartı arabuluculuğun üç hafta içerisinde tamamlanması gerektiği, bu sürenin bir hafta daha uzatılabileceği düzenlenmiştir. Söz konusu azami dört haftalık sürelerin işlemesi, 13.03.2020 tarihi itibariyle 15.06.2020 tarihine kadar durmuştur.
7155 sayılı Kanun ile Türk Ticaret Kanunu’na eklenen 5/A maddesi ile bazı ticari uyuşmazlıklar açısından arabuluculuk dava şartı olarak düzenlenmiş ve söz konusu arabuluculuk faaliyetinin altı hafta içerisinde tamamlanması, bu sürenin iki haftaya kadar da uzatılabileceği hüküm altına alınmıştır. Azami sekiz hafta olarak belirlenen bu süre de 7226 sayılı Kanun ile 13.03.2020 tarihi itibariyle 15.06.2020 tarihine kadar durmuştur.
Kanun koyucu arabuluculuğa ilişkin sürelerin durdurulması açısından herhangi bir sınırlama getirmediği için, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nda yer alan ve arabulucuya ilişkin süreler de durmuştur. Örneğin, arabulucunun, arabuluculuk son tutanağını bir ay içerisinde Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü’ne göndermesi gerektiğine ilişkin süre de 13.03.2020 itibariyle durmuştur. Ancak söz konusu tutanakların UYAP üzerinden elektronik ortamda gönderilmeleri mümkün olduğu (fiilen gerektiği) için böyle bir durmaya ihtiyaç yoktur.
Buna karşılık, durma süreleri içerisinde de arabuluculuk görüşmelerinin yapılması mümkündür. Nitekim Arabuluculuk Daire Başkanlığı’nın 16.03.2020 tarihli duyurusu ile bu süreçte arabuluculuk görüşmelerinin tarafların farklı şehirlerde olmasından bağımsız olarak telekonferans yöntemi ile de gerçekleştirilebileceği belirtilmiştir. Keza bu süreçte arabuluculuk bürolarına yeni başvuruların yapılması da mümkündür….." denilmiştir.
Tarafların, 7226 sayılı Yasa'nın geçici 1. maddesinde yer anlan yasal düzenleme kapsamında sürelerin durmasından doğan haklarını kullanmayarak, durma süresi içerisinde işlem yapmaları halinde, işlemi yapmış olmayı seçmelerinden ötürü doğacak yasal sonuçlarla bağlı olacaklardır. Örneğin dava dilekçesini tebliğ alan davalı durma süresi içerisinde cevap dilekçesi verdiği taktirde, cevap dilekçesinin sunulduğu tarihin, anılı yasal düzenleme ile belirlenen durma süresi içerisinde olduğunu, bu sebeple cevap süresinin dolmadığını iddia ederek savunmasını genişletemez.
Somut olayda da davacı işçi vekili tarafından, işçinin iş akdi 7226 sayılı Yasa'nın geçici 1. maddesi gereğince durma süresi içerisinde 17/03/2020 tarihinde feshedilmesine rağmen, yine anılı yasa gereği sürelerin durduğu döneme denk gelen 14/05/2020 tarihinde arabulucuya başvuruda bulunmuş, Arabulucu tarafından 11/05/2020 tarihinde anlaşmazlık tutanağı düzenlenmiştir. Esasen davacı vekili de bu anlaşmazlık tutanağına dayanarak dava şartı arabuluculuk başvurusunun tamamlandığını iddia etmiş olup, bu husus taraflar arasında çekişme konusu da değildir. Bu nedenle davanın, hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığı yönünden incelenmesinde; arabulucuya başvurma için gerekli olan 1 aylık yasal süre içerisinde arabulucuya başvurulduğu çekişmesiz olup, davanın anlaşmazlık tutanağının düzenlenmesinden sonraki 2 haftalık hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığı çekişme konusudur. Yukarıda da bahsedildiği gibi bu iki süre birbirinden bağımsızdır. Bir bütün olarak değerlendirilemez.
Arabuluculuk anlaşmazlık tutanağının düzenlenmesinden sonraki iki haftalık süre; 7226 sayılı Yasa'nın geçici 1. maddesi ve 30 Nisan 2020 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 2480 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı gereğince, 15/06/2020(bu tarih dahil) tarihine kadar durmuş ve bu süre, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden itibaren (16/06/2020 tarihinden itibaren) işlemeye başlamış olup, "Durma süresinin başladığı tarih itibarıyla, bitimine on beş gün ve daha az kalmış olan süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün uzamış sayılır." hükmü gereğince, davanın 01/07/2020 tarihine kadar açılması gerektiği halde, 09/07/2020 tarihinde açılan davanın süresinde açılmadığı sabit olduğundan, sonuç olarak davanın hak düşürücü sürenin geçmesinden sonra açılması sebebi ile davanın reddine karar verilmesi gerektiği kanaati ile çoğunluk oyuna muhalifim. 25/04/2023